hafiza aise
Sat 30 April 2011, 06:09 pm GMT +0200
Esirler Konusundaki Hassasiyet ve İstişare
Bu arada ashabına, esirler konusunda duyarlı olmalarını söylemiş ve onlara hayırla muamele edilmesini istemişti. Hatta bu emri yerine getirmek için o gün sahabe, yemek vakti gelince kendileri hurma ile yetinirken esirlerine ellerindeki en güzel yemeklerini verdiler. Daha sonra Müslüman olacak olan Ebu Zeyd, konuyla ilgili bir hatırasını anlatırken bu noktaya işaret edecek ve:
- O gün ben de, Erisar'la birlikte Medine'ye getirilenler arasındaydım. Yemek vakti gelip de bir şeyler yemek istediklerinde onlar, Resülullah'ın tavsiyesini yerine getirmek için ellerindeki ekmeği en önce bana veriyorlar, kendileri ise hurma yiyerek açlıklarını gidermeye çalışıyorlardı. Hatta onlardan birisi o gün, elinde bulunan ekmeği uzatıp da bana verince, onu alıp da yemekten haya eder ve bu ekmeği yanımdaki bir başkasına verirdim ve çoğu zaman da bu ekmek, yeniden bana geri gelirdi.
Esirlerin Medine'ye getirildikleri ilk gece Efendimiz'in gözüne uyku girmemiş, sabaha kadar uyuyamamıştı. Bunun farkına varan
bazı sahabiler, uyku tutmamasının sebebini sorduklarında Efendimiz onlara şu cevabı verecekti:
- Abbas'ın inlemesi beni uyutmadı!
Bunu duyan bir sahabi hemen yerinden kalkacak ve doğruca Hz. Abbas'ın yamna gelerek onun bağlarını çözecekti. Bir müddet sonra Efendimiz sordu:
- Abbas'ın iniltilerini niye duymuyorum?
Hz. Abbas'ın bağlarını çözen sahabi ileri atıldı ve:
- Ben onun bağlarını çözdüm ya Resülullah, dedi. Bunu duyan şefkat peygamberinin yüzünde güller açmaya başlamıştı. Belli ki yapılan bu muameleden çok memnun olmuştu. Ancak O (sallallahu aleyhi ve sellern), aynı zamanda adaleti temsil eden bir peygamberdi ve Hz. Abbas'ın bağlarını çözen sahabiye:
- Git ve esirlerin hepsinin bağlarını çöz, buyurdu.
Bu, işin bir tarafım oluşturuyordu; diğer yandan yeni karşılaşılan bu duruma bir çözüm bulunmalıydı. Zira savaş ilk olduğu gibi esirler konusu da bir ilkti ve ne yapılacağı konusunda önlerinde misal teşkil edebilecek herhangi bir uygulama yoktu. Henüz ilahi bir emir de gelmemişti. Hüküm yok diye esirleri geri de gönderemezlerdi; çünkü bu, geri döner dönmez yeniden savaş hazırlıklarına başlayacaklan açıktan belli olan müşrik cephenin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelirdi.
Onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), önce ashabım topladı ve onlarla, esirler konusunda atılacak adımları istişare etmeye başladı. Her şey, bir ilkti ve bugün atılacak adımlar, daha sonraları da kullamlacak birer metod olacaktı.vs
- Şu esirler konusunda ne düşünüyorsunuz, diye soruyor; "Onların çoğu dünkü kardeşleriniz olsa da Allah (celle celaluhü), bugün onlan sizin vereceğiniz karara muhtaç bıraktı." diye ilave ediyordu. Hz. Ebu Bekir öne çıktı:
- Ya Resülullah, dedi. Onlara karşı Allah (celle celaluhü) Sana yar-
65 Bu arada Cebrail'in gelerek, Efendimiz'in esirler konusunda dilediğini yapma konusunda serbest olduğunu bildirdiği de rivayetlerde yer almaktadır. Bkz. Abdurrezzak, Musannef, 5/209; Nesai, Sünenü'l-Kiıbra, 5/200; İbn Sa'd, Tabakat, 2/22
dım edip Seni üstün kılsa da onlar, yine de Senin ehlin ve akrabaların! Bunların kimi amcaoğlu, kimi aynı kabilenin miintesibi ve kimi de kardeşler! En iyisi bunları Sen, kendilerinden fidye almak suretiyle serbest bırak. Böylelikle, onlardan alınanlar bizim küfre karşı elimizi güçlendirir. Belki de Allah (celle celaluhü), böylelikle onların kalbini Sana karşı yumuşatır ve onlar da bir gün Sana gelir ve destek olurlar!
Sadık Yari' nin kanaatini aldıktan sonra bir diğer arkadaşına dönerek:
- Peki, sen ne diyorsun ey Hattaboğlu. diye sordu.
- Ya Resülullah, diye başladı Hz. Ömer. Bunlar, Seni yurdun-
dan çıkarıp kovan, Seni yalancı ilan eden ve Seni öldürmek için yola çıkıp Seninle savaşan insanlar! Ben, Ebu Bekir gibi düşünmüyorum; bana kalırsa, falanı bana teslim edin ve onun boynunu ben vurayım! Ali'ye Ukayl'i bırakın; o da onun işini bitirsin! Hamza'ya da kardeşi filanı bırakın; o da onun kellesini alsın! Ta ki Allah (celle celaluhü), bizim kalbimizde müşriklere ait zerre kadar bir sevgi olmadığını görsün! Çünkü bunlar, Kureyş'in en önde gelen imamları ve onları sevk eden akıl babaları; bunların boyunlarını vurdur! Senin elinde bunları esir olarak kalmasına benim gönlüm razı değil!
