- Ekşi Sözlük'ün Kurucusu Sedat Kapanoğlu

Adsense kodları


Ekşi Sözlük'ün Kurucusu Sedat Kapanoğlu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sat 30 June 2012, 12:35 pm GMT +0200
Ekşi Sözlük'ün Kurucusu Sedat Kapanoğlu: Sosyal medyanın kucaklanması adına toplumu hazırladık
Sadık ŞANLI • 62. Sayı / DOSYA YAZILARI


Web 2.0, dünyada ilk kez İrlandalı bilgisayar teknolojisi uzmanı Tim O'Reilly tarafından dillendirilen ve 2004 yılından itibaren yaygın şekilde kullanılan internet teknolojisine özgü bir kavram. Bu kavram kısaca, internet üzerindeki ağ etkilerini daha çok insanın kullanabilmesini amaçlayan yazılım ve programların genel adını karşılıyor. Günümüzde kullanım alanı oldukça yaygın olan başta Wikipedia, Facebook, Youtube, Blogger, Twitter gibi paylaşım amaçlı sayısız web sitesinin tabanını oluşturan Web 2.0, gerek internet teknolojisi, gerek ise gündelik hayatımıza etkileri açısından büyük bir öneme sahip. Zira birçoğumuz bilgi, fotoğraf ve video gibi paylaşımlarımızı bu siteler üzerinden gerçekleştiriyoruz. Yine Web 2.0 tabanlı bir site daha var ki, o site tamamıyla ülkemize özgü. Bu site, Türkiye’nin son 11 yılında adından en çok söz ettiren, binlerce insanın rağbet gösterdiği, 26 binden fazla yazara, bunun iki katı yazar adayına sahip, her konuşulanın olay olduğu, birçok ezberi bozan, tabuları yıkan, ülkenin popüler isimlerinin ‘hakkımda ne yazılıyor’ diyerek merakla tıkladığı, yazılan asparagas yorumlar nedeniyle ünlüleri basın açıklamaları yapmak zorunda bırakan, sayısız araştırmalara konu, barındırdıklarıyla birçok makale ve kitaba referans kaynağı olan Ekşi Sözlük... Türkiye’de son dönemde yaşanan “söz patlaması”nın en iyi gözlemlenebildiği Ekşi Sözlük hakkında merak ettiklerimizi sitenin kurucusu Sedat Kapanoğlu ile konuştuk.

Ekşi Sözlük, internet ve bilgi çağı olarak tanımladığımız bir zamanda kültürel ve toplumsal anlamda ne ifade ediyor?


Ekşi Sözlük, Türkiye'de internet'in doğru yere oturması adına bir başlangıç noktasıdır. Fikir ve ifade özgürlüğü, doğrunun öznelliği ve doğruya ulaşma sürecinin aslında bilgiye muhtaç olanın sırtında bir sorumluluk olduğu hususlarında ilk kıvılcımları ortaya attı. Günümüzde sosyal medyanın kucaklanması adına da toplumu hazırladı.

Web 2.0 tabanlı internet araçlarını (bloglar, vikipedia, facebook, forumlar, youtube vb.) bir bütün olarak düşünürsek, Ekşi Sözlük, ‘postmodern elektronik kültür’ olarak tanımlanan olgunun neresinde duruyor? Diğerlerinden farkları neler?

