- Eğitim Hakları

Adsense kodları


Eğitim Hakları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Wed 18 July 2012, 07:30 pm GMT +0200
Eğitim Hakları

Kadın, eğitim ve bilgiyi elde etme hususunda erkekle aynı haklara sahiptir. İslam, öncelikle eğitimin önemine ve bilginin ihtiyacına temas etmiştir. Cehalet ve karanlığın bütün dünyayı kapladığı dönemlerde beşerî yaratılış ve kişiliği takviye eden sebeplere karşı verdiği önem ve takdir öyle bir seviyeye ulaşmıştı ki, bilgiyi ve öğrenmeyi hayati bir zaruret kabul etmiş, bilgili olmanın insanlardan sınırlı bir gruba değil, her kişiye gerekli olan zaruri bir ihtiyaç olduğunu beyan etmiştir. Böylece İslam, Öğrenme hakkını herkese eşit olarak sağlamış, hatta onu Allah'a imandan bir esas ve bir fariza kılmıştır. Yine burada İslam'ın, tarihte kadına beşeri bir yaratık olarak bakan, bilgili olmadıkça insani unsurlarını tamamlayamayacağını ve bu husus­ta, yani öğrenme işinde statüsünün tamı tamına erkeğinki gibi olduğunu kabul eden ilk sistem ve din olmakla iftihar etmesi hakkıdır. Bilginin elde edilmesi, İslam'ın onların psikolojik yönle­riyle birlikte elverişli yönlerini geliştirmek iste­mesi sebebiyle, erkekler için olduğu gibi kadı­nlar için de büyük bir görevdi. Böylece ruhî varlığın daha yüksek seviyelerine çıkıldığı za­man Avrupa, çok yakın zamanlara kadar kadın için böyle bir hak bile tanımıyordu. Sonunda Avrupa iktisadi şartların baskısıyla zor­landığında ancak kadına eğitim imkanların; ga­ranti edebildi. (Muhammed Kutub, a.g.e., sh. 90-131)

Rasulullah: "Dim, her müslüman kadın ve er­keğin üzerine farzdır." buyurmaktadır. Bu açık bir şekilde gösteriyor ki, İslam bilgi ve kültürel eğitimin elde edilmesi ile ilgili olduğu kadar, kadın ve erkek arasında bu konuda hiçbir ayırım yapmaz. Bununla birlikte kadın ve erkeği iti­barlı bir şekilde görmek için eğitim tarzında bir farklılık ister. İslami bakış açısından kadın için eğitimin doğru şekli, onu iyi bir ev kadını olarak hazırlamaktır. Kadının çalışma sahası evidir... Bu yüzden o, adı geçen sahada kendini daha faydalı hale getiren bu bilgi dallarında öncelikle eğitilmelidir.(Mevdudî, a.g.e.). Böylece günlük mesleki ve teknik konuların seçiminde kadın, kendi psikolojik, biyolojik ve pratik ihtiyaç ve görevlerine uygun olarak erkekten farklı konu­lan öğrenmesi gerekecektir. Bu, aynı zamanda kadınların fonksiyonel farklılıklarına da uygun düşmektedir.-

Zaten kadın, ahlâkî olduğu gibi kültür ve mevki-sini yücelten iyi bir insan olmaya yardım eden bu ilimlerde de eğitilmeye ihtiyaç duymaktadır.

Böylece bu eğitim, bilgi ve kültürel talimi elde etmek için her müslüman kadına mecburidir. Bununla beraber eğer, bir kadın olağanüstü zih­ni kabiliyetlere sahip ve bilginin diğer dalları­nda da yüksek bir eğitimi arzuluyorsa islam, hu­kuk (fıkıh) ilmi tarafından kadın için emredilen sınırlara tecavüz etmeden, kadının yapısına uy­gun bir şekilde olmak şartıyla,-bu isteğe engel olmaz. (Mevdûdî, a.g.e.).