Bu arada, Abdullah İbn Revaha ileri atılarak:
- Ya Resülullah, dedi. Gördüğüm kadarıyla bu vadide, bir hayli çalı, çırpı ve odun var; onlar içindeyken bu vadiyi ateşe veriver!
İbn Revaha'nın bu teklifi üzerine, onun sesini duyan amca Abbas:
- Akrabalık bağlarını kökünden kestin, diyerek tepki gösterecekti.
Ashabının fikrini aldıktan sonra Efendiler Efendisi, içeri girdi.
Dışarıda bekleyen ashab, kendi aralarında konuşuyordu; bir kısmı, Ebu Bekir'in fikrine göre hareket edip onları fidye karşılığında serbest bırakacak; diğer bir kısmı, Ömer'in kanaatine göre hüküm verip hepsini öldürecek; bir diğer grup da, Abdullah İbn Revaha'nın düşüncesini hayata geçirip onları yakacak, diye yorum yapıyordu. Bir müddet sonra Efendimiz yeniden dışarı çıktı:
- Şüphesiz ki Allah (celle celaluhü), bazı insanların kalbini öyle yumuşatmış ki, sanki onlar en yumuşaktan daha yumuşak! Bazılarının
kalbini de öyle katılaştırmış öyle katı1aştırmış ki, taştan daha sert, dedi ve ilave etti:
- Sen, ey Eba Bekir! Melekler arasında, rahmetle yere inen Mikail'e, Peygamberler arasında da, "Onlardan her kim bana tabi olursa o bendendir; kim de bana isyan edip yüz çeıiirirse Sen, merhametinle muamele edip affinla onlarz mağfiret edersin"66 diyen İbrahim'e ve 'Şayet onlara azap edersen; onlar Senin kulların; şayet onlara affinla muamele edip günahlarınz bağzşlarsan, bu da Senin şanzndzr; çünkü Sen, Aziz ve Hakim'sitı'v? diyen İsa'ya benziyorsun!
Arkasından Hz. Ömer'e döndü:
- Sen de ey Ömer, dedi. Melekler arasında, şiddet, katılık ve Allah düşmanlarını cezalandırma düşüncesiyle inen Cibril'e, peygamberler arasında da, "Allah'zm! Yeryüzünde kôfirlerden bir tane bile bırakma's" diyen Nuh ile, "Allah'zm! Onların mallarznz akim, kalplerini de perişan eyle ki, azôb-ı elimi gözleriyle görunceye kadar iman edemesinler.v" diyen Musa'ya benziyorsun!
Sonra da ikisine birden seslendi:
- Şayet siz, bir konuda ittifak etseniz, Ben size muhalefet etmem!
Daha cümlelerini bitirmemişti ki, Abdullah İbn Mes'üd'un sesi duyuldu:
- Ya Resülullah, diyordu. Süheyl İbn Beyda istisna olsun! Çünkü ben, ondan İslam'la ilgili güzel şeyler duydum; neredeyse Müslüman olmak üzere!
Gönüllere inşirah veren bir haberdi bu ve hemen oracıkta Resulii Kibriya Hazretleri durdu. Bunu duyan Abdullah İbn Revaha. daha sonra şunlan söyleyecekti:
- O gün, "Süheyl İbn Beyda istisna olsun" sözünü ResUlullah'tan duyduğumda korktuğum kadar, üzerime semadan taş yağacağından endişe ettiğim bir başka gün hatırlamıyorum.
66 Bkz. İbrahim, 14/36 67 Bkz. Maide, s/n8 68 Nı1h,71/36
Genel kanaat belli olmuştu. Efendimiz'in kanaati de bu istikametteydi. Zira, bugüne kadar gelen ayetler, insanları affederek hikmet ve mev'ize-i hasene ile davet üzerinde duruyordu. Kur'an'la bütünleşmiş bir ruh olarak herkesi affetmek, O'nun karakteri haline gelmişti ve O da, genelin kanaatine uyarak esirlerin, fidye karşılığında serbest bırakılmaları gerektiğini söylüyordu.
Fidye miktarı olarak o gün, dört bin ükiyye tespit edilmişti,"?
Yine de, esnek bir uygulama ortaya konuluyor ve bu miktarı bulamayanlara da müsamaha ile bakılarak bu rakam, daha aşağılara kadar çekilebiliyordu.
Bir de, hiçbir şeyleri olmayan fakir insanlar vardı; gönül, bunların da hürriyetlerini kazanmalarını istiyordu ve çok geçmeden buna da bir çare bulundu. Tespit edilen fidye bedelini ödeyecek gücü olmayanlar, Müslümanlardan on delikanlıya okuma yazma öğretecek ve buna karşılık hürriyetlerini elde edeceklerdi.?'
Buna rağmen, hem malı olmayan hem de okuma yazma öğretme imkanı bulunmayanları da zorda bırakmayacak ve onları da, bundan sonra Müslümanlığın aleyhinde konuşmamak ve aleyhte olanlara da yardım etmemek şartıyla serbest bırakacaktı. Ebu Izze olarak bilinenAmr İbnAbdullah bunlardan biriydi.?"