Ekşi Sözlük, zengin bir alt kültürü temsil ediyor. Diğer mecralar gibi dağınık, difüze (diffuse) olmuş, kopuk bir topluluktan ziyade daha girift, daha çok etkileşim halinde ve birbirine daha yakın bireylerden oluşuyor. Her ne kadar bakış açıları konusunda diğer Web 2.0 uygulamalarına benzer bir homojenlikten bahsedebilsek de, en azından sözlük yazarları arasında “sözlük konsepti”ne adapte olmuş, sözlüğün esprisini kapmış insanların bulunduğunu, bunun da internet üzerinde önemli sayıda kullanıcıyı dışarıda tuttuğunu söyleyebiliriz. Bu kadar basit bir kriterin tüm site dinamiklerini değiştirdiğini, bu açıdan diğer sitelerden ciddi bir kullanıcı tecrübesi farkı oluşturduğunu da söyleyebiliriz. En başta şu anda siteye yazmak isteyen birinin anında gelip yazabilmesi mümkün değil. 50.000 kişilik bir sıranın sonuna geçip onaylanmayı beklemesi gerekiyor. Yazarlığa başvurmuş, sonra askere gitmiş ve arada çocuğu olmuş, sonrasında yazar olabilmiş kullanıcılarımız var. Bu arzu edilen bir vaziyet olmaktan ziyade sitenin yapısı gereği zorunlu yapılmış bir tercih olduğundan da övgüye şayan değil, ama ister istemez sitenin yapısını doğrudan etkileyen şeyler. 2 yıl beklediğiniz bir onayı aldıktan sonra siteden uzaklaşma fikri ister istemez daha zor geliyor. Bunun haricinde benim kendi gözlediğim en büyük farklılıklardan biri, sözlükler dışındaki sanal topluluklarda var olmayan zirve kültürü. Normalde sanal toplulukların sanal çadırına sığınıp burada sanal kimliklerin sürdürülmesini ve tüm dinamizmin buradan yürümesini beklersiniz. Hâlbuki Ekşi Sözlük kullanıcıları birbirlerini tanımaktan, buluşmaktan, beraber vakit geçirip eğlenmekten inanılmaz keyif alan, bunu da kemikleşmiş derecede gelenekselleştirmiş bir kitle. 15 Şubat 2010'daki 11. yaş günü zirvesine 4000'den fazla sözlük yazarı katıldı. Bu, yani sanalı gerçekle harmanlama konusundaki duruşu, diğer tüm sanal topluluklardan farklı. Ben bunu biraz da sözlüğün ister istemez insanı "açığa seren" bir işleve sahip olmasına bağlıyorum. Yani sözlüğe kafanızın bir dökümünü yazıyorsunuz. Haliyle artık biriyle buluştuğunuzda "saklamanız gereken" pek bir şey de kalmamış oluyor. Siz bir sanal karakter olabilirsiniz ama ancak kendi bilginiz çerçevesinde bir karakter olabilirsiniz. Dolayısıyla bu karakterden uzaklaşamaz, sıyrılamaz, onu ancak kendinizin bir alt kümesi yapabilirsiniz. Bu da gerçek dünyada buluşmayı tedirgin edici bir süreç olmaktan çıkarıyor.

GÖRÜŞ UYUŞMAZLIĞI, İNSAN UYUŞMAZLIĞINI GEREKTİRMİYOR

Sözlük, insanların fikirlerini rahatça ifade edebildiği bir platform. Her kesimden insanın -aşırı uçlar da dahil- olduğu bir platformu yönetiyorsunuz. 26 binden fazla yazar, bunun iki katı da yazar adayınız var. Diğer klonlarınızı da unutmadan, Ekşi Sözlük özelinde sorarsak, insanlar neden sözlükte yazmak istiyor?

Bu sorunun cevabı son 11 yıl içinde sürekli bir değişim gösterdi ve bugüne dair cevabın da çok uzun ömürlü olacağından kuşkuluyum. Şu çekirdek cazibe hiçbir zaman değişmedi gerçi: "bir bilgi kaynağını kafanıza göre şekillendirebilmek". Bu inanılmaz eğlenceli, keyifli, haz veren bir şey. Biz, 80 çocukları, tek bir otoritenin onayından geçmiş didaktik kitaplarla, önsözünde "kırmızı gömlekliler bir siyasi görüşe mensup değildir" uyarısı yazan Pal Sokağı Çocukları'yla büyüdük. Bize bilgi hep dayatıldı ve hep sorgulanamaz kılındı. Hâlbuki bir çocuğun bildiği en kolay öğrenme şeklidir sormak ve sorgulamak. Bundan mahrum bırakıldık ve her şeyi bize sunulduğu gibi kabul etmeye alıştık. İnternet bize bunu değiştirebileceğimizi gösterdi. Ekşi Sözlük, bunu karşıt görüşe sahip olanlarla bir arada yapabileceğimizi, görüş uyuşmazlığının insan uyuşmazlığını gerektirmediğini gösterdi. Bu açıdan başlı başına bir cazibesi olduğunu düşünüyorum. Herkesin ortasında düşündüklerimizi filtrelemeden söylemeye o kadar açmışız ki… Diğer yan faktörler de var ama onların getirdiği kullanıcıların kısa ömürlü olduğunu düşünüyorum. Misal, çok popüler diye yazmak isteyen, Ekşi Sözlük'ü bir marka olarak gören bir kesim var. Sözlük, onların kafasında da doğru yere oturuyordur bir süre sonra. Aynı şekilde "içine girmesi çok zor bir komünite" diye gelen var meraktan. "Ben şu kişiyim beni alın" deyip forsunu kullanıp gelmek isteyenler de… Hâlbuki bizim böyle yüksek bir eleme kriterimiz yok. Mason locası değiliz. Dileğimiz, imkanlar dahilinde herkesin sözlük içinde var olabilmesi…

YAPIMIZ TEPKİSELLİK ÜZERİNE KURULU

Sözlüğün içerik bakımından tabuları yıkan, ezber bozan bir yanı da var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Klişeleşmiş bir kavramla sorarsak, 'Konuşan Türkiye'ye katkınız ne oldu?

