- Emanet ve cennet

Adsense kodları


Emanet ve cennet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sun 24 October 2010, 12:55 pm GMT +0200

Emanet ve Cennet


Cenab-ı Hak, Hadid suresinin yedinci ayetinde “Allah'a ve peygambere iman ediniz. Allah'ın size emanet olarak verdiği maldan bir bölümünü O'nun için harcayınız. İçinizdeki iman edenleri ve hayır yolunda mal harcayanları büyük bir ödül bekliyor” buyuruyor. Buradan anlıyoruz ki, insan, Cenab-ı Hakk'a gereği gibi iman eder ve kendisine emanet edilen şeyleri yerli yerinde kullanabilirse kendisini büyük bir ödül bekliyor. Bu ayeti pek çok ayet teyit ediyor ve fani, kısa, kararsız, devamsız dünyada dikkatli hareket etme ve emaneti yerli yerinde kullanma mukabilinde, bu dünyadan daha güzel, ebedi bir âlemin kendisine verileceği ifade ediliyor.
Yunus Emre'nin “Mal sahibi, mülk sahibi... Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan... Var da biraz sen oyalan” mısraları dünyanın kararsızlığını ve insanın faniliğini çok güzel ifade ediyor. Sahip olduğu malların aslında kendisine emanet edildiğinin ve bir gün emaneti sahibine teslim edeceğinin şuurunda olan bir mümin, hem kalben daha rahat olur, hem davranışlarında kendisini yıpratacak kadar bir aşırılığa kaçmaz, hem de ebedi alemde bunun mükafatını görerek hakiki mutluluğa erer, inşaallah.
İnsanın duygularına hitap edecek nimetlerle dolu olan cennet hakkında Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın çeşitli vesilelerle dile getirdiği pek çok tarif vardır. Buhârî'de şöyle bir hadis rivayet edilir:
Bir defasında bir grup insanla sohbet ediyordu. Aralarında bir de bedevi vardı. Resulullah (a.s.m.) şöyle dedi:
Cennetteki bir adam ekip biçmek için Rabbinden izin ister. Rabbi ona, “Sen arzuladığın nimetler içinde değil misin?” diye sorar. Adam, “Öyle ama bunu da yapmayı arzuluyorum” der. Allah, “Pekâlâ yap!” diye cevap verir. Adam tohumu saçar ve tohum göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede biter ve olgunlaşır. Hatta biçilme kıvamına varır. Artık dağ gibi olur. Allah ona, “Yeter ey Âdemoğlu! Çünkü seni hiçbir şey doyurmaz” der.
Bunun üzerine bedevi şöyle der:
Ya Resulallah (a.s.m.), O adam mutlaka ya Kureyşlidir, ya da Ensardandır. Çünkü onlar ziraatçıdırlar. Bizler ziraatçı değiliz.
Bedevinin bu sözü üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.) tebessüm etti. (Buhârî, Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 413/10119)
Cennet, konusu edildiğinde bile güzelliği yüzlere yansıyan bir güzelliktir. Güzelliği kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olan cennetin güzelliğini en güzel tarif eden Peygamber Efendimizin şu sözüdür: “Böyle bir güzelliği ne göz görmüş, ne kulak işitmiş ve ne de kimse böyle bir güzelliği hakkıyla hayal edebilmiştir.”
Bu kadar güzelliğiyle beraber, cennetin güzelliklerinden daha güzel olan bir güzellik var ki, bu güzellik bütün güzelliklerin sahibi olan Allah'ın ebedi ve ezeli güzelliğidir. Cennet ehline sunulan en büyük nimet, Allah'ın rüyetini göstermesidir. Bu güzellik öyle bir güzelliktir ki, bir an gören cennet ehlinin gözü bir müddet cennet nimetlerini görmez olur. Hatta kişiler o kadar güzelleşir ve nurlanır ki, eşler bir müddet bir birlerini tanımaz olurlar.

Üstad Bediüzzaman Otuz İkinci Söz'de bunu şöyle anlatıyor:

“İman ve muhabbetullahın (Allah'ı sevmek) neticesi, ehl-i keşif ve tahkikin ittifakıyla, dünyanın bin sene hayat-ı mes'udânesi (mutlu hayat) bir saatine değmeyen cennet hayatı ve cennet hayatının dahi bin senesi bir saat müşahedesine (görmek) değmeyen bir kutsi, münezzeh cemal ve kemal sahibi olan Zat-ı Zülcelâl'in müşahedesi, rüyetidir (görmek) ki, hadis-i kat'î ile ve Kur'ân'ın nassıyla (işaret) sabittir.”
Rabbimiz, bu dünya imtihanını başarıyla verebilmeyi ve bu güzelliğe ulaşabilmeyi hepimize nasip etsin.





İkram ASLAN