- Ender Saraç'la Röportaj

Adsense kodları


Ender Saraç'la Röportaj

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Tue 22 November 2011, 11:43 am GMT +0200
Ender Saraç'la Röportaj

Mayıs 2008 32.SAYI

Bedenimizden önce, ruhumuzu toksinlerden arındırmalıyız

Günümüzün sanat, politika ve iş dünyasından pek çok tanınmış kişi Dr. Ender Saraç’ın yöntemleriyle kilo veriyor, koruyucu hekimlik alıyor veya hastalıklarına çare buluyor. Son kitabında yaratılışımızın sebebini sorgulayan Dr. Ender Saraç’la sağlıklı yaşam, ruhsal gelişim, doğru beslenme ve maneviyatın tüm bunlar üzerindeki etkisini konuştuk.

Son çıkan kitabınız “Ruhsal Gelişim ve Kader”de acılarımızı hafifletebileceğimizi, kendimizi daha iyi tanıyarak mutluluğu yakalayabileceğimizi söylüyorsunuz? Bu konuyu açıklar mısınız?

Bir kere her şeyden önce Yüce Allah katiyen bizi buraya acı çekelim, sürünelim, hasta olalım diye göndermedi. Eğer siz kendi kendinize pozisyon alıp, manevi yönünüzü toparlayıp, doğru yaşam tarzını kurmazsanız, o zaman öğrenmeniz için belli dönemlerde, acı adını verdiğimiz sert enerji dalgaları gelebiliyor. Bunlar kayıplar, göçler, cinsel istismarlar, aşırı fakirlik, kısırlık gibi hadiseler. Bilgi düzeyi arttıkça, bilinç düzeyi yükseldikçe, acı denen olayların aslında yaşamanız gereken bir takım deneyimler olduğunu kavrıyorsunuz. Zamanla yaşadıklarımızın acıyla ilgili kısmı azalırken, öğrenmeyle ilgili kısmı artıyor. Ruhsal açıdan üst düzeylere çıkıp, çok daha geniş bir vizyonda yaşamı seyredip, algılayabiliyorsunuz. Yani hem oyunun içindeki bir oyuncu, hem de senaryoyu perde arkasından gören biri oluyorsunuz. Eğer kendinizi geliştirmezseniz, sadece o tokatları yediğinizle kalıyorsunuz. Hatta ısrarla öğrenmemeye devam ederseniz, öğrenene kadar deneyim tekrarları alabiliyorsunuz. “Hasan beni hiç anlamadı” diyerek eşinizden boşanıyorsunuz, bu sefer Mehmet sizi hiç anlamıyor. Bu noktada, yaşantınızın neresinde hata olduğunu, neyi öğrenmeniz gerektiğini ve o yarım kalanın ne olduğunu düşünmeniz gerekiyor. Olayları neden yaşadığınızı anlamanız için kendinizle yüzleşmeniz gerekiyor.

Yüzleşme derken her şeyi olduğu gibi kabullenmekten mi bahsediyorsunuz?

Ben buna aktif pasiflik diyorum. Öncelikle bize verilen kader programını iyi kavramalı ve hissetmelisiniz. Nasıl bir formatta programlanıp gönderilmişiz? Bunun cevabını bulduktan sonra, hayatta değiştirme gücümüz olan şeyleri değiştirmek için gayret etmemiz gerekiyor. Elimizden geleni yaptıktan ve o çabayı gösterdikten sonra istediklerimiz olmuyorsa; onu kader programımızın değişmezleri arasında görüp, kabullenmemiz lazım. Bu yaklaşım, çok ciddi ruhsal sakinlik ve huzur getiriyor. Örneğin; benim, başarılı veya belli şeyleri üreten sıra dışı insanlardan biri olduğum söyleniyor. Haşa, biz sadece bize verildiği kadarını pratiğe dökebiliriz. Belki ben, potansiyelini daha iyi bir performansta kullanabilen insanlardan biriyim. Fakat benim de hayatımda, yapmak isteyip de başaramadığım bazı şeyler oluyor. Böyle durumlarda hiç üzülmüyor, hiç arkama bakmıyorum. Çünkü ben o işin olması için gerekli tüm çabayı sarf ediyorum. İstediklerim olmuyorsa mutlaka hakkımda hayırlısı böyledir diye düşünüyorum.

