saniyenur
Wed 18 July 2012, 07:46 pm GMT +0200
Eşit Ortaklar
Toplumun ve onun kültür ve medeniyetinin İnşasında kadın ve erkek birbirlerine denk ortaklardır. Onların ortak çabaları ve işbirliği ile toplum ortaya çıkacak ve gelişmesi de onlann birlikte gayretleriyle olacaktır. Hayatın yükünü beraber taşıyacaklar, medeni ve kültürel gelişme onlann işbirliğine dayanacaktır. Kadm ve erkek, hakkın üstünlüğü için birlikte mücadele edecekler, medeniyetin bütün basamaklarında kötülüklere karşı beraberce savaşacaklardır. Mümin kadın ve erkeklerle, gayri müslim kadın ve erkekler arasındaki bu mücadeleye Kur'an-ı kerîm şöyle dikkat çeker: "Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten meneder ve ellerini sıkı tutarlar... İnanan erkekler ve inanan kadınlar, birbirlerinin velisidirler. İyiliği emreder, kötülükten menederler, namazı kılarlar, zekatı verirler.. ."(9:67-71). Bu ayetler, toplumun güvenilir bir zemin üzerine bina edilmesinde kadın ve erkeğin eşit yardımlarını açıkça belirtmektedir. Bütün alanlarda insanlık kültür ve medeniyetinin gelişmesi kadın ve erkeğin ortak kuvvetlerinin sonucudur. Onlar, toplumun inşasında ve kültürel gelişiminde birlikte çalışmışlar, eşit katkılarda bulunmuşlar ve hiçbir şekilde birinin diğerine üstünlük veya düşüklüğü olmamıştır. (Seyyid Celaleddin Ensar Umeri, Women in the Islamic Society, Urdu, Lahor).
Yukarıdaki tartışma islam'ın; kadını eşit bir ortak, eşit bir işçi ve toplumun erkekle birlikte eşit bir üyesi olarak gördüğüne dair hiçbir şüphe bırakmamaktadır. Beşer olarak aralarında bir ayırım olmadığı gibi insanlık camiasının inşasında eşit katılımlarda bulunurlar. Dünyadaki hayatları süresince her ikisi de bir arada çalıştıkları için hiçbiri diğerine üstünlük iddiasında bulunamaz.
Gerçekte İslam, kadına yönelik yanlış yargı ve davranışları tümüyle reddetmekte ve hayatın kadın ve erkeğin ikisine de ihtiyaç duyduğunu vurgulamaktadır. Erkeğin yaratılmasında bir gaye olduğu gibi, kadının yaratılmasında da bir gaye vardır. Fıtrat, her ikisi vasıtasıyla kendini gerçekleştirir. "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. (O) dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk bahşeder, dilediğine de erkek çocuk bahşeder." (42:49).
Hakların Eşitliği: İslâm, kurallarını yalnızca ahlâkî öğretiler veya sözlü bir takım ifadelerle sınırlandırmamışım Kadına aynı zamanda meşru olan bütün haklan vermiş, uygun bir denge kurarak ne kadının zayıflığı, ne de erkeğin üstünlüğü gibi bir anlayışa müsaade etmemiştir. Eğer herhangi biri kadının haklarına tecavüz ederse, İslâm'ın bu konuda vazolunan kanunları saldırganlara karşı kullanılır. Yine, herhangi biri bir kadını öldürürse, hareketinin cezasını hiçbir ayırım veya imtiyaz olmaksızın görür. Peygamber, Yemen'e gönderdiği bir emirnamede konuya şu sözleriyle açıklık getirmiştir. "Şüphesiz ki, bir kadını öldüren erkek asılacaktır." (Sünen el-Kübrâ, c.VIII sh.208).
başına vurarak bir kızı öldürdü. O da aynı şekilde öldürülmek kaydıyla kısasa tâbi tutuldu. (Nail al Autar, c.II, sh.İ6O). Hilafeti döneminde Hz. Ömer, bir tek kadının öldürülmesine sebep olan birçok erkeğin kısas edilmesine emir verdi. (Ahkam al Kur'an, Cessas, c.I, sh. 162). Meşhur fıkıhçılar kısasta kadm-erkek ayrımının olmadığını belirtmişlerdir. (Sünen el-Kübra, Beyhâki, c. VIII, sh.8) Eğer bir kadın, akrabasının katilim bağışlarsa, diğer yakınlarının onun bu kararını bozma hakkı yoktur. (Ebu Da-vud, Neseî). Kadm, savaş sırasında düşmanlarından bir kişiyi himayesi altına alabilir. Peygamber, bir hadislerinde buna İşaret etmektedir: "Şüphesiz ki, bir düşmanı herhangi bir kadının himaye etmesi müslümanların iyiliğindendir." (Tirmizî). Mekke'nin fethinde Ümmü Hani, İbni Hirah'a himaye vermişti, fakat Hz. Ali onu öldürmek istedi. Peygamber bunu duyunca; "Ümmü Hani! Senin himayen altındaki bizim himayemiz altındadır." buyurdular. (Buharı).