Ekşi Sözlük'ü ilk yaptığımda o dönem var olan web siteleriyle ilgili canımı sıkan ve "neden bu böyle" dediğim pek çok şeye aykırı bir duruş sergiledim. Bunun en büyük örneği elbette "doğru/yanlış" ayrımı gütmeyip, insanları fikirleri yüzünden siteden uzaklaştırmamam oldu. Aynı şekilde ıvır zıvır forumlarda gördüğüm "şunun ilk harfini niye büyük yazmadın" kesimine ifrit olmamdan dolayı tercih ettiğim tamamen küçük harf yapısı da örnek verilebilir. Bunun haricinde uzun ve boşluklu takma isimler, kullanıcı adı ve şifre olmadan giriş yapabilme gibi şeyler denedim. Sitenin kullandığı lisan bir İngiliz asilzadesi gibi "kapatmak için lütfen tıklayınız" değil, tamamen sokak ağzıyla "neyse sonra bakarım" tarzında oldu. Zira sözkonusu "efendi tavrı" bir bilgisayar programından görme ihtiyacını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Onun bana yaptığı hürmetin bir değeri varmış gibi! Amacım, öncelikle kullanıcı etkileşimini anlaşılır ve direkt bir çizgide tutmak oldu. Görebildiğiniz üzere tüm site yapısı bir tepkisellik üzerine kurulu olduğundan sitenin genel çizgisi de o yönde ilerledi. Yani içeriğin de bu site üzerinde "tabu yıkan" ve "ezber bozan" yönde ilerlemesini garip görmüyorum. Zira tüm temelleri buna müsaade edecek biçimde atıldı.

Sözlüklerin bilgi kirliliği ve dezenformasyonuna etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz? Hukuki yaptırımlara maruz kalmak dışında bilginin denetimsizliği sözkonusu örneğin. "Bu sözlükte yazılanların hiçbirisi doğru değildir" demekle, bu sorumluluk üzerinizden atılabilir mi?

Bilgi kirliliğinin yokluğu diye bir şey yok. Yani "temiz bilgiden ibaret dünya" diye bir şey olamaz. Bunu idrak etmek bir süreçtir ama bunu anladığınız zaman olayın aslında "temiz bilgi" ile "kirli bilgi"yi ayırt etmek değil, "her bilginin kirli olabileceği" farkındalığına sahip olmak olduğunu görüyorsunuz. Biz, az evvel bahsettiğim gerekçelerden dolayı "temiz bilgi olan bir dünyadaydık da sonra İnternet geldi" gibi bir kafa içerisindeyiz. Hâlbuki internetin ve haliyle Ekşi Sözlük'ün bize gösterdiği tek şey o güne kadar bir türlü itiraf edemediğimiz kralın çıplaklığını haykırmaktır. O bilgi hep kirliydi, o dezenformasyon hep vardı. Sadece biz bihaberdik. Günaydın! Bu konuda bilgiyi sunanın sorumluluğu diye bir şey olamaz. Bilgiyi rafine edebilmek ve eleştirel bakış açısından geçirmek o bilgiyi tüketenin sorumluluğudur. Mahallede her duyduğu dedikoduya inanan kadının bununla hayatını şekillendirmesinin onun sorumluluğu olduğu gibi. "Bana hazır doğru bilgi gelecekti" diye bekleyen adam bir kukladan fazlası değildir. Ekşi Sözlük'ün sitenin altına yazdığı şey bir sorumluluğu sırtından atma çabası değil, tam tersine okurun sorumluluklarının bilincine varması için yazılmış bir farkındalık aracıdır. Ekşi Sözlük bu açıdan sorumluluğunu fazlasıyla yerine getirmektedir.

Sansür karşıtlığınız denetimsizliğe neden olmuyor mu? Aradaki sınırı nasıl tayin ediyorsunuz?