Bu şekilde yaşayan biri olarak mutlu olduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Evet, çok mutluyum. Şunu öğrendim; başarılı diye adlandırılan bir standartta yaşayabilmek için sadece sizin çabanız kati surette yeterli olmuyor. Eğer daha çok detaylarla uğraşan biriyseniz; büyük olaylar için beyin dalgalarınız yetersiz kalıyor. Küçük şeyler ana enerjinizi eritiyor. Akşama kadar ağaçtaki çürük dalları onarmaya çalışmak yerine, hastalıklı dalları keserseniz büyük dala kuvvet verir, daha çok meyve alırsınız. İnsanlar da bu noktada çok hata yapıyorlar. Detaylarla o kadar çok meşguller ki; büyük projeleri kaçırıyorlar hayatlarında. Ben olayların özüne yoğunlaştığım için, o enerjiyi doğru zamanda hissedip kullandığım için, Türkiye’nin en çok satan gazetesinde bir yazar, en çok satan kitapların yazarı, en bilinen ve güvenilen doktorlardan biri oldum. Eğer sizin niyetiniz iyiyse ve hayırlısını isteyip gerekli bütün emeği gösteriyorsanız, ödülünüz de kendiliğinden geliyor.

Bazı açıklamalarınızda Allah’ın isimlerini zikretmenin etkilerinden, dua ve surelerin faydalarından  bahsediyorsunuz. Bu konudaki düşüncelerinizi anlatır mısınız?

Duaların açığa çıkardığı titreşimler, insanın aurasını kalınlaştırarak, negatif enerjilere karşı koruyucu bir kalkan oluşturuyor. Bu boyutta, bu gezegende bize bildirilmiş olan yüce Yaradan’ın 99 tane ismi var. Her bir esmanın doğuştan insanın fizyolojisinde ve ruhsal sisteminde karşılığı var. Biz bu esmaları deneyimlemek ve bunları tamamlamak için buraya geliyoruz. Bazı insanlarda bazı esmalar çok kuvvetli, bazıları uyuyor, bazıları hipo aktif durumda, bazılarıysa dengede tezahür ediyor. Mesela sürekli öfkeli, saldırgan bir kişide Kahhar esması çok kuvvetlidir. Bu o kadar kuvvetli ve keskindir ki; yüzü kırmızı ve midesi asit salgılar bir haldedir. Başka bir örnekte pasif, silik bir türlü risk alamayan, korkulu ürkek bir kişide Kahhar esması çok zayıf olabilir. Hiçbir durumda yıkılmayan dayanıklı kişilerde El-Metin esması çok kuvvetlidir. Ed-Dar, El-Müzil, El-Zelil alçaltan, daraltan, yıkan esmalarını, çok iyi bilmiyor ve kullanmıyoruz. Bazen miadı dolmuş eski bir evin yıkılıp yeniden yapılması gibi, bir şeyler yıkılmalı ki, yerine daha iyisi yapılabilsin. Esas olan, 99 esmanın da manasını öğrenmek, idrak etmek ve deneyimlemektir. 99. esma Allah esması, 98 esmanın da özelliğini barındırır. Hepsini deneyimlediğiniz zaman, potansiyel olarak tam insan olmaya doğru, önemli bir aşama kaydetmiş oluyorsunuz.

Esma-ül Hüsna’nın bu etkilerini dengelemek mümkün mü?

Tabii ki dengeleyebiliriz. Allah bize böyle yetenekler de vermiş. Hislerinizi kullanarak, bazı çalışmalar yaparak, hangileri sizde keskin ve törpülenmesi gerek, hangilerinin uyandırılması gerek, hangileri hiç açılmamış, hepsini görebilir ve dengeleyebiliriz.

Maddesel dünyadan kopmadan ruhsal yapımızı ve özümüzü besleyebileceğimizi söylüyorsunuz. Bunu açabilir miyiz biraz?