Kadının Asıl Çalışma Sahası: Kur'an-ı Kerim, kadının gerçek çalışma ve faaliyet sahasını açıkça tesbit etmiştir: "Evlerinizde oturun, tik cahiliyye (çağı kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılarak yürümeyin..." (33: 33).
İslam, bütün inananlar için takva ve dindarlığa erişmenin Önemini vurgulamıştır. Çünkü bu, iyilik, sadelik ve adalet üzerine bina edilen toplumun görevlerini yerine getirebilecek çok yüksek karakterli fertleri meydana getirmeye ve eğitmeye yardım eder. Bu da toplumun safiyetinin korunmasının ve toplumun kötü düşüncelerden olduğu kadar müstehcen sayılacak "hâdiselerden de temizlenmesinin ölçülerinden biridir. Aynı zamanda toplumda eşlerin fıtrata uygun işbölümünden kaynaklanan verimli arttırıcı bir faktördür.
Kadın ve erkek arasındaki bu fonksiyonel ayrımın devamı için kadınlar, erkeklere emredilen bazı ibadet sekilerinden muaf tutulmuş, böylece işlerini kesintisiz yapabilmeleri sağlanmıştır. Peygamber: "Kadınlar için en iyi ibadet yeri evlerinin içidir." (Ahmed b. Hanbel) buyurmuştur. Sahabeden Ebu Hamid Sa'adi'nin hanımı Peygamber'e gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! Sizinle birlikte mescitte İbadet etmek istiyorum. Sizin düşünceniz nedir?" diye sordu. Peygamber şöyle cevap verdi: "Eminim ki sizin gerçek isteğiniz budur, ama bilin ki, sizin için evinizde dar bir odada ibadet etmek, geniş ibadet etmekten daha iyidir. Odada yapacağınız bir odada ibadetten daha İyidir. Odadadaki ibadetiniz, evin ortasında yapmanızdan daha.. İyidir; evin ortasında yaptığınız ibadet, mescidinizde yaptığınızdan daha iyidir." Hadisi rivayet eden şöyle demiştir: "Peygamber'in tavsiyesi Ebu Sa'adî'nin hanımını o kadar etkilemiştir ki, kendisi için dar bir oda edinmiş ve Ömrünün sonuna kadar ibadetini o odada Cuma namazı yalnızca cemaat şuurunun bir göstergesi olmakla kalmaz, aynı zamanda fertler arasındaki ilişkilerin kuvvetli bir hale gelmesini ve İslam'ın emir ve nasihatlannm anlatılmasını da sağlar. Bununla birlikte kadın bu tür toplu namazlardan da mes'ul tutulmamıştır. Tarik b. Şihab, Peygamber'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Cuma (namazı) köleler, kadınlar, çocuklar ve hastalar dışındaki bütün müslümanlara farzdır." (Ebu Davud).
Hak ile bâtıl arasındaki mücadelede hakkın zaferi için müslümanlar herşeylerini ortaya koymak zorundadırlar. Fakat, kadınlar gayri müslimlerle yapılan cihadda savaş alanında bulunmakla emrolunmamışiardır. Hz. Aişe Peygamber in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Evinizde oturmanız sizin için cihaddır." (Müsned-i Ahmed). Bir kadın sahabe şöyle dedi: "Allah, cihadı erkeklere farz kıldı, galip gelirlerse savaş ganimetlerini alırlar, eğer şehid olurlarsa Rabbleri katında rızıklanacakları yerde yaşarlar. Peki bizim hangi hareketimiz onların bu hareketine eşittir?" Peygamber şöyle cevap verdi: "Kocalarınıza itaat etmeniz ve onların haklarını bilmenizdir." (Al-Targib wal-Tarhib, c.III, sh. 336).
