- Fî sebilillah infak

Adsense kodları


Fî sebilillah infak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 23 October 2010, 10:48 am GMT +0200
Fî Sebilillah İnfak

“Fî Sebîlillâh” ifadesi İslamî literatürde özel veya genel ifadelerle anılır. Sözlük manası kısaca “Allah yolunda” şeklinde sunulur. Bunun dışında Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi alanlarda “Allah yolunda cihat etmek, hacca gitmek, ilim talep etmek, Allah'ın emrettiği her türlü hayır ve hidayet yolu, insanı Allah'a yaklaştırıcı her türlü davranış, salih amel” anlamlarıyla zikredilir.
Kur'ân'ın altmıştan fazla ayetinde anılan “Fî Sebîlillâh” kavramı Tevbe Sûresi 60. ayette, zekâtın verileceği yerlerden yedincisi olarak sınıf olarak buyrulur. “Allah yolunda çalışıp cihad edenler, Allah yoluna Allah uğruna girişilebilecek her türlü çaba gösterenler” manası en yaygın olarak kabul görmüştür. Bu doğrultuda mezkur kavrama “ilim tahsil edenler, bu uğurda emek harcayanlar” anlamını vermişlerdir
Bizzat Resulüllah Efendimiz (a.s.m.) tarafından yetiştirilen Ashab-ı Suffe'yi dikkate alan İslam âlimleri “Fî Sebîlillâh” sınırları dahiline ilim tahsil eden, ilim yolunda çalışan talebe ve âlimleri de dahil etmişlerdir. “Bir kimse ilim elde etmek için yola çıkarsa, dönünceye kadar Allah yolundadır.” ve “Allah yolunda her kimin ayakları tozlanırsa o ayaklar cehennem ateşine haramdır!” hadis-i şerifleri ise bu yöndeki hükmün ne kadar açık ve berrak olduğunu gösterir. Kısacası Allah için ilim tahsil etme ve insanlara faydalı olma düşüncesiyle yapılan ilim tahsili “Fî Sebîlillâh” ifadesinin kapsamı içerisinde yer alır.
Tevbe Sûresi 60. âyette zekatın verileceği yerlerden biri olarak ifade edilen “Fî Sebîlillah” kavramına ilme hizmet eden insanlara Allah yolunda çaba harcayanlar ve dinin ihyâsı için çalışanlar gözüyle bakılmıştır. Buradan hareketle de bu sınıf hep zekat kapsamına alınmıştır.
Hanefî ve Şafiî âlimler, ilim tahsil eden veya öğretenlerin çalışmalarını ilme hasredip kazanç imkânlarından mahrum kalmalarından dolayı zekât verilebileceğini ifade etmişlerdir.
Sonuç olarak üzerine zekat farz olan bir kişinin ilim ehline, ilim tahsilinde bulunan insanlara zekatını verebilir. Sadece şahıslara değil, zekât dağıtımını üzerine alarak faaliyet yapan, zekatı gerekli olan yerlere ulaştıran vakıf ve derneklere, bir temlik işareti ve mahiyeti taşıyan makbuz karşılığında verilebilir.
Tam burada, başta zekat olmak üzere mali yardım şeklinde gerçekleştirilen sadakaların ihtiyaç sahibi öğrencilere, ilim taliplerine en uygun şekil ve şartlar altında ulaştırılması hususu büyük önem arz etmektedir.
Zekatı bir çeşmeye benzeten Bediüzzaman Said Nursî, bu çeşmeye güzel bir kanal yapılmasını ve bir havuza, bir baraja dönüşerek eğitim sahasına aktarılmasını öngörür. Aynı zamanda, İşaratü'l-İ'câz isimli eserinde “zekat ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için” gerekli şartları şöyle sıralar:
1. Sadakayı vermekte israf olmaması. Sadakaya muhtaç olacak derecede tasaddukta israf edilmemesi.
2. Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması. Ali'den alıp Veli'ye verilmemesi.
3. Minnetle in'âmın bozulmaması.
4. Fakir olmak korkusuyla sadakanın terk edilmemesi.
5. Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle, ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.
6. Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyesinde (zorunlu ihtiyaçları için) sarf etmesi.
Görüldüğü gibi bu şartlarla zekât ve sadakaya dair genel bir çerçeve çizilmekle birlikte bize önemli mesajlar da sunulmaktadır.
İmkan sahibi kişiler eğer ilim ehli kişilere ulaşıp burs olarak mali yardım hizmetini yürüten bir vakıf veya dernek aracılığıyla vermeyecek, bizzat kendisi ulaştıracaksa, yapacağı yardım miktarına göre alternatif uygulamalar gerçekleştirebilir. Eğer toplam meblağ yüksek ise bunu bir talebeye vermek yerine mümkün olduğunca daha fazla talebeye ulaşmayı esas alması daha doğru olacaktır. Böylece belli miktardaki mali destek, daha fazla talebenin ihtiyacını karşılayacaktır.
Zekat ve sadakasını veren kişi bunu aslî ve kaçılmaz bir görev idrakiyle vermesi gerekir. Talebenin de aldığı mali yardımı talebelik bilinci ve şuuruyla, üzerine düşen misyonu bihakkın yerine getirmeye bir vesile olarak görüp öyle alması lazımdır.


Dr. Veli SIRIM