Biz milattan önce 3.000 yılında Himalaya dağlarında ya da Mısır piramitlerinde yaşamıyoruz. Esas marifet olan; bu gezegenin, bu zaman dilimindeki şehirleşmiş yaşantısı içerisinde ruhsallığımızı korumaktır. İnzivaya çekilmek, bütün gün kendi kendine ibadetleri yerine getirmek de bir tercihtir. Ama bu şekilde diğer insanlara bir faydanız olmaz. Biz bulunduğumuz şartlara göre ruhsallığımızı düşüneceğiz. Ölüm dediğimiz boyut değiştirmeyi düşünerek yaşayacağız. Çünkü bir gün hepimiz öleceğiz. Değişmez iki gerçek var. Doğduk ve öleceğiz. Onun dışındaki her şeyi değiştirebiliyoruz. Bu yüzden ölümle yüzleşmek ve ona hazırlanmak gerekiyor. Maddesel hayatta çok fazla yoğunluk içinde olabiliriz. Ama bunların hepsinin geçici olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Maddi yaşamda amaç; insanlara faydalı olmak, daha ne kadar insana ulaşabilirim diye düşünmek olmalı. Herkes yapabileceğini en üst düzeyde, başkalarının hakkını yemeden ve diğer canlılara zarar vermeden mutlaka yapmalıdır. Çünkü potansiyelimizi sonuna kadar kullanmakla sorumluyuz. Size verilen yetenekleri, aklı, zekayı ne kadar kullanırsanız o kadar başarılı, zengin ve şöhret sahibi olursunuz. Aynı oranda da insanların sorunlarını çözebilirsiniz. Bunun bir de böyle bir sorumluğu var.

Meditasyon, reiki ve yoga gibi ruhsal çalışmalara nasıl bakıyorsunuz?

Her zaman doğudan çıkan, batının tasdik ettiği konulara hayran oluyor ve ülkemize kabul ediyoruz. Bunların hiç birine karşı değilim, faydaları da vardır. Fakat bizim kendi kültürümüz ve inanç sistemimizde daha iyileri varken, ithal olana ilgi duymanın bir anlamı yok. Bunlar da Kuran-ı Kerim’den alınan çalışmalardır. Bize Kur’an-ı Kerim’in son din olduğu, üzerine başka bir dinin gelmeyeceği söylenmiş.

İnsanların vücut tiplerine göre beslenerek kilo vermeleri gerektiğini savunuyorsunuz. Beden tiplerini nasıl belirliyorsunuz?

Vücut tiplerini Ayurveda yaklaşımıyla, kişiyle yaptığımız görüşmede, birkaç soru sorarak ve nabız teşhisi yaparak belirliyoruz. Ayurveda dünyanın en eski koruyucu sağlık sistemidir. Beslenme programını, her vücut tipine farklı olarak veriyoruz. Örneğin pek çok kişi yararlı olduğunu düşünerek, karpuz, peynir, ekmek, domates yiyerek zayıflama çalışıyor. Bu beslenme tarzı, Kappa beden tipi için tamamen yanlış. Vatalar için de yeşil salata yiyerek zayıflamaya çalışmak yanlış. Her birey, beden yapısı, duygusal özellikleri ve hastalıklara eğilimini içeren kendi doğal dengesiyle doğar. Bireyin doğal dengesini anlamadan, zihin-beden sistemini zorlayacak bir yaşam tarzıyla, bilmeden dengesizlik yapılabilir. Ayurveda’ya göre beden, dosha olarak adlandırılan ve tüm işlevleri kontrol eden üç temel prensiple yönetilir. Bu doshalar; VATA (Hareketi yönetir), PİTTA (Metobolizmayı yönetir) ve KAPHA’dır (Yapıyı Yönetir). Her üç doshadan bir veya birkaç tanesinin doğal hakimiyeti, o kişinin beden tipini oluşturur. Doshadaki hakimiyetin aşırılaşması ve dengeden çıkması da toksin artışıyla birlikte hastalıkları oluşturur.

İnsanın sevdiği yiyeceklerden uzak durması hiç kolay değil. Kilo verme sürecinde iştahın azaltılması mümkün mü? Sihirli bir formülünüz var mı?

İnsanın sevdiği yemek kokuları nasıl iştahı artırıyorsa, bazı kokular da iştahı azaltan bir etkiye sahiptir. Ancak bu, kişinin beslenme alışkanlığını değiştirmeden sadece bazı gıdaları koklayarak kilo verebileceği anlamına gelmiyor. Birinci formül iradeli olmaktır. Yeşil elma, zerdeçal ve nane koklayarak biraz iştahı baskılamak mümkündür. Bitki çayı olarak da günde 2-3 fincan ıhlamur ve mate çayı içilebilir. Şeker krizleri de çok olan bir iştah fazlalığı varsa; krom hapları iştahı baskılar. Bir de davranış metotları ve teknikleri var. Bize başvuranlara bu yöntemleri de öğretiyoruz.

Kilo vermek isteyen biri, yemek zamanı dışında açlığını bastırmak için neler yiyebilir?