peygamber, kadınları, ilmi elde etmek için cesaretlendirmiştir: Kadın din ve ahlâk konu­larında Peygamberimiz den erkeklerle birlikte ders almaya alışıktı. Fakat onların bu maksat için ayrı toplantıları olurdu. Peygamber efen­dimizin mübarek hanımları, bilhassa Aişe (r. anha) sadece kadınlara değil, erkeklere de İslamı öğreten birisiydi. Bir çok şöhretli sahabi ve sahabenin takipçileri, Kur'an, hadis ve İslam fıkhını Aişe (r.anha)'dan öğrendiler. Hür ve asil insanlara eğitim serbestti. Yüce Peygamberi­miz , önceden zikredildiği gibi müslüman-ların cariyelerine de eğitim yaptırmalarını em­retmiştir. Zikredilmeye değer bir başka husus, İslam'daki bilginin laik ve dinî diye ikiye ayrı­lmadığıdır. İslâmî bilginin hayata tahsis edil­mesiyle kültür ve medeniyeti zenginleştirmek ve onlardan İstifade etmek bakımından faydalı olan herhangi bir bilgiyi elde etmek, her müslüman kadın ve erkeğin görevidir.

Eğitim ve Terbiye: İslâm'ın insanlığa en büyük hediyesi, kendi mensupları ve bilhassa bütün diğer cemiyetlerdeki cahil bırakılan kadınlar için gerçek bir eğitimdi. İslam, onlara, doğru ve yanlış hayat tarzları, hukuk dışı davranışlar ve hukuki bilgi ve ahlâkî disiplinleri ihtiva eden yeni bir hayat felsefesi verdi. İslam, müslüman erkek ve kadının her ikisi için mecburi bilginin elde edilmesini gerçekleştirdi.

Peygamber, kadının eğirimi hakkında o dere­ce ilgilendi ki, kendi sözlerinin kadınlar tarafı­ndan işitilmeyeceğini hissettiğinde, onların yanına gitti ve sözlerini tekrarladı (Buharı), islâm, bilgi konusunda büyük bir çaba sarfettiği JÇin, müslüman kadın dinî meseleleri öğrenmek ıçn yeterli fırsatın sağlanmadığım hissetti. Bu sebeple onlar Peygamber'den daha fazla za­man istediler. Ebu Said el-Hudri, bazı kadı­nların Peygamber'e şöyle söylediklerini haber vermektedir: "Yâ Rasûlullah, (sözlerini dinlemek için) erkeklerden bize meydan kal­mıyor. Kendiliğinden bize bir gün tahsis et.": Rasûlullah onlara bellirli bir gün tayin etti. Kadınlar belirlenen günde Hz. Peygamber'in huzuruna giderler, o da kendilerine vaaz eder, emir. ve nehiyleri bildirir veya suallerini ce­vaplardı (Buharı). Huzeyfe'nin kızkardeşi şöyle anlatmaktadır: "Peygamberimiz bize şöyle söyledi: 'Ey kadın ashabım! Neden gümüş süsleri sevmiyor ve onları kullanmıyorsunuz? Aranızda kim ki altın ziynetini gösteriş için ta­karsa, cezalandırılacaktır." (Ahmed. B. Hanbel Müsned). Peygamberimiz bazan bu görevi başkasına tevdi eder. Ümmü Atiyye: "Peygam­berimiz Medine'ye gelince Ensar'ın kadınlarını bir araya topladı ve bizi İslam'ı öğretmesi için Ömer b. Hattab'a gönderdi. O bize geldi ve kapı­da 'Allah'ın rasulünün elçisi olarak geldim." de­di. Ona, cenazenin ardından gitmeyi, Cuma na­mazına iştirakimizi, Bayram namazı mahalleri­ne hayızlı kadın ve kızlarımızı beraber alıp götürmemizin Allah'ın Elçisinin emredip etme­diğini bildirmesini sorduk...." (Ebu Davud ve Neseî).

Ana-Babanın ve Kocanın Vazifesi: Kadın için gerçek eğitim ve alıştırma merkezi evidir. Ana-babalara ve kocalara bu yüzden görevleri şu şekilde hatırlatılmaktadır: "Ey İnananlar, ken­dinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır..." (66.6) Ve bunun için tek yol eğitim ve alıştırmadır. Ayette geçen "ehl"in gerçekte kadım ifade ettiği zikredilebi­lir. Mâlik b. Huveyris birkaç genç insanla dinî konular hakkında öğrenim görmek için Rasulullah'a geldiklerini ve onda yirmi gece misafir kaldıklarını haber vermektedir. Gençler eve git­mek için sıkıldıklarında Peygamberimiz: "Gidin ailelerinizin yanına, onlarla birlikte ka­larak din ve uygulamaları hakkında bilgi verin." demiştir. (Buhari). Hz. Ömer, Küfe halkına şöyle bir haber göndermiştir. "Hanımlarınıza Sure-i Nur'u öğretiniz." (Tefsir-i Kurtubi, c.XII, sh. 158).

