sumeyye
Fri 18 February 2011, 12:16 pm GMT +0200
Eman Sayılan Ve Sayılmayan Şeyler
533- Müslümanlar düşman yurdunda bir kaleyi muhasara ederken müslüınanlardan biri içindekilere, siz eman altındasınız, diye seslenirse ve onlar da sesini işitmiyecek yerde iseler, bu seslenişi eman sayılmaz.
Çünkü seslenmekten maksat, muhataba duyurmaktır. Sesini duymıya-caklarım bildiği halde seslenirse lüzumsuzluk yapmış olur ve seslenişi eman sayılmaz. Böyle bir şey olsaydı her müslüman oturduğu yerden Rumlara, Tüklere ve Hintlilere eman verir ve kendilerine haber vermeden onlarla savaşmazlar. Herkes biliyor ki böyle bir şey makul ve makbul değildir.
Eman, had cezasını düşürür yahut öldürmeyi ve köleleştirmeyi yasaklar, bu da talak ve köle azad etmeğe benzer şeylerde konuşanın bizzat ifadesiyle meydana geldiği halde bu seslenme neden eman sayılmasın? denilebilir.
Biz de diyoruz ki, böyle değildir. Aksine burada bir sözle onlar için eman özelliği meydana gelmiş olur. Nitekim verdiği emanı red etseler emin sayılmazlar. Yine sesini işitmiyecekleri bir yerden kendilerine seslenmesiyle onlar için eman hasıl olmaz.
534- Kendileri uykuda olmaları yahut savaşla meşgul olmaları sebebiyle seslendiğinde işitmiyeceklerini sanarak eman verdiğini belirtmek için seslenirse, bu eman sayılır. Aradaki eman ahdini bozduğunu kendilerine bildirmeden onlara savaş açmak caiz olmaz.
Çünkü işitmelerinin hakikatine nüfuz etmek güç bir iştir. Böyle durumlarda hüküm ona delalet eden zahiri sebebe bağlı olur.
O da sesini işitebilecekleri bir mesafeden kendilerine seslenmiş olmasıdır. Zahir sebep gizli mana yerine kaim olunca, hüküm de ispat veya nefiyde onunla birlikte kaim olur.
Sonra, aldatmaktan sakınmak vaciptir. Kendilerine seslenilen kimseler sesi işitecek mesafede olduğu halde seslenmesinde de aldatma ihtimali vardır.
Bu da seslenen kişinin sesini duyrmyacakîarı bir mesafede olduğu takdirde ancak tahakkuk eder.
535- İmam Muhammed der ki, mesela müslümanlardan biri onlardan uyuyan yahut sağırlığından dolayı sesi duymıyan birinin yanına gidip eman verdiğini bildirse, bu onun için eman sayılır.
Ebu Hanife'nin prensiplerine göre bu daha açıktır. Çünkü İmam, halvet ve uyuyanın yanma gelip düşen av meselesinde dediğine göre uyuyan kişiyi uyanık gibi telakki etmektedir.
Yeminler bölümünde de şöyle demektedir: Falan kişi ile konuşmıya-cağım, diye yemin eden kişi o kişiye seslenir yahut uykudan uyandırırsa, yeminini bozmuş sayılır. Bazı nüshalarda ise ona seslenip uyandırırsa, şeklinde geçmektedir.
Bundan da anlaşılıyor ki ona seslendiğinde ister uyandırsın ister uyandırmasın durum değişmez. Sesini işitecek yakınlıkta ise kendisi İle konuşmuş gibi sayılır.
536- Bir mektup yazarak eman verdiğini bildirirse, onlar da mektuba bakarak kalelerinden çıkar gelirlerse, eman altında olurlar.
Çünkü mektup iki ifade şeklinden biridir. Açıklama ve anlatımda konuşarak anlatmak gibidir. Nitekim risaleti tebliğ etmekle görevli olan Rasalullah etrafa mektuplar göndererek de tebliğ görevini yerine getirmiştir.
Adamlar mektubu aldıktan sonra dışarı çıkmışlardır. Bu eman sayılma-dığı takdirde bir bakıma aldatma olmuş olur. Hz. Ömer'in bu konudaki hadisini daha önce zikretmiştik.
537- İçinde eman verildiğini belirten bir mektup bulsalar ve atan belli değilse, eman olmaz.
Çünkü mektup cansız bir şeydir. Eman vermesi söz konusu değildir. Bilakis eman mektubu yazan kimseden olur. Meçhul olan kimseden eman meydana gelmez. Sonra mektup sahte veya eman vermesi caiz olmayan zimmet ehlinden biri tarafından verilmiş olabilir. Onun için mektubun bir müslüman tarafından atıldığına dair yine müslümanlardan delil getirilmedikçe eman meydana gelmiş olmaz. Çünkü onların köleleştirilmesinde müslümanlarm hakları sabit olmuştur. Bu delil, mezkûr hakkı iptal etmek için gösterilmektedir.
