- Erdemli bir yaşayışı unuttuk

Adsense kodları


Erdemli bir yaşayışı unuttuk

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 16 July 2012, 01:48 pm GMT +0200
Erdemli bir yaşayışı unuttuğumuz için şiddet olayları artıyor
Osman SEZGİN • 75. Sayı / DOSYA YAZILARI


Toplumda şiddeti tetikleyen sebepler sosyal hadiselerdir. Sosyal olaylar da tek sebepli olamaz. Dolayısıyla toplumsal şiddeti çok yönlü bir şekilde ele almak gerekiyor. Sosyal meselelerin oluşumu da çok önemli. Fiziki meseleleri olumlu ya da olumsuz kısa bir sürede neticelendirebilirsiniz. Ancak sosyal bir meselenin oluşumu ve neticelerinin ortaya çıkışı bir sürece tabidir. Aynı şekilde sosyal meselelere çözümler üretmek ve bunları uygulamaya koymaya çalışmak da uzun zaman alır. İslam öncesi dönemi düşünürsek, Hz. Peygamber’in (s.a.v) dünyaya teşriflerinden önce Mekke’de insanlık ayaklar altına alınmıştı. Her türlü sosyal ve fiziksel şiddet yaşanıyordu. Yalnızca insanlara değil, çevreye de şiddet uygulanıyordu, hayvanlara da uygulanıyordu. Allah Hz. Peygamber’e fizikî mucizelerin hepsini birden bire yaşattı. Ancak Arap toplumunun dönüşüp, medeni bir noktaya ulaşması mucizesini peyderpey gösterdi. Hz. Peygamber tam 23 yıl sabırla, çileyle, ızdırapla çabaladı ve içerisinde bulunduğu toplumu dönüştürdü. O halde sosyal şiddet dediğimizde oluşumu, telafisi ve tashihi çok sebepli bir hadiseyle karşı karşıya kalıyoruz demektir.

Bugün yaşananlara bakarak şunu söyleyebiliriz: Kültürümüzde müthiş bir dejenerasyon söz konusu ki, bu dejenerasyonun neticesi olarak toplumsal teessür meydana geldi ve toplumsal şiddet oluştu. Hz. Mevlânâ buyuruyor ki; “Aynı dili konuşsanız bile aranızdaki birlik ve beraberliği sağlayamazsınız. Birlik ve beraberlik ancak gönül dili ile konuşulduğunda sağlanabilir”. O halde önemli olan gönül dili ile konuşmaktır. Kültürümüzde iyi insan olmak vardır. Dolayısıyla benden-senden diye ayırmak da mümkün olmaz. Kültürümüz, inancımız hakkı söylemeyi, adaletli olmayı, doğru neyse aleyhimizde olsa bile ona şahitlik etmeyi öğütlüyor. Maalesef böylesi erdemli bir yaşayışı unuttuğumuz için, böyle güzel özellikleri hayatımıza ikame edemediğimiz için şiddet olayları artıyor.

Toplumsal şiddetin temelinde iktisadi sebepler olacağına inanmıyorum. Böyle olsaydı şayet I. Dünya Savaşı’nda Anadolu’da toplumsal şiddetin zirve yapması gerekirdi. Hâlbuki o dönemde ne bunalım ve buhran var ne de toplumsal şiddet var. O kadar eskiye gitmeye de gerek yok. İstanbul’un dibinde Kastamonu’da, Ankara’ya çok yakın bir yerde Yozgat’ta öyle fakir aileler var; ama ona rağmen şiddete başvurmuyorlar. Bu biraz iman, tevekkül ve kader meselesi, ahiret ve adaleti kübra’ya inanma meselesi. Dinî duygular tahrif edilince şiddet olayları da yaygınlaşıyor.