- Eskiden zengin şimdi fakir Müslüman

Adsense kodları


Eskiden zengin şimdi fakir Müslüman

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 10 September 2010, 01:38 pm GMT +0200
Eskiden zengin şimdi fakir Müslüman

Müslümanlar tarihte büyük devletler hatta imparatorluklar kurmuşlar, kıtalara hükmetmişlerdir. Ekonomik anlamda çok ciddi bir seviyeye ulaşmışlardır. Son birkaç asırdır gerileme olmuş ve fakir hale düşmüşlerdir. Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

1.    İLÂHÎ SEVKİN VE PEYGAMBER TEŞVİĞİNİN KIRILMASI

İnsan çalışacak/çalışabilecek, faaliyet gösterecek bir donanımla yaratılmıştır. Âlemde faaliyet esastır. Atâlete (boş durmaya) yer yoktur. Bundan dolayıdır ki âtıl (boş, tembel) adamın sefil ve rezil hale düştüğü çoğu zaman görülmektedir.

Yaratılışımızda çalışmaya meyil, kabiliyet ve yetenek vardır. Nitekim Kur’ân’da meâlen “Şüphesiz insan için çalıştığından başkası yoktur.” (Necm Sûresi, 39) buyrularak insanlar çalışmaya teşvik edilmişlerdir.

Hazret-i Peygamber (sav) "Çalışıp kazanan Allah'ın sevgilisidir." buyurarak İlâhi sevki sözleriyle destekleyip bizleri çalışmaya teşvik etmiştir. Ne yazık ki ilâhî sevkin ve peygamber teşvikinin olduğu yerde bir kısım insanlar bu çalışma şevk ve gayretini bazı yanlış telkinlerle kırmışlardır. Hak olan çalışmayı terk ettiğimizden batıl olan atâlet, tembellik bizleri istilâ etmiştir. Fakirlik bizi esir almıştır. Bundan kurtulmanın çaresi ise:

İlâhi sevk ve peygamber teşvikine sıkı sarılıp bunlara tamamen zıt olan ve bizleri tembellik zindanlarına atan telkinlere kulaklarımızı tıkamalıyız.

2. MADDÎ TERAKKÎNİN

FARKINA VARAMAMAK

Her zamanın bir hükmü vardır. Tarihin geçmiş sayfalarındaki hadiselere misafir olduğumuzda başta peygamberler olmak üzere (Nuh (as)’ın gemi yapmasından, Davut (as)’ın zırh yapmasına, demiri yumuşatmasına, Fâtih’in topları döktürmesine varıncaya kadar) maddî terakkiye hassasiyetle önem verdiklerine şahit olacağız.

Şu zamanda Allah’ın dinine hizmet etmenin en önemli sırlarından birisi maddî terakkinin farkına varmak ve buna uymaktır. Bu terakki ilim, medeniyet, teknik, ekonomik, kültür vb. sahalarda olmalıdır. Bu hakîkati görmeyen/göremeyenler kendilerini tembellik zindanlarına attılar. Çünkü zamana uygun bir hizmet modeli geliştiremeyerek hizmetten mahrum kaldılar. Bu günün maddî terakkisi İslâmiyet’in ve sünnetin esaslarını beğenmemek, eksik görmek, tenkit etmek gibi duygulardan doğmamıştır. Bunların esasları insanlığa hizmettir. (İnsanlığı ahlâksızlığa, sefâhate, huzursuzluğa atan gelişmeler mevzûmuzun hâricindedir ki bunlar dahi maddî terakkide ileri giderek bu yanlışları yapıyorlar.) Eski ümmetlerin bir ömürde yaptıkları hizmetler, Allah’ın izniyle maddî terakki ile çok kısa bir sürede yapılabilir. Her iki âlemin saadeti, emniyet ve asayişin temini, çok uzun zamanda yapılacak hizmetleri kısa bir zamanda yapmaya muvaffak olmanın sırrı bu zamanda maddî terakkiye ehemmiyet vermekle doğru orantılıdır.     

TEVEKKÜL VE KANAATİN

YANLIŞ DEĞERLENDİRİLMESİ


İslâmiyet emeği, alın terini övmüştür. Mubah olan bütün işleri ibâdet saymıştır. Kanaati ise mahsulde yapmamızı emretmiştir. Emeğe kanaat kötülenmiştir. Bir kısım Müslümanlar neticeye, mahsule, ürüne bedel emeğe kanaat edince işlere karşı olan gayretleri, çalışma şevkleri azaldı. “Bu çalıştığım bana ve çocuklarıma yeter” diyerek az bir emekle yetinip vakitlerinin diğer kısmını tembellikle geçirerek tembellik döşeğine düştüler. Çare ise: Sebeplere riayet ettikten sonra, neticesini Allah’tan bekleyerek mahsule kanaat etmektir.

