- Eğlenmek mi evlenmek mi

Adsense kodları


Eğlenmek mi evlenmek mi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 18 May 2012, 02:15 pm GMT +0200
EĞLENMEK Mİ EVLENMEK Mİ?

Ocak 2012 76.SAYI

Evlilik programlarının modası, arz-talep ilişkisine paralel olarak, hala geçmedi. Hala, ekranları saatlerce rehin alan bu programlar, “eğlence” ile “evlenme” kavramlarını birbirine karıştırmaya devam ediyor. Evlenmek niyetiyle meşhur olmak hevesini harmanlayanlar da hala bu programlara akın akın başvuruyor. Evlilik programlarının başından beri değişmeyen unsurlarından birkaçı bunlar. Ve tabi ki en önemlisi, kendini o stüdyoların “talip” koltuğuna atanların, mütemadiyen ve göz göre göre rencide olmaları.

Değişen en önemli şey ise evlilik programları aracılığıyla ekrana çıkma hevesini alan ve hatta bu hevesten haftalarca, aylarca vazgeçmeyenlerin yaş ortalamaları. Daha doğrusu, evlilik programlarına ilk dönemlerde başvurarak ikinci baharlarını bulmaya koyulan teyze ve amcaların, hatta nine ve dedelerin yanına artık mebzul miktarda gençler oturuyor. Gencecik yüzler. Bunlardan birinin henüz 18 yaşından epey küçük bir kız olduğunu öğrendiğimde duyduklarıma inanamamıştım. Daha da kötüsü, bu küçük kıza kendisinden 30 yaş büyük bir adamın talip olmasıydı! Bu gelişmenin ardından kopan vaveylaya ise inanacak halim kalmamıştı: “Babası yaşında adamsın, neden talip oluyorsun bu küçük kıza!”

Bu itirazlara aklı başında birinin inanmaması gerekiyor kanaatimce. Zira o küçük kızı, “koca arama” koltuğuna oturtan da sizdiniz! Başvurusunu ciddiyetle(!) değerlendiren ve uygun(!) bulan da… Ekran başında oturanlara “ders” vermek sizin haddiniz değildi. Ama oldu. Mikrofonu kapan, “o adam”a haddini bildirdi.

İZLEYİCİNİN KATKISI

Evlilik programlarında yaşanan garabeti tek tek saymaya ne sayfalar ne zaman yeter. O yüzden izleyiciler şahit oldukları bir hikayeyi ballandıra ballandıra anlatarak, efsaneleri bu şekilde çoğaltıyorlar. Belki de bu programların pıtrak gibi çoğalmasında, her geçen gün haddini daha da aşmasında, işte bu dilden dile dolaşan hikayeler etkili oluyor. Yani izleyicinin katkısı!

Herkes hemfikir olacaktır ki, izlenme oranlarına paralel olarak bu programlar yayın hayatını sürdürebiliyor. Yani hem başından sonuna kadar şikayet ettiğimiz hem de oturup izlediğimiz prodüksiyonlardan biri, evlilik programları. Bu durumda (yani izliyorsak eğer), şikayet etmeye pek hakkımız yok. Ve itiraf etmeliyiz ki, kanallarda çizgi film ararken karşımıza çıktığında bile, oturup izliyoruz. İzliyor ve “evlilik” kavramına dair bildiğimiz inandığımız birçok şeye, irili ufaklı darbeler alıyoruz. Evlilik kurumuna olan saygı, yerini çıkar ilişkisine bırakıyor önce. İki eş adayının birbirine yakışıp yakışmadığına dair kanaatler bile aslında bu ilişkiye dayanıyor:  Yakışıyorlarsa (daha popüler anlamda, birbirlerini taşıyabileceklerse) evlenmelerini destekleyen alkışlar alınıyor önce. Ve gerisi çorap söküğü gibi geliyor.

REDDEDEN SADECE ONLAR MI?

Daha paravanlar açılıp da birbirlerini görmeden önce merak edilenlerin başında, maddi durum geliyor. Beklentinin altında alınan bir maaş yüzü ekşitmeye yetiyor. Zaten gerisi, yani talip olan kişinin karakteri, sevdiği ve sevmediği şeyler, burcu, yaşı, kilosu, saç rengi… vs. laf olsun torba dolsun diye öğreniliyor. Maaşı az olan bu adayla, artık çay içmek bile yersiz! Bu hikayeleri oturup izleyenlerin, “Görüyor musun bak, parası az diye kabul etmedi” eleştirisinin, çok da yerinde olmadığı o an için fark edilen bir şey değil tabi. Ne zaman ki, kendine “gerçek hayatta” bir talip gelecek, işte o zaman kendisi de “maddi durum”a takılıp ilerlemeyecek, işte adı o zaman konulacak tahribatın!

HER EVE YENİ BİR STÜDYO MU KURULUYOR?

