saniyenur
Mon 16 July 2012, 11:28 am GMT +0200
Evlilik Ve Cinsî Arzunun Kontrolü
Cinsî eğilim ve arzular insanın en ince damarlarından tutunuz da kalbinin en ücra köşelerine kadar yayılmış bulunmaktadır. Bu kuvvetli duyguya yardımcı olmak üzere, kainatta sayısız sebep ve vesileler hazırlanmıştır. O halde, asıl maksat, cinsî eğilimlerin tesirinde bulunan İnsanı ferdilikten kurtanp sosyal kişilik merhalesine ulaştırmak meselesidir. Yaratıcı kudret, bu hususu, yani cinsî meyilleri ve cazibe kuvvetini, medeniyetin asıl itici kuvveti olarak koymuş bulunmaktadır. Bu şiddetii eğilim ve çekicilik kuvvetini, kadın-erkek arasında bağlılık ve yakınlığın vasıta ve vesilesi yapmıştır ki, bunun neticesinde de sosyal hayat tesis edilmiş bulunmaktadır.
Kadınla erkek arasındaki münasebetler medeniyetin temel meselesi olmuştur. Bu meselenin doğru ve mantıklı çözümü, insanın yeryüzündeki rahatını, huzurunu ve dengesini belirleyecektir. Erkek ve kadın birbirlerine iki tür bağlılık ile sınırlandırılmışlardır. Onlar arasındaki bağlılığın bir türü (behimî) hayvanî veya tabiî cinsî ve şehevî bağlılıktır ki bu, sadece insan neslinin korunmasına sebep teşkil etmektedir. Diğer tür bağlılık ise beşerîdir. Bu da her birinin kabiliyetlerine uygun, umumi hayatın hedefine ermeleri için onları işbirliğine götüren bir bağlılıktır. Cinsî arzu, erkek ve dişi arasındaki işbirliğinin başanlması yolunda vasıta ve bağlayıcı bir güçtür. Hayvani ve beşeri faktörler insanı sadece medeniyetin gelişip korunmasına çalışmaya zorlamamakta, aynı zamanda bu fonksiyonun idamesi için gerekli fertleri sağlamaktadır. Bu suretle medeniyetlerinin başanlı ve kuvvetli olması tamamen bu iki unsurun mantıklı düzeni ve dengesine bağlıdır. (Mevdûdî, a.g;e.).
Şimdiki hedefimiz, dünya üzerinde iffetli ve pak bir toplum hayatı oluşturulabilmesi için hayvan ve insan unsurlan arasındaki yakınlığı doğru ve mantıklı bir tarzda bulmaktır. Daha önce de izah edildiği gibi erkekteki cinsî arzu, hayvan topluluğu içerisinde en güçlü olandır. Bu zorlama (arzu) insanın cinsî iştahını daha da şiddetlendiren ve tahrik eden debdebeli bir hayat yoluyla olursa, nitekim insan tabiatının beşeri yönü hayvani yönü tarafından dehşetle bastırılmıştır, onu kontrol veya disiplin altına almak çok güçtür. Eğer bu husus araştırılmadan bırakılır ise, ihtimal odur ki, insanın beşeri ve medeni yönü kendiliğinden hayvani yönüne yenilecek, mahkum olacaktır. İnsan tarihi, maddi zevkler ne zaman hayatın bütün gayesi haline gelmiş ise, bu, onun perişanlığı ile sonuçlanmış olduğunu göstermektedir. Bu iddiayı destekleyecek birçok tarihi delil mevcuttur. Milletler yükselmiştir ve düşmüştür. Onların harabe haline gelmelerinin yegane sebebi her zaman maddî zevklere aşın düşkünlüklerinden olmuştur.
Maddî zevkler ne zaman hayatlarına girdiyse, onların fikir mahsulü eserleri, hikaye ve romanları, destan, şiir ve resimleri, heykelleri, tapınak yerleri, kale ye sarayları ve hayatlarının tamamı duygusal konularla renklendirilmiştir. Onların kültür ve medeniyetlerinin tamamı edep sınırlarım tamamiyle aşan, insanı baştan çıkarıcı cinselliklerini sergilemektedir. Dişi çıplaklığının çeşitli biçimlerde popüler hale gelmesi onların cinsi açlığını ve toplumun behi-mi arzulara düşkünlüğünü göstermektedir. Yani nesiller fizikî olarak zayıf hale gelmişlerdir. Bu suretle değişik anlayışlara geçilmiş ve zihin kabiliyetleri yok olmuştur. Toplumda müstehcenliğin yayılmasıyla, insanlar arasındaki hürmetsizlik umumi hale geliyor, erkek ve kadın da cinsî hayatlarında hayvanlar gibi davranmaya başlıyorlar. İşte bu, ölmekte olan bir medeniyetin dış görünüşüdür.
