- Evlilikte din farkı

Adsense kodları


Evlilikte din farkı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 1 June 2011, 02:46 pm GMT +0200
2— Evlilikte Din Farkı:

 

İbn Abbas (r.a.) şöyle der: Hz. Peygamber (s.a.) kızı Zeyneb'i (kocası) Ebu'l-Âs b. er-Rebî'e ilk nikâhı üzere geri vermiştir. Başka bir şey yapma­mıştır.[633]Bunu Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud ve Tirmizî, rivayet etmişler­dir. Bir rivayetinde: "Altı sene sonra müslüman oldu, yeni bir nikâh yapma­dı."'[634]» şeklindedir. Tirmizî: "İsnadında bir beis yoktur." demiştir. Başka bir rivayette de: "Zeynep ondan altı sene önce müslüman olmuştu. Ne şahid tuttu, ne mehir verdi, hiçbir şey yapmadı." şeklindedir.

İbn Abbas (r.a.) anlatır: Hz. Peygamber (s.a.) devrinde bir kadın müs­lüman oldu ve evlendi. Kocası, Hz. Peygamber'e geldi ve: "Ya Rasülallah! Ben müslüman olmuştum ve o benim müslüman olduğumu biliyordu." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.), kadını öteki kocadan aldı ve ilk koca­sına teslim etti. Ebu Davud rivayet etmiştir.[635]

İbn Abbas yine şöyle der: Bir adam Hz. Peygamber döneminde müslü­man olarak geldi. Arkasından karısı müslüman oldu. Adam: "Ya Rasûlal-lah, o benimle birlikte müslüman oldu." dedi. Hz. Peygamber (s.a.) de, ka­dım kocasına verdi.[636] Tirmizî, hadisin sahih olduğunu söyler.

îmam Mâlik[637] şöyle nakleder: Ümmü Hakîm bt. Haris b. Hişâm, Mek­ke'nin fethi günü müslüman olmuştu. Kocası İkrime b. Ebu Cehl İslâm'a gir­medi; kaçtı ve Yemen'e gitti. Ümmü Hakîm arkasından Yemen'e gitti ve onu buldu; İslâm'a davet etti, o da müslüman oldu. Fetih senesinde O'na doğru koştu, üzerinde ridasi yoktu. Hemen bîat etti. Hz. Peygamber (s.a.) onları nikâhları üzerine bıraktı.[638]

İmam Mâlik şöyle der: Bize ulaştığına göre, bir kadının Allah'a ve Ra-sûlü'ne hicret etmesi durumunda kocası kâfir olarak küfür diyarında ikâmet ediyorsa iddeti henüz bitmeden müslüman olarak çıkıp gelmezse, hicret, ka­dınla kocası arasını ayırır.[639]

Bu hadislerden şu hükümler çıkarılır:

1— Kan-koca birlikte müslüman olsalar, bunlar eski nikâhları üzeredir­ler, İslâm'dan önceki vuku şekli araştırılmaz. Sahih olarak akdedilip edilme­diğine bakılmaz. Ancak akdi iptal edici unsur hâlâ mevcutça —meselâ evlen­mişler ve müslüman olmuşlar, ama hâlâ önceki kocasının iddeti içerisinde ol­ması gibi— üzerinde icmâ olan ya da ebedî haramlığı gerektiren bir unsur içeriyorsa —neseb ya da süt emme dolayısı ile evlenmesi kendisine haram olan bir kadınla evlilik gibi—, aralarını cem etmesi haram olan kadınlarla bir ara­da yapılmışsa —iki kız kardeş, beş ve daha fazla hanım ile evlilik örneğinde­ki gibi—, işte bu üç şeklin hükümleri farklıdır. İslâm'dan önce yapılmış ol­masına bakılmaksızın dikkate alınır ve gereği yapılır.