538- Müslümanlar onları ele geçirmeden önce bir müslüman çıkıp da mektubu kendisinin attığını söylerse, sözü geçerlidir.
Çünkü yapabileceği bir işi haber vermektedir. Hakkında şüphe de sözko-nusu değildir. Sonra, onlarda müslümanlarm hakları henüz gerçekleşmiş değildir ki sözü müslümanlarm onlarda hakkını iptal etmiş olsun. Kendisi de müslümanlardan biri olarak bunu yapma yetkisine sahiptir.
539- Müslümanlara teslim olduktan sonra bunu söylerse sözü tasdik edilmez. Mektubu kendilerine attığına dair müslümanlardan iki şahit getirmedikçe sözü, muteber değildir.
Çünkü elinde olmıyan bir şeyi bildirmektedir. Bu bildirmesiyle müslümanlarm sabit olmuş haklarını iptal etmeğe çalışmaktadır. Bu konuda ne sözü ne şahitliği muteberdir. Çünkü kendisinin yaptığı bir şeye şahitlik etmektedir. Bu da şahitlik değil, iddia olur,
540- Ondan ayrı iki müslüman şahitlik yaparsa eman gerçekleşir ve onlar emin olacakları yere tekrar iade edilirler.
Delil getiremezse ve onlar paylaşılıp kendisine de pay düşmüşse, payına düşenlerin hür olduğunu ve eman altında bulunduğunu itiraf ettiği için onlar hürdür. Zira Kendi mülkü için yapacağı ikrar zaten geçerlidir. Ancak bunların tekrar düşman yurduna dönmelerine müsaade edilmez. Çünkü yurdumuzda sürekli tutmak müslümanlarm hakkıdır. Bu konuda müslümanlar aleyhinde şahitliği de geçerli değildir.
İslama girmeyi kabul etmezlerse, zimmî sayılırlar.
Çünkü yurdumuzda müebbed tutulanlardan cizye vergisi alınır. Durumu ileride de belirtileceği üzere, zimmînin durumu gibidir,
541- Devlet başkanı bunların satılmasını öngörürse ve emin olduklarını söyliyen adam satın alırsa, ücretlerini kendisi öder.
Çünkü zahire göre bunlar köledirler. Kendisi alınca hür sayılırlar. Hür olduğunu ikrar ettiği köleyi satın alan mesabesindedir. Belirttiğimiz sebeplerden dolayı dârulharbe dönmelerine izin verilmez.
542- Muhasara altında olanlara devlet başkanının eman verdiğini bir müslüman yalandan bildirse ve onlar da kalelerini açıverirlerse, emin olurlar.
Çünkü kendisinin verebileceği sahih bir emani onlara bildirmiştir. Bu bildirmesi kendisinin önceden kararlaştırdığı bir emanı bildirmek gibidir. Böyle birşeyi kararlaştırmamışsa bile yeniden eman vermiş sayılır. Ebu Hanife'nin prensibine göre hakimin akidlerdeki hükmü mesabesindedir. Sonra, "devlet başkanı size eman verdi, kapıyı açın" demesiyle bu iş gerçekleşmiş olmaktadır.
543- Bunu kendilerine açıkça söylese, kendisinin vermiş olduğu eman ile emin olurlar. Sözünün iktizasiyîe (dolaylı olarak) sabit olduğunda da sonuç aynıdır. Bunu kendilerine bildiren zimmî ve eman altındaki biri ise hepsi fey' sayılır.
Çünkü haber verilen şey yalan ise, mücerred haber verilmesi ile doğru olmaz. Kendi açısından da sözünün iktizasiyîe eman sayılmaz. Çünkü eman verme yetkisine sahip değildir.
544- Devlet başkanı etrafındakilere onlara eman verdiğini söylese ve kendilerine bunun bildirilmemesini isterse, onun sözünü duyan müslümanlardan biri gidip onlara bunu duyur-sa, eman altında olurlar.
Çünkü verdiği haberde yalancı olsa bile yukarıda da belirttiğimiz gibi kendi açısından eman altında olurlar. Devlet başkanının bildirmesini yasaklamasına rağmen verdiği haber doğru ise öncelikle eman altında olurlar.
545- Bunu kendilerine bildiren zimmî ise devlet başkanının
sözlerinden sadece birinci şıkkı duymuşsa, onlar yine eman altında olurlar.
Çünkü devlet başkanının cemaat içinde bunu söylemesi, delaleten tebliğ etmelerini istemesi demektir. Delaletle sabit olan, açık ifade ile sabit olmuş gibidir. Duyanlar bildirmeyi yasaklıyan ikinci şıkkı da duymadıkça bildirme hakkına sahiptirler. Vekili azletmek ve yetki verilen köleyi hacr altına almak (tasarruf yetkisini elinden almak) gibi şeylerde haber kendilerine ulaşmadıkça onlar hakkında sabit olmaz. Dolayısıyla bu adam devlet başkanının sözünü yine onun emri ile kendilerine tebliğ etmiş olur. Bu konuda elçinin sözü onu gönderenin sözü gibi muteberdir.