Peygamberimiz kadının eğitimi için çeşitli ölçüler benimsemişti. Peygamberimiz: "Kim üç kız yetiştirir, onlara islâmî kültür ve İyi bir terbiye verip daha sonra onu serbest bırakır ve evlendirirse onun için cennet vardır (Ebu Davud) demektedir. Aynı zamanda kocalara şöyle Öğütte bulunmuştur: üç tür erkek en büyük mükafatı elde edecektir. Onlardan biri de kızına iyi bir terbiye verip sonra onu evlendirendir." (Buhari). Bir defasında Peygamberimiz, bir kadını ona hiç mehir veremeyecek derecede fa­kir bir erkekle evlendirdi. Peygamberimiz  er­keğe, karısına Kur'an'dan birkaç süre öğreterek mehrini ödemesini söyledi. (Buhari) Rasulullah, Kur'an'ın belirli bölümlerine halkın dikkati­ni çekiyor ve bunları kendi hanımlarına öğret­melerini tavsiye ediyordu. Meselâ Bakara sure­sinin son iki ayeti gibi. (Dârimi). Peygamberi­miz her zaman kadınların kendi tesiri altında kalmalarını; İslam'ın temel esasları konusunda cahil kalmamalarını görmek isterdi. Kendi kızlarından biri, Peygamberimizin onlara şunu öğrettiğini söyler: "Sabahleyin kalk­tığınızda şunu söyleyin: "Şeref Allah'a, medh ona, O'ndan başka hiçbir kudret yoktur. O ne ar­zu ederse olur, O neyi istemezse o olmaz. Şunu bilin ki, Allah her şeyin üzerinde bir kuvvete sa­hiptir. Ve O'nun bilgisi her şeyi kaplamaktadır." (Ebu Davud). O'nun sözlerinden bir kısmı aşağıya alınmıştır. "Eğer bir kimse üç kız evlat veya kız kardeş yetiştirip, ona iyi terbiye öğretir ve şefkatle muamele eder ve bunların kendisine ihtiyacı olmayıncaya kadar onlara muhabbetti bir şekilde davranırsa Allah onu mutlak bir Şekilde cennetine yerleştirecektir." Bir adam dedi ki; "Eğer o kişi, iki kıza sahipse!" Peygamberimiz; "İki kıza da sahipse aynı şekilde ola­cak." diye cevap verdi. Hadisin râvisi Ibni Ab-bas halktan birisinin, bir kız olması halinde ne olacağı konusunda sual sorduğunu, Peygambe­rimizin ise aynı cevabı verdiğini söyler.

Bir kimsenin bir kız çocuğuna sahip olup onu canlı olarak gömmeyip kendi erkek çocuğunu onun üzerinde bir değerde görmezse, Allah onu cennete kabul edecek." (Ebu Davud). "Eğer bir kimse üç kız çocuğuna sahip olur, onlara sabırlı bir şekilde bakar ve kendi imkanlarına göre on­ları giydirirse, onlar, babanın cehennem ateşin­den korunması için koruyucu vasıta olacak­lardır." (Buharî ve İbni Mace). "Eğer bir müslüman, iki kız çocuğuna sahip olup, onlara iyi bir şekilde bakarsa, onlar babalarını cennete götüreceklerdir. (Buhari) Peygamberimiz, Süraka b. Cüş'um'a şöyle demiştir: "Sana en büyük sadakanın ne olduğunu söyleyeyim mi?

O, "Şüphesiz, bize anlat Ey Allah'ın rasulü" diye cevap verdi."

Boşandıktan veya dul kaldıktan sonra sizden başka hiçbir geçim kapısı olmayarak size dönen kız çocuklarınızı muhafaza etmenizdir." (Buha­ri ve İbni Mace).