2— Kan-koca müslüman olurlar, fakat aralarında neseb, radâ ya da sıh­riyetten dolayı mahremiyet bulunursa veya iki kız kardeşin, teyze ile yeğe­nin, hala ile yeğenin ve bir nikâhta birleştirilmeleri haram olan daha başka kimselerin aynı nikâhta toplanmas- sözkonusu olursa, icmâ-ı ümmetle arala­rı ayrılır. Şu kadar ki haramhk nâmahremlerin tümünden kaynaklanıyorsa dilediğini tutma hususunda koca muhayyer kılınır. Eğer zevce, kocanın zina­dan olma kızı ise cumhura göre aralan yine ayrılır. Eğer koca, nesebin zina ile sabit olacağına inanıyorsa, aralan ittifakla ayrılır. Kadın, bir müslümanın iddeti içerisinde iken birisiyle evlense ve içlerinden biri müslüman olsa, ittifakla araları ayrılır. Eğer kâfirin iddetini beklerken evlilik olmuşsa, eğer tefrik illeti olarak müfsid {akdi bozucu) unsurun devamını veya müfsidliği üzerinde icmâ edilmiş olmasını alırsak, aralan ayrılmaz. Çünkü kâfirin idde­ti devam etmez. Kâfirlerin nikâhlarını iptal eden ve zina ile aynı kefede tu­tanlara göre kâfirin iddeti yeni nikâha mâni değildir.

3— Kadın, akitten önce işlediği zinadan hamile iken eşlerden biri müs­lüman olursa, bu durumda da müfsid unsurun devamı veya müfsidliği üze­rinde icmâ oluşu illetlerini esas almaya bağlı olarak iki görüş bulunmaktadır.

Akit, velisiz veya şahitsiz yapılmışsa veya iddet içerisinde yapılmış ve id-det bitmişse, kız kardeş üzerine kıyılmış fakat ölmüşse, veya beşinci kadma nikâh kıyılmış, o da ölmüşse; bu gibi durumlarda müslüman olan eşier önce­ki nikâhları üzere bırakılırlar. Yine harbî bir erkek harbî bir kadını zorla ele geçirse ve bunun, bir nikâh olduğuna itikat etseler, sonra da müslüman olsa­lar, oldukları hâl üzere bırakılırlar.

Yine hadisler, eşlerden birinin diğerinden önce müslüman olması duru­munda, aradaki nikâhın —aralan ister hicretle aynisin, ister aynlmasın— mün­fesih olmayacağı hükmünü içerir. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.), eşlerden birinin diğerinden evvel müslüman olması durumunda, aralarındaki nikâhı yenilediği asla bilinmemektedir. Sahabenin müslümanhğı öyle gerçekleşirdi. Kişi karısından veya karısı kişiden önce müslüman olurdu. Onlardan müslü­man olanların, hiçbirisi eşleriyle aynı anda müslüman olduklarını telaffuz et­memişlerdir. Bu, hiç olmamıştır. Hz. Peygamber (s.a.) kızı Zeyneb'i, Ebu'l-Âs b. Rebî'e geri vermiştir. Halbuki o, Hudeybiye senesinde müslüman ol­muştur. Oysaki Zeyneb, ilk bi'set anından beri müslümandı. Her ikisinin de müslüman olması arasında, on sekiz seneden fazla bir müddet vardır.

Râvinin hadisteki "Zeyneb'İn müslümanhğı ile onun İslâm'a girmesi ara­sında altı sene vardı." sözünde, bir yanlış anlama vardır. Bununla "Zeyneb'İn hicreti ile onun müslümanhğı arasında..." demek istemiştir.

"Bu takdirde bu süre içerisinde iddet biter. Hz. Peygamber (s.a.) bu durumda nasıl nikâhı yenilemez?" şeklindeki bir itiraza şöyle cevap verilebi­lir: Müslüman kadınların müşriklere haramlığı hükmü, ancak Hudeybiye ba­rışından sonra inmiştir. Daha önce böyle bir haramhk yoktu. Dolayısıyla bu müddet içerisinde, haramhk hükmü henüz meşru olmadığı için nikâh feshe­dilmiş olmuyordu. Haramhk hükmü inince, Ebu'l-Âs müslüman oldu. Hz. 'Peygamber (s.a.) de (Zeyneb'i) kendisine geri verdi.

