- Ey çocuk hangimize ağlamalı

Adsense kodları


Ey çocuk hangimize ağlamalı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sun 20 June 2010, 01:38 pm GMT +0200
Ey Çocuk, hangimize ağlamalı!



Aslında bu hafta his ve akıl, inanç ve bilim, insanîlik ve ideal gibi kavramları ve aralarındaki lüzumu anlatmayı ya da iffet mevzuuna değinmeyi düşünüyordum Ne var ki, o çocuk on gündür yakamı bırakmadı ve bırakmaya da niyetli görünmüyor
“Hangi çocuk?” demeyin hemen Siz de tanıyorsunuz onu Başından sızan kandan, alnındaki sargıdan, bakışlarındaki ürkeklik ve korkudan, yanaklarından akan dehşet ifadesi gözyaşlarından tanıyorsunuz
Başka işlerle meşgul olarak ondan uzaklaşmaya ve bir an olsun yürek yakan çehresini unutmaya gayret etsem de, o çocuk iki de bir yakama yapışıyor ve “hâlimi görüyor musun?” diyor
Çaresizlik ve mahcubiyet içinde boynumu büküyor, nazarlarımı kaçırıyor, onunla göz göze gelmemek için uğraşıyorum Ona söyleyemesem de kendi kendime mırıldanıyorum; “Görüyorum ey çocuk; hâl-i pürmelalini görüyor ve üşüyorum, titriyorum zayıf bedeninden toprağa süzülen sıcak kan benim damarlarımı donduruyor…”
Cevap vermediğimi görünce yine soruyor; “Yoksa bu bir rüya mı, kâbus mu?”
İnsanların bu kadar vahşileşebileceğini ve onları seyreden diğerlerinin de böylesine duygusuzlaşacağını henüz öğrenmeye başlayan çocuğa yine bir şey söyleyemiyorum Keşke “Evet, bu bir rüya” diyebilseydim; heyhat!
Morglara ikişer ikişer dizilmiş, kamyonete herhangi bir eşya gibi istif edilmiş çocuk ve kadın cesetlerinin gerçek olduğunu biliyorumGörüyorum namaz kılarken evi basılan kadının yüzünü örtme gayretleri içinde odasından kaçışını ve silahlar karşısında bîçare diz çöküşünügörüyorum parça parça olmuş vücutları, sokakları dolduran uzuvları, elleri bağlanmış, dizi dizi sıralanmış insanları, dehşet ve korkudan yığılıp kalan ve parmaklarını ısıran anayı ve duyuyorum semâlara yükselen ağıtları, dua ve yakarışları
Çocuğun sesi bir kere daha hayalimi bölüyor: “Ahmet’ten haberin var mı?”
Yine susuyorum; “Pazar yerine atılan füzeyle parçalananlar arasında küçük Ahmet de vardı” diyemem ya!
“Selma bize gelecekti?!” deyince çocuğa dönüp “Artık yeter, sıyrıl yakamdan; seni duymak, yüzünü görmek, sorularına muhatap olmak istemiyorum!” diye haykırasım geliyor Evet biliyorum, o masum, o mazlum ve o kendisini duyacak, sesine ses verecek, dertlerine ortak olacak birilerine muhtaç fakat, siz olsanız ne yapardınız sanki, söyler miydiniz bütün gerçekleri olanca çıplaklığıyla?! Haber verir miydiniz Selma’nın Hille’deki füze saldırısında öldüğünü? Selma’nın babası Kazım’ın acıklı halini de anlatır mıydınız? Karısı, altı çocuğu, babası, annesi, üç kardeşi ve yengelerini kaybeden Kazım’ın kendi kurtuluşuna sevinemediğini, yan yana tabutlara konulmuş 15 aile ferdine bakarken, ‘‘Hangi biri için ağlayayım!’’ diyerek hıçkırıklara boğulduğunu resmeder miydiniz?
Ben sussam da çocuğun soruları birbirini takip ediyor; “Bu savaş ne zaman bitecek; yabancılar ne zaman yurdumdan gidecek?”
Bu defa hayalime dev uçaklar, savaş gemileri, füzeler, bombalar, tanklar, zırhlı araçlar… hücum ediyor 6750 kilogramlık “papatya biçen” (daisy cutter) bombaların şimdi insan doğradığını acı acı seyrediyorum Uçaktan paraşütle atılan, yere yarım metre kala patlayan, 1,5 km yarıçapındaki bölgede her şeyi yok eden ve “Bütün bombaların anası” adı verilen 9,5 tonluk “MOAB”ların da av beklediğini düşününce ürperiyorum Sıçradığımı farkeden çocuk bir kere daha soruyor: “Ne oldu?”
Artık hiç olmazsa birkaç cümle söylemem, ona cevap vermem gerektiğini düşünüyorum Hamasî ve duygusal sözlerin bir işe yaramayacağının ve sadece lafazanlık olacağının farkındayım; şu karaladığım ifadelerin dahi mânâsızlığına inanıyorum Fakat, az bir insanlık kalmışsa mahiyetimde, işte o, sessiz sessiz durmama da mani oluyor Özellikle de, bu masum çocuk inlerken onun üzerine pazarlıklar yapılması, ganimet konuşulması vicdanımı boğuyor ve az nefes alabilmek için bu satırları yazıyorum