Bu tür eğitim şekli, sadece Arabistan'da değil, Hz. Muhammed eğitiminden istifade eden dünyanın bütün bölgelerindeki diğer topluluk­ların kız çocukları hakkında halkta mevcut bütün anlayışlarını değiştirmiştir. İslam, kendi­ni sadece bir tür reform ve yeniliklerle sınırla­madı, bundan başka kadının statüsünü cemiyet­te itibarını ve gerçek durumunu yükseltti. Pey­gamberimiz her, zaman kadının haklarına ehemmiyet verdi ve bu haklan korumaları ve muhafaza etmelerini kendi takipçilerine emret­ti. O, bir seferinde ashabına şöyle söyledi: "Ey halkım! iki çeşit zayıf insanın hakkından sakı­nmanıza ehemmiyet veriyorum. Biri yetimler, diğeri kadınlardır." (Nevevi, Riyazüssalihin) Kadına ve onun düzenli haklarına Rasulullah'ın ne kadar önem verdiğini, O'nun Veda Haccı vesilesiyle kendi konuşmasında en iyi şekilde hükme bağlanmaktadır.

Böylece Allah rasulü Muhammed, kadının eğitimi ve alıştırması için bütün uygulanabilir ölçüleri kabul etti. Peygamber'in hanımları­na Kur'an'ın öğretilmesi şu ifadelerle hatırlatı­lmaktadır: "Sizin evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah latiftir, haber alandır." (33:34). Bu ayet açık bir şekilde Peygamberin hanımlarına Peygamberin meclisinde her ne öğrendilerse, diğer insanlara öğretmeleri gerektiği emredil mektedir. Onlar, Peygamberlerle birlikte evde yaşamaları sebe­biyle diğer insanların bilmedikleri birçok mese­leye vakıftılar. Peygamberimizin çok evlilik yapmasının bir hikmeti de, onların kadınlarla il­gili birçok meseleyi mevzu etmeleri ve onların da Peygamber'den dinledikten sonra bu ko­nulan diğer insanlara anlatmasıydı. Aynca bu hususun Kur'an ve Peygamber'in sünnetinin halk arasında öğreniminin yaygınlaşmasının en etkili vasıtalanndan biri olduğu ortaya çıktı.

Bu eğitimin neticesi, kadın her hususta cemiye­tin aktif ve tesirli üyesi oldu. İslam'ın ilk dönemlerinde, kadın, İslam'ın öğretilmesinde çok faal bir rol aldı. Hz. Aişe İslam ilahiyatı, felsefe ve fıkhının en büyük alimlerinden biri sayılmak­tadır. Yine onun talebelerinden biri olan Urve b. Zübeyr'in, Aişe hakkındaki sözleri şöyleydi: "Kur'an veya onunla ilgili vazifeler, mubahlar ve haramlar gibi konularda ondan daha büyük bir alim görmedim." (Tazkirah al-Haffaz c. X, sh. 27). Hz. Aişe'nin talebelerinden Umre binti Abdurrahman, aynı zamanda büyük bir alimdi. O, Hz. Aişe'nin rehberliğinde yetişti ve meşhur oldu. Tabiin dönemi meşhur hadis râvisi ve fakihî Kasım b. Muhammed, ez-Zührî'ye şu tavsi­yede bulunmuştu: "Umre binti Abdurrahman'm cemaatine katıl ve onun Aişe tarafından yetişti­rilmiş ve bu yüzden Aişe'nin en büyük bir bilgi varisi olması sebebiyle ondan ayrılma." Ez-Zührî, kendisinin Umre'ye gittiğini ve onda sonsuz bir bilgi deryası olduğunu söylemiştir. (Tazkirah al-Haffaz).

Ümmü Seleme zekâ ve iyilik kadar sağlam bir muhakeme kabiliyetinede sahipti. (Al-Isabeh fi Tamayyiz Al-Sahabah, c.IV, sh. 459) Ümmü Seleme'nin kızı Zeynep de aynı zamanda büyük bir alimdi. Ebu Rafı', "Ne zaman bir kadın fakihi ansam, hemen Zeynep binti Ebu Seleme'yi hatı­rlarım." (Al-Isabah). İmam Nevevi'ye göre Sa­fiye (r.anha) zeki ve arif bir kadındı. (Tahzibal-Asma 'wal-safat, c.H, sh. 349).