İddete itibar hakkında ne bir nas ne de icmâ hiçbir delil yoktur. Hammad b. Seleme—Katâde—Saîd b. el-Müseyyeb yoluyla Hz. Ali; kâfir olan eşlerden birinin müslüman olması hakkında, "Kadın hicret yurdunda oldu­ğu sürece, kocası onun kadınlığına (nikâhına) en çok mâlik olandır." demiştir. Süfyan b. Uyeyne—Mutarrif b. Tarif—Şa'bî senediyle ise Hz. Ali: "Kadın şehrinden çıkmadıkça, kocası onun üzerinde daha çok hak sahibidir." demiştir." İbn Ebî Şeybe, Mu'temir b. Süleyman—Ma'mer—Zührî yoluyla şunu zikreder: "Kadın müslüman olur, kocası olmazsa, aralarını sultan ayırma-dıkça onlar nikâhları üzeredirler."[640]

Hadislerde iddetin itibara alındığına dair hiçbir kayıt yoktur. Hz. Pey­gamber (s.a.) de kadma iddetinin bitip bitmediğini sormazdı. Şüphe yoktur ki, müslüman olmak yalnız başına bir ayrılık sebebi olsaydı, bu ayrılık ric'î (dönülebilir) değil, bâin (dönüşü nikâhla) olurdu. İddetin, nikâhın devamı konusunda herhangi bir etkisi yoktur. İddetin etkisi, kadının başkasıyla ni-kâhlanmasına engel olmada kendini göstermektedir. Eğer müslüman olmak, aralarında ayrılığı gerçekleştirseydi, kocanın iddet içerisinde karısı üzerinde daha fazla hakkı bulunmazdı. (Ayrılık bâin olduğu için). Hz. Peygamber'in uygulamasından anlaşılan şudur: Nikâh mevkuftur. Eğer koca, iddet bitme­den önce müslüman olursa kadın onun zevcesidir. Eğer iddeti sona ererse, kadın artık istediğine varabilir. Dilerse eski kocasını bekler. Eğer müslüman olursa, yeni bir nikâha ihtiyaç duyulmadan onun zevcesi olur.

Müslüman olduğundan ötürü nikâhım yenileyen hiçbir kimsenin bulun­duğunu bilmiyoruz. Olan şu iki husustan biri İdi: Ya ayrılıyorlardı ve kadın başkası ile nikahlanıyordu ya da ikisinden birinin müslüman olması gecikse bile kadın kocasında kalıyordu. Ayrılığın gerçekleşmesi ya da iddete itibar edilmesine gelince, bu konuda Hz. Peygamber'in, kendi devrinde pekçok müs­lüman olanların bulunmasına ve eşlerden birinin diğerinden önce ya da son­ra müslüman olması arasında az ya da çok zaman geçmesine rağmen, bu iki­sinden biri ile hüküm verdiğini bilmiyoruz. Hudeybiye sulhu ve Fetih sonra­sında, Hz. Peygamber'in eşleri, birinin İslâmiyet'i kabulü diğerinden sonra olsa bile nikâhları üzerinde bırakması sözkonusu olmasaydı; o zaman "İslâ-miyetle, iddete itibar etmeksizin aralarının derhal ayrılmalarına" hükmeder­dik. Çünkü Allah Teâlâ: "Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara he­lâl olmazlar... Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın."[641] buyurmaktadır. Bu durumda İslâmiyet, ayrılık sebebi olur. Ayrılık sebebi olan her şeyi ayrılık takip eder. Süt emme, hulû, talâk gibi. Bu, Hallâl, ve arkadaşı Ebu Bekir,ile İbnü'l-Münzir ve îbn Hazm'ın görüşüdür. Hasan, Tâvüs, İkrime, Katâ-de, Hakem'in mezhepleri de böyledir. Ibn Hazm, bunun aynı zamanda Hz. Ömer, Câbir b. Abdillah ve İbn Abbas'a da ait olduğunu, Hammad b. Zeyd, Hakem b. Uteybe, Saîd b. Cübeyr, Ömer b. Abdülaziz, Adiy b. Adiy el-Kindî, Şa'bî ve daha başkalarının da bu görüşle fetva verdiklerini söyler. Ben de bu­nun, İmam Ahmed'den nakledilen iki rivayetten biri olduğunu söylüyorum.

