- Edebiyatta özerklik

Adsense kodları


Edebiyatta özerklik

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Wed 25 July 2012, 01:27 pm GMT +0200
Edebiyatta özerklik
Celil CİVAN • 79. Sayı / DİĞER YAZILAR


Benedict Anderson Hayali Cemaatler (Imagined Communities,1983) isimli kitabında okuryazarlığın modernleşmede ve ulus bilincini kazandırmada önemli bir rolü olduğunu söyler. Buradaki okuryazarlıktan kasıt sadece okul müfredatlarından ibaret değildir; basın yayın kadar edebiyat da bu modernleşme sürecinin bir parçasıdır. Ülkemizde hem basın yayın hem de edebiyat Türk modernleşmesi boyunca öncü kuvvet rolünü her zaman memnuniyetle yerine getirmiştir. Osmanlı’nın son döneminden günümüze kadar akademisyenlerin, yazarların ve gazetecilerin de içinde olduğu “aydın tabaka” halkın aydınlanması, ülkenin kalkınması ve resmî ideolojinin sağlam temeller üzerine oturması gibi “yüce amaçlar” için canla başla mücadele etmiş, kan ve gözyaşı dökmüştür!

Ancak memleketi kurtarma misyonu her şeyden daha mühim hale gelince modernleşmenin başka veçheleri ya görmezden gelinmiş veya göründüğü andan itibaren öncü kuvvetlerin saldırısına uğramıştır. Söz konusu veçhelerden edebiyata ilişkin en önemlisi “estetik özerklik” kavramıdır. Estetik özerklik, sanat eserinin bir faydadan, işlevden ve amaçtan azade olduğu anlamına gelir. Yalçın Armağan’ın dediği gibi “Modernist yapıt, kendi kendine yeten, amacı kendinde olan, özgöndergesel ya da özdüşünümsel olma iddiası taşır.” Elbette her eserin dış dünyayla, siyasetle, felsefeyle veya tarihle ilişkileri vardır ama estetik özerklik, bunları tali unsurlar olarak görür; asıl nokta estetik nesnenin kendine referans yapan bir özerkliğe sahip olmasıdır. Kendine referans yapması, dış dünyaya “mesafeli” durması eserin özerkliğini sağladığı kadar çetrefil özelliklerini de ortaya çıkarır: Eser, Roland Barthes ve Tzvetan Todorov’un sık sık belirttiği gibi “dil”den ibaret olur ve gerçeklikle ilişkisi sorunlu hale geldiği gibi anlaşılması da sıkıntı oluşturur.

Estetik özerkliğin özelliklerine baktığımızda Türk modernleşmesinin edebi silahşorlarının tüylerinin diken diken olmasına şaşırmamak gerekir. Öncelikle özerklik faydacılığa karşıdır; işlev ve amaç kabul etmez. Kendi kendine yettiği için “değiştirilmesi gerekli” dış dünyayla bağlantı kurmaz. Dile önem vermesi ise onu halk katında anlaşılmaz kılar. Bütün bunlar ulusa yüce bir bilinç (Kemalist, sosyalist vs.) kazandırmak için ter döken; halkın eğitilmesi, devletin güçlenmesi ve ülkenin kalkınması gibi mevzular üzerine düşünen yazarların modern de olsalar kabul edebilecekleri şeyler değildir. Burada Batılı ve Batıdışı modernleşmelerle ilgili şu tespiti yapmak mümkündür: Batılı modernleşmeler özerkliğe, başka bir ifadeyle bireyciliğe izin verirken Batıdışı modernleşmeler daha dayanışmacı ve toplumcu, dahası korporatist bir yaklaşımla hareket eder.

Yalçın Armağan, cumhuriyet öncesi ve sonrasında çeşitli girişimler olsa da estetik özerkliği öne çıkaran ilk edebi çaba olan İkinci Yeni Şiiri’ni modernleşme üzerinden ele aldığı kitabında İkinci Yeni’nin karşısına çıkarılan itirazların sadece estetik özerkliği eleştirmekle kalmadığına, bu tür modernist hamleleri de engellemeye gayret ettiğine işaret eder. Zira söz konusu özerklik çabasının “resmî modernleşme”nin menfaatleri ve bekası için sakıncalı yönleri vardır.

Armağan’a göre ideolojisi resmî veya yarı-resmî olsun, korporatist modernleşmenin reflekslerini gösteren edebiyat müfettişleri, Türk şiirine kıstas olarak üç unsuru öne çıkarmışlardır: Bunlardan ilki kötülemek maksadıyla “Divan edebiyatı”nı icat edip beğenilmeyen, eski görülen ne varsa bu edebiyatla ilişkilendirmeye çalışmaktır. İkincisi divan edebiyatının karşısına Halk edebiyatını çıkarıp onu tek “öz güzellik” olarak sunmaktır. Üçüncüsü estetik özerkliğe karşı çıkmaktır. (Aslında ilk iki unsur üçüncüsünü tahkim etmek amacını taşır.)

İkinci Yeni’ye getirilen itirazlarda aynı argümanların kullanılması tesadüf değildir: Bu şiir yeni bir Divan edebiyatı gibi görülüp mahkûm edilmiş; halk edebiyatına, dolayısıyla halka uzak olduğu öne sürülmüştür. Eleştirmenlere göre bu şiir anlaşılmazdır; dil oyunlarından ibarettir; halka bir faydası yoktur; zaten halk tarafından anlaşılmaz vb. (“Halka faydası yoktur.” cümlesindeki halk’tan kastın “Devlet, Ulus, İdeoloji” gibi yüce kavramlardan herhangi biri -veya hepsi- olduğunu belirtmeye gerek yok, sanırım.)

Kısacası eleştirmenler, 1950’den sonra ortaya çıkan İkinci Yeni şairlerini, elli sonrası modernleşmesinin verileri ile ele alıp incelemek, estetik ölçütlerle değerlendirmek yerine, aynı kuşağın öncü hikâyecilerine yaptıkları gibi elitizmle, Batılılıkla, dahası “alafrangalık”la suçlarlar. Bu suçlamalar resmî ideolojinin sanatçıları “vatan hainliği” ile damgalayan anti-entelektüelist nefretiyle paralellik taşır.

Resmî modernleşme, İkinci Yeni’ye karşı çıkarken sadece şiire veya estetik özerkliğe karşı çıkmaz; siyasi bir amacı da gözetir. Bunun anlamı, başka yaşam biçimlerine izin vermeksizin kendi korporatist modernleşmesini dayatmak istemesinden başka bir şey değildir.

* Yalçın Armağan, İmkânsız Özerklik –Türk Şiirinde Modernizm–, İletişim Yayınları, 2011.