İslam davasına büyük hizmetlerin yapıldığı dönemlerde birçok tanınmış ilim ehli kadın bu­lunmaktadır. Bütün bunlar hem kadın hem de erkek halk kitlelerinin eğitimi üzerine çok fazla önem atfeden Kur'an ve Peygamberimiz'ın süntıetini öğretmenin neticesiydi. İbni Kayyım'a göre: "Allah'ın elçisinin sahabelerine ait açık hükümler yüz otuz kişi civarında erkek ve kadın tarafından muhafaza edilmekteydi. Bunların yedisinde o kadar çok hukukî kararlar vardı ki, eğer bir araya toplanılmış olsaydı büyük bir kitap meydana gelecekti. Bu kişiler arasında Ömer, Ali, Abdullah b. Mes'ud ve Aişe (r. anha) vardı, ikinci derecedeki fakih sahabiler içinde Ebu Bekir, Osman ve onlarla eşit derece­de Ümmü Seleme (r. anha) geliyordu. Üçüncü derecede birkaç fıkhr hüküm veren kişiler geliyordu. Bunlar: Hüseyin, Ebu Zer, Ebu Ubeyde, Ümmü Atiyye, Safiye, Hafsa, Ümmü Habibe, Ümmü'd-Derda, Cuveyriye binti Haris, Meymûne ve Fâtıma binti Muhammed gibi kişilerdi. (A'lam el-Muaqi'in, c.I, sh, 9-11).

Bunlar İslam'ın iyilik, dindarlık, adalet ve haki­kati arayan bir cemiyeti kurmak yolunda hem kadın hem de erkeğin çaba sarfetmesi için nasıl teşvik edildiğini gösteren birkaç örnektir. Erkek ve kadın bu hususta kendi görevleri sebebiyle eşit olarak sorumludurlar.

Dinî ve Ruhî Saha: İslam hem erkeği ve hem kadını aynı derecede nazarı dikkate alır ve bütün dini konularda onlara eşit muamele eder. Bilgi­nin elde edilmesi, Allah'a itaat, emirlerine uy­mak, yasaklarından kaçınmak; dolayısıyla Al­lah'ın şeriatına uygun hakiki bir hayat tarzını bi­lip yaşamak her iki cinsin muhatap olduğu bir konudur. Çünkü kadın da erkek de ahiret gününde hesaba çekilip aynı şekilde sorumlu tutulacaklardır. Onlar bu bilgiyi elde etmedik­çe, nasıl Allah'ın yolunu takip etmeleri mümkün olur?

Şeriat kurallarına itaat, günlük namazların kılınması, yılda bir ay oruç, hac, zekat gibi temel vazifeler, erkekler üzerine olduğu gibi aynı şekilde kadınlar üzerine de farzdır. Bununla bir­likte onlar namazdan, oruçtan hayız ve lohu-salık dönemleri süresince hac ibadetinden mu­aftırlar. Ancak onlar, eğer normal şartlarda bu görevlerinden herhangi birini yerine getirmez-lerse Rabb'lerine ileri sürecekleri hiçbir maze­retleri yoktur.

Allahu Teâlâ erkek ve kadınlara kendi görevleri sebebiyle mükafat vereceğini şöyle bildirmek­tedir: "Rabb'leri onlara karşılık verdi; 'Ben, siz­den erkek kadın, hiçbir çalışanın işini zayi etme­yeceğim. Hep biribirinizdensinİz. Hicret eden­ler, yurtlanndan çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler, vuruşanlar ve öldürülenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, alt­larından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Yaptıklarına), Allah katında bir karşılık olarak (bu nimetleri vereceğim). Karşılıkların en güze­li Allah katındadır." (3:195). Ve yine Nisa Suresi'yle Nahl suresi'nde şu hususlar yer almak­tadır. "Erkek ve kadından her kim inanmış ola­rak iyi bir iş yaparsa, onu (dünyada) hoş bir ha­yatla yaşatırız (daima huzur içinde bulunur, ha­linden memnun olur. Ahirette ise) onların ücre­tini yaptıklarının en güzeliyle veririz," (4:124 ve 16:97)

Kur'an'ın bu ayetleri, Kıyamet gününde kendi gayretleri sebebiyle Allah tarafından onlara ve­rilebilecek mükafat konusunda kadın ve er­keğin durumunun kesin bir şekilde eşit ol­duğunu göstermektedir. Hucurat Suresi'ndeki şu ayet, erkek ve kadının statüsünü şu ifadelerle belirtmektedir: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi topluluklara, kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, (Allah'ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanızdır. Allah bilendir, haber alandır." (49:13).

Görülmektedir ki, kadın ve erkek benzer ve eşit fertler olarak aynı maksat içinde ahiret gününde Allah tarafından muamele görecek ve bu muha­keme gününde, onlardan herhangi birine iltimas veya imtiyaz gösterilmeksizin iyi veya kötü fiil­lerine göre mükafat veya ceza göreceklerdir.