VESÎLELERİN

HAK OLMASINI UNUTMAK

İnsanın gönül verdiği, uğruna çalıştığı davasının hak ve meşru oluşu ne kadar önemli ise kullandığı vesîlelerin, yolların, usullerin de o kadar hak ve meşru olması gerekmektedir.

Âlemde kazanmanın, başarmanın doğru yolları kullanmakla, hak olan vesileleri yapışmakla mümkün olacağı gerçeği reddedilemez.

 Başarı için doğru sebeplere yapışmakta sabırlı olmalıyız. Bir neticeye kavuşmak ancak doğru usullerle mümkündür. Eğri kılıcın doğru gölgesi olmaz. Bunu Bedîüzzaman Hazretleri şöyle ifade etmektedir: “Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir” Eğer çalıştığımız halde bir şeyler elde edemiyorsak, istediklerimize kavuşamıyorsak, elimizdeki değerleri kaybediyorsak bunlar usulsüzlüğümüzden kaynaklanmaktadır. Son birkaç asırda doğru usulleri terk eden Müslümanlar işlerinde muvaffak olamadılar. Fakir hale düştüler. Çare: Doğru yolları, usulleri tespit edip sabırla bunları uygulamaktır.

EŞYANIN TABİATINA ZID

HAREKET ETME


Allah’ın âleme ve eşyanın yaratılışına koyduğu kanunlara bizler âdetullah diyoruz. Varlıklardaki kanunlara (tabiat kanunlarına) uygun hareket etmek başarı için oldukça önemlidir. Yani oyunu kuralına göre oynamak. Bu kurala uymanın mükâfatı veya uymamanın cezası bu dünyada verilir. Müslim-gayrimüslim fark etmez. İş yaparken işi kurallarına uygun olarak yapmak Allah’ın bu âleme koyduğu bir kanunudur. Çalışmakta servet, zehir içmekte ölüm, ilaç almakta şifâ gibi... Gayrimüslimler bilmeyerek Allah’ın iradesinin eseri olan tabiat kanunlarına, eşyanın yaratılışına, işin kurallarına uymakla mükâfatlarını bu dünyada almaktadırlar. Bu dünyada İlahi inayet Allah’ın koyduğu bu kanunlara uyanlarla beraberdir. Buna uymayanlar ret cevabı alacaklardır.

“ÜMMETÎ, ÜMMETΔ SIRRINDAN

GÂFİL OLMAK


İnsanın kıymeti himmeti (gayreti) ile ölçülür. Himmet ne derece yüksek ise kıymette o kadar artmaktadır. Eğer bir kişinin gayreti milleti ise o tek başına bir millettir. Eğer himmeti, ümmet ise o tek başına bir ümmettir. İnsanın içindeki azim, gayret, çalışma aşkı himmetiyle doğru orantılıdır. Herkesin içinde koca bir insanlığı kurtuluşa götürebilecek bir gayret mevcuttur. Bu mevcut gayreti tahrik ancak himmetini yüksek tutmakla mümkündür. Bununla beraber ümmete olan şefkat, ümmetin her bir ferdini ümmet için çalışmaya sevk etmesi gerekirken bu sır anlaşılmamasından, Son asırlarda himmetler yalnız şahsi ihtiyaçları görmeye yoğunlaştığından, Müslümanlar fakir hale düşmüşlerdir. Çünkü içlerindeki dağlar gibi olan gayreti azaltmışlardır. İşte peygamberimiz bu hakikati hem hayatıyla ispat etmiş hem de ümmetine güzel bir ders vererek “Ümmetî! Ümmetî!” diyerek bütün insanlık için çalışmamız gerektiğini buyurmuşlardır.

DEVLET KAPISINA GÖZ DİKMEK

Bir milletin zenginlik kaynağı ticaret, sanat, ziraat vb. şeyler iken bizler nefse hoş gelen, gururu okşayan, bir yönden tembelliğe müsait olan, devlet kapısına göz diktik. Devlete hizmet elbette olmalı. Fakat millete ciddi hizmet için olmalı. Yoksa yalnızca bir geçim kaynağı olarak görmek bence hatalıdır. Bizler üretimi netice veren ticaret, sanat ve ziraata vb şeylere ağırlık vermeliyiz.


Muhlis KÖRPE