Zulme rıza zulümdür Zulüm karşısında ancak dilsiz şeytanlar susar Mü’minlerin halleriyle ilgilenmeyen, onların dertleriyle dertlenmeyen, inanmış gönüllerle aynı safta mütalâa edilemez Şahit olduğu bir kötülüğe, haksızlık ya da zulme, vazifesi elveriyorsa ve iktidarı varsa, elle ya da dille mani olmak mü’minlik şiarıdır Hiç olmazsa, kalben taraftar olmayıp bu zulmü kınamak, kalbde az da olsa iman bulunduğunun emaresidir

Hadis-i şeriflerde zulme maruz kalanları görmenin, bir mazlumiyetten haberdar olmanın insana yüklediği mesuliyetten bahsedilir ve “Lanet, ondan haberdar olup da müdahale etmeyen kimsenin üzerine iner” denilir

Bir şey söyleyecek olma edasıyla çocuğun yüzüne bakınca onun hâlâ ışıldayan gözlerle cevaplar beklediğini seziyorum “Gel, duygularımı sana bir şiirle ifade edeyim” diyorum:

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta, boğarım
-Boğamazsın ki!
-(Boğamazsam da) Hiç olmazsa yanımdan koğarım!
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Doğduğumdan beridir, âşıkım istiklale,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım

Daha ben şiiri tamamlamadan çocuk kalkıyor, çelimsiz bacaklarını zor güç hareket ettirerek yürümeye hazırlanıyor; sonra yüzüme alık alık bakıyor belli ki, o da söze doymuş; daha bu yaşında, tumturaklı ifadelerin çoğunun sadece bir maskeden ve göz boyamadan ibaret olduğunu öğrenmiş Çocuk, silüeti hayalimde silinmeye yüz tutarken, “Bari mazlumiyetim karşısında dua ederek ve benim için ağlayarak geçirdiğin bir gecen olsun?” diyor

Muvakkaten de olsa ondan ve sorularından kurtuluyorum Fakat, bu defa da vicdan denen mekanizma bütün birlikleriyle harekete geçiyorGönlüme yöneliyorum; bakıyorum ki, muzdarip şair M Akif’in iç sancıları ve gözyaşlarıyla yazdığı şiiri okumam da duygusuzluğumu ve ölmeye yüz tutmuş kalbimin perişan hâlini örtmek için kullandığım bir peçe O şiiri gerçekten anlasam ve ondaki duyguları taşısaydım şimdilerde gözümde sürekli yaş olurdu; kollarım semâlara asılı kalırdı ve gecelerimin zülüflerinde inilti bulunurdu
Ninem, dünyanın bilmem neresinde hangi sebeple ölen bir insan için bile sahiden üzülür, “Bir yıldız daha kaydı” der hüzünlenirdi Affet çocuk, senin kırılan kolların, yarık başın, Selma’nın kaldırımlara dağılmış beyni dahi beni gereğince mahzun kılmıyor, duaya sevketmiyor affet

Rabbim, Sen de affet ki, vicdanı hasta şu kulun, bir gece olsun, mazlum ve mağdurlar için yüreğini yırtarcasına dua etmek yiğitliğini dahi gösteremedi

İyi ki ahiret var; hesap ve mahkeme-i kübrâ var
Neyse ki, dualara icabet eden Azîz ve Hakîm Rabbimiz var


Osman Şimşek