- Elçiler ve Necaşi

Adsense kodları


Elçiler ve Necaşi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 5 May 2011, 11:17 am GMT +0200
Elçiler ve Necaşi

Nihayet Müslümanlar, yeniden Habeşistan'a gelmiş ve yine burada, namazlannı rahat kılıp Kur'an'lannı da gürül gürülokumaya başlamışlardı. Çok geçmeden arkalanndan, Kureyş'in iki elçisi de, kucak dolusu hediyeleriyle birlikte Habeşistan'a çıkageldi. Mekke önderlerinin kendilerine anlat­tıklan şekilde önce, fert fert bütün din adamlarının ve sarayda etkin olabilecek her bir görevlinin yanına giderek hediyelerini takdim etmeye başladılar. Yanına uğradıklan her insandan, kralın yanında kendilerini desteklemeleri ve bu ülkeye gelen Müslümanlan geri göndermeleri konusunda yardımlannı ta­lep ediyorlardı. Bunun için de şöyle diyorlardı:

- Şu anda Melik'in ülkesine, bizim aramızdan kaçkın ve sefih gençlerimiz gelip sığınmışlardır; bunlar, kendi dinlerini bırakan; ama sizin dininizi de tercih etmeyen, bizim de sizin de bilmediğiniz yeni yetme bir dinle ortaya çıkan insanlardır. Nihayet biz, Melik'in yanına da girip onlan bize teslim etmesi­ni isteyeceğiz. Sizden ricamız, onun huzurunda mevzu günde­me geldiğinde bizi destekleyip, onlarla konuşmadan hepsini bize teslim etmesini sağlamaya yardımcı olmanızdır. Çünkü, arkada bıraktığımız Mekke'nin göz ve kulağı, burada gelişecek işin üzerinde!

Yaklaşım çok sinsice ve talep de, kendilerince çok masum idi. Hatta, "Kendi ülkelerini karıştırıp ikilik çıkardıkları yet­mediği gibi bir de gelmişler, sizin ülkenizde de anarşi çıkara­caklar, çoluk-çocuğunuzu aldatıp dininizi ifsat edecekler ve neticede sizin de otoritenizi sarsacaklar." gibi ifadelerle asıl­sız yakıştırmaları peşi peşine sıralıyorlar, kendilerini de, açık birer uyarıcı olarak tarif ediyorlardı. Bunun için uğradıklan her bir insan da:

- Peki, tamam; yardımcı oluruz, diyordu.

Nihayet, herkesin yanına uğranmış ve sıra, Necaşi'nin he­diyelerini takdim edip konuyu huzurda açmaya gelmişti. Ran­devular alındı ve günün birinde, Necaşi Mekke temsilcilerini kabul etti.

Selam ve temennilerden sonra Amr İbnü'l-As ve Abdullah İbn Ebi Rebia, sözü ana konuya getirdiler. Diyorlardı ki:

- Ey Melik! Duyduk ki bizim aramızdan bazı sefih ve ne yaptığını bilmez gençlerimiz, kendi kavimlerinin dinini bıra­kıp sizin ü1kenize sığınmışlar. Halbuki onlar, sizin dininizi de kabullenmiş değiller; bizim de sizin de bilmediğiniz yeni bir din ortaya çıkarmışlar! Geçmiş dedelerimiz ve şeref sahibi atalarımız hürmetine onları bize teslim etmeni talep ediyoruz. Çünkü onların gözü bu gençlerin üzerinde; ne yaptıklannın da farkındalar ve bu işin nereye gittiğini de görüyorlar!

Bunu Necaşi'ye söylerken Amr ve Abdullah'ın gözleri, bir taraftan da yüzlerdeki ifadeleri süzüyor ve onlar gidişatı tah­min etmeye çalışıyorlardı. Necaşi'nin yüz ifadeleri pek de hoş­larına gitmemişti; kendilerini yeterince dinlemediğini ve me­seleye şartlı baktığını düşünüyorlardı. Ancak, konuyu buraya kadar taşımışken netice almadan geri dönmek de istemiyor­lardı. Bu sebeple, etrafta halkalanmış din adamlan ve vezir­lerle göz göze gelmeye çalışıyor ve onların da desteğini alarak, daha kral 'hayır' demeden ağzından Çıkacak. sözü 'evet'e çevir­meye gayret ediyorlardı. Bu arada, huzuruna çağırma ihtima

line binaen, Müslümanlar hakkında bazı ön bilgiler vermeyi ve meliki onlar hakkında şartlandırmayı da ihmal etmeye­ceklerdi; herkes gibi selam vermediklerinden ve melikin oto­ritesini kabul etmeyerek ona secdeye yanaşmayacaklanndan bahisler açıyorlardı.