Yine, cinsî arzuyu son derece günah ve zararlı sayıp onu bastırmak isteyen toplumlar da tabiata karşı savaş açmış olurlar. Hiç kimsenin fıtrî kuralları yenemediği tarihi bir gerçektir. Her kim ki tabiata karşı savaşmaya kalkarsa o, kaybedilmiş bir savaşın mücadelesini yapmaya kalkışmış olur. Ruhbanlık anlayışı hiçbir zaman medeniyetlerin esası haline gelemez, zaten medeniyet ve toplum hayatını çıkmaza sürükleyen *de o olmuştur. Ruhbanlık fikirlerini toplumun zihninde geliştirip onları eğiterek cinsî yakınlaşmaya karşı duran, bu yakınlığın ahlak inceliği ve fazilet olduğunu kabul etmekten kaçınan pis ve alçakça bir medeniyet kurmak mümkündür. Fakat esasen bu, insanlığa yapılmış bir baskı olur, çünkü böylece biz insanın zihni ve fiili enerjisini, idrak ve düşünce ve cesaret gücünü baskı altına almış oluruz.
Bu şekilde İnsanın cinsî tahrikini baskı altına almak, onun hem zihnî ve hem de fizikî kabiliyetlerini ve kapasitesini baskı altına almaya bedeldir. Kabiliyetlerini işlemez ve çarpık bir hale getirir, gelecek nesillere hiçbir ümit bırakmaz, insanın en büyük kuvvet vasıtası onun cinsî gücü ve kabiliyetidir.
Bu, faziletli ve sağlıklı bir toplum hayatının en büyük fonksiyonu olan cinsî arzuyu yabanî sayarak onu alıkoyup asgariye indirmek yerine onu kontrol altına alıp disipline edilmesi gerektiğini gösteriyor. Bundan dolayı, toplum sisteminin muhtemel bütün sebepleri baskı altına alması ve anormal derecedeki şehvanî eğilimlerle baş etmesi ve insanların tabiî ihtiyaçlarına uygun normal cinsî isteklerini tatmine imkân sağlayacak yollan araştırması ve teşvik etmesi gerekmektedir (Mevdûdî,a.g.t?.).
Evlilik tarih boyunca erkeğin cinsi davranışlarını kontrol altına alan koruyucu bir yapı oluşturmuştur. İnsanın bu behimî duygusunu tatmin etmek için serbestiydi sınırlıdır. Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir zaman diliminde cinsî ve şehevî duyguların tatbikinin serbest ve kontrolsüz bırakıldığı ileri sürülemez. (Hamid Abdulâlim, The Family Structure in islam, American Trust Publ. 1977). Ancak, sosyal hayatın ve kişinin gelişmesi için bu itici gücün lüzumu ve diri tutulması hiçbir toplumun kayıtsız kalamayacağı bir gerçektir. Bu, gözardı edildiğinde, sebebiyet vereceği kargaşanın önüne geçilmesi de zor bir meseledir. Erkekteki bu itici gücün önemini aldırmazlıktan gelen veya fiilî hayattaki rolüne kayıtsız kalan herhangi bir sosyal nizam veya din, gerçeklere sadece gözünü kapatmış olmakla kalmaz, insanlığın ve medeniyetin sebebine de zarar vermiş olur. İslam kendi nizamı içinde cinsî güce en doğru yer vermiş, bu arzuyu baskı altına almak yerine onun sıhhatli ve normal yoldan tatmin bulması için her türlü imkanı sağlamıştır. İslam, evlilik dışı cinsî tatmini yasak etmiş ve cinsî arzunun tatmini için evlilik kurumunu tesis etmiştir. İslam'da evlilik meşru bir akittİr. Bu akit damat ile gelinin rızasına dayalı şahitler huzurunda tasdik olunur. Kur'an, evlilik akdini şu sözlerle beyan etmektedir: "(Savaşta esir olarak) ellerinize geçen (cariye)ler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz) de (yasaklandı). İşte bunlar) size, Allah'ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan Ötesini, iffetli yaşamak, zina etmemek şartıyla mallarınızla istemeniz (mehirlerini ve-Ijp almanız), size helal kılındı. O halde onlardan ne kadar yararlandınızsa, ona karşılık kesilen Ücretlerini (mehirlerini) bir hak olarak verin. Mehrin kesiminden sonra karşılıklı anlaşmak suretiyle kesilenden az veya çok vermenizde Üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz Allah bilendir, hikmet sahibidir" (4:24) Ve: "bugün size İyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği, size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir.. Ve inananlardan namuslu hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenler de namuslu hür kadınlar -zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın namuslu bir biçimde mehirlerini verdiğiniz takdirde- size helaldir. Kim inanmayı kabul etmezse, onun ameli boşa çıkmıştır ve o, ahirette kaybedenlerdendir." (5:5) Arapça ihsan kelimesi bir kimseyi sanki kalede imiş gibi emniyete ve korumaya almayı ifade ediyor, (hisri).
