seymanur K
Wed 6 July 2011, 05:08 pm GMT +0200
Er-Riaye Fî-Hukukullah
Bu eser Hâris'in fikrî gelişiminde zirvedir. Kelamı hatta fıkhı geride bırakan ve nadiren hadise baş vuran müellif bu eserde İslâm dünyasında hemen her yerde bütün çevreleri meşgul eden tasavvufî konuları ele almakta; nefis terbiyesi, nefsin arzu ve istekleri, tedavisi ve hesaba çekilmesi gibi sorunlar üzerinde yoğunlaşmakta; tasavvufî hassasiyetler konusunda daha dikkatli ve titiz görünmekte ve bu arada sembolik bir üslup kullanmaktadır. Burada biz nefsin hesaba çekilmesi ifadesini özellikle kullandık, zaten kendi lakabı da Muhasibi değil mi?
Eser hem tasavvufta, hem de Haris açısından üslupta zirvedir. Uzun bir telif süreci sonunda Haris için bu durum süpriz değildir. Bu arada müellifin çok sevdiği konuları ele almış olmasını ve içindeki ihlas ateşinin de böyle bir üslubun ortaya çıkmasındaki etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Hâris'in sürekli başka bir yeniliğine alışkın olduğumuz için bu eserde ilim ve öğrenme hileleri ile karşımıza çıkması bizi asla şaşırtmadı. Haris kelam, fıkıh, hadis ve tasavvuf alanında ilim adamlarınca kullanılan yöntemleri eleştirmiş ve o dönem ulemasının en büyük ayıplarının, öğünme, kusur bulma ve süslü giyinme tutkusu gibi dönemin genel havasına bağlı psikolojik nedenlerden kaynaklandığını tesbit etmiştir.
Eserin onun telif hayatının en son aşamasına ait olduğu kesindir. Çünkü bu eserde el-Mu'tasım (H. 232) ordularının komutanı el-Afşin Haydar b. Kavus'un; hezimete uğratıp, sonra asılarak öldürülmesi için Bağdat'a getirdiği Bâbek el-Hürremî isyanının sona erdirildiğinden söz etmektedir. Muhasibi bu eserde ulaşmak istediği düzeyi o derece yakalamıştır ki İbn-i Haldun bu eser için: "er-Riaye o dönem sufîlerinin itimat ettikleri bir eserdir" demektedir. Ayrıca Hâris'in biyografisine yer veren müelliflerden bir kaçı özellikle onun bu eserinden övgü ile söz etmişler ve en değerli eserlerinden biri olduğunu belirtmişlerdir.
Eserde hakim olan tasavvufî ruha rağmen Muhâsibî akılcı eğilimlerini büsbütün terketmemiştir. "Akıl Allah'tandır" ifadesini daha önceki eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de sık sık tekrar etmektedir. Muhtemelen Bidü men Enabe İlellah isimli tanınmış eseri de bu döneme aittir. Bu eser bir çok acıdan er-Riaye'yi andırmaktadır. es-Sabru ve'r-Rıza da aynı döneme irca edilebilir.
Bu noktada Hâris'in eserleri ile ilgili bir takım gerçekleri iyi anlayabilmek için öğrencilerinden gelen nakilleri dikkatle gözden geçirmekte yarar var: Hâris'in son dönem eserleri; öğrencileri el-Cüneyd (H. 295), İbn-i Mesruk (H. 298), İbn-i Meymun el-Havvas tarafından rivayet edilmişlerdir. El-Cüneyd ve İbn-i Mesruk'un rivayetlerini, Ebu Osman el-Beledî [198] kanalı ile, Hâris'ten de rivayetlerde bulunmuş olan büyük sufî müellif Ca'fer el-Haldî (H. 328) derleyerek muhtemelen sufîlerin hayat hikayesi tarzında kaleme almıştır. Ondan da el-Hilye sahibi Ebu Nuaym (H. 430); "el-Haldî'den o, Muhâsibî'den" ifadesi ile rivayet etmiştir. Ayrıca Ebu Nuaym el-Hilye'de Ebubekir Muhammed b. Ahmed el-Bağdadî (H. 378) kanalı ile de Muhâsibî'den gelen bir takım rivayetlere yer vermektedir.
Bu şahıs başka bir takım sufîlerin de rivayetlerini derlemiştir. Muhâsibî'nin er-Riaye, et-Tevehhüm, el-Mesail, fi'z-Zühd ve bu gün elimizde bulunmayan Kitabu'l-Hubb'unun bir bölümünü de yine el-Bağdadî rivayet etmiştir.
El-Cüneyd'e gelince; İbn-i Mesruk, Muhâsibî'nin el-Mesail fî Amali'l-Kulub ve'l-Cevarih isimli eserinden bir takım bölümler rivayet ederken el-Cüneyd de el'Hubb'ğa ondan nakiller yapmıştır. Bazı araştırmacılar; Hilye’de Ebu Nuaym ve el-Cüneyd'in el-Hubb hakkında Muhâsibî'den nakilleri konusunda şüphelidirler. Çünkü Ebu Nuaym bu eserin, el-Cüneyd'in kadim dostu Ebu Ali Ahmed b. Asım el-Antakî'ye ait olduğunu da rivayet etmiştir. İki nedenle bu eser el-Antakî'ye ait olmalıdır:
1) Muhâsibî ile aynı kuşaktandır ve keskin feraseti nedeni ile ed-Daranî tarafından "kalplerin casusu" diye isimlendirilecek derecede gönül hallerine vakıftı.
2) el-Hubb'da bulunan edebî ifadeler felsefî bir renk de taşımaktadır. Bu ifadelerin tehlikeli ve iddialı söz (şath) ve ifadelerden uzak duran Haris mezhebinin ruhuna aykırı olduğu savunulmaktadır.
Belki el-Akl isimli bir esere sahip olan Muhâsibî'nin; el-Cü-neyd'in bölümler halinde kısmen aktardığı bu zayıf risalenin sahibi olması yadırganabilir. Ancak bu risalenin Muhâsibî'ye ait olduğunu söyleyenler şu iddiaları ileri sürüyorlar: "Bu risale Hâris'in et-Tevehhüm isimli eseri ile benzerlikler arzetmektedir. Şayet Hâris'in ismi ve bu eserin Hâris'e ait olduğunu söyleyen tevatür düzeyinde rivayet olmasaydı, Hâris'in eserlerindeki genel havaya aykırı bir takım garip ifadeler nedeni ile hiç kimse bu eseri Hâris'e nisbet etmezdi".[199]
[198] er-Risâle,c. 1/73.
[199] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 80-82.