Ancak, "Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Bunlar onlara helâl de­ğildir. Onlar da bunlara helâl değildir." âyetinin üzerine indiği zat (Hz. Pey­gamber), ayrılığın hemen gerçekleştirilmesi hükmüne gitmemiştir. İmam Mâlik, Muvatta'da İbn Şihâb'dan şunu nakleder: "Safvân b. Ümeyye ile, karısı Ve-Iid b. Muğire'nin kızının müslüman olmaları arasında bir ay kadar zaman vardır. O, Fetih günü müslüman olmuş, kocası Safvan ise kâfir olarak Hu-neyn ve Tâif savaşlarına katılmış, sonra müslüman olmuştur. Hz. Peygam­ber aralarını ayırmamış, eski nikahları ile beraberlikleri devam etmiştir."[642]

İbn Şihâb şöyle der: "Ümmü Hakîm, Fetih gününde müslüman olmuş-', tu. Kocası İkrime ise Yemen'e kaçtı. Karısı onu İslâm'a davet etti. O da müs-| lüman oldu ve geldi. Hz. Peygamber'e (s.a.) bîat etti. Hz. Peygamber (s.a.) donları nikâhları üzere bıraktı."[643] İbn Abdilberr: "Bu hadisin şöhreti, isna­dından daha güçlüdür." demiştir.

Şu da kesin olarak bilinmektedir: Ebu Süfyan b. Harb fetih sırasında, Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'ye girmeden önce oradan çıkmış ve müslüman olmuştu. Karısı Hind ise fetih gerçekleşinceye kadar müslüman olmamıştı. Bunlar da nikâhları üzere kaldılar. Yine Hakîm b. Hizam, karısından önce müslüman olmuştu. Ebu Süfyan b. Haris ile Abdullah b. Ebî Ümeyye fetih senesinde çıkmışlar ve Hz. Peygamber (s.a.) ile Ebvâ'da karşılaşmışlar ve ha­nımlarından önce müslüman olmuşlardı. Bunlar da nikâhları üzere kaldılar.

Özetle, Hz. Peygamber'in (s.a.), müslüman olanlardan hiç birisinin ka­rısı ile arasını ayırdığı bilinmemektedir.

Müslüman olanların nikâhlarını yenilemenin gerekliliğini söylemek, son derece yanlıştır ve Hz. Peygamber'e (s.a.) aslı olmayan, bilgisizce söz isnad etmektir. Eşlerin şehadet kelimesini harfiyen aynı anda ve beraberce söyle­miş olmaları mümkün olamayacağı malumdur. Buna rağmen, O, hiç kimse­nin nikâhını yenilememiştir.

Bu görüşü, bazı tutarsızlıkları içermekle birlikte, ayrılığı iddetin bitmesine bağh (mevkuf) kılan görüş takip eder. Çünkü bu görüş hakkında munkatı da olsa haberler bulunmaktadır. Eğer bunlar sahih olsaydı, başka bir görüşe gitmek caiz olmazdı. İbn Şübrüme şöyîe diyor: "Hz. Peygamber (s.a.) za­manında bazan adam karısından önce, bazan da kadın kocasından önce müs­lüman olurdu. İddet bitmeden önce diğerinin müslüman olması durumunda, kadın yine karısı olurdu. İddet bittikten sonra müslüman olursa, aralarında nikâh kalmazdı."

Konuyla ilgili Tirmizî'nin sözü, konu başında geçti. İbn Hazm'ın Hz. Ömer'den (r.a.) nakline gelince, onu nerden naklettiğini bilmiyoruz. Bilindi­ği kadarıyla Hz. Ömer (r.a.) aksi görüştedir. Çünkü Hammad b. Seleme — Eyyûb ve Katâde—İbn Şîrîn—Abdullah b. Yezîd el-Hatmî senediyle sabittir ki, Hz. Ömer karısı müslüman olan bir hıristiyan hakkında kadına muhay­yerlik vermiş ve dilerse ondan ayrılabileceğine ve dilerse onun üzerinde kala­bileceğine hükmetmiştir[644]' Zaruri olarak bilinecektir ki, Hz. Ömer (r.a.) ka­dını, ya müslüman oluncaya kadar onu beklemesi ve eskiden olduğu gibi yi­ne onun zevcesi olması ya da ondan ayrılması arasında muhayyer bırakmıştır.