Evlilik programlarını oturup izleyen herkes kolaylıkla görecektir ki, bu aşamayı “hasarsız” atlatan, yani maddi imkansızlık engeline takılmayanlar için “sıradaki” önemli husus, görsellik. Başındaki saç teli sayısından vücudundaki fazla kilolara kadar her şeyin apaçık konuşulduğu bu programlarda, adayların aslında yerin dibine giriyor oldukları üzerine kimse konuşmuyor, hayret! Kimsenin yüzü, “Ama senin kilon fazla… ama boyun kısa … ama gözlük numaran büyük …” derken kızarmıyor. Mikrofonu kapan herkes, hiç çekinmeden, birbiri ardına kusurları sıralıyor. Ve evet bu durum, bir zaman sonra, seyirciye de sirayet ediyor. Nasıl ki bir zamanlar yemek programlarını izleye izleye, konuk olarak gidilen evlerde -şaka yollu da olsa- kusurlar sıralanıyordu, aynen öyle. Artık, sıradan ve orta halli bir ailede bile, ekranlarda “öğrenilen” bir takım sorgulama ve savunma taktikleri uygulanıyor. Eş adayları, sadece ekran başında değil, çiçeğini çikolatasını alıp gittikleri evlerde bile, “tedirgin edici” sorularla karşılaşıyor: “Evlilik sözleşmesine karşı mısın?… Ev alacağın zaman kimin üzerine yaparsın?…  Eski sevgilimle tokalaşsam n’aparsın?...”

KENDİNİZİ TEST EDİN

Oysa bu sorular kısa bir zaman öncesine kadar ayıptı. Eş adayının güzel ahlaklı olup olmadığına bakılırdı önce, güzel olup olmadığına değil. Namaz kılıp kılmadığı konusunu, mühim meselelerin başına koyan dindar aileler bile artık damat adayının maaşını önemsiyor. Ekranlarda her geçen gün biraz daha kısa etek giyen genç/orta yaşlı/hatta yaşlı adaylara, dindar ailelerin “bile” talip olduğunu göre göre, mütedeyyin bir hayat süren evlere gelecek gelinlerin kılık kıyafeti ikinci plana atılıyor. Bütün bunlar, sizin kabul etmediğiniz ve “şu an için” hayretle karşıladığınız şeylerse şayet, kendinize yeniden bakın; evlilikten söz açıldığında, eskiden söylediklerinizle bugün söyledikleriniz arasında ne kadar fark var? Mesela artık, “Bana/kızıma rahat bir hayat yaşatabilecek misiniz?” sorusu dilinizden dökülüyorsa, siz de artık bu sarmalın içindesiniz! Ve ne yazık ki, evlilikten beklentilerinizin karşılığı “sadakat, muhabbet, sevgi” değil, artık bütünüyle çıkar ilişkisine dayalı ve her an elinizden uçup gidecek bir balon gibi ürkütücü!

PROF.DR. ORHAN DOĞAN/ PSİKİYATRİ UZMANI
ÜSKÜDAR ÜNİVERSİTESİ FENERYOLU SAĞLIK UYGULAMA ARAŞTIRMA MERKEZİ

Evlilik programlarının olumlu bir yanı var mıdır?


Evlilik programları kapitalist sistemin rating ve para için yarattığı programlardır. Görünürde evlilik kurumuna katkı yapmak amacı olabilir, gerçekte bir şov programıdır. Gerçek anlamda bir yararının olduğunu düşünmem. Kanal sahipleri, program yapımcıları, sunucuları ve katılanlar için olumlu bir yanı olabilir ama toplum için değil. Herkes beğenilmekten hoşlanır, katılanlar övgü alınca gururları okşanır, kendilerini daha iyi hisseder, geçici de olsa güven duygusu yaşarlar.

İzleyici üzerindeki etkisi ne olabilir?

İzleyiciler şov izledikleri için memnun olabilirler, sabun köpüğü gibi geçer. Bu tür programların izlenmesi kolaydır, izleyicinin zihnini yormasını gerektirmez. Ancak bazı örnekler olumsuz etkilerde bulunabilir. Adayların (sevgi, saygı beklediklerini söyleseler de) gerçek niyetlerinin ekonomik olarak geleceklerini güvence altına almak olduğu anlaşılıyor. Bunu da konuşmaya başladıktan kısa süre sonra anlıyoruz. “Bana rahat yaşayacak bir ortam sağlayabilecek misiniz?”, “Sizin geliriniz bizim kızımızın makyajına yetmez.”, “Mal varlığınız nedir?” “Aylık geliriniz ne kadardır?” cümleleri katılanların ve sunucunun cümleleridir. Bu tür bir yaklaşım evlilik kurumuna güveni sarsabilir, karşısındaki insana güvenmemeye neden olabilir. Kişi kendisinin mal varlığı yoksa beğenilmeyeceğini, tercih edilmeyeceğini düşünüp kendini değersiz hissedebilir.

İzleyici kitlesindeki “evlilik algısı”, bu programlar yoluyla değişir mi? Mesela, “evlilikten beklenti” düşüncesi bu programlarla boyut değiştirir ve “mükemmel” aday bulma arayışına yönlendirir mi?

İzleyicilerdeki evlilik algısı kültürümüzdeki kutsallık, saygı, bağlılık gibi olumlu kavramları zedeler ve onları evlilikten uzaklaştırabilir. Kendilerinin hiçbir zaman mükemmel eş bulamayacakları, evlenemeyecekleri, evlenseler bile eşlerinin sevgi-saygıdan değil ekonomik durumu nedeniyle kendisini tercih ettiği düşüncelerine kapılabilirler. Evliliklerin sadece çıkar üzerine kurulduğu düşüncesine kapılıp evlenmekten vazgeçebilirler. Bu yönleriyle evlilik programları evlilik kurumuna olumlu bir katkı yapmadığı gibi, değerini düşürmekte ve evlilik kurumunu tahrip etmektedir.

Ümmühan ATAK