Devlet başkanının sözünün iki şıkkını duyduğu halde onlara bildir-mişse hepsi fey' olur.
Çünkü bildirmeme emri kendisine ulaşınca bildirme yetkisi kalkar ve hakkında o emrin hükmü sakıt olur.
Sonra, bildirmemelerini istemesi o emanı tekrar geri alması mesabesindedir. Ancak eman haberi kendilerine ulaştıktan sonra tekrar bozulması, onlara emanın kaldırıldığı haberinin ulaşması ile mümkündür. Ama eman haberi kendilerine ulaşmadığı sürece onu kendilerine duyurmadan geri almak da sahih olur.
Nitekim pazar halkı arasında kölesine tasarruf yetkisini tanıdıktan sonra evinde bu yetkiyi İptal ederse, çarşı halkı bunu duymadıkça onun tasarrufları geçerli olur. Ama pazar halkı duymadan önce evinde yetkilerini elinden alırsa, pazardaki bütün tasarrufları geçersiz olur.
546- Yine devlet başkanı bir zimmîye "git, kendilerine e-man verdiğimi söyle" dedikten sonra sözünü geri alır ve "vazgeç, onlara bildirme" derse yahut zimmî olan katibine; "onlara eman verdiğimi kendilerine yaz" dedikten sonra yine sözünü geri alır ve yazma, demesine rağmen katib eman verildiğini kendilerine yazar ve bildirirse, kendileri de bu yazı ve habere göre kalellerini terkederlerse fey' olurlar. Katibe yahut elçiye bunu yasaklamazsa yahut yasağı kendilerine bildirdikten sonra duyarsa ve onlar da kalelerinden çıkarlarsa, emin olurlar.
Her iki durumda da delil, aldatmaktan sakınmaktır.
547- Bir müslüman yanındaki adamı göstererek kale içindekilere "bu adam size eman verdi", derse ve onlar da inince gösterilen adamın zimmî veya eman altında biri olduğunu görünce", adam doğru veya yalan söylesin, hepsi fey' olurlar.
Çünkü kendilerine geçersiz bir emanı haber verdiği halde kendisi de sahih bir eman vermiş değildir. Kendilerini de aldatmış sayılmaz.
Konuşanı veya kendilerine gösterdiği kişiyi tetkik edip işin gerçeğini araştırmadıklarından kendi kendilerini aldatmış sayılırlar.
548- Kendilerine müslüman bir erkek veya kadını göstererek onların eman verdiğini söylese, bu sözünde doğru veya yalancı olsun, hepsi eman altında olurlar.
Çünkü kendilerine sahih bir emanı haber vermektedir. Eman yetkisine sahip birine izafe edince onlara eman vermiş olur.
549- Bir müslümanın kendilerine eman verdiğini bildiren kişi zimmî ise ve sözünde doğru olduğu kesinse, eman altında olurlar. Yalan söylediği yahut doğru veya yalanı belli değilse, fey' olurlar.
Çünkü kendi başına eman verme yetkisine sahip değildir. Onlar da kendinden eman verme yetkisine sahip olmayan kimseye güvenince aldatılmış değil, kendi kendilerini aldatmış olurlar.
550- Kendisinden söz edilen kimse kendisi söylerse, sözü tasdik edilir. Kendileri emniyette iken bunu söylemesi üzerine kalelerinden inerlerse, eman altında olurlar.
Çünkü kendilerine eman verme yetkisine sahip olan ve haber veren kişiyi tasdik etmiş olur. Tasdik ettiği için de töhmet altına girmez.
551- Kalelerinden indikten ve elimize geçtikten sonra bildirirse, sözü tasdik edilmez.
Çünkü bu tasdikte töhmet altındadır. Kendilerine eman veremeyecek duruma gelmiştir. Sonra, bu tasdikle müslümanların onları köle edinme haklarını iptal etmeye çalışmaktadır.
Ancak devlet başkanı onları paylaştırır ve bir kısmı ikrar edenin payına yahut zimmînin hissesine düşerse, ikisi de âzâd ederler.
552- Yine devlet başkanı onları satarken haber veren zimmî yahut tasdik eden müslttman satın alırsa, birbirlerini tasdik ettikleri için hepsi azad olurlar. Çünkü hür ve eman altındadırlar. Bu hüküm onlardan ikisinin de mülkiyetine geçen şeyler hakkında caridir. Ancak düşman yurduna dönmelerine izin verilmez.
Çünkü başkan onları paylaştırıp sattığında müslümanların ülkemizde tutma hakları vardır. Müslümanların haklarım ilgilendiren meselelerde ikisi de tasdik edilmezler.[2]
[2] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/341-346