Hazreti Ömer'e göre, bu kelime iffete delalet ediyor. İffetli kadınlar ve müslümanlar yalnız bu kimselerle evlenmekle tavsiye olunuyorlar. Bundan dolayı, evlilik, iffetin ve paklığın kalesidir. Her ikisinin paklığını ve İffetini koruyor, onları evlilik kalesi ile korunmamış bir takım bozuk kimselerin her türlü fena düşünce ve fiillerinden koruyor. Öte yandan, Arapça sefahet kelimesi şehvete düşkünlüğü ve kadınlarla yatıp kalkmayı ifade etmektedir ki, bunu İslam yasaklamaktadır.
Yukarıdaki ayet açıkça evlilik kurumunun gaye ve sebebini izah etmektedir. Erkek ve kadının meşru yoldan cinsî taleplerini karşılamak onların iffetli bir hayat sürebilmeleri içindir. İffetli ve pak kimseler şeytani fikir ve fiillerin tesirinde kalmazlar. Mamafih, evlilik akdi için iki şart vardır. Birincisi, evlilik {nikah) kadına ödenmesi gereken mehir ile yapılmalı; ikincisi, evliliğin gayesi geçici cinsî arzulan tatmin, kadını arkadaş edinmek ve onu emniyetine almak için değildir. Bu, evliliğin ciddi bir iş olduğunu, oyun ve şakaya alınamayacağını ifade ediyor. Kadına saygın ve itibarlı bir yer veriyor. Evlilik, kadının sosyal statüsünün bir sembolüdür.
Rasulullah, nikahın açıkça ilan edilmesini, gizli tutulmamasım emretmiştir. Hz. Aişe, Rasulullah'in şöyle buyurduğunu anlattı: "Bu evliliği halka bildir, merasimi mescitte yap ve onun şerefine def çal." (Tirmizi). Muhammed b. Hâtıb'a göre: "Liüğünde meşru ile gayrimeşrûnun farkı şarkı ile deftir" (Ahmed, Tirmizi, Nesei ve Ibn Mace). Hz. Aişe, Ensar'dan birine gelin verildiği zaman Peygamber'in şöyle buyurduğunu anlattı: "Eğlenceniz yok mu? En-sar eğlence ile neşelendirilmişlerdir." (Buharı), insanlara yardım ederek sevap ve fazilete ermek için evliliğin önemine değinen Peygamber şöyle buyurdu: "Dünya bir eğlencedir, fakat dünyada en hayırlı şey hayırlı zevcedir." (Müslim). Yine buyurdu ki: "Üç şey vardır ki, onlara yardım etmek Allah üzerine hak olur, onlardan bir tanesi de iffetli bir hayatı arzuladığı için evlenen kimsedir." (Tirmizi. Nesei ve İbni Mace). Ve İbni Abbas, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu bildiriyor: "Sizler iki insanın sevgisini arttırmak için evlilikten daha iyi bir şey görmediniz." Enes, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu bildiriyor: "Allah ile buluştukları zaman pak ve paklanmış olmayı arzu eden o kimseler iffetli ve namuslu kadınlarla evlensinler." (İbn Mace). Ve yine Rasulullah'dan şöyle nakletti, "Bir adam evlendiği zaman dinin yarısını tamamlamış olur, kalan yansı hakkında Allah'tan korksun." (Beyhaki). Görüldüğü gibi din bu kurumu insanların ahlak ve karakterini düzeltmek, şeytanî ve bozuk hayata mukavemetlerini arttırmak için kurmuştur. Bu ahlak eğitimi onlara insanlık hizmetinde aşın sıkıntı ve kayıplara tahammül edebilecekleri bir güç ve kuvvet kazandırdı. Bu güç, evliliğe giren kız ve erkeklere verilmiştir. Onları disiplinsiz, serbest ve dizginlenmeyen bir cinsî tatminden uzak tutacak her türlü vazife ve sorumluluklarını üslenmişlerdir. Bu şehvet ve cinsî arzuyu zapt edip kontrol altına almak çok zordur. Sabır, dindarlık, fedakârlık ve daima mücadele gerektiriyor. İşte evlilik kuralı bu canavarı çok başan-lı bir şekilde uysallaştinp, onu aile hayatım inşa etmek, karı-koca arasında kalıcı bir işbirliği amacı olarak kullandırmıştır.
