- Eski Sözlerin Ardında

Adsense kodları


Eski Sözlerin Ardında

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Mon 29 August 2011, 03:15 pm GMT +0200
Eski Sözlerin Ardında



Ağustos 2008 116.SAYI


Sabahattin AYDIN kaleme aldı, SUNUŞ bölümünde yayınlandı.


Bir zamanlar bir köyde, bağırıp çağıranları sertçe bir üslupla susturan evliya bir zat varmış. Özellikle genç kızlar, gelinler çocuklara filan bağırdıklarında bu ikazın tonu daha bir sert olur, sesi edebin dışına çıkanlar hemen susmak ve kendilerini toparlamak zorunda kalırlarmış. O yüzden bu evliya kişi oradayken ortalığı bir sükunet kaplar, haylaz çocuklar başta olmak üzere herkes daha bir rahat edermiş.

Bu çok eski bir hikaye. Bugüne fazla bir şey söylemiyor. Şimdi, biri ikisi hariç, ne köylerde ve kentlerde olan bitene müdahil olacak, bir terslik varsa el koyacak ulu zatlar var, ne de ulu zatların sözünü dinleyecek köyler ve kentler. Böyle olunca sözler, ikazlar da hayatın içinden kaçıp, kendilerine sığınacak başka kıyılar köşeler buldular. Kitaplara saklandılar. Bazıları da yaşı geçkince hanımların ve beylerin arada bir hatırladığı deyimlere, atasözlerine tutundular.

Bu konuda yapacak fazla bir şey yok. Hayat değişiyor, kültür değişiyor. Bu bir akış. Mesele şu ki, biz bu akış içinde neye tutunduk ve nereye gidiyoruz. Ulu zatların hikmetli ikazlarını köyler kentler duymasa da, sözler kitaplardan sokaklara mahallelere yol bulamasa da biz kendimiz, tek başımıza onlara tutunabiliriz. Onların götürdüğü yere gidebiliriz.

Böyle bakınca, her biri bir sırlı hazine sandığına anahtar olan eski sözleri hatırlamak hiç boş çaba değil. Ulu zatların ikazlarını yazıp çizmek, bu deli akışa onları birer can simidi gibi uzatmak boş değil. Semerkand bu yüzden o sözleri önemsiyor.

Bu ay da neredeyse tedavülden kalkmış, genç okuyucularımızın “nedir acaba” diye sorma ihtimalleri yüksek bir sözün ardına düştük; “Ar Perdesi” dedik. Kimseye kızacak yerimiz olmadığını bilerek, utanmanın ayıplandığı bir çağın içinde aktığımızı göz önüne alarak biz de söze kulak verdik. Baktık ki ar perdesinin ardında bizim kimliğimiz saklıymış. Müslüman kimliğimiz. O perdenin ardında köyleri şehirleri tedip eden evliya zatlar, onların tatlı sert ikazları, o ikazlara kulak veren kadınlar, erkekler, kızlar, oğlanlar saklıymış.

Şimdi bu perdesiz çağın perdesiz mevsiminde nereyi örtebiliriz, bunun hesabını yapmıyoruz. Önce dönüp kalbimize bakıyoruz, “ayıp” karşısında hâlâ ince bir sızıyla burkuluyor mu diye. Aynada yüzümüze bakıyoruz, hâlâ kızarıyor mu diye. Yani kendi ar perdemizi yokluyoruz. O yerli yerinde mi. Sonra dua ediyoruz, kendimiz için, yakınlarımız sevdiklerimiz için ve insanlık için.

Eylül sayımızda buluşmak üzere inşallah…