Esila
Fri 3 December 2010, 10:05 am GMT +0200
Ebu Talib Oğlu Ali´nin Halifeliği
Ebu Züeyb Hüveylîd B. Halid El-Hüzelî
Ebu Ruhm Sebre B. Abdiluzza El-Kureşî
Ebu Zübeyd Et-Taî
Ebu Sebre B. Ebî Ruhm Eı^Amîrî
Ebu Lübabe B. Abdîlmünzir.
Ebu Haşîm B. Utbe.
Ebu Talib Oğlu Ali´nin Halifeliği
Hz. Alite Yapılan Halifelik Bey´atı
Hicretin Otuzaltıncı Senesi
Cemel Vak´ası´nın Başlangıcı
Hz. Ali´nin Şam Yerine Basra´ya Gidişi
Fasıl
Talha B. Ubeydullah.
Zübeyr B. Avvam..
Hicri Otuzaltıncı Senede Cereyan Eden Diğer Hadiseler.
Sıffîn Savaşı
Hicretin Otuzyedinci Senesi
Ebu Züeyb Hüveylîd B. Halid El-Hüzelî
Şairdir. Cahiliye döneminde yaşamış, Peygamber (s.a.v.)´in vefatından sonra Müslüman olmuş, Beni Sakife yurdunda Hz. Ebu Bekir´e yapılan bey*ata katılmış ve Peygamber (s.a.v.)´in cenaze namazım kılmıştır. Hüzeyl kabilesinin en şair adamıydı. Hüzeyl kabilesi de Arapların en şairleridirler. O, şöyle bir şiir söylemiştir:
"Ölüm pençesini insana geçirdiği zaman muskaların fayda vermediğini görürsün.
Görmekte olduğum iki bene karşı sabırlı ve dayanıklı ol.
Ben, zamanın musebitlerine karşı zaaf göstermem.
"Bu zat, Hz. Osman´ın halifeliği zamanında Afrika´da gaza yapar- = ken vefat etmiştir. [1]
Ebu Ruhm Sebre B. Abdiluzza El-Kureşî
Şairdir. Bu zatın adını bu bölümde Muhammed. Sa´d anmıştır. Başkaları anmamıştır. [2]
Ebu Zübeyd Et-Taî
Şairdir. Asıl adı Harmele b. Münzir´dir. Hristiyandı. Veîid b. Ukbe ile arkadaşlık ederdi. Velid, onu Hz. Osman´ın yanına götürdü. Hz. Osman ondan, yazdığı şiirlerden birini okumasını istedi. O da aslan hakkında muazzam bir kasidesini okudu. Hz. Osman da ona şöyle dedi: "Hayatta olduğun sürece hep aslandan mı bahsedip duracaksın Ben seni korkak bir Hnstiyan sanıyorum." [3]
Ebu Sebre B. Ebî Ruhm Eı^Amîrî
Ebu Seleme b. Abdilesed´in kardeşidir. Anneleri Berre binti Abdül-muttalib´di. Habeşistan´a hicret etti. Bedir gazvesine ve müteakip gazvelere katıldı. Zübeyr dedi ki: Peygamber (s.a.v.)´den sonra Mekke´de ikamet eden bir kimse bilmiyoruz."
Kendisi Mekke´de ikamet etmekteyken ailesi Bedirde ikamet ediyordu. [4]
Ebu Lübabe B. Abdîlmünzir
Akabe bey´atımn yapıldığı gecede Medinelilerin temsilcilerinden biriydi. Hz. Ali´nin halifeliği zamanında vefat ettiği söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.[5]
Ebu Haşîm B. Utbe
Bu zatın hicri yirmibirinci senede vefat ettiği önceki sayfalarda söylenmiştir. Hz. Osman´ın halifeliği zamanında vefat ettiğini söyleyenler de vardır. Doğrusunu Allah bilir. [6]
Ebu Talib Oğlu Ali´nin Halifeliği
Mü´minlerin emiridir. Ebu Talib oğlu Ali´dir. Babası Ebu Talib´in asıl adı, Abdumenaf b. Âbdülmuttalib´tir. Abdülmuttalib´in asıl adı ise, Şeybe b. Haşim´dir. Haşim´in asıl adı, Amr b. Abdumenaf tır. Abdume-nafın asıl adı Muğire b. Kusa/dır. Kusay´ın asıl adı, Zeyd b. Kilab b. Mürre b. KaT b. Lüey b. Galib b. Fihr b. Malik b. Nadr b. Kinane b. Hü-zeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizar b. Maad b. Adnan´dır. Hasan ile Hüseyn´in babasıdır. Ebu Türab künyesi ile çağrılırdı. Ebul-Ka-sem el-Haşimi künyesiyle de çağrıldığı vakidir. Rasûlullah (s.a.v.)´in amcasının oğlu ve damadıdır. Kızı Fatimatü´z-Zehra ile evlenmiştir. Anasının adı, Fatıma binti Esed b. Haşim b. Abdumenaf b. Kusay idi. Anlatıldığına göre anası Fatıma, Haşimi sülalesinden doğan ilk Haşimi kadındır. Hz. Ali´nin Talib, Ukayl, Cafer adında üç erkek kardeşi vardı ki, bunlar yaşça kendisinden daha büyük idiler. Bu kardeşlerden her biri arasında on senelik yaş farkı vardı. Hz. Ali´nin, Ümmü Hani ve Cüma-ne adında iki kızkardeşi de vardı ki, bütün kardeşlerinin anneleri, Fatıma binti Esed idi. Fatıma, Müslüman olmuş, hicret etmişti.
Hz. Ali, Cennet´le müjdelenen on sahabeden ve Hz. Ömer´in vefatım müteakip halife seçimi için teşkil edilen altı kişilik şura meclisi üyelerinden biri idi. Rasûlullah (s.a.v.)´ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği kimselerden ve dört halifeden biridir. Esmer tenli, iri gözlü, göbekli ve saçları dökük bir kimseydi. Boyu kısaydı. Sakalı gürdü. Sakalı, göğsünü ve omuzlarının arasını doldurmuştu. Beyazdı. Göğsünde ve omuzlarında çok kıl vardı. Güzel yüzlüydü. Güler yüzlü olduğu için dişleri hep görünürdü. Yürürken hafif bir yürüyüşü vardı. Müslümanlığın doğuşunun ilk günlerinde İslâm´a girdi. Yedi yaşındaydı. Sekiz, dokuz, on, on-bir, oniki, onüç, ondört, onbeş, onaltı yaşlarında iken Müslüman olduğuna dair muhtelif rivayetler vardır. Onun ilk Müslüman kişi olduğu söylenir. Ama sahih kavle göre o, çocuklardan İslâm´a ilk girendir. Nitekim Hz. Hatice de İslâm´a giren kadınların ilkidir. Zeyd b. Harise ise kölelerden İslâm´a ilk giren kişidir. Ebu Bekir es-Sıddık da hür erkeklerden İslama giren ilk kişidir. Hz. Ali´nin İslâm´a giriş sebebi şöyledir:
O, küçük yaşlarda Rasûlullah (s.a.v.)´ın velayeti altında idi. Rasûlullah onu beslerdi. Kıtlığa maruz kalmışlardı. Açlıkla yüz yüze idiler. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v.), onu babasından almış, yanma götürüp beslemeye başlamıştı. Cenâb-ı Allah, Rasûlullah´ı hak peygamber olarak gönderince Hz. Hatice ve aile efradı ona iman ettiler. Bunlar arasında Ali de Rasûlullah´a iman etmişti. îmanı kendisine fayda veren, başkalarına da yarar sağlayan iman, Ebu Bekir es-Sıddık´m imanıydı. Allah ondan razı olsun.
Hz. Ali´den gelen bir rivayete göre güya kendisi ilk Müslüman olan kişidir. Ama bu rivayetin senedi sahih yollarla Hz. Ali´ye ulaşmamaktadır. Muhammed b. Ka´b el-Kurazî dedi ki: "Kadınlardan ilk iman eden, Hatice´dir. Erkeklerden de ilk iman edenler, Ebu Bekir ile Ali´dir. Ancak Ebu Bekir imanını açığa vuruyordu. Ali ise gizliyordu. Yani Ali, babasından korktuğu için imanım gizliyordu. Sonra babası, amcası oğluna yani Rasûlullah´a uymasını ve ona yardımcı olmasını emretti. Ali, Rasûlullah (s.a.v.)´m Mekke´den çıkışından sonra hicret etti. Rasûlullah (s.a.v.), ona, Mekke´de kalıp borçlarını ödemesini, yanındaki emanetleri sahiplerine iade etmesini, sonra arkadan gelip kendisine yetişmesini emretmiş, o da Rasûlullah´ın bu emrini yerine getirdikten sonra hicret etmişti.
Rasûlullah (s.a.v.), onu Sehl b. Hanif ile kardeş ilan etmişti. îbn İs-hak ile diğer siyer ve megazi âlimlerinin ifadelerine göre Rasûlullah (s.a.v.), onu kendisiyle kardeş ilan etmiştir. Bu hususta birçok hadis nakledilmiştir ki, senedleri zayıf olduğundan sahih sayılmamaktadır. Bazılarının metinlerinde karışıklık ve rekaket vardır. Bu hadislerden birinde şöyle denmektedir: "Ey Ali! Sen benim kardeşim, mirasçım ve halifemsin. Benden sonra emredenlerin de en hayırlısısm." Bu, uydurma bir hadistir. Buharî ve Müslim´in sahihleri ile diğer hadis kitaplarındaki ifadelere muhaliftir. Doğrusunu Allah bilir.
Hz. Ali, Bedir gazvesine katılmış, bu savaşta çok yararlılıkları görülmüştür. Bu savaşta düşmanla tek tek mübareze, yani düello yapmış, onları yenmiş, gücünü ortaya koymuştur. Şu aşağıda nakledeceğimiz ayet-i kerime, Hz. Ali, amcası Hz. Hamza, amcası oğlu Ubeyde b. Haris ve bunların hasımları olan Utbe Şeybe ve Velid hakkında nazil olmuştur.
"İşte Rableri hakkında tartışmaya giren iki taraf..." (el-Hacc, 19.)
Hakem ve diğerleri, İbn Abbas´m şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Peygamber (s.a.v.), Bedir gününde bayrağı yirmi yaşındaki Ali´ye teslim etti."
Hasen b. Arefe, Ebu Cafer Muhammed b. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bedir savaşı yapıldığında semadan bir ses geldi. Bu sesin sahibine Rıdvan deniyordu. Rıdvan şöyls seslendi: Zülfikardan başka kılıç, Ali´den başka bahadır yoktur."
İbn Asakir, bunun mürsel bir rivayet olduğunu söylemiştir. Ancak Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gününde kılıcı zülfikarı Ali´ye emanet olarak vermiş, daha sonra bu kılıcını ona hibe etmiştir.
Yunus b. Bükeyr, Hz. Ali´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bedir gününde bana ve Ebu Bekir´e denildi ki: Birinizin yanında Cebrail, diğerinizin yanında da Mikail vardır. İsrafil, büyük bir melektir. Savaşlara katılır. Savaşmaz ama saf arasında durur."
Hz. Ali, Uhud gazvesine katıldı. Sağ cenahta savaştı. Mus´ab b. Umeyr şehid edildikten sonra bayrağı o aldı. Sol cenahta da Münzir b. Amr el-Ensarî vardı. Ordunun merkezinde de Abdülmuttalib oğlu Hamza vardı. Piyadelerin başında Zübeyr b. Avvam vardı. Piyadelerin başında Mikdad b. Esved´in komutan olarak bulunduğunu söyleyenler de vardır. Hz. Ali, Uhud savaşında şiddetlice savaştı. Müşriklerden çok adam öldürdü. Hz. Peygamber´in yüzü yaralanıp dişi kırıldığı zaman, kanayan mübarek yüzünü Ali yıkadı.
Ali, Hendek savaşına da katıldı. O savaşta Arapların meşhur ve namlı yiğitlerinden Amr b. Abdud el-Amirî´yi öldürdü.
O, Hudeybiye ve Rıdvan bey´atlarına katıldı. Hayber savaşında da çarpıştı. Bu savaşta büyük yararlılıkları görüldü. Öyle ki, bir gün Rasûlullah (s.a.v.), şöyle dedi: ´Yarın bayrağı Allah ve Rasûlün kendisine sevdikleri ve kendisinin de Allah ve Rasûlünü sevdiği bir adama vereceğim." Rasûlullah böyle dedikten sonra insanlar geceleyin konuşmaya başladılar. Bayrağın yarın kime verileceğini kendi aralarında tartıştılar. Ertesi gün Rasûlullah (s.a.v.), gözleri ağrımakta olan Ali´yi çağırdı. Ona dua etti. Gözlerine üfledi ve gözleri iyileşti, artık hiç ağrımadı. Bayrağı ona teslim etti. Cenâb-ı Allah da bayrak onun elindeyken fethi müyesser kıldı. Hz. Ali, Yahudi komutan Merhab´ı öldürdü.
Muhammed b. îshak´m, Ebu Rafi´den yaptığı rivayete göre bir Yahudi, Hz. Ali´ye bir darbe vurmuş ve elindeki kalkanı fırlatmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali, kalenin kapısını sökmüş, onu kalkan olarak kullanmaya başlamıştı. Onun vasıtasıyla Cenâb-ı Allah, fethi nasib edinceye kadar bu kapı Hz. Ali´nin elinde kalkan olarak kalmış, fetihten sonra kapıyı yere atmıştı. Ebu Rafi dedi ki: Ben ve yedi kişi birlikte bu kapıyı ters çevirmeye çalıştık, ama bir türlü kımıldatamadık.
Leys, Ebu Cafer tarikiyle Cabir´in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ali, Hayber´deki kapıyı alıp sırtına koydu. Müslümanlar da bu kapıyı bir köprü olarak kullandılar. Kaleye geçip fethettiler. Bu kapıyı ancak kırk kişi taşıyabilirdi."
Hz. Ali´nin Hayber savaşında gösterdiği üstün kahramanlıklardan biri de şudur: O, Yahudilerin namlı yiğidi ve kahramanlarının komutanı Merhab´ı öldürmüştü.
Hz. Ali Umretü´1-Kaza da da hazır bulundu. Bu umre esnasında Peygamber (s.a.v.), ona şöyle demişti: "Sen bendensin, ben de sendenim." Cühfe´ye yakın bir kuyu olan Zatü´1-Alem kuyusunda Hz. Ali´nin cinlerle savaştığına dair kıssacılann anlattıkları hikayelere gelince, bunun aslı yoktur. Ve bu, bazı cahil hağercilerûı uydurmasıdır. Buna aldanmamak gerekir.
O, Mekke fethinde, Hüneyn ve Taif gazvelerinde de hazır bulundu. Bu savaşlarda çokça çarpışıp yararlılıklar gösterdi.
Rasûlullah (s.a.v.)´la birlikte Cirâne umresini de yaptı. Rasûlullah (s.a.v.), Tebük gazvesine giderken yerine Medine´de vekil olarak onu bıraktı. Hz. Ali, ona:
- Ya Rasûlullah, beni burada kadınlar ve çocuklarla beraber mi bırakıyorsun deyince Rasûlullah (s.a.v.), ona şu karşılığı verdi:
- Sen, benim nazarımda Harun´un Musa nezdindeki mevkiine sahipsin. Ancak benden sonra peygamber yoktur."
Rasûlullah (s.a.v.), Hz. Ali´yi Yemen´e vali ve hakim olarak gönderdi. Yanma Halid b. Velid´i de kattı. Hz. Ali, Veda haccı zamanında gelirken kurbanlık hayvanlarını da önüne katıp getirmiş, Peygamber (s.a.v.) gibi ihrama girmiş ve onun kurbanına ortak olmuştu. Onunla birlikte ihramlık halini devam ettirmiş, ikisi de ibadetlerini tamamladıktan sonra kurbanlarını kesmişlerdi. Nitekim bunu önceki kısımlarda da anlatmıştık. Rasûlullah (s.a.v.), hastalandığı zaman Hz. Abbas, Hz. Ali´ye dedi ki:
- Rasûlullah (s.a.v.)´a sor bakalım, kendisinden sonra yönetim kimin elinde olacak
Bu sorusu üzerine Hz. Ali, Hz. Abbas´a şöyle cevap verdi:
- Vallahi ben bunu Rasûlullah´a sormam. Eğer o yönetimi bize vermezse ondan sonra artık, insanlar yönetimi ebediyyen bize vermezler. Sahih ve sarih hadisler, Rasûlullah (s.a.v.)´ın ne Hz. Ali´ye ne de başkalarına halifeliği vasiyet etmediğini ispatlamaktadırlar. Yalnız Hz. Ebu Bekir´den bahsederek halifeliğin ona verilmesi yolunda bir işarette bulunmuştur. Nitekim bunu da önceki sayfalarda anlatmıştık. Allah´a hamd olsun.
Bazı cahil Şiilerin ve geri zekalı kıssacılann iddialarına göre Peygamber (s.a.v.), güya Hz. Ali´nin halife olmasını vasiyet etmiştir ki, bu yalandır, iftiradır ve büyük bir hataya yol açar. Böyle olursa ashab hıyanette bulunmuş ve Hz. Peygamber´in vasiyetini yerine getirmemiş olup halifeliği onun vasiyet ettiği kimseye değil de başkasına sebepsiz yere vermiş olurlar ki, bunun aslı yoktur. Allah ve Rasûlüne iman edip İslâm dininin gerçek ve hak dini olduğuna şahadet eden herkes, bu iftiranın asılsız birşey olduğunu bilir. Çünkü sahabeler, peygamberlerden sonra yaratıkların en hayırlısıdırlar. Ve onlar bu ümmetin en hayırlı neslidirler. Bu ümmet, Kur´ân´da ifade edildiği gibi ümmetlerin en şereflisidir. Selef ve halef uleması bu hususta icma etmişlerdir. Evet, Muhammed ümmeti, dünyada da ahirette de diğer ümmetlerin en faziletlisidir. Al-. lah´a hamd olsun.
Avam tabakasından ve diğerlerinden bazı kıssacılarm pazar yerlerinde, sokaklarda ve diğer mahallerde anlattıkları bazı asılsız hikayeler vardır. Güya Peygamber (s.a.v.), davranış, yeme, içme, giyinme gibi hususlarda Hz. Ali´ye şöyle bir vasiyette bulunmuştur:
"Ey Ali, otururken başına sarık sarma, ey Ali, ayakta iken şalvarım giyme. Ey Ali, aynı anda kapının iki tarafım tutma. Ve eşikte oturma, elbisem üzerindeyken dikme."
Rasûlullah (s.a.v.), vefat ettiğinde Hz. Ali, onu yıkayıp kefenleyen-lerdeü ve mezara defnedenlerden biri idi. Nitekim bu hususu da önceki kısımlarda detaylı olarak anlatmıştık. Hamd ve minnet Allah´adır.
Hz. Ali´nin faziletleri bahsinde de anlatılacağı gibi Rasûlullah (s.a.v.), Bedir gazvesinden sonra onu, kızı Fatıma ile evlendirmiş, ve bu evlilikten Hasan, Hüseyin ve Muhsin adında üç çocukları doğmuştu. Bu hususta sahih olmayan hatta çoğu Rafizilerle kıssacılar tarafından uydurulan hadisler nakledilmiştir. Saide oğullan gölgeliğinde konuşulup Mescid-i Nebevî´de Hz. Ebu Bekir´e bey´at edildiği zaman ona bey´at edenler arasında Hz. Ali de vardı. O da diğer sahabeler gibi Hz. Ebu Bekir´in huzurunda durup bey´at etmiş, ona itaat etmenin kendisi için farz olduğunu kabul etmiş ve ona bey´atı çok hoş karşılamıştı. Zevcesi Hz. Fatıma, bu be/attan altı ay sonra vefat edince Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir´e olan bey´atım yenilemişti. Hz. Fatıma, babasından kalan mirasa sahip olamadığından Hz. Ebu Bekir´e biraz kırılmıştı. Peygamberlere mirasçı olunamayacağına dair nassı görememişti. Fakat peygamberlere mirasçı olunamayacağına dair hadisten haberdar olunca Hz. Ebu Bekir´e müracaatta bulunarak bu miras değil de sadaka olarak kalan babasının terekesinin idaresini Ali´ye bırakmasını istemiş, Hz. Ebu Bekir, onun bu isteğini kabul etmeyince Hz. Fatıma ona biraz darılmıştı. Hz. Ali de durumu idare etme gereğini duymuştu.
Hz. Fatıma vefat edince Hz. Ali, Ebu Bekir´e olan bey´atım yenilemişti. Hz. Ebu Bekir vefat edince Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir´in vasiyeti üzerine halifeliği zamanında Hz. Ali´den kadılık yapmasını istemişti. Ve onu kadı olarak atamıştı. Hz. Ali de Hz. Ömer´in refakatmdaki diğer önde gelen sahabelerle birlikte Şam´a gelmiş ve Hz. Ömer´in Cabiye´de irad ettiği hutbeyi dinlemişti. Hz. Ömer vurulduğu zaman kendisinden sonraki halifenin seçim işini, teşkil ettiği altı kişilik şura meclisine bırakmıştı. Bu şura meclisinin üyelerinden biri de Ali idi. Sonra bu altı kişi, yetkilerini Hz. Osman´la Ali´ye bıraktılar ve neticede Hz. Osman, Hz. Ali´ye tercih edildi. Halife seçildi. Hz. Ali´de ona itaat edip emrini dinledi. Hicretin otuzbeşinci senesinde zilhicce ayının onsekizinci gününde cuma günü Hz. Osman öldürülünce insanlar, Hz. Ali´ye gidip bey´at etmek istediler. Hz. Osman, henüz defn edilmemişti. Bazıları ise onun defh edilmiş olduğunu söylediler. Ne var ki Hz. Ali, halifeliği kabul etmek istemedi, toplumun bey´at isteğine icabet etmedi. Önlerinden kaçıp beni Amr b. Mebdul´ün bahçesine girdi, kapıyı üzerine kilitledi. İnsanlar gelip kapıyı vurdular. Zorla içeri girdiler. Beraberlerinde Talha ile Zübeyr´i de Hz. Ali´nin yanma getirmişlerdi. Ona: "Yönetim, halifesiz devam edemez." dediler. Halifeliği kabul etmesini ısrarla istediler, nihayet o da kabul etti. [7]
Hz. Alite Yapılan Halifelik Bey´atı
Anlatıldığına göre Hz. Ali´ye ilk bey´at eden kişi Talha oldu. O, sağ eliyle Hz. Ali´ye bey´at etti. Elinde felçlik vardı. Bu felçlik Uhud savaşında Rasûlullah (s.a.v.)´ı düşmana karşı korurken eline isabet etmişti. Felçli eliyle Hz. Ali´ye bey´at ettiği için bazıları: ´Vallahi bu iş başa çıkmayacaktır." dediler.
Hz. Ali, mescide gidip minbere çıktı. Üzerinde izan ve sangı vardı. Ayakkabılan da elindeydi. Yayına yaslandı. Halkın çoğunluğu kendisine bey´at etti.
Bey´at, hicri otuzbeşinci senin zilhicce ayının ondokuzuncu günü, yani cumartesi gününde yapıldı. Anlatıldığına göre Talha ile Zübeyr, Hz. Ali´den kendilerini Basra ve Kûfe´ye vali olarak atamalanm taleb ettikten sonra bey´at etmişler, ancak Hz. Ali kendilerine: "Hayır siz benim yanımda kal n, sizinle müşavere yapar ve yalnızlığımı gideririm." demişti. Bazılannm ifadesine göre Ensâr´dan bir grub Hz. Ali´ye bey´at etmemiştir. Bey´at etmeyenler arasında Hassan b. Sabit, Ka´b b. Malik, Mesleme b. Mahled, Ebu Said, Muhammed b. Mesleme, Numan b. Be-şir, Zeyd b. Sabit, Rafı b. Hudeyc, Fudale b. Ubeyd ve Ka´b b. Ucre vardı.
Medainî, Zührî´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir.
"Bir grub insan, Ali´ye bey´at etmeksizin Medine´den kaçıp Şam´a gittiler. Kudame b. Maz´un, Abdullah b. Selam ve Muğire b. Şube, ona bey´at etmemişlerdi."
Ben derim ki: Mervan b. Hakem, Velid b. Ukbe ve diğer bazı kimseler kaçıp Şam´a gittiler.
Vakidî dedi ki: İnsanlar, Medine´de Hz. Ali´ye bey´at ettiler. Yedi kişi geri durup ona bey´at etmediler. Bu yedi kişinin adlan şöyledir: "Ibn Ömer, Sa´d b. Ebi Vakkas, Üheyb, Zeyd b. Sabit, Muhammed b. Ebi Mesleme, Seleme b. Selame b. Raks ve Üsame b. Zeyd. Bildiğimize göre Ensâr´dan Hz. Ali´ye bey´at etmeyen hiç kimse yoktur.
Seyf b. Ömer, üstadlanndan birkaç kişinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Hz. Osman´ın öldürülüşünden sonra Medine beş gün halifesiz kaldi. O sırada Medine yönetimini Gafiki b. Harb üstlenmiş durumdaydı. Bunlar, yönetimi üzerine alacak ve halifeliği kabul edecek birini.aradılar. Mısırlılar, Hz. Ali´nin halife olmasını ısrarla istiyorlardı. Ama kendisi onlardan kaçıp bir bahçeye gizlendi. Kûfeliler, Zübeyr´in halife olmasını istediler, ama onu bulamadılar. Basralüar, Talha´nm halife olmasını istediler. Ama o, Basralıların bu isteğini kabul etmedi.
Asiler kendi aralarında: "Şu üçünden hiç birini halife yapmayalım" dedikten sonra Sa´d b. Ebi Vakkas´a gittiler. Ve ona: "Sen şura üyelerin-densin. Halifeliği kabul et." dediler ama o, asilerin bu isteğini kabul etmeyince onlar da İbn Ömer´e gidip halifeliği ona teklif ettiler. O da kabul etmeyince şaşırıp kaldılar. Sonra şöyle dediler: Halife seçmeksizin sadece Osman´ı öldürtmüş olarak şehirlerimize dönersek insanlar yönetim hususunda anlaşmazlığa düşerler, biz de beladan kurtulamayız." Böyle dedikten sonra Hz. Ali´nin yanına döndüler ve halifeliği kabul etmesi için ona ısrar ettiler. Ester de Hz. Ali´nin elini tutup bey´at etti. Sonra diğer insanlar da ona bey´at ettiler.
Kûfelilerin dediklerine göre Hz. Ali´ye ilk bey´at eden kimse, Ester en-Nehaî olmuştur. Bu bey´at, insanların Hz. Ali´nin yanına dönmelerinden sonra zilhicce ayının yirmidördüncü gününde perşembe günü yapılmıştı. Zaten hepside halifeliğe Hz. Ali´den başkasının lay k olmadığını söylemişlerdi. Cuma günü olunca Hz. Ali, minbere çıktı. Bir gün önce kendisine bey´at etmemiş olanlar da o gün bey´at ettiler. Ona ilk bey´at eden kişi, Talha oldu. Felçli eliyle ona bey´at etmişti. Orada bulunanlardan biri: "Doğrusu biz Allah´a aidiz ve ona dönücüleriz" demişti: Sonra Zübeyr, Hz. Ali´ye bey´at etmiş ve şöyle demişti: "Kılıç boynumun üzerinde durduğu için Ali´ye bey´at ettim ves-selam." Sonra Mekke´ye gitti. Orada dört ay kaldı. Bu bey´at, zilhicce ayının bitimine beş gün kala cuma günü olmuştu. Hz. Ali´nin irad ettiği ilk hutbe şu olmuştu:
"Allah´a hamdü senada bulunurum. Doğrusu yüce Allah, hidayet edici bir kitap indirmiştir. O kitapta iyiliği ve kötülüğü açıklamıştır. Siz iyiliği tutun. Kötülüğü bırakın. Allah´ın size farz kılmış olduğu emirleri yerine getirin ki, onlar sizi Cennet´e iletsin. Cenâb-ı Allah, sizlere meçhul olmayan bazı şeyleri haram, kılmıştır. Müslümamn kanının haram kılınmasını da diğer bütün haramlar üzerine üstün kılmıştır. Müslümanların haklarını da; bir arada kenetlenmek ve samimiyetle İslâm´a sarılmakla düzenlenmiştir. Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir. Müslümamn kanı gerekli haller dışında hiçbir şekilde dökülemez. İnsanların hukukuna riayet edin. Özellikle ölümü iyi hatırlayın. İnsanlar sizin önünüzde duruyorlar. Fakat sizin arkanızda sizi tehdit eden bir kıyamet saati vardır. Dünya mallarından ne kadar hafif yükler yüklenirseniz diğerlerine o kadar çabuk ulaşırsınız. İnsanlar, kendilerini izleyen en sonuncuları bile bekleyip duru-
yorlar. Şu yeryüzünde Allah´ın kullarının hakları konusunda Allah´tan korkunuz. Her türlü ufak şeylerde, hayvanlara karşı olan davranışlarınızda bile sorumlu olacaksınız. Her konuda Allah´a itaat edin ve ona isyan etmeyin. Bir yerde hayır gördüğünüz zaman onu mutlaka alın. Şer gördüğünüz zaman da ondan uzak olmaya çalışın. "Yeryüzünde az sayıda olduğunuzu ve zayıf sayıldığınızı hatırlayın." (el-Enfâl, 26.)
Hz. Ali, hutbesini tamamladıktan sonra Mısırlılar şöyle dediler:
"Sen bu söylediklerini kendine al ve tedbirli ol, ey Hasan´m babası. Biz yönetimi, yuları çeker gibi elimizde tutar ve idare ederiz. Rüzgarı andıran arslanlar gibi hücum ederiz. Elde kıhçlarla süt kalıntısı gibi oluruz.
Kementlerle yumuşakça hükümdarı vururuz. Öyle ki, hiç yorulmaksızın hedefe uğrarız."
Hz. Ali de onlara cevaben şöyle dedi:
"Eğer aciz kain1 ve kendimi savunamazsam. Ondan sonra akıllıca davranır ve tutumumu sürdürürüm. Yerde sürümekte olduğum eteğimi kaldırır ve dağınık işleri toparlayıp düzeni sağlarım. Eğer başkanlarınca desteklenmeyen ve tez elden ortaya çıkmayan fitne beni meşgul etmezse ya da üzerime gelen silahlar karşısında beni savunmasız bırakmazlarsa, düzeni sağlarım."
O esnada Kûfe´de namaz imamlığını Ebu Musa el-Eşârî, savaş komutanlığım Ka´ka b. Amr, Haraç idaresini Cabir b. Fulan el-Müzenî yürütüyordu. Basra valiliğini Abdullah b. Amir, Mısır valiliğini Abdullah b. Sa´d b. Ebi Şerh yürütüyordu. Muhammed b. Ebi Hüzeyfe, ona tarşı ayaklanmıştı. Şam valiliğini Muaviye b. Ebi Süfyan yürütüyordu. Humus valisi Abdurrahman b. Halid b. Velid, Kinnesrin valisi Habib b. Seleme, Ürdün valisi Ebü´1-Aver, Filistin valisi Hakim b. Alkame, Azer-beycan valisi Eş´as b. Kays, Karkisya valisi Cerir b. Abdullah el-Becelî, Hulvan valisi Uteybe b. Nehhas, Kisariye valisi Malik b. Habib, Heme-dan valisi de Hubeyş idi.
îbn Cerir´in ifadesine göre bunlar, Hz. Osman´ın vefatı esnasındaki . valilerdir. Beytülmalm idaresini Ukbe b. Amr, Medine kadılığını da Zeyd b. Sabit yürütüyordu. Hz. Osman Öldürüldüğü zaman Numan b. Beşir, onun kana bulanmış gömleği ile asilere karşı onu savunurken karısı Naile´nin koparılmış parmaklarını ortaya çıkardı. Bunları Şam´da bulunan Muaviye´ye getirdi. Muaviye de halkın görmesi için bu kanlı gömlekle parmakları minberin üzerine koydu. Parmakları gömleğin yenine taktı. İnsanlara çağrıda bulunarak bu fecaatin intikamının alınmasını istedi. Minber çevresindeki cemaat ağlaşmaya başladı. Gömleği bazen kaldırıyorlar, bazen indiriyorlardı. Bu ağlaşma bir sene sürdü.
Halk, Hz. Osman´ın öcünün alınması için birbirlerini asilere karşı kışkırtıyordu. Bu senede insanların çoğu yastan Ötürü karılarından uzak durdular. Muaviye ile sahabelerden bir topluluk, halk arasında dolaşarak insanları Hz. Osman´ın intikamını katil asilerden almaya teşvik ediyorlardı. Hz. Muaviye ile birlikte dolaşan sahabeler şunlardı: Ubade b. Samit, Ebu Derda, Ebu Umare, Amr b. Anbese. Tabiilerden de şunlar vardı: Şerik b. Hibaşe, Ebu Müslim el-Holanî, Abdurrahman b. Ganem.
Hz. Ali´ye bey´at işi tamamlanınca Talha, Zübeyr ve sahabelerin önde gelenleri yanına giderek hadleri tatbik etmesini, Osman´ın intikamının alınmasını taleb ettiler. Hz. Ali de asilerin yardımcılarının ve destekçilerinin bulunduğunu söyleyerek bunu yapamayacağını bildirdi ve onlardan özür diledi. O işi o günde yapamayacağını ifade etti. Zübeyr, kendisini Küfe valiliğine atamasını Hz. Ali´den istedi ki, gidip Kûfe´den kendisine yardımcı askerler getirsin. Talha da kendisini Basra valiliğine atamasını Hz. Ali´den istedi ki, gidip Basra´dan yardımcı askerler getirsin. Böylece asi ve haricilere karşı güçlensin. Asi ve Haricilerle birlik olan cahil bedevilere karşı kuvvetlensin. Çünkü bunlar da Hz. Osman´ın öldürülmesine iştirak etmişlerdi. Hz. Ali, Talha ile Zübeyr´e: "Yavaş olun hele, ben bu idare işini tamamıyla elime geçireyim, ondan sonra bu işe bakarım." dedi.
Bundan sonra Muğire b. Şube gelip Hz. Ali´ye şöyle dedi: "Sen valilerini yerlerinde bırak. Eğer itaatlanna dair mesajları sana gelirse ondan sonra dilediğin valiyi değiştirir, dilediğini de yerinde bırakırsın." dedi. Ertesi gün tekrar gelip şöyle dedi: "Bence valileri görevden azletmelisin ki hangisinin sana itaat ettiğini, hangisinin asi olduğunu anlayasın." Hz. Ali de Muğire´nin bu sözlerini İbn Abbas´a nakledip fikrini sordu. İbn Abbas: "Dün sana öğüt verdi, ama bugün sana hile yaptı." dedi. Muğire, İbn Abbas´ın böyle dediğini duyunca: "Evet Ali´ye öğüt vermiştim, ama öğüdü ü kabul etmeyince kendisine hile yaptım." dedi. Ve Medine´den çıkıp Mekke´ye gitti. Aralarında Talha ile Zübeyr´in de bulunduğu bir topluluk, onun peşine takıldı. Bunlar, umre yapmak için Hz. Ali´den izin istediler. Hz. Ali de onlara izin verdi. Sonra İbn Abbas, idare yerleşinceye kadar valileri yerlerinde bırakmasını, özellikle Muaviye´yi Şam´da bırakmasını Hz. Ali´ye tavsiye etti ve şöyle dedi:
- Muaviye´yi valilikten arzledersen korkarım ki, Osman´ın kanını senden taleb eder. Talha ve Zübeyr´in bu sebeple senin aleyhinde konuşmayacaklarından emin değilim.
- Ben bu görüşte değilim. Bilakis sen Şam´a git. Ben seni oraya vali tayin ettim.
- Osman sebebiyle Muaviye´nin beni Öldürmesinden veya sana akraba olduğum için beni hapsetmesinden korkarını. Ama sen Muaviye´ye hitaben bir mektup yazıp bana ver. Mektubunda ona vaadlerde bulun
ve ümidlendir.
- Vallahi bu olmayacak bir şeydir.
- Ey mü´minlerin emiri, savaş hiledir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.)
da böyle buyurmuştur. Allah´a yemin ederim ki, eğer sen benim dediğimi yaparsan gitmelerinden sonra onları tekrar buraya getiririm.
Sonra İbn Abbas, Hz. Ali´ye kendisini Irak´a göçmeye imrendiren ve Medine´den ayrılmasını teklif eden kimselere uymamasını tavsiye etti. Ama Hz. Ali, onun bir tavsiyelerine uymadı. Aksine Medine dışındaki şehirlerden gelen Harici ve asilerin komutanlarının görüşüne uydu.
İbn Cerir dedi ki: Bu senede yani hicretin otuzbeşinci senesinde He-rakliyus´un oğlu Kostantin, bir gemi ile Müslümanların beldelerine hücum etti. Cenâb-ı Allah da üzerlerine bir kasırga gönderdi. Kendi güç ve kuvvetiyle onu ve beraberindekileri denize batırdı. Hükümdar ve beraberindeki küçük bir topluluk dışında bütün Bizanslılar denizde boğuldular. Kostantin, Sicilya adasına girdiğinde onun için bir hamam yaptılar. Hamama girince onu içerde öldürdüler ve "Adamlarımızı sen öldürdün dediler. [8]
Hicretin Otuzaltıncı Senesi
Bu senenin başında mü´minlerin emiri Ebu Talib oğlu Ali, hilafet makamına geçti. Şehirlere valiler atadı. Abdullah b. Abbas´ı Yemen´e, Semüre b. Cündeb´i Basra´ya, Ammare b. Şihab´ı Kûfe´ye, Kays b. Sa´d b. Ubade´yi Mısır´a, Muaviye´nin yerine Sehl b. Hanifi Şam´a vali olarak atadı. Sehl b. Hanif, Medine´den yola çıktı. Tebük´e vardığında Muaviye´nin süvarileri, onun karşısına çıkıp şöyle sordular:
- Sen kimsin
- Valiyim.
- Nerenin valisi
- Şam valisi.
- Eğer Osman seni göndermişse hoş geldin, safa geldin, başkası göndermişse geri dön.
- Olanları duymadınız mı
- Duyduk.
Bunun üzerine Sehl b. Hanif geri dönüp Hz. Ali´nin yanına gitti. Kays b. Sa´d´m valiliğine gelince, Mısırlıların büyük bir çoğunluğu ona bey´at ettiler. Bir grup ise: "Osman´ın katillerini Öldürmedikçe buna bey´at etmeyiz." dediler. Basrıhlar da böyle demişlerdi.
Ummare b. Şihab´a gelince o, Kûfe´ye vali olarak gönderildi. Ancak Talha b. Hüveylid, Hz. Osman´ın öldürülmesinden ötürü yönetime karşı kızgınlığından dolayı Ummare´yi Kûfe´den geri çevirdi. Ummare de Hz. Ali´nin yanına dönüp durumu anlattı. Böylece fitne yayıldı, iş büyüdü. Ülke birliği bozuldu, her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Ebu Musa, Hz. Ali´ye mektup göndererek az bir grup dışında Kûfelilerin itaat ettiklerini ve bey´at yaptıklarını bildirdi.
Hz. Ali, Muaviye´ye çok mektuplar gönderdi ama cevap alamadı. Defalarca mektup gönderdi. Hz. Osman´ın sefer ayında öldürülmesinden üç ay sonrasına kadar mektuplar gönderdi ama cevaplan bir türlü alamadı. Sonra Muaviye, birkaç mektup yazıp bir adamla Hz. Ali´ye gönderdi. Adamı, Hz. Ali´nin yanma vardı. Hz. Ali, ona sordu:
- Ne haber, geride neler var
- Öyle bir kavmin yanından sana geldim ki, onlar kısastan başka bir şey istemiyorlar, hepsi intikam peşindedirler. Arkada 70.000 ihtiyar adam bıraktım. Tamamı Osman´ın kanlı gömleğinin altında ağlıyorlar,
onun kanlı gömleği Şam´daki caminin minberinde dir.
- Allah´ım! Ben Osman´ın kanından uzak olduğumu, bu işle ilgim olmadığını sana arz ediyorum.
Bundan sonra Muaviye´nin elçisi Hz. Ali´nin huzurundan çıktı. Hz. Osman´ı öldüren Hariciler ona saldırıp öldürmek istediler. Büyük bir zorlukla ellerinden kurtuldu.
Hz. Ali, Şamlılarla savaşmaya karar verdi. Mısır valisi Kâys b. Sa´d´a mektup yazarak Şamlılarla savaşmaları için halkı silah altına çağırmasını emretti. Küfe valisi Ebu Musa´ya aynı mealde bir mektup gönderdi. Osman b. Hanif e de böyle bir mektup gönderdi. İnsanlara hutbe irad edip Şamlılarla savaşmaya onları teşvik etti, ordu hazırlamaya başladı. Medine´den yola çıktı. Yerine vekil olarak Kuşem b. Abbas´ı bıraktı. Kendisine itaat edenleri yanına alarak asilere ve emrine itaat etmeyenlere, diğer kimselerle birlikte kendisine bey´at etmeyenlere karşı savaşmaya niyetliydi. Oğlu Hasan gelip şöyle dedi:
- Babacığım, şu savaşmayı bırak, zira savaşta Müslümanların kanı akacaktır. Aralarına anlaşmazlık girecektir.
Hz. Ali, oğlu Hasan´m bu teklifine önem vermedi, aksine savaş kararını perçinledi. Orduyu düzene soktu. Sancağı Muhammed b. Hanefi´ye verdi. İbn Abbas´ı sağ kanada, Amr b. Ebi Seleme´yi sol kanada komutan yaptı. Sol kanada Amr b. Süfyan b. Abdil Esed´i komutan yapmış olduğuna dair bir rivayet de vardır. Öncü kuvvetlerin başına Ebu Ubey-de´nin kardeşinin oğlu Ebu Leyla b. Amr el-Cerrah´ı komutan yaptı. Artık bütün hazırlıklar tamamlanmış, sıra Medine´den çıkıp Şam yoluna çıkmaya gelmişti. Ancak bu sırada ileride anlatacağımız bir durum ortaya çıktı ve onu bu hareketten vazgeçirdi. [9]
Cemel Vak´ası´nın Başlangıcı
Hz. Osman, teşrik günlerinden sonra öldürüldüğünde Peygamber (s.a.v.)´in zevceleri ve mü´minlerin anneleri fitneden kaçmak için o sene hacca gitmişlerdi. Hacda iken insanlar, Hz. Osman´ın öldürüldüğünü duymuşlardı. Bu arada bunlar, Mekke´den çıkıp Medine yoluna çıkmış oldukları halde tekrar Mekke´ye dönmüşler, orada ikamete başlamış ve insanların neler yapacağını beklemeye, haberleri araştırmaya başlamışlardı. Hz. Ali´ye bey´at edilmiş, yönetim onun eline geçmiş, idarede onun görüşü hakim olmuştu. Fakat insanlar bunu kendi rızalarıyla yapmış, ona bey´atta bulunmuş değillerdi. Çünkü Hz. Osman´ı övdüren Haricilerin ele başları bu işi bir oldu bittiye getirmişlerdi. Aslında Hz. Ali de onlardan hoşnut değildi. Fakat onların başlarına bir felaket gelmesini bekliyordu. İmkan bulduğu takdirde Allah´ın hakkını onlardan almak istiyordu. Ama durum böyle olup da onlar müstevli duruma gelerek sahabelerin önde gelen şahsiyetleri ile Hz. Ali´yi birbirlerinden kopardıklarında Ümeyye oğullarından bir topluluk ile diğer bazı Müslümanlar Mekke´ye kaçmışlardı. Talha ile Zübeyr de umre yapmak üzere Mekke´ye gitmek için Hz, Ali´den izin istemişler, Hz. Ali´nin onlara izin vermesi üzerine bunlar Mekke´ye gitmek üzere yola koyulmuşlardı. Büyük bir kalabalık da peşlerine takılmıştı. Hz. Ali, Şamlılarla savaşmaya karar verdiği zaman Medinelilerden kendisiyle birlikte Şam´a gelmelerini istemiş ama onlar onun bu isteğine muvafakat etmemişlerdi.
Abdullah b. Ömer´den de kendisiyle birlikte Şam´a gelmesini istemiş, onu bu hususta teşvik etmiş, ancak o şöyle karşılık vermişti: "Ben de Medinelilerden biriyim. Eğer onlar seninle birlikte Şam´a gelirse ben de senin bu emrine itaat ederim. Ama bu sene savaş için Medine´den çıkmayacağım." Böyle dedikten sonra îbn Ömer hazırlığını yapıp Mekke´ye gitti.
Hz. Osman tarafından Yemen´e vali olarak tayin edilmiş olan Yala b. Ümeyye de o sene Yemen´den Mekke´ye gelmiş, beraberinde 600 deve ve 600.000 dirhem para getirmişti. Abdullah b. Âmir de Basra´dan Mekke´ye gelmişti. O da Hz. Osman´ın Basra valisi idi. Böylece Mekke´de sahabelerin önde gelen şahsiyetlerinden ve mü´minlerin annelerinden, yani Rasûlullah (s.a.v.)´ın zevcelerinden oluşan bir topluluk meydana geldi. Hz. Aişe kalkıp onlara bir konuşma yaptı. Osman´ın intikamım almaları için onları teşvik etti. Asilerin haram bir beldede ve haram ayda Rasûlullah (s.a.v.)´m komşuluğunu hiçe sayarak kanlar akıttıklarını, mallar yağmaladıklarını anlattı. Dinleyiciler onun çağrısına icabet ettiler. Ve yararlı göreceği bütün kararlarına itaat edeceklerini bey*at ettiler. "Sen nereye gidersen biz de seninle geliriz" dediler. Kimi Şam´a gidelim, kimi de oraya gitmeyelim. Muaviye, orada bizim yapmamız gerekeni yapar, dediler. Eğer Şam´a gitselerdi asilere galip olup bütün yönetimi ellerine geçirirlerdi. Çünkü sahabelerin önde gelen büyük şahsiyetleri onlarla beraberdi. Kimi de, Medine´ye gidelim, Ali´den Osman´ın katillerini bize teslim etmesini isteyelim ki o katiller öldürülsün, dediler. Başkaları da şöyle dediler: "Hayır, Basra´ya gidelim. Oradaki atlardan ve adamlardan kuvvet alalım. Önce oradaki asileri ve Osman´ın katillerini öldürmekle işe başlayalım." Hepsi bu sonuncu görüş üzerinde birleştiler. Peygamber Efendimiz´in diğer zevceleri, Hz. Aişe´nin Medine´ye gitmek gerektiğine dair ortaya koyduğu görüşüne muvafakat ettiler.
Ancak insanlar Basra´ya gitme kararı üzerinde ittifak ettiklerinden Peygamber Efendimiz´in diğer zevceleri onlarla birlikte yola koyulmaktan vazgeçtiler. Ve: "Medine´den başka yere gitmeyiz." dediler. Ya´lâ b. Ümeyye, asilerle savaşacak olan insanların silahâve teçhizatlarını temin etti. Onlara 600 deve ve 600.000 dirhem sarfetti. îbn Amir de çok mal vererek ihtiyaçlarını karşıladı. Hz. Ömer´in kızı ve mü´minlerin annesi Hafsa, Basra´ya gitme hususunda Hz. Aişe´ye muvafakat etti. Kardeşi Abdullah, onu bu kafileye katılmaktan ve Basra´ya gitmekten menetti. Abdullah da onlarla birlikte Medine´den başka yere gitmeye yanaşmadı. İnsanlar, Hz. Aişe´nin maiyetinde 1000 binekle yola çıktılar. Başka bir rivayette anlatıldığına göre yola çıkan bu topluluk, Medine ve Mekkelilerden oluşan 900 süvariden ibaretti. Ancak başkaları da kendilerine katılınca 3000´i buldular. Mü´minlerin annesi Hz. Aişe, asker adlı devesinin üzerinde bir mahfe içindeydi. Bu deveyi Ya´lâ b. Ümeyye, Ureyneli bir adamdan 200 dinara (başka bir rivayette anlatıldığına göre seksen dinara) satın almıştı.
Peygamber Efendimiz´in diğer zevceleri de Hz. Aişe ile birlikte zat-ı Irk´a kadar gelmişler, orada kendisinden ayrılmışlar ve vedalaşıp ağlamaya başlamışlardı. Orada bulunanlar da ağlaşmaya başlamışlardı. O güne ağlaşma günü denmişti. Artık insanlar, Basra yoluna çıkmışlar ve yola revan olmuşlardı. Hz. Aişe´nin emri üzerine cemaata namazlarını Abdullah b. Zübeyr (Hz. Aişe´nin kızkardeşinin oğlu) kıldırıyordu. Mer-van b. Hakem de namaz vakitlerinde cemaata ezan okuyordu. Yolda giderlerken geceleyin Hav´eb denen bir suyun yanma varmışlardı. Köpekler ulumaya başlamışlardı, Hz. Aişe, bu ulumaları duyunca; "Bu yerin adı nedir " diye sormuş oradakiler:
- Hav´eb´dir, deyince ellerini birbirine vurmuş ve şöyle demişti:
- İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciun. Ben mutlaka geri döneceğim.
- Niçin
- Ben, Rasûlullah (s.a.v.)´m kadınlarına şöyle dediğini işittim: "Hav´eb köpeklerinin hanginize uluyacağını keşke bilseydim."
Böyle dedikten sonra Hz. Aişe, devesinin omuzları arasına vurara-rak ıhdırmış ve:
- Beni geri götürün. Beni geri götürün. Vallahi ben, Hav´eb suyunun sahibesiyim, demişti."
Biz bu hadisi bu kitabın peygamberlik delilleri bölümünde çeşitli lafız ve rivayetleriyle nakletmiştik. İnsanlar da bir gün bir gece Hz. Aişe´nin etrafında develerini ıhdırarak beklemişler, Abdullah b. Zübeyr de Hz. Aişe´ye şöyle demişti:
"Buranın, Hav´eb suyu olduğunu sana söyleyen kişi yalan söylemiştir." İnsanlar: "Kurtuluşa gelin, kurtuluşa gelin, işte Ebu Talib oğlu Ali´nin ordusu geliyor." dedi. Hepsi Basra´ya doğru yola çıktılar. Basra´ya yaklaştığında Hz. Aişe, Ahnef b. Kays ile diğer liderlere hitaben bir mektup göndererek "Ben Basra´ya geliyorum." diye bildirdi.
Osman b. Hanif de İmran b. Husayn ile Ebu Esved ed-Düerfyi Hz. Aişe´ye göndererek oraya niçin geldiğini sormalarım istedi. Bunlar, Hz. Aişe´nin yanma geldiklerinde selam verdiler. Ve kendisine oraya niçin
geldiğini sordular. O da Osman´ın intikamını almak için geldiğini, onun haram ayda, haram beldede haksız yere öldürüldüğünü söyledi ve şu ayet-i kerimeyi okudu:
"Ancak sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı ve insanların arasını düzeltmeyi gözeten kimseler müstesna, onların gizli toplantılarının çğunda hayır yoktur. Bunları, Allah´ın rızasını kazanmak için yapana büyük ecir vereceğiz." (en-Nisâ, 114.)
Bunlar, Hz. Aişe´nin yanından çıkıp Talha´mn yanma giderek ona şöyle sordular:
- Buraya niçin geldin
- Osman´ın intikamını almak için.
- Sen Ali´ye bey´at etmemiş miydin
- Evet, ama boynumun üzerinde kılıç vardı. Korktuğum için ona bey´at ettim. Eğer bizimle Osman´ın katillerinin arasından çıkmaz ve bizi başbaşa bırakmazsa, onun halifeliğini kabul etmeyeceğim.
Bunlar daha sonra Zübeyr´in yanına gittiler. Ona da aynı şeyleri sordular. O da aynı cevaplan verdi.
îmran ile Ebu Esved ed-Düelî, Osman b. Hanifin yanına döndüler. Ebu Esved, ona şöyle dedi:
"Ey Huneyf in oğlu, sana gelindi. Sen de savaşa çık. Mızrakla vuruş. Kılıçla savaş ve diren. Zırhını giyerek, nikahını takarak, paçanı sıvayarak onlara karşı çık."
Bu laflan duyan Osman, şöyle der: "Innâ lillah ve innâ ileyhi raciun. Kabe´nin Rabbine andolsun ki, İslâm´ın değirmeni ters dönmeye başlamıştır. Balanız, bundan sonra ne gibi bozukluklar meydana gelecek, görünüz."
îmran da peygamberin: "Otuzbeşinci senede İslâm değirmeni ters dönecektir." mealindeki hadisini kastederek "Vallahi uzun bir savaşa girişeceksiniz" dedi. Sonra Osman b. Huneyf, İmran b. Husayn´a:
- Bana bir tavsiyede bulunur musun diye sorunca Îmran şöyle dedi:
- Bir kenara çekil. Ben de evimde oturacağım (veya devemin üzerinde duracağını, demiştir."
Inıran böyle dedikten sonra çekip gitmiş, Osman da: "Hayır, raü´minlerin emiri gelinceye kadar onlan alıkoyacağım." demiş ve insanlara çağrıda bulunarak silahlannı kuşanmalanm ve mescitte top-lanmalanm istemişti. Halk mescitte toplanınca onlara, savaşa hazırlanmalarını emretmişti. Osman, minber üzerindeyken adamın biri kalkıp şöyle demişti:
- Ey insanlar! Eğer şu kavim korktuklan için gelmiş iseler bilin M, bunlar kuşlann bile güvende olduğu bir beldeden gelmektedirler. Eğer Osman´ın intikamını almak için gelmiş iseler bilin ki, biz onun katilleri değiliz. Bana uyunda şunlan geldikleri yere geri gönderelim.
Esved b. Seri es-Sadî kalkıp şöyle dedi:
- Hayır, bunlar bizden ve başkalarından Osman´ın katillerine karşı yardım istemeye gelmişlerdir. Bu konuşmayı yapan adamı taşladılar. Osman b. Huneyf de, Hz. Osman´ı öldüren kimselerin Basra´da da taraf-tarlan bulunduğunu anladı ve bundan rahatsız oldu.
Mü´minlerin annesi Hz. Aişe ve beraberindekiler gelip Basra´ya yakın bir mevki olan Merbe´de konakladılar. Onun askerlerinin safında savaşmak isteyen Basrahlar yanma gittiler. Osman b. Huneyf de askerleriyle birlikte Basra´dan çıkıp Merbed´e gitti. Orada iki taraf karşı karşıya geldi. Sağ kanatta bulunan Talha konuştu ve Osman´ın intikamının alınmasını istedi. Zübeyr de peşi sıra konuşmaya başladı, aynı şeyleri söyledi. Basralılardan ve Osman b. Huneyfin askerlerinden bazıla-n onlara karşılık verdiler. Mü´minlerin annesi Hz. Aişe konuştu. Taraf-tarlannı savaşa teşvik etti. Ordunun kenar kesimlerindeki bazı gruplar birbirlerine sövmeye ve taş atmaya başladılar. Sonra hernes yerine çekildi. Osman b. Huneyfin askerlerinden bir grup, Hz. Aişe´nin askerlerinin arasına katıldı. Böylece Hz. Aişe´nin askerleri çoğaldı. Harise b. Kudame es-Sadi gelip ona şöyle dedi:
"Ey mü´minlerin annesi! Allah´a yemin ederim ki, senin evinden çıkıp bu deve üzerinde silahlara hedef olarak buraya gelmen, Osman´ın öldürülmesinden daha önemli ve büyük bir hadisedir. Eğer sen gönüllü olarak buraya yanımıza gelmişsen tekrar evine geri dön. Eğer zorlayarak buraya getirilmiş isen evine dönmek için buradaki halktan yardım iste.
Osman b. Huneyfin süvarilerinin komutanı olan Hakim b. Cebel´e gelip savaşı başlattı. Hz. Aişe´nin taraftarlan, ellerini silaha sürmediler. Savaşmak istemediler. Ancak Hakim, onlara saldırdı. Böylece iki taraf da yol ağzında çarpışmaya başladılar. Hz. Aişe, askerlerine sağa çekilmelerini, Beni Mazin kabilesinin mezarlığının yanına varmalannı emretti. Oraya çekildiklerinde gece karanlığı bastırdı. Böylece iki taraf çarpışmaya son verdi. Ertesi gün tekrar savaşmaya başladılar. Şiddetlice çarpıştılar. Çarpışma zevale kadar devam etti. Osman b. Huneyfin taraftarlanndan çok adam Öldürüldü. İki tarafla da aralannda yazışarak banş çağrısında bulundular. Ve neticede Medine´ye bir elçi göndererek Medine halkının düşüncesini sormak ve Talha ile Zübeyr´in be/ata zorlandıklannı Medineliler söylerlerse Osman b. Huneyf Basra´dan çıkacak ve Basra´yı onlara bırakacaktı. Eğer Talha ile Zübeyr, bey*ata zorlanmamışlarsa Talha ile Zübeyr Basra´dan çıkıp orayı Osman b. Huneyf e bırakacaklardı. Bu amaçla KsJb b. Sûr el-Kadî´yi Medine´ye gönderdiler. Ksib, cuma günü Medine´ye vardı. Kalkıp Medinelilere şöyle sordu:
- Talha ile Zübeyr, Ali´ye gönüllü olarak mı bey´at ettiler, yoksa tehdit altında kaldıkları için mi bey´at ettiler
Herkes sustu. Sadece Usame b. Zeyd kalkıp: "Tehdit altında kaldıkları için Ali´ye bey´at ettiler." diye cevap verdi. Bazıları ona hücum ettiler. Onu dövmek istediler. Ancak Süheyb ile Ebu Eyyüb ve bir topluluk onu müdafaa ettiler ve saldırganların elinden kurtardılar. Kendisine de: "Sen de bizim gibi sussaydm olmaz mıydı " deyince o şöyle karşılık verdi: "Hayır, vallahi ben durumun bu noktaya geleceğini sanmıyordum." dedi.
Hz. Ali, Osman b. Huneyf e mektup göndererek Talha ile Zübeyr*i topluluktan ayrılmaya değil, toplulukla bir arada olmaya ve fazilet hususunda birleşmeye zorlamış olduklarını bildirdi. Eğer kendisini halifelikten hal etmek istiyorlarsa bu hususta onların bir gerçekçeleri olmadığım fakat başka bir amaçlan varsa bunu açıklamalarını, kendisinin de bu hususta düşüneceğini beyan etti.
Ka´b b. Sûr, Hz. Ali´nin mektubunu Osman b. Huneyf e getirdi. Osman: "Bu, bizim içinde bulunduğumuz durumu ilgilendirmeyen başka bir şeydir." dedi.
Talha ile Zübeyr, yanlarına gelmeleri için Osman b. Huneyf e haber gönderdiler. Ancak Osman, onların bu isteklerini kabul etmedi. Bunun üzerine bu ikisi, karanlık bir gecede adam toplayarak yatsı vakti büyük camiye gittiler. Ancak Osman, o gece camiye gelmedi. NamazınAbdur-rahman b. Attab b. Üseyd kıldırdı. Basra´nın ayak takımı bu gelen ordudaki askerlere sövüp saydılar. Karşılıklı olarak birbirlerine vurdular. Onlardan kırka yakın adam öldürüldü. Halk da Osman b. Huneyf in köşküne girdi. Onu, Talha ile Zübeyr´in yanına getirdiler. Yüzünde yolunmadık bir tüy dahi bırakmadılar. Talha ile Zübeyr, bu büyük hadiseyi Hz. Aişe´ye bildirdiler. Hz. Aişe de Osman´ın serbest bırakılmasını emredince onu serbest bıraktılar. Beytülmalm yöneticiliğine Hz. Ebu Bekir´in oğlu Abdurrahman´ı atadılar.
Talha ile Zübeyr, Beytülmaldakı eşyaları halka taksim etti. îtaat edenleri biraz tercih ettiler. Bunun üzerine halk, akın akın gelip erzaklarını almaya başladılar. Neticede Beytühnala bekçiler yerleştirip tedbir aldılar. Basra yönetimini diktatörce yürüttüler. Hz. Osman´ın katillerinden bir grup ile bunların yardımcıları, buna karşı kızıp gayrete geldiler. 300´e yakın asker topladılar. Bu askerlerin başına Hakim b. Cebe-le´yi komutan yaptılar. Hakim, Hz. Osman´ı öldürenlerden biriydi. Bunlar ortaya çıkıp savaşmaya başladılar. Adamın biri Hakim b. Cebele´nin ayağına vurarak ayağını kopardı. Bu da ayağım sürüyerek koştu ve ayağım kesen adama ayağıyla vurdu ve öldürdü. Sonra ayağına yaslanarak şöyle dedi:
"Ey bacak, seni pek önemsemiyorum. Senen yerine kolum vardır.
Onunla parçamı himaye ederim. Ölmek benim için utanç değildir. Halk arasında utanç cepheden kaçmaktır. Harab olup ölmek, şerefi rezil etmez
Hakim b. Cebele, başını kendisini Öldüren adamın üzerine yaslayıp uzanmış vaziyette iken adamın biri kendisine uğrayıp:
- Seni kim öldürdü diye sormuş, o da:
- Şu yastığım beni öldürdü, diye cevap vermişti.
Sonra Hakim ve Hz. Osman´ın katilleriyle taraftarlarından olan yetmiş kadar Medineli öldürüldüler. Böylece Talha ve Zübeyr´e muhalefet eden Basralıların moralleri çöktü. Maneviyatları gevşedi. Anlatıldığına göre o sırada Basralılar, Talha ile Zübeyr´e bey´at etmişlerdi. Zübeyr de kendisiyle birlikte yola koyularak gelmesinden önce Hz. Ali´yi karşılamaya gitmeleri için 1000 kadar süvariye çağrıda bulunmuş, ancak hiç kimse onun bu çağrısına icabet etmemişti. Bu durumu bir mektup yazarak Şamlılara müjdelemişlerdi. Bu hadise, hicretin otuzaltmcı senesinin rebiyülevvel ayının bitimine beş gece kala vuku bulmuştu. Hz. Aişe de Zeyd b. Sohan´a mektup yazarak kendisine yardım etmesini ve kendisiyle birlikte hareket etmesini, şayet yardıma gelmese de bir şeye karışmamasını, evinde oturmasını, ne lehinde ne de aleyhinde bulunmasını taleb etmiş, Zeyd de ona şu cevabı vermişti:
"Sen, kendi evinde oturduğun sürece sana yardımcı olurum.
Ancak savaş hususunda Hz. Aişe´ye itaat etmemişti ve şöyle demişti: Allah, mü´minlerin annesi Aişe´ye rahmet etsin. Allah ona kendi evinde oturmasını, bize de savaşmamızı emretmiştir. Ama o, kendi evinden dışarı çıkıp savaşmaya girişti. Bize de evlerimize kapanmamızı emretti ki, savaşmak aslında bizim hakkımızdır." Hz. Aişe, Yemamelî-lerle Kûfelilere de aynı mealde mektuplar gönderdi. [10]
Hz. Ali´nin Şam Yerine Basra´ya Gidişi
Önceki sayfalarda da anlattığımız gibi Hz. Ali, Şam´a gitmek için hazırlandıktan sonra Talha ile Zübeyr´in Basra´ya yöneldikleri haberini alınca insanlara hutbe irad etti. Onları Basra´ya doğru hareket etmeye teşvik etti ki, Basra´ya gitsinler ve Talha ile Zübeyr´in oraya girmelerine engel olsunlar. Ya da girmişlerse oradan onları kovsunlar. Fakat Medine halkının çoğunluğu, Hz. Ali´nin bu çağrısına icabet etmekte ağır davrandı! Bazıları onun bu davetine icabet ettiler. Şabfnin ifadesine göre onun bu çağrısına Bedir savaşma katılmış olanlardan sadece altı kişi icabet etti ki, bunların yedincisi yoktu. Başkalarının ifade ettiklerine göre Hz. Ali´nin bu çağrısına Ebu Heysem b. Teyyihan, Ebu Katade el-Ensârî, Ziyad b. Hanzale ve Huzeyme b. Sabit gibi bazı büyük sahabeler icabet etmişlerdi.
Hz. Ali, önceki kısımlarda da anlattığımız şekildeki tabiyesiyle Basra´ya doğru hareket etti. Medine´de yerine vekil olarak Temmam b. Ab-bas´ı, Mekke´de Kuşem b. Abbas´ı bıraktı. Bu hareketleri hicretin otu-zaltıncı senesinin rebiyülahır ayının sonlarına denk geliyordu. Hz. Ali, 900 kadar savaşçıyla Medine´den yola çıktı. Rabaza´ya geldiklerinde Abdullah b. Selam gelip Hz. Ali´nin atının yularını tutarak şöyle dedi:
"Ey mü´minlerin emiri! Buradan çıkıp gitme. Allah´a yemin ederim ki, sen Medine´den çıkıp gidersen artık Müslümanların otoritesi Medine´de ebediyete kadar yerleşemez.
Böyle demesi üzerine bazıları ona sövdüler. Hz. Ali ise, şöyle dedi: "Ona ilişmeyin. Doğrusu o, Peygamber (s.a.v.)´in sahabelerinden olup iyi bir kimsedir."
Hasan da yolda gelip babası Ali´ye şöyle dedi:
- Ben, seni Medine´den çıkmaktan men etmiştim ama sen beni dinlemedin. Yarın boş yere öldürüleceksin. Kimse de sana yardım etmeyecektir.
- Sen, cariyenin inleyişi gibi bana inleyip şefkat gösteriyorsun. Sen beni neden men ettin de ben seni dinlemedim
- Osman´ın öldürülmesinden önce Medine´den çıkıp gitmeni sana söylememiş miydim ki, Osman öldürülürken sen Medine´de olmayay-dın. Ve bu hususta hiç kimse senin aleyhinde dedikodu yapmasaydı. Osman´ın öldürülmesinden sonra bütün Mısır halkı, sana be/atlarını göndermedikçe kimseyle bey´atlaşmamam sana söylememiş miydim Şu kadın (Hz. Aişe) ve şu iki adam (Talha ile Zübeyr) Medine´den çıktıkları zaman sana evinde oturmanı söylememiş miydim Ki bunlar gidip kendi aralarında sulh yapsınlar. Ama bütün bu söylediklerimi dinlemedin. Öyle değil mi
- Osman´ın öldürülmesinden önce Medine´den çıkmamı söylemiştin, ama olaylar bizi bu maceraya sürükledi. Yapabileceğimiz birşey kalmadı. Mısır halkının bey´atımn bana gelmesinden Önce kimseden be/at kabul etmememi söylemiştin. Fakat ben idarenin başsız kalmasını hoş karşılamadığını için beratı kabul ettim. Aişe, Talha ve Zübeyr´in Medine´den çıkmalarından sonra evimde oturmamı bana söylemiştin. Sen, benim çevresi kuşatılan sırtlan gibi olmamı istiyorsun ki, topuğun-daki kaim siniri yarılıncaya kadar burada değildir denilsin, siniri yarıldıktan sonra dışarı çıksın, (yani yapabilecek birşey kalmayıncaya kadar evimde oturmamı istiyorsun). Beni ilgilendiren bu işe ben bakmazsam kim bakar Ey oğulcuğum, yolumdan çekil.
Basra´daki halkın yaptıklarını haber aldıktan sonra Hz. Ali, Mu-hammed b. Ebi Bekir ve Muhammed b. Cafer´le birlikte Kûfelilere şu mealde bir mektup gönderdi:
"Ben sizi diğer şehirlerin halkına tercih ettim. Size rağbet ettim.
Olan hadiselerin dışında kalıp feragat gösterdim. Siz, Allah´ın dinine yardımcı ve destekçi kimseler olun. Bize katılın, bize yardım edin. Biz, barış ve ıslahatı istiyoruz ki, bu ümmet yine eskisi gibi kardeşler haline gelsin."
Muhammed b. Ebi Bekir ve Muhammed b. Cafer, bu mektubu alıp Kûfelilere götürdüler. Medine´ye de haber gönderdi. İstediği silah ve binekleri aldı. Sonra kalkıp insanlara şöyle bir hutbe irad etti:
"Doğrusu Allah, bizi İslâmiyet´le aziz kıldı. O sayede bizi yüceltti. Bizi İslâm bağı ile kardeş kıldı. Daha önce biz zelil idik. Az idik. Birbirimize düşmandık. Aramız açıktı. Ama İslâmiyet´i din olarak kabul etmelerinden, hak da aralarında uygulandıktan, kitap onlara rehber olduktan sonra insanlar bu şekilde kardeş olarak yücelmiş halde bir süre hayatlarını sürdürdüler. Nihayet şu adam (Hz. Osman), Şeytan tarafiri-dan aldatılan ve ifsad edilen kimseler tarafından vuruldu. Bu ümmeti birbirine düşürmek için Şeytan o asileri yoldan çıkarmıştı. Dikkat edin, daha önceki ümmetler nasıl birbirlerinden koptularsa bu ümmet de birbirinden kopacaktır. Olacak şeylerin şerrinden Allah´a sığınırız."
Hz. Ali, tekrar dönüp cemaata şöyle dedi: "Olacak olan şeyler mutlaka olacaktır. Dikkat edin, bu ünmet yetmişüç fırkaya bölünecektir. Bu fırkaların en kötüsü, beni seven ama benim amelimle amel etmeyendir. Siz bu zamana ulaştınız ve gördünüz. Dininize sanlın. Benim yolumdan gidin. Çünkü benim takib ettiğim yol, peygamberinizin yoludur. Onun sünnetine tabi olun. Karşılaştığınız problemlerin çözümünü, Allah´ın kitabına havale edin. Kur´ân´m tarif ettiği yola sarılın. Onun hoş karşılamadığı şeyi reddedin. Rab olarak Allah´ı, din olarak İslâm´ı, peygamber olarak Muhammed´i, hakem ve önder olarak Kur´ân´ı benimseyin."
Hz. Ali, Rabaza´dan ayrılmaya karar verip harekete geçeceği esnada İbn Ebi Rufaa b. Rafi kalkıp yan