Bu suretle evlilik müessesesi erkeğe cinsi arzusunu tatmin edip doyurmak, onu kayba uğratmamak için düzenli ve huzur verici bir yön verirken, diğer taraftan hem kan-koca hem anne-baba ve çocuklar arasında kalıcı bir sevgi bağı kurmak için vazifelendirilirken insan, toplum hayatı ve medeniyetinin yükselişinin başlıca halkası olan bir aile düzeni sergilemiş olmaktadırlar.
Böylece evlilik toplumsal bir yükümlülük haline gelirken, aynı zamanda cinsî arzunun meşru yoldan tatmin bulmasını temin etmiş oluyor. Bu, hayatın devamına ve İnsan neslinin korunmasına vesile olmaktadır. Hz. Peygamberin yukarıdaki hadisinde de değinildiği gibi evliliğe gönüllü olmak övgü ve medhe değer bir Şeydir.
Evlilik teşvik edilmiştir. Genç erkek ve henüz bülüğ çağına ermiş kızların hemen evlenmelerinin teşvik edilmesi, evliliğin öneminin büyüklüğünü ve mükemmelliğini göstermektedir. Kur'an bunu şu sözlerle beyan etmektedir:
"İçinizden bekarları ve köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul İseler, Allah, lütfuyle onlan zengin eder. Allah geniş (nimet ve lütuf sahibi)dir, (herşeyi) bilendir." (24:32) ve "Evlenme (imkanı) bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zengin ed(ip evlenme imkanına kavuştur)uncaya kadar iffetlerini korusunlar. Elleriniz altında bulunan (köle ve cariyelerden mükatebe (akdi) yapmak isteyenler (çalışıp belli bir para ödemek karşılığında hürriyetlerini kazanmak isteyenlerde eğer kendilerinde bir iyilik görürseniz mükatebe yapın. Ve Allah'ın size verdiği maldan onlara da verin. (Onlann size verecekleri mal veya paradan bir kısmını onlara bağışlayın veya hürriyete kavuşmak isteyen bu insanlara zekattan yardım edin) Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onlan (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz Allah (fuhşa) zorlanmalarından sonra (o kadınlara karşı) bağışlayıcı, esirgeyicidir." (24:33).
Emir fiilinin kullanılışı olan "arayın" kelimesinden bazı alimler evliliğin farz olduğunu anladılar, halbuki meselenin aslı bu değildir. Bu, kişinin evlenmeyi talep etmemesi için aleni bir emir olamaz. Evlilik tek taraflı bir mesele değildir. İkinci tarafı da ilgilendirmektedir. Şayet emir olsaydı evlenecek kişinin hali ne olurdu? Görüşlerin hepsini hesaba alalım, alimlerin çoğu bu emrin icbar değil tavsiye niteliğinde olduğunda ittifak etmişlerdir. Gaye, Müslümanların toplumda hiç kimsenin evlilik dışında kalamayacağını bilmiş olmalarıdır. Evlilik konusunda kişinin ev halkı, arkadaşları ve komşulan gereken ilgiyi göstermelidir, yardım edemedikleri yerlerde devlet bu meselelerde gerekli tedbiri almalıdır. (The Meaning of the Quran , c. VIII).
Kesin emir olması İnsanın evliliğe hesaplı yaklaşımı cesaretini kırmaktadır. "Bu emir, kız ve erkeğin anne-babasınadır. Fakir olsa bile kız, dindar ve namuslu bir talibi redetmemelidir. Bunun gibi henüz tam kazanç sahibi bir kişi olmadığından veya yeterli derecede kazanamadığından dolayı erkeğin anne-babası da onun evliliğini sonraya bırakmamalıdır. Genç erkeğe gerekli olmadıkça evliliği tehir etmemesi tavsiye edilmelidir. Hatta, kişinin geliri yeter değilse bile, Allah'a tam bir tevekkülle evlen-elidir. Çoğu kez evlilik sıkışık durumların düzelmesine sebep olmaktadır. Kadın aile bütçesini kontrol etmek için yardımcı olmakta veya koca yeni talep ve sorumlulukları karşılamak için daha çok çalışmaya başlamaktadır. Dolayısıyla bu konuda hesaplı olmaktan ve tehir etmekten kaçınılmalıdır.
Hz. Peygamber, çoğu kez genç erkekleri evlenmeye teşvik etmiştir. Abdullah b. Mes'ud'un rivayetine göre; "Rasulullah bize: "Ey gençler topluluğu, sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa evlensin. Çünkü evlilik, gözü (haramdan) daha yumdurucu, iffeti daha koruyucudur. Kimin gücü yetmezse, o da oruç tutsun, çünkü oruç ihtirasları dondurur." buyurdular. (Buharî ve Müslim). Ebu Hureyre, Peygamber'den işitmiş olarak rivayet olunduğuna göre Peygamber: "Kadın dört şey için nikah edilir; malı için, şerefi için, güzelliği İçin ve dini için. Sen dindarı al da yoksulluktan ellerin toprağa yapışsın." buyurmuşlardır. (Buhari ve Müslim). Bu hadisde de görüleceği gibi erkekleri evlenmeye sevkeden şeyin bu dört husustan biri olduğu, fakat onlarca en sona kalan dindarlığın tavsiye edildiği haber veriliyor.
Ebu Ümame, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu bildirdi: "Mü'min bir kimse Allah korkusundan sonra, kendisi için hayırlı bir kadından başka bir şey kazanmaz." (İbni Mace). İbni Abbas ve Ebu Said el-Hudrî, Rasulullah'in şöyle buyurduğunu naklettiler: "Çocuğu doğan kimse ona iyi bir isim, iyi bir terbiye versin ve buluğ (ergenlik) çağına geldiğinde de onu evlendirsin. Eğer ergenlik çağma girdiği zaman, evlendirmezse günaha girer, bunun suçu sadece babaya olur." Ömer b. Hattab ve Enes b. Malik, Rasulullah'dan şöyle naklettiler: "Tevratta (Torah) bir kimse kızını onikisine geldiği zaman evlendirmezse (sıcak ülkelerde) ve kızı da günah işlerse bunun suçlusu babası olur diye yazılıdır." (Beyhaki).
Kendilerine uygun bir eş bulamayan kimseler Allah onlara evlilik için yol açana kadar iffetli bir hayat yaşasınlar. Kur'an'ın ve Peygamber'in sünnetinin öngördüğü evlilik suretiyle kadın ve erkek, iffetli ve mutttaki bir hayat sürebilmektedirler. Bu suretle evlilik, nefsin temiz ve helal yoldan tatmin bulmasıyla ulvi ve asıl bir fonksiyonu aksettirmektedir. Bu tür ahlâkî terbiye ile yapılan eğitim, genç erkek ve eşlerin çocuklarını sevgi ve itina ile büyütüp, onlara en iyi eğitimi ve terbiyeyi vererek toplumun iyi birer üyeleri haline getirmekte, insanlığın hizmetine ve istifadesine hazırlamış olmaktadır. Hz. Peygamber'in aşağıdaki hadisi, evlilik konusuna yeterince ışık tutmaktadır. "Gördüğü bir kadından hoşlanan adam, derhal evine dönüp karsıyla buluşmalıdır. Zira onunla birleştiği zaman berikiyle kalmış gibidir." (Tirmizî). Cabir (r.a)'ın benzer bir rivayeti de vardır: "Rasulullah bir kadın gördü, sonra da hanımı Zeyneb'e geldi. Zeynep güneşte deri kurutuyordu ve onunla buluştu. Daha sonra ashabına gittiğinde onlara şöyle dedi: "Kadın, İblis'in şekline girer, o halde sizden biri ne zaman (kalbinde cinsî arzu oluşturacak) bir kadın görse, eşine gitsin, bu, onun kalbindeki düşünceyi uzaklaştırır." (Müslim). Bu hadis, Peygamber'ın ashabını, cinsî arzunun galeyanından, evlenmek suretiyle normal ve helâl yoldan tatmin bulması konusunda tavsiyelerde bulunarak, onları nasıl korumaya çalıştığını göstermektedir. Her ne zaman kişiler üzerinde dışarıdan cinsî bir baskı olsa, bir defa olsun bu zorlayıcı arzuyu helal ve meşru yoldan gidermeleri lâzımdır. Meseleye bu şekilde yaklaşmak, insanların yeryüzünde temiz ve iffetli bir hayat sergilemelerine öncülük edecektir.