Bir gün Hz. Aîşe Peygamber'e kadınlara cihadın zorunlu olup olmadığını sordu. Peygamber cevaben: "Evet, onlar cihada gitmekle emrolundular, fakat bu cihadda dövüşmek yoktur ve bu; hacca gitmek ve Kabe'yi ziyaret etmektir (umre)." buyurdular. (İbn Mâce). Hanımları, cihada gitmek için izin istediklerinde; "Sizin cihadınız hac'dır." Bir başka zaman da; "Sizin için hac en iyi cihaddır.TT buyurmuştur. (Buhari).
Cemiyetin iyiliği sözkonusu olduğunda evlerinden çıkmalarına izin verilmiş veya onların iyiliği dikkate alındığında bazı toplu ibadetlere katılmaları sağlanmıştır. Onların cemiyetteki aslî fonksiyonlarının, zihinlerde tazeliğini muhafaza etmek için belirli adımlar atılmıştır. Meselâ, erkeklerle birlikte cemaatle namaz kılmalarına izin verilmiş, ancak, karışık olarak değil, ayrı safta kılmaları istenmiştir. Ebu Hurey-re'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber şöyle buyurmuştur: "Erkekler için en iyi saf ön saf, en kötü saf da en son saftır. Kadınlar için ise en iyi saf sondaki saf, en kötü saf da hepsinin önündeki saftır." (Müslim).
Bu hadis, İslâm'ın, kadınların aslî ve tabii hareket sahalarım terkedip başka sahalara girmelerini hoş görmediğine açıklık getirmektedir. Diğer taraftan bu emir, onu cemiyetin diğer meşgalelerinden kurtarır ve kadını kendisine emanet edilen sahada görmek ister. Buna rağmen hiçbir zaman kadın dış dünyadan tamamıyla kopanlamaz. Bu, kadının zihnî ve pratik yeteneklerinin büyük bir bölümünü kendi sahasında yapacağı anlamına gelir. Nasıl ki, toplumun genel düzeninde değişik daireler, şubeler, cemiyetler, dernekler ve belediyeler toplumun yararı için kendi sahalarında çalışırlar, ama hiçbir zaman ondan ayrılmazlar. Onlar da toplumun parçalarıdır ve toplum onların üzerine kurulmuştur. Ama hiçbiri kendi basma toplumun gayesini yerine getiremezler. Hedefe, hepsinin işbirliği ile gidilebilir. Bunun gibi İslam, ev işleri ile ilgili görevleri kadına vermiştir. Fakat bu, onun zihnî ve aktif kabiliyetlerini bu alanda sınırlandırmadığı gibi sosyal hayatın gereği olan haklardan da mahrum etmemiştir. Diğer taraftan kadını, toplumda başarılı bir hayat sürmesi için eğitir ve terbiye eder. (Muhammed Kutub, islam the Misunderstood Religion, sh. 90-131).
Gerçek Başarı: Hiçbir fert şu üç şart sağlanmadan toplumda başarılı bir hayat süremez:
Birincisi; kişi, iyi ile kötü arasında ayırım yapabilmelidir. Bunun önemi yalnızca kişinin gelişmesi için değil, aynı zamanda toplumun gelişme ve büyümesi de buna bağlıdır. Kadm-er-kek her ferde görevi ne olursa olsun iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı ayırdetme kabiliyetini kazandırmak devletin görevidir.
İkincisi; kendi muhakemesine göre çalışmak için bütün fırsatlara sahip olmalıdır. Devletin de bu hakka yönelik saldırıları önlemek için gerekli güç ve mekanizmaya sahip olması lazımdır. Aksi halde kişinin neyin iyi veya kötü olduğunu tesbit etmesi kendi seçtiği yönü takip etmesini sağlayamayacaktır.
Üçüncüsü; toplumla ferdin haklan arasında tam bir denge olmalıdır. Fertten, topluma ve onun müesseselerine bağlı olması istenir. Toplumun faydası için ferde hak yolda çalışma hürriyeti verilmelidir. Fert üzerindeki yanlış bir hareketin toplumun menfaatlerine zarar vereceği gibi aynı şekilde, toplumun bir bölümündeki kötülük ve zarar da ferdi rahatsız edecektir. Önemli bir nokta da, nasıl ki topluma ferdin hareketlerini yargılama yetkisi verilmiştir, ferde de toplumun hareketlerini kontrol etme ve onun
gelişimi için çalışma hakkı verilmelidir. (Seyyid Celaleddin Ensar Umerî, Woman in the Islamic Society, Urduca, Lahor).
Bu şartlar ışığında, şimdi de İslâm toplumunda kadınların itibarı için yapılan faaliyetleri araştıralım: