hafiza aise
Thu 28 April 2011, 09:38 am GMT +0200
Endişe ve Muhasebe
Allah Resülii'rıiin geri gelişi gecikince O'nun ashabı da endişelenmiş ve burada beklemektense O'nun peşinden gidip aramanın daha makulolacağını düşünmeye başlamışlardı. Hz. Ebu Bekir de:
- Burada beklememizin bir anlamı yok; Resülullah (sallallahu aleyhi ve sellem) mutlaka önemli bir iş için gitmiştir, deyince hep birlikte kalkıp yürümeye başladılar. Onların da ayrılıp gittiğini gören ve içyüzlerinin anlaşıldığından şüphesi kalmayan Huyey İbn Ahtab:
- Ebu'I-Kasım acele etti; halbuki biz, O'nun dileğini yerine getirmek ve O'nu aramızda misafir etmek istiyorduk, diyerek vaziyeti kurtarmaya çalışıyordu. Ancak, olan olmuştu. Kinane İbn Suveyra ileri atıldı ve onlara:
- Muhammed'in buradan niye kalkıp da gittiğini biliyor musunuz, diye sordu.
- Hayır, vallahi de bilmiyoruz; peki senin bildiğin bir şey var mı, diyorlardı. Önce:
- Elbette, dedi. Ardından da:
- 'Tevrat' a yemin olsun ki ben, bunun sebebini kesinlikle biliyo-
rum; Muhammed'in buradan ayrılıp gitmesinin sebebi, sizin O'nun için hazırladığınız tuzağın kendisine haber verilmesidir. Kendi kendinizi aldatmayın; Allah'a yemin olsun ki O, şüphesiz Allah'ın Re-
sülii'diir, Zaten buradan ayrılışının sebebi de, O'nun için yapmayı planladığınız ihanetin haberini alışıdır. Şüphe yok ki O, peygamberlerin sonuncusudur. Sizler O'nu, Harun neslinden bekliyordunuz ama Allah (celle celaluhü) O'nu kendi dilediği yere nasip etti. Gerek bizim kitaplarımızın bildirdiğine gerekse değişip bozulmamış Tevrat'ta okuduklarımıza göre O'nun doğum yeri Mekke, hicret edeceği yer ise Yesrib'dir. Özelliklerine gelince, bir hamnin bile tutmaması söz konusu değil, aynen kitabımızda anlatıldığı gibi.
Bunları söyledikten sonra Kinane. sözü bu hareketleri sonrasında başlarına gelmesi muhtemel işlere getirdi ve şunları söyledi:
- O'nun size teklif edeceği şey, sizin O'nunla savaşmanızdan daha hayırlıdır. Fakat ben sizin, mal, mülk ve yurdunuzu geride bırakarak, çoluk çocuklarınızın feryatları altında buradan ayrılıp gittiğinizi görür gibiyim. Bu, sizin onurunuzdur; gelin şu iki hususta bana itaat edin, zaten üçüncüsünde hiç hayır yoktur.
- Peki, o iki şey nedir?
- Müslüman olup Muhammed'le aynı dine girmek. Bunu yap-
tığınızda, mal ve ıyalinizi kurtarmış, O'nun ashabıyla aynı yüceliğe ermiş olursunuz. Hem mallarınız sizde kalmış olur hem de yurtlarınızdan sürülmekten kurtulursunuz.
- Biz, Tevrat'ı bırakıp da Musa'nın ahdine muhalefet edeme-
yiz.
- O zaman bekleyin; şüphe yok ki O, 'Ülkemdeiı çıkıp gidin' diye size haber gönderecektir; bu talebine 'Evet' deyin. Çünkü O, sizin mal ve canlarınızı kendisine helal görmez; bu durumda mallarınız kendi elinizde kalır. Onları dilerseniz satarsınız, dilerseniz elinizde tutup istediğiniz gibi tasarrufta bulunursunuz.
- İşte bu olur, diyorlardı. İşin burasında Sellam yine söze girdi:
- Ben, yaptıklarınızın doğru olmadığını söylemiş ve hoş karşılamadığımı ifade etmiştim; O şimdi bize, 'Yurdumdan çıkıp gidin' diye haber gönderecek.
Genele bunları söylerken birdenbire, başlarındaki reise döndü ve ona da şöyle seslendi:
- Ey Huyey! Sakın sen, O'nun bu sözüne herhangi bir karşılık verme! Ne diyorsa onu yap ve ülkesinden çık!
Çaresiz Huyey, büyük bir bitkinlik içinde:
- Peki, diyordu. Peki, karşılık vermez ve çıkmayı kabul ederim. Onların yanından ayrılıp da Efendimiz'i aramaya koyulan dokuz
sahabe, yolda Medine'den gelmekte olan birisiyle karşılaşacak ve ona Resülullah'ı görüp görmediğini soracaktı. Adam da, Allah Resülii'nü Medine'nin bir mahallesinde gördüğünü söyleyince adımlarını hızlandırıp koşar adımlarla verilen adrese doğru ilerleyeceklerdi.
Allalı Resülü (sallallahu aleyhi ve sellern), önemli bir misyonu eda etmesi için yanına Muhammed İbn Mesleme'yi çağırdığı bir sırada Efendiler Efendisi'ni buldular. Merak ediyorlardı; yanına gelip de: - Ya Resülullah! Niçin kalktığı nı bile anlayamadık, diye ayrılışının sebebini sorduklarında, Resülullah'tan şu cevabı alacaklardı:
- Yahudiler, Bana karşı bir suikast planı içinde idiler. Bunu Bana Allah haber verince, Ben de derhaloradan ayrılıp uzaklaştım. 167 Mesele şimdi anlaşılmıştı. Demek ki o kadar oyalama, kendilerine arz edilen meselelerin halli için değil de kuracakları komployu hazırlayabilmeleri için zaman kazanmaya matuf bir taktikti.