ehlidunya
Thu 6 October 2011, 05:22 pm GMT +0200
El-Vedud’a (cc) doymak...
Yıllarca bütün muzırrâttan sıyrılıp; aşk-ı hakikiye susamak…
Bir akşam ezanıyla açılan oruçta suya kanmak misâli; bir salâ ve salâtın ardından Mabud-u Hakiki’ye kanmak..
Dem ve damarlarına kadar O’na doymak…
Yaşadığın her an halinle ve dilinle ‘O var’ demek…
O yoksa istemem gayrısını; o razı değilse öte dursun dünyası deyivermek…
Bütün fani ömrün boyunca onun razı olmadığı şeylere oruç olmak…
Sırf O istemedi diye; istememek…
Sırf O böyle uygun gördü diye benliğini rıza-ı İlâhî’de mutmain etmek..
O’nu bilmek… O’nu dilemek… O’nda dirilmek…
Bütün mevcudata O’nun Zât’ı ile ‘mevcut’ diyebilmek…
Baktığın aynada kendinin sandığın o nacizane güzelliği görüp de;
San'at böyleyse San'atkâr nasıldır kim bilir? diye hülyalara dalmak…
Her an, her dakika; yavrusunu kaybetmiş anne misâli;
Telâşla, hırsla, merakla O’nun kâinatta tecellilerini aramak;
Sonra o tecellilerde ilelebet kaybolmak…
O kaybolmanın içinde sonunda tekrar O’nu bulmak…
Nerden geldiğini anlamak…
Nereye varacağına meraklanmak…
O’nun Mabudiyeti altında ömrünün son anına kadar;
Ubudiyet teneffüsü ile nefes almak…
Ya Hayy! Ne büyük bir nimet, senin verdiğin ömrü;
Senin verdiğin şuurla yaşamak...
Ya Vedud! Öyle bir sevda ki bu;
Verdiğin o şiddetli muhabbetle her an Sana tekrar tekrar aşık olmak..
Hele de öyle bir nikmet ki;
Şah damarından daha yakın Seni bir türlü bulamamak…
NAZLI SERTBAKAN
Yıllarca bütün muzırrâttan sıyrılıp; aşk-ı hakikiye susamak…
Bir akşam ezanıyla açılan oruçta suya kanmak misâli; bir salâ ve salâtın ardından Mabud-u Hakiki’ye kanmak..
Dem ve damarlarına kadar O’na doymak…
Yaşadığın her an halinle ve dilinle ‘O var’ demek…
O yoksa istemem gayrısını; o razı değilse öte dursun dünyası deyivermek…
Bütün fani ömrün boyunca onun razı olmadığı şeylere oruç olmak…
Sırf O istemedi diye; istememek…
Sırf O böyle uygun gördü diye benliğini rıza-ı İlâhî’de mutmain etmek..
O’nu bilmek… O’nu dilemek… O’nda dirilmek…
Bütün mevcudata O’nun Zât’ı ile ‘mevcut’ diyebilmek…
Baktığın aynada kendinin sandığın o nacizane güzelliği görüp de;
San'at böyleyse San'atkâr nasıldır kim bilir? diye hülyalara dalmak…
Her an, her dakika; yavrusunu kaybetmiş anne misâli;
Telâşla, hırsla, merakla O’nun kâinatta tecellilerini aramak;
Sonra o tecellilerde ilelebet kaybolmak…
O kaybolmanın içinde sonunda tekrar O’nu bulmak…
Nerden geldiğini anlamak…
Nereye varacağına meraklanmak…
O’nun Mabudiyeti altında ömrünün son anına kadar;
Ubudiyet teneffüsü ile nefes almak…
Ya Hayy! Ne büyük bir nimet, senin verdiğin ömrü;
Senin verdiğin şuurla yaşamak...
Ya Vedud! Öyle bir sevda ki bu;
Verdiğin o şiddetli muhabbetle her an Sana tekrar tekrar aşık olmak..
Hele de öyle bir nikmet ki;
Şah damarından daha yakın Seni bir türlü bulamamak…
NAZLI SERTBAKAN