Sorunuzdan, sanki denetimsizlik içsel olarak kötüymüş gibi bir anlam çıkıyor. Hâlbuki belli durumlarda denetim, denetimsizlikten daha kötü sonuçlar da doğurabilir. Haliyle "denetimsizlik" bizim için tek başına korkulacak bir unsur değil. Ama mesela “sözlüğün çöp entry dolması” ya da “davayla tazminata mahkum olmamız” korktuğumuz konular. Bu yüzden ofisimizde çalışan koca bir hukuk bürosu da mevcut. Ve fikir özgürlüğü ile bireysel hak ve özgürlükler arasındaki hassas denge konusunda gereken ehemmiyeti gösteriyorlar, gelen şikayetleri değerlendiriyorlar. Aynı şekilde gönüllü denetim ekipleri de sözlüğün bilgi kaynağı formatında kalması üzerine çalışıyorlar.

Ekşi Sözlük’ün ortalama profili hakkında elinizde bilgiler var. O profili sosyolojik ve kültürel açıdan değerlendirir misiniz?

Ekşi Sözlük’te çoğunluk üniversite çağındaki gençlerden oluşmasına rağmen her yaştan insan mevcut. Mesela gönüllü hukuk denetçileri arasında emekli ağır ceza hakimi de mevcut, kendisi de sözlük yazarı. Ekonomik parametreleri de bu dağılım belirliyor. Gelir durumları bir üniversite öğrencisinin durumuyla paralellik gösteriyor. Burger King'in sosları paralı yapmasına aşırı tepki veriyorlar mesela.

İnsanlar birçok haberi Ekşi Sözlük’ten alabiliyorlar. Sözlük, bir anlamda Türkiye ve dünyanın nabzının tutulduğu bir platforma da dönüştü. Sözlük(ler) medya mıdır? Ya da bir medya organı mı?


Medya alt tarafı toplumun iç etkileşimleri için birer aracıdır. Biz, yan komşu ne düşünüyor, yan mahallede ne olmuş bilmek istediğimiz gibi, Hakkari'de ne olmuş, Trabzon'da ne olmuş, ‘falanca insan ne düşünüyor'u da bilmek istiyoruz. Klasikleşmiş medya bu ihtiyacı bir dönem için karşıladı ve zaman içinde sanki o etkileşimin sahibi ve kaynağıymış yanılsamasına dönüştü. Bu köprü başka, daha kısa, daha güzel bir yoldan kurulursa medya bu tepedeki abartılı konumundan çıkıp sıradan bir mecraya dönüşecek, Amerika'da olduğu gibi bir blogla aynı değeri taşımaya yakınsayacaktır. O açıdan "sözlük medya mıdır, organı mıdır?" sorusunun yanıtını düşünmeye dahi gerek yok. Sözlük bir araçtır. Gazete de bir araçtır. TV de bir araçtır. Medya da bu aracın adıdır. Toplum hangisinden daha çok verim alırsa, sosyo-ekonomik handikaplarını aşar aşmaz ona geçecektir. Açıkçası ne bakkaldan katlanmış kâğıt almak ne de oturup program başlama saatini beklemek gibi sıkıntılara katlanmaya uzun süre devam edebileceğimizi düşünüyorum. Dediğim gibi bu dönüşümün önündeki engel olan
parametreler sadece ekonomiktir, o da tüketim arttıkça maliyetlerin düşmesi suretiyle aşılacaktır. Bu yaşamadığımız bir süreç de değil. TV'de de yaşadık, cep telefonunda da yaşadık. Kahin olmaya gerek yok.

Kimdir?
1976 yılında Eskişehir’de doğdu. Bilgisayara oldukça düşkün olan Sedat Kapanoğlu, daha ilkokul yıllarında bilgisayar programları yazmaya başladı. Anadolu Üniversitesi AÖF İktisat (1996) ve Doğuş Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği (2000) bölümlerindeki eğitimini çeşitli sebeplerle yarıda bıraktı.1999 yılında Ekşi Sözlük’ü kurdu. 2001 yılında teklif aldığı Microsoft’un Seattle Redmond Kampüsü’nde bulunan Windows yazılım ekibinde 2004 yılından itibaren yazılım-tasarım mühendisi olarak çalışmaya başladı. Kurucusu ve yazarı olduğu Ekşi Sözlük ile 2003 yılında Altın Örümcek En Başarılı Kişisel Websitesi ödülünü kazandı. 2009 yılında Microsoft'daki görevinden ayrılarak Türkiye'ye döndü.