Yine Hz. Ömer hakkında şu da sahih olarak bilinmektedir: Bir hristiya-nın karısı müslüman olmuştu. Hz. Ömer: "Eğer müslüman olursa kadın ka­rışıdır. Müslüman olmazsa araları ayrılır." dedi. Adam müslüman olmadı. Aralan ayrıldı.

Yine karısı müslüman olan Ubâde b. Nu'man et-Tağlibî'ye Hz. Ömer: "Ya müslüman olursun, ya da karını senden alır, ayırırız!" demiştir. Adam da yanaşmayınca, karısını ondan ayırmıştır.

Bu nakiller, îbn Hazm'ın naklettiği görüşe açıkça muhaliftir. îbn Hazm; Ömer, İbn Abbas ve Câbir'in İslâmiyet sebebiyle eşler arasım ayırdıklarına dair haberlere yapışmıştır. Bunlar, mücmel haberlerdir ve ayırmanın derhal olduğu konusunda sarih değillerdir. Bunlar sahih ise bizim Hz. Ömer'den (r.a.) ve Hz. Ali'den (r.a.) naklettiklerimiz de sahihtir. Muvaffakiyet Allah'tandır. [645]


[633] Ahmed, 1876, 2366, 3290; Ebu Davud, 2240; Tirmizî, 1143; tbn Mâce, 2009; Darakutnî, s. 396; Hâkim, 3/638-

639; Musannef, 12644. Hadis şahitleri ile birlikte (Musannef, 12647; Tahavî, Şerhu Meâni'l-Asâr, 2/149} kuvvet kazanmakta ve sahih olmaktadır. Ahmed, 6938; Tirmizî, 1142; İbn Mâce, 2010; Darakutnî, s. 396 ve Beyhakî, 7/188'de tahric edilen; "Hz. Peygamber, kızı Zeyneb'i Ebu'I-Âs b. er-Rebî'e yeni bir nikâhla verdi.11 şeklindeki hadis zayıftır. Çünkü senedinde, tedlisçi ve güvenilemeyen Haccâc b. Ertât vardır. Rivayetinin hemen akabinde İmam Ahmed der ki: Bu hadis zayıftır. Haccâc, Amr b. Şuayb'dan işit-memiştir. Aksine Muhammed b. Ubeyd el-Arzemî'den işitmiştir. Arzemî'nin hadisi on para etmez. Bu konudaki sahih hadis, "Hz. Peygamber'in (s.a.) onları ilk nikâhları üzere bıraktığını" İfade eden hadistir.

[634] tfade Tirmizî'ye aittir. İbn Mâce'de "iki sene sonra" şeklindedir. Ayrıca bk. İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, 2/511; Nasbu'r-Râye, 3/212 (dipnot).

[635] Ebu Davud, 2239; İbn Mâce, 2008. İbn Hibbân (1280) ve Hâkim (2/200) sahih olduğunu söylemişlerdir. Zchebî de bu görüştedir.

[636] Tirmizî, 1144; Ebu Davud, 2238.

[637] Kitabın aslında bu isim Tirmizî şeklindedir. Müellif hatası olmalıdır.

[638] Muvarta, 2/545. Hadisteki inkıta için bk. hâbe, 4/426 (1228).

[639] Muvatta, 2/545: İbn Şihâb'dan.

[640] Her iki haber de Muhatta (7/314)'dadır. İkisi de sahihtir;

[641] Mümtahine, 60/10.

[642] Muvatta, 2/543-544.

[643] İbn Hişâm, 2/418.

[644] İsnadı sahihtir. Bk. Muhallâ, 7/313.

[645] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 5/238-243.