Yemek zamanları dışında veya ara öğünlerde açlığı bastırmak için sarı leblebi, yağsız taze dil peyniri, yeşil elma, kivi, kepekli grisini, çilek, böğürtlen gibi az şekerli meyveler ve kuru kayısı yenebilir. Porsiyon ölçüsü genelde avuç içi kadar olmalıdır.

Bedenimizi hasta eden toksinlerden arındırmak için neler yapabiliriz?

Önce ruhumuzu toksinlerden arındırmamız gerekiyor. Yalan, gıybet, iftira gibi yanlış davranışlardan uzak kalmak, diğer canlıların haklarına saygı göstermek, aşırı materyalist yaşamamak ve negatif enerjiden uzak durmak iyi bir ruh halinde olmamızı sağlar. İyi bir ruh bedene de yansır. Ayrıca bol su içmek, düzenli egzersiz yaparak ter atmak, kese yapmak, bol bitki çayı içmek, kiloya dikkat etmek bedenimiz için faydalıdır.

Genç kalmak için önerileriniz var mı?

Genç kalmanın önce amacı iyi saptanmalıdır. Ben de genç ve diri kalmak isteyen biriyim. Ama bundaki amacım çok uzun yaşamak değil, kaliteli, sağlıklı ve bilgece yaşamak. Kamburlaşmış, kemik erimesi olan, her tarafı hastalıklarla dolu, avuç avuç kimyasal ilaçlar içen biri için uzun yaşamak çok iyi bir şey değil. Aslında çok keyifli bir şey olan ölümü olgunlukla bekleyen, söylenenleri anlayan, vücudunun genel sağlığı en azından hayatta başkalarına ihtiyaç olmayacak şekilde iyi olan bir yaşlanma sürecini istemek lazım. Aşırı uzun yaşamanın, bir türlü ölememenin insanoğluna ciddi bir ceza olduğunu düşünüyorum. Huzurlu ve sağlıklı bir ömür geçirmek için genç kalmayı istemek gerekiyor. Sadece sosyetik davetlerde daha kırışıksız ve pürüzsüz görünüp, çapkınlık yapmaya yönelik bir genç kalma isteğinin içi koftur. Genç kalmak için kilo kontrolü, egzersiz yapmak, selenyum, E vitamini, Çinko, Klorella, Beta Karoten, Folik Asit, Koenzim Q10 gibi bazı antioksidanları kullanmakta fayda var. Ayrıca insanın ruhunu genç hissetmesi, bedenin de genç kalması için olumlu bir etki oluşturur.

    Dr. Ender Saraç’ın hastalıklar için bitkisel formülleri

    “Ayurveda Sağlıklı Yaşamın Sırları”, “Ayurveda Sağlıklı Zayıflamanın Yolları”, “Doğanın Şifalı Eli” ve “Ruhsal Gelişim ve Kader”de sağlıklı yaşam ve doğal tıp alanındaki özel çalışmalarının yanı sıra, Ruhsal Gelişim, Spirütüel Teknikler ve Pozitif Enerji Teknikleri üzerine yaptığı çalışmalarıyla da toplumun yoğun ilgisini çeken Saraç’ın tavsiye ettiği bitkisel formüller şöyle:

    Soğuk algınlığında; bir parmak ucu kadar toz zencefil, 1-2 parça hibiscus, 2 çay kaşığı kuşburnu, bir tatlı kaşığı ıhlamur, 1 adet karanfil 1 su bardağı suya atılır, 2-3 dakika kaynatılır ve 2-3 dakika demlenir. İnce bir dilim limon ilave edilerek, günde 3-4 fincan içilebilir.

    Lohusalık döneminde; günde 2 fincan ısırgan çayı, 4-5 fincan da rezene çayı içmek, sütün kalitesini ve miktarını artırır.

    Menopoz döneminde; civanperçemi, adaçayı, anason, papatya çayları içilebilir.

    Stres için; melisa, şerbetçiotu, papatya, rezene, anason faydalıdır.

    Gaz ve hazımsızlıklarda; anason, kişniş, papatya, havlıcan ve özellikle rezene gaz sökmek için faydalıdır.

    Kabızlıkta; rezene ve sinameki çayı karıştırılarak içilebilir.

    Zayıflamak için; yeşil çay, mısır püskülü, kiraz sapı, sinameki, rezene idrar ve bağırsak boşaltıcı etkisiyle incelmeye faydalı olabilirler.



Özlem ŞAHİN EKİNCİ