İşin burası, içeriden bir desteğin gelmesi gereken yerdi ve nihayet, aralanndan bir papaz ileri atılıp:

- Ey Melik! Bunlar doğru söylüyorlar! Kavimlerinin göz

ve kulağı bunlann üzerinde; en iyisi, kendi hesaplannı kendi­lerinin görebilmeleri için bu adamlan teslim edelim gitsin!

O ana kadar sesini çıkarmayan Necaşi kızmıştı. Devlet işi, ciddiyet isterdi. Öyle, iki dudak arasından çıkan birkaç cüm­le ile ve muhataplan dinlemeden kimsenin hakkında hüküm vermek, adalet ölçüleriyle bağdaşmazdı. Zaten öyle olsaydı, masum insanlar kendi ülkesini tercih etmez; bir başka belde­ye sığınırlardı. Ani bir refleksle şunlan söylemeye başladı:

- Hayır, vallahi de olmaz! Bunlan, onlara asla teslim edemem! Bazı insanlar, başka ülkeler yerine gelip benim ül­kemde kalmayı ve benim adaletimi tercih edecek ve ben de, şu iki adamın sözlerine dayanarak onlan kendi ellerimle teslim edeceğim; olacak şey değil! Onlan dinlemem lazım; şayet ger­çekten bu iki adamın dedikleri gibi bir durum varsa o zaman teslim ederim. Ancak durum, sanıldığından farklı ise, işte o zaman ben, asla onlan teslim etmem ve ülkernde huzur içinde kalmalan için kendilerine daha çok imkan tanır; inançlannı yaşamalan konusunda elimden gelen yardımı yapanm.

Bir anda ortalık buz kesilivermişti! Mekke temsilcileri ne niyetle gelmiş ve Necaşi üzerinde baskı kurabilmek için ne oyunlar oynamışlardı; ama bunlann hiçbiri netice vermiyor ve yine kral, kendi bildiği gibi hareket ediyordu. Ancak, öyle hemen pes etmemek gerekiyordu.

Bu arada Necaşi, ülkesine sığınan Müslümanlan da huzu­runa davet etmiş ve bir de onlan dinlemek istemişti. Kendile-
rine Necaşi'nin daveti gelince, zaten gelişmelerden haberdar olan mü'minler kendi aralannda konuşmaya başladılar:

- Huzuruna gittiğimizde bu adama neler söyleyeceğiz?

- Allah'a yemin olsun ki bildiklerimizi ve Resülullah'ın,

neler olup biteceğini görüp de bize daha önceden söyledikle­rini söyleyeceğiz!

Derken huzura gelinmiş ve olup bitecekler beklenmeye başlanmıştı. Gelişlerinde bile ayrı bir farklılık vardı ve bu, huzurdakilerin de dikkatinden kaçmamıştı; selam veriyorlar ve diğerleri gibi kralın huzurunda secde etmiyorlardı! Döndü onlara Necaşi ve ardı ardına şunlan sormaya başladı:

- Söyleyin bakalım ey cemaat! Buraya niye geldiniz, ha­liniz nicedir ve niye beni tercih ettiniz? Halbuki siz, ne ticaret ehlisiniz, ne de ülkeniz adına benden bir talepte bulunuyorsu­nuz! Zuhür eden Nebi'niz kim ve bu işin aslı nedir? Hem, niye sizler bana diğer insanlar gibi selam vermediniz? Bir de, Mer­yem oğlu İsa hakkında neler düşünüyorsunuz? Hem, söyleyin bakalım; şu sizin, kavminizin dinini bırakarak benim dinime de buralardaki herhangi bir topluluğun dinine de girmeyen dini anlayışınız nedir?