sidretül münteha
Wed 16 March 2011, 04:43 pm GMT +0200
g- Erkek Elbisesi İçin Söylenebilecekler
Kadın giyimini en azından ana hatlarıyla belirten nasların bulunmamasına karşılık, erkeğin elbise şeklinden bahseden pek o kadar nas mevcut değildir. Kur'ân-ı Kerîm bu mesele üzerinde durmaz. Sünnet'te de birkaç ana esasa temas edilmekle, mesele gayrimüslimlere benzememe şartıyla örfe bırakılmıştır. Mamafih, fukaha mevcut naslardan hareketle, yine de bazı genel hükümler çıkarmışlardır. Buna göre elbisenin:
1- Avreti örtecek ve insanı sıcak ve soğuğa karşı koruyacak kadarı farzdır. Tıpkı yeme ve içmenin ihtiyaç miktarının farz olduğu gibi.
2- Zaruret miktarını aşarak, zineti temin edecek ölçüde izâr, ridâ, sarık ve gömlek giyerek takımı tamamlamak müstehaptır. Zira Allah, nimetinin eserini kulu üzerinde görmekten hoşlanır. [565]
3- Bayramlarda, cum'alarda muhtaçları rahatsız eder görünümler olmaması kaydıyla, güzel ve kaliteli elbiseler giymek mubahtır.
4- Kırmızı ve bazılarına göre sarı renkte elbiseler giymek mekruhtur. Dürrü'l-Müntekâ'da sünnetin hilâfına giyilen her türlü elbisenin mekruh olduğu da ilâve edilmiştir. [566]
5- Kibirlenmek amacıyla giyilen elbise, erkeğin saf ipekten dokunmuş olarak giydiği elbise ve gayr-i müslimlerin özel elbiselerine benzeyen elbise haramdır. [567]
Erkek elbisesi konusunda söylenebileceklerin bazıları da şunlardır;
Erkek elbisesinin darlığı konusundaki nehiyler, kadın elbisesinde olanlar kadar sarih değildir. Hatta İmam Şa'râni’nin nakline göre Ebû Zerr'in:
"Allah Resulü, sert ve dar giy ki, iftihar sende mesağ bulamasın, buyurdu" dediği vakidir. Ancak kadınların giymelerinin yasaklanışını gerektiren illetin erkeğin dar giymesi halinde de mevcut olması, erkek elbisesinin de dar olmasını mekruh kılar. Fakat bunun erkekte de avret sınırı için gerekli olduğu, bedenin avret olmayan yerlerini örten elbiselerin dar olmasının ancak sahih örfe muhalefeti halinde mekruh olacağı açıktır. Baş açık gezmenin kerâhatı da keza örfle sabit olabilir. Çünkü bu konuda hükme mesned olacak bir nas yoktur. Hatta İmam Şa'r'âninin nakline göre Abdullah b. Avf, yaz-kış başı açık gezerdi. Sarığı da, takkesi de yoktu. Bir yığın saçı vardı. [568]
Bu konuda İmam Şâtıbî şunları söyler:
"Meselâ erkeklerin başlarının açık olması, yerine göre değişir. Bu hareket doğudaki memleketlerde mürüvvet sahipleri hakkında çirkin bir hareket sayıldığı halde, batıdaki (İslâm) memleketlerinde çirkin sayılmaz. Bu değişikliğe göre, şer'î hükümde değişiklik arzeder. Onun içindir ki doğuda erkeğin başının açıklığı, adalet vasfını lekelediği halde, batı (İslâm) memleketlerinde adaletini lekelemez." [569]
Altın yüzük ve altın süs eşyası, erkekler için haramdır. Kibri için olmamak kaydıyla sümkürmek, ya da abdest ıslaklığını silmek gayesiyle, üzerinde mendil taşımakta bir mahzur yoktur. [570]
Avreti örten kadarı kîfayet etmekle beraber, erkeğin kamis (gömlek), izâr ve sarık olmak üzere üç parça elbise içerisinde namaz kılması müstehaptır. Bunlara gücü yeterken, sadece izârla namaz kılması mekruhtur. [571] Kadının da kâmis, izâr ve başörtü olmak üzere yine üç parça içerisinde namaz kılması müstehaptır.
Altını gösterecek kadar ince elbiseyle kılınan namaz caiz değildir. [572]
es-Subkî, Şafiî fukahâsından Ahmed b. İsa'nın kadınların cilbâb örtünmelerini emreden âyetteki hükme gösterilen, "Hür ve namuslu oldukları tanınıp, fâsıkların onlara eziyet etmemesi" illetinden, âlimlerin ve sâdâtın uyguladıkları değişik elbise ve sarık giyme işinin (ilmiyye kisvesinin) -her ne kadar selef bunu yapmamışsa da- güzel birşey olduğu hükmünü istinbat etmiştir. Çünkü bunda onların tanınmaları, böylece de söyledikleriyle amel edilmesi için belirlenmeleri sözkonusudur. Bu güzel bir istinbattır" der. [573]
Sirvâl (bacağın yarısına kadar uzanan donlar) sünnettir. [574]
Kalensuve (takke, terlik) giymekte bir beis yoktur. Bunun tilki gibi hayvanların kürkünden olması da mahzursudur. Yabani hayvanların derilerinden kürk yapmak caizdir. [575]
[565] Fetâvâyı Ankaravî, 1/167
[566] Dürrü'l-Müntekâ, (Dâmâd kenarında) II/532.
[567] Başkalarına benzeme konusu, psiko-sosyal ve itikadî yünlerden incelenmeye değer bir konudur. I 9201i yıllarda şeri'atın yürürlükten kaldırılması çalışmaları arasında, İslâm'a has kıyafet şekillerinin de buna parelel olarak değişmesi gereği kaçınılmaz görülüp, bunların yerine başkaları arandığı sıralarda, Mısır Din İşleri Riyaseti bir bildiri yayınlayarak, başkalarına benzeme açısından "Kubbe'a, ya da Bernita" (fötr şapka) denen giysinin caiz olamayacağı neticesine varmış, Allâme Muhammed Bahit aynı gayeyle hazırladği ve I926'da neşredilen risalesinde; sarık giymenin bir sünnet ve müslümanları başkalarından ayıran bir şiar olduğu, kubbe'a'nın ise, gayr-i müslimlerin şi'ârı olduğundan giyilmesinin caiz olamayacağı, fes de bir hususiyet ifade etmeyip, müştereken giyilen bir elbise çeşidi olduğundan, giyilmesinde mahzur olamayacağını tasrih etmiş ve meseleye sosyolojik açıdan da bakarak Endülüs'ün inkıraz bulmasını, bu şiarları muhafaza etmediklerine bağlamıştır. Aynı yıllarda Tanta Enstitüsü Uleması, hazırladıkları ortak beyannamede, teşebbüh meselesini, Kitap, Sünnet ve Hulefâ-i Râşidin devrindeki uygulamalar nokta-i nazarından ele alarak "kubbe'a" giymenin haram olduğu neticesine varmışlardır. Yine aynı yıllarda, içlerinde Muhammed ebû Zehra'nın da-bulunduğu onbeş kişilik tahassüs uleması, meseleyi son derece etraflı bir şekilde ele almış, âdetlerin akidenin emareleri olduğunu vurgulayarak, Hz. Ebû Bekrin saç şekillerini gayr-i müslimlere benzetenlerin -bu işin gayr-i müslimlere has bir iş olması halinde- akidelerini sormaksızın öldürülmelerini emretmesine dikkat çekmiş, fukahanın "teşebbüh" konusundaki görüşlerini sıralamış ve son bölümde meselenin yine sosyolojik yönünü ele alarak, milletlerin şahsiyeti konusunda sosyal varlığa en tehlikeli ve en zararlı olan şeyin, başkalarını taklid olduğunu anlatmış ve İbn Haldun'un şu sözleriyle meseleyi bağlamıştır: "Bu yüzdendir ki, mağlubun; giymesinde içmesinde, selamlaşmasında, bunları benimsemede ve şekillerinde ve diğer durumlarında galibe benzemeye çalıştığını görürsün. Bu noktadan meseleyi, sebep ve illet tesirini gözönünde bulundurarak inceleyen, bütün bunların istilâ belirtileri olduğunu görecektir."
Bütün bunlardan ötürü "teşebbüh"ün sınırlarını tesbit etmek önemlidir. Zira Allah Rasûlü, çevre memleketlerden gelen bazı elbiseleri giymiş; (Meselâ, "Ye men'den gelen bir izar ve mülebbede dedikleri bir kısâ içerisinde iken kabzedildi" rivayeti mevcuttur. (Ebû Davud, ll/368) bazılarının da yırtılıp başka elbiselere çevrilmesini emretmiştir, (bkz. Ebû Davûd, ll/385) Fetâvâyı Hindiyye'de Ebû Yusufun: "Allah Rasûlü, ruhbanların giydiği tüylü ayakkabı giydi" sözü ile, kulların salahına olan konularda teşebbüh'ün zarar vermediğine işaret ettiği kayıtlıdır. (Fetâvây-ı Hindiyye, V/293)
[568] İmâm Şa'rânî, Keşfu'l-Gumme, l/198.
[569] eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât
[570] Dâmâd, 11/537.
[571] Tahtâvî, Alâ Merakı'I-Felâh, 170.
[572] Fetâvâyı Hindiyye, 1/45, 46.
[573] Alûsî, XXII/90.
[574] Fetâvâ-yı Hindiyye, V/293.
[575] Fetâvâ-yı Hindiyye, V/291-293. Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 216-219.