armi
Sun 14 June 2009, 10:46 am GMT +0200
Hindistan'da yetişen meşhûr velîlerden. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarındandır. Babasının ismi Sâfî'dir. 1782 (H.1196) senesinde Râmpûr'da doğdu. Ebû Saîd Fârûkî, daha çocuk iken, sâlih ve kıymetli bir zât olacağının alâmetleri yüzünden okunuyordu. Çocukluğunda, çocukların düşkün oldukları oyun ve eğlenceler ile hiç meşgûl olmadı. On yaşında Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Kur'ân-ı kerîmi tertîl üzere o kadar güzel okurdu ki, dinleyenler kendilerinden geçerdi. Tecvîd ilmini, kırâat âlimlerinden olan Kârî Nesîn'den öğrendi. Kur'ân-ı kerîmi ezberledikten sonra, aklî ve naklî ilimleri öğrenmeye başladı. Önemli ders kitaplarını Müftî Şerefüddîn'den okudu. Şâh Veliyyullah Dehlevî'nin oğlu Mevlânâ Refîüddîn'den hadîs ilminde ders aldı. Kâdı Beydâvî Tefsîri'ni, Sahîh-i Müslim şerhini de ondan okudu. Sahîh-i Buhârî'yi ise yine Mevlânâ Refîuddîn'den, hocası Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinden ve kendi dayısı Sirâc Ahmed'den okuyup rivâyet ve nakletme icâzeti aldı.
Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, aklî ve naklî ilimleri öğrendikten sonra, tasavvuf ilmini öğrenip bu yolda yetişti. Tasavvufta, önce babasından feyz aldı. Babası onu tasavvufda bir müddet yetiştirdikten sonra; "Ey oğlum! Senin himmet kuşun çok yükseklere uçmaktadır." dedi. Bundan sonra Kâdirî yolunun o zamanki meşhûr şeyhi Şâh Dergâhî'nin hizmetine gidip, on iki sene, derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Nefsini ve kalbini ıslâh için çok gayret göstererek nefsin isteklerini yapmayıp, nefsin istemediklerini yaptı. Dünyâdan yüz çevirdi. Çok oruç tuttu. Yetişmek için ne lâzımsa yaptı. Nihâyet hocası Şah Dergâhî ona Kâdirî yolundan icâzet ve hilâfet verdi.
Ebû Saîd Fârûkî, bundan sonraki hâlini şöyle anlatmıştır: "İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ını okurken anladım ki, tasavvufta bu derecelere ulaşmama rağmen, henüz kemâlât-ı nisbet-i Ahmedî'ye kavuşamamışım. Bu sebeple Dehli'ye gidip oradan, Pâni-püt şehrinde bulunan Senâullah-ı Pâni-pütî'ye bir mektup gönderip, bu nisbete kavuşma arzumu bildirdim. Buna cevâben gönderdiği mektupta, Şâh Gulâm Ali'nin yâni Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin sohbetine gitmemi yazmıştı."
1810 (H.1225) senesinde Muharrem ayının yedinci günü Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin sohbetine kavuştu. Fevkalâde izzet ve ikrâm gördü. Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, ondan talebe yetiştirmesini isteyince; "Efendim ben buraya istifâde etmek için geldim." cevâbını verdi. Bunun üzerine daha ziyâde iltifât ve teveccühe kavuşup, Abdullah-ı Dehlevî'nin meşhûr talebelerinden oldu. Birkaç ay sohbetlerinde bulunduktan sonra, Müceddidiyye, Çeştiyye, Kâdiriyye yollarından icâzet verip mezun eyledi. Talebelerinin çoğunu ona havâle etti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Seyyid İsmâil Medenî gibi âlim zâtlar, ondan istifâde ettiler. Hocası Abdullah-ı Dehlevî hazretleri talebelerine hitâben; "Talebenin irâdesi (kendi arzu ve isteği), Ebû Saîd'in irâdesi gibi olmalı. Zîrâ hocalığı bırakıp talebeliği tercih etti." buyurdu.
Ebû Saîd-i Fârûkî hazretleri, tam on beş sene Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin sohbetine devâm etti. Onun vefâtından sonra, yerine geçerek talebe yetiştirmeye başladı. Hak âşıklarının, susamışların kalblerini Allahü teâlânın mârifeti ile doldurdu. Bütün ecdâdı gibi İslâm dînini yaymağa çalıştı. Bâzı talebelerinin ricâsı üzerine yazdığı, Hidâyet-üt-Tâlibîn kitabı Fârisî olup, pek kıymetlidir. Ebû Saîd-i Fârûkî hazretleri, daha önce yaşamış insanların din ve dünyâ seâdetleri için her şeylerini fedâ etmiş olan büyüklerin yaşayış ve ahlâkı ile ahlâklanmıştı.
Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinin talebelerinden birinin karşısına bir gün bir arslan çıktı, hemen hocasını hatırlayıp imdâdına yetişmesini istedi. Ebû Saîd Fârûkî hazretleri birdenbire gözüküp elinde tuttuğu bir sopa ile arslana vurup oradan uzaklaştırdı.
Nevvâb Ahmed Yâr Hân'ın hanımının hiç çocuğu olmazdı. Çocuğu olması için Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinden duâ istedi. Duâsı bereketiyle birçok çocuğu oldu.
Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, bir kimseye evinin yanacağını işâret etmişti. Gerçekten evi yandı.
Ebû Saîd Fârûkî hazretleri bir defâsında Râmpûr'dan Sünbül'e gidiyordu. Yolu gece vakti sâhile ulaştı. Karşıya geçmek için gemi kalmamıştı. Kendisini oraya kadar bir arabacı götürmüştü. Kirâladığı arabanın sâhibi gayr-i müslim idi. Sâhile gelip durduklarında arabacıya; "Arabayı suya sür!" buyurdu. O da heybeti karşısında korkup arabayı suya sürdü. Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinin kerâmetiyle araba suya batmadı. Normal bir yolda gibi sürüp karşıya geçtiler. Gayr-i müslim arabacı onun bu kerâmeti karşısında hayret edip, müslüman oldu.
Meyân Ahmed Asgar anlatır: "Bâzan uyuyup kalır, teheccüd namazı kılamazdım. Bu hâlimi Ebû Saîd Fârûkî hazretlerine arz ettim. Buyurdu ki: "Bizim hizmetçiye söyleyin, teheccüd zamânında bize hatırlatsın, sizi kaldıralım. Bu kadarı bize, diğeri size âid olsun." Bundan sonra teheccüd saati gelince, sanki birisi gelip beni kaldırırdı. Böylece bir daha teheccüd namazımı kaçırmadım."
Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, aklî ve naklî ilimleri öğrendikten sonra, tasavvuf ilmini öğrenip bu yolda yetişti. Tasavvufta, önce babasından feyz aldı. Babası onu tasavvufda bir müddet yetiştirdikten sonra; "Ey oğlum! Senin himmet kuşun çok yükseklere uçmaktadır." dedi. Bundan sonra Kâdirî yolunun o zamanki meşhûr şeyhi Şâh Dergâhî'nin hizmetine gidip, on iki sene, derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Nefsini ve kalbini ıslâh için çok gayret göstererek nefsin isteklerini yapmayıp, nefsin istemediklerini yaptı. Dünyâdan yüz çevirdi. Çok oruç tuttu. Yetişmek için ne lâzımsa yaptı. Nihâyet hocası Şah Dergâhî ona Kâdirî yolundan icâzet ve hilâfet verdi.
Ebû Saîd Fârûkî, bundan sonraki hâlini şöyle anlatmıştır: "İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ını okurken anladım ki, tasavvufta bu derecelere ulaşmama rağmen, henüz kemâlât-ı nisbet-i Ahmedî'ye kavuşamamışım. Bu sebeple Dehli'ye gidip oradan, Pâni-püt şehrinde bulunan Senâullah-ı Pâni-pütî'ye bir mektup gönderip, bu nisbete kavuşma arzumu bildirdim. Buna cevâben gönderdiği mektupta, Şâh Gulâm Ali'nin yâni Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin sohbetine gitmemi yazmıştı."
1810 (H.1225) senesinde Muharrem ayının yedinci günü Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin sohbetine kavuştu. Fevkalâde izzet ve ikrâm gördü. Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, ondan talebe yetiştirmesini isteyince; "Efendim ben buraya istifâde etmek için geldim." cevâbını verdi. Bunun üzerine daha ziyâde iltifât ve teveccühe kavuşup, Abdullah-ı Dehlevî'nin meşhûr talebelerinden oldu. Birkaç ay sohbetlerinde bulunduktan sonra, Müceddidiyye, Çeştiyye, Kâdiriyye yollarından icâzet verip mezun eyledi. Talebelerinin çoğunu ona havâle etti. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Seyyid İsmâil Medenî gibi âlim zâtlar, ondan istifâde ettiler. Hocası Abdullah-ı Dehlevî hazretleri talebelerine hitâben; "Talebenin irâdesi (kendi arzu ve isteği), Ebû Saîd'in irâdesi gibi olmalı. Zîrâ hocalığı bırakıp talebeliği tercih etti." buyurdu.
Ebû Saîd-i Fârûkî hazretleri, tam on beş sene Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin sohbetine devâm etti. Onun vefâtından sonra, yerine geçerek talebe yetiştirmeye başladı. Hak âşıklarının, susamışların kalblerini Allahü teâlânın mârifeti ile doldurdu. Bütün ecdâdı gibi İslâm dînini yaymağa çalıştı. Bâzı talebelerinin ricâsı üzerine yazdığı, Hidâyet-üt-Tâlibîn kitabı Fârisî olup, pek kıymetlidir. Ebû Saîd-i Fârûkî hazretleri, daha önce yaşamış insanların din ve dünyâ seâdetleri için her şeylerini fedâ etmiş olan büyüklerin yaşayış ve ahlâkı ile ahlâklanmıştı.
Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinin talebelerinden birinin karşısına bir gün bir arslan çıktı, hemen hocasını hatırlayıp imdâdına yetişmesini istedi. Ebû Saîd Fârûkî hazretleri birdenbire gözüküp elinde tuttuğu bir sopa ile arslana vurup oradan uzaklaştırdı.
Nevvâb Ahmed Yâr Hân'ın hanımının hiç çocuğu olmazdı. Çocuğu olması için Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinden duâ istedi. Duