hafiza aise
Sat 30 April 2011, 09:59 am GMT +0200
Ebu Leheb'in Ölümü
Bu sırada Ebu Leheb, elbisesini sürükleyerek Kabe'ye doğru gelmekteydi. Geldi ve sırtını dayayarak bir kenara oturdu. Neredeyse sırtı, o sırada Zemzem kuyusunda çalışmakta olan Abbas İbn Abdülmuttalib'in kölesi EbU Rafi'in sırtına değmişti. Hz. Abbas'ın hanımı Ümmü Fadl da orada bulunmaktaydı.
Aradan çok zaman geçmemişti ki, Bedir bozgununun haberini
79 Bkz. Müslirn, Sahih, 3/1418-1419 (1794)
getiren Ebu Süfyan İbn Haris'in geldiği görüldü. Onun gelişini görenler:
- İşte bakın, EbU Süfyan İbn Hôris geliyor, diyerek ona işaret etmeye başlamışlardı.
Ortalıkta bir gariplik vardı; , sanki herkes bir şeyler biliyormuş da söyleyemiyormuşçasına bir hava hakimdi. Bu arada Ebu Leheb, gelen şahsa seslendi:
- Hele şöyle yanıma bir gel bakalım yeğenim! Hayatıma yemin olsun ki, sende yeni haberler var gibi duruyorsun! İnsanların hali nice oldu, gel de bana anlat!
O da, Ebu Leheb'in yanına yaklaşmış ve bir kenara çömelmişti. Meraklı nazarlar da onlann etrafında toplanmış, konuşulacaklan dikkatle bekliyordu.
Evet, Ebu Süfyan İbn Haris çok şey anlatacaktı. Her tarafından hüzün dökülüyordu. Şunlan sıraladı teker teker:
- Bizler, onlarla karşılaştığımızda, sanki boyunlanmızı kendi ellerimizle onlara uzattık ve onlar da, diledikleri gibi bizi öldürmeye, bizden istediklerini de esir almaya başladılar! Bunun yanında, ben kimseyi de kınamıyorum; çünkü bir de yeryüzü ile sema arasını dolduran devasa atlar üzerinde ve bembeyaz urbalar içinde öyle insanlarla karşılaştık ki, vallahi ne onlara karşı koymaya imkan vardı ne de hızlanna yetişmeye!
Daha İbn Haris sözünü bitirmemişti ki, orada anlatılanlara kulak veren Ebu Raft' heyecanına hakim olamayıp kaldırdığı perdenin altından:
- Hiç şüphe yok ki onlar, valIahi de meleklerdir diye bağınver-
di.
Sözünü bitirir bitirmez de, şiddetli bir tokatla sarsılacaktı.
Çünkü, zaten öfkeden nefret kiipii haline gelen Ebu Leheb, çileden çıkmış ve elinin tersiyle EbU Rafi'e şiddetli bir tokat savurmuştu. Bununla da hırsına mani olamayan Ebu Leheb, tokatla birlikte yere yuvarlanan Ebu Rafi'in üzerine çullanacak ve ardı ardına darbelerine devam edecekti.
Halbuki Ebu Rafi', zayıfyapılı bir adamdı; Ebu Leheb gibi azgın bir din düşmanının bu kadar öfkesine muhatap olmak, onu oldukça hırpalamıştı. Artık o, yerde perişan vaziyette yatıyordu.
Bu durum, o ana kadar olanlara seyirci kalan Ümmü Fadl'ı harekete geçirecekti. Gitti ve eline geçirdiği bir çadır kazığını kaptığı gibi Ebu Leheb'in karşısına dikildi:
- Efendisi burada yok diye bir köleyi nasıl böyle dövebilirsin, diyordu. O da çok öfkelenmişti. Ebu Leheb'in öz kardeşi Abbas'ın hanımıydı ve hızını alamayıp elindeki kazıkla birlikte Ebu Leheb'in kafasına şiddetle vurmaya başladı. Kafasından kanlar akıyordu. O da şaşırmıştı; akan kanları eliyle temizlerken neye uğradığını bilememenin şaşkınlığı her halinden okunuyordu.
Ancak bu darbeler, aynı zamanda onun sonunu hazırlayan ölüm darbeleriydi. Küfür adına beraber yürüyüp müşterek adım attığı arkadaşlarının yokluğunun üzerine bir de aldığı bu darbeler, onu hayattan bir hayli koparmıştı. Üzüntüden karalar bağlamıştı. Yedi gece sonra da Mekke halkı, Ebu Leheb'in ölüm haberini alacaktı. Küfür adına bir kale daha tarihe karışıyordu.