- Evimizin Boyası

Adsense kodları


Evimizin Boyası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 18 October 2011, 08:50 pm GMT +0200
Evimizin Boyası


Ocak 2005 - 73.sayı

Ahmet ALEMDAR
kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


İslâm medeniyetinin güzelliklerini yansıtan mimarimizde, Türk evlerinde köşeler ve tavanlar türlü renklere boyalı oyma tahtalarla süslüdür. Eşyaya renk verme işlemi, üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde ile olur.
Tahtaya renk verirsek onu dış etkilerden korumuş oluruz. Aynı zamanda renklendirilmiş ortam, ruhumuzun pencereleri olan gözlerimiz için de güzellik ve huzur kaynağıdır.

Evimizi en güzel bir şekilde boyamak istersek, boyacılığı meslek edinen kimseye, yani boyacıya ihtiyacımız olacaktır. Boyacı, evimizi yapısına ve çevresine uygun olarak boyamak için fırçasını sallayacaktır. Evimizin her tarafı aynı renkle boyanmasa da, yine de duvarlara, tavanlara, kapılara hakim olan bir renk vardır. Evimizin taşınabilir eşyalarının bir kısmı boyahanede boyanmıştır. Sabit yerler için lazım olan boyalar da boyahaneden gelmiştir.

Ruhumuzu dinlendiren, evimize gelecek misafirlerimizi huzura kavuşturan iyi boyanmış bir eve sahip olmak istiyorsak, boyacının küpüne saygı göstermek zoundayız . Türkçemizde, bir işin kolayca ve çabucak yapılamayacağını anlatmak için “boyacı küpü mü bu ?; Boyacı küpü değil ki!” gibi deyimler kullanılır. Boyacı, fırçasını sallarken hangi malzemede hangi fırçayı ve hangi hızla kullanacağını gayet iyi bilmektedir. Çünkü boyahanede ustasının dizinde yetişmiş olan boyacı, eşyaya renk vermek ve onların güzelliklerini ortaya çıkarmak için çabalarken, kendi kalbinin ve ruhunun güzelliklerini yansıtmaktadır.

Gerçek evimiz olan kalbimizi güzelleştirmek, boyahanelerde yani dergâhlarımızda yetişen kalp boyacıları ve nakkaşları ile, yani mürşidlerimiz ile mümkün değil midir? Yoksa kendi kendimizi boyamak mümkün müdür? Boyar maddelere yani bazı ortamlarda çözünerek ortama belirli renk veren doğal veya yapay renkli maddelere nasıl sahip olabiliriz? Hepimizin hücre özsuyu içerisinde eriyik durumunda bulunan renkli madde vardır ama bu maddenin varlığını ve hangi oranlarda tezahür etmesi gerektiğini nereden öğreneceğiz?

Gerçek ebrûzenler , yani renklerle kucaklaşanlar sabırlı insanlardır. Çünkü sanatkâr ruhlu ebrûzenler , ebrûda kullanacakları boyaları da kendileri hazırlamaktadırlar. Ebrûzen Necmettin Okyay , gül sevdalısı imiş. Aynı zamanda şakayı da severmi ş. Yaklaşık yüz otuz çeşit gül varmış bahçesinde. Bir gün düzenlenen bir gül yarışmasına siyah renkli gül götürmüş. Kendisinin gül yetiştiriciliğini bilen kişiler siyah güle şaşırmışlar. Bu gülün siyah renkle gerçekmiş gibi boyandığını düşünememişler. Usta, rengi, kök boyadan yani fıtrattan en iyi bir şekilde verebilendir.

Şairin dediği gibi: “Bir kutu yaşam gönderiyorum sana / bir fırça ve bir renk koydum kutuya / bir cennet resmi yapıp gir diye / düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye...”

Körlere renklerden bahsedebilir misiniz? Anlayabilirler mi? Ruhlarda dalgalanan, çocukluktan hatta çok öncelerden kalma “nefes”i duyabilirler mi? İçinde yaşadığımız dünyanın ve kalbimizin renk cümbüşünü görebilirler mi? Karanlıkta çiçeklerin renklerinin ne anlamı vardır? Hayvanlar renkleri bizim gibi mi algılıyorlar? Görme kusurlarımızdan dolayı daha iyi görelim diye gözlük kullansak da, unutmayalım ki, göz artık görmeyince gözlük bir bahanedir.

Ancak Allah'ın boyası ile kalp evlerini boyayanlar renklerden haberdardırlar. Yüce Kur'an -ı Kerim'de buyurulduğu üzere; “Allah'ın boyası ile boyan. Allah'ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Biz ancak O'na kulluk ederiz.” (Bakara, 138). Biz Müslümanlar, Allah'ın verdiği rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir?

İbn Abbas'tan gelen bir hadis-i şerife göre, İsrailoğulları Hz. Musa'ya: “Ey Musa! Senin Rabbin boya yapar mı?” dediler. O da, “Allah'tan korkun!” dedi. Bunun üzerine Allah Hz. Musa'ya şöyle seslendi: “Ey Musa! Onlar, Rabbin boya yapar mı diye sordular. De ki, evet ben boyaların en güzelini boyarım. Kırmızıyı, akı, karayı... Renklerin tümü benim boyamamdır.” ( İbn Kesir, II/579). Bir başka ayette insanlar şu şekilde uyarılır: “Yeryüzünde yarattığı çeşitli renklerdeki hayvanları, bitkileri de sizin hizmetinize verdi. Şüphesiz bunda öğüt alan bir toplum için ibret vardır.” ( Nahl , 13)

Hıristiyanlıktan önce yahudiler arasında, Yahudiliği kabul eden kimseleri yıkamak bir adet olmuştu. Yıkanan kimsenin bütün günahlarının temizleneceği ve yeni bir hayat rengine kavuşacağı dü ş ünülürdü . Daha sonra bu adet hıristiyanlar tarafından benimsendi ve “vaftiz” adını aldı. Kur'an , bu “renk verme” töreninin kurtuluş için gerekli olmadığını söyler. Kurtuluş için kişi O'nun yolundan gidip, O'nun kanunlarına uyarak Allah'ın rengine boyanmalıdır. Allah'ın boyası O'nun dinidir. İslâm fıtratı ve iman temizliğidir. Yani, “biz rengimizi Allah'tan alırız” demektir.

“İman ile dini bir boyaya benzetmek gerekirse, biz Allah boyası olan bir fıtrî iman ile Allah tarafından boyanmış olmayı üstün tutarız. Maddi ve manevi bütün temizlik çabalarımız ve güzelliklerimiz hep ilk oluştan, doğuştan gelen temelin muhafazasına yöneliktir. İslâm dini ve tevhid imanı, insanların Allah tarafından boyanmasıdır. İman, en güzel Allah boyasıdır.” (Hak Dini Kur'an Dili, I/ 425-426 )

Allah'ın boyası doğaldır. Tüm yapay boyaların tersine solmayan tabiî bir boyadır. Üzeri ‘küfür'le örtülünce görünmese de, yaratılmışlarda varlığını sürdürür ve çıkarılamaz. Gölgeler yüzümüze renk vermiyor olsa da, Allah'ın boyasına boyahanelerdeki boyacı ustalarının desteği ve ibadet ile ulaşılabilir. “Oruç, namazla, duayla birleşince, büsbütün renklenmiş ve güçlenmiş olarak bizi fizikötesi donanımların yıldızlı harmonisine bürür.” İşte o zaman, gökyüzünde güneşin doğuşu ve batışı esnasında sürekli değişen renkler ruhumuzda karşılık bulmaya ba ş larlar .

Kibirden uzak mümin insan, yükseldikçe cehli azalır. Zirveye doğru çıktıkça safiyeti artar ve böylece renkleri tanımaya başlar. Karanlık bir dehliz içinden geçen insanın, gökkuşağını görüp renklerle karşılaşması, renklerle dans etmeye başlaması ne müthiş bir ândır . Renkleri tanımak ilimdir; renklerle resim yapmak, sırlarına vâkıf olmak hikmettir; renkleri hareket haline getirip hepsinin beyaza çıktığını görmek irfandır.

Renkler bize, kevn (oluş) ve fesad (yok oluş) hakkında da bir fikir verebilir. İyi boyanabilir olan ve boya tutan yaratılmış bir varlık, yani eşya veya kalbimiz, bir gün boyasını atabilir veya boyası solabilir. Kâinat bir doluyor, bir boşalıyor... Havuz bir doluyor, bir boşalıyor... Medeniyetlerin yapısı da aynen böyle... Bu oluş ve yok oluş yeni şeylerin var olması için midir? Sınıfta tahtanın hepsi yazılı ise yeni şeyler eklenebilir mi? Veya yazıların üstüne yazsanız okunabilir mi? Bir kısmı veya tamamı silinmeli ki yeni bir şeyler yazılabilsin.

Renkler isim koymak içindir. İki ayrı renkteki boyalar birleşince iki renk de kalkar, başka renk olur. Bu durumda tek renk ortaya çıkar ve bu renk önceki ikisine de benzemez. Acaba “ sıbgatullah ” (Allah'ın boyası) bu noktada mı zuhur etmektedir?

Renkler kesreti temsil ediyorsa, boyaların ötesi olan renksizlik âlemi, vahdet mekânı mıdır? Kalbin kök boyası bu âlemden mi gelmektedir?

Vahdet âlemini soluyan büyük insanların gri renkleri yoktur.

“ Sıbgatullah ” üzerine aşk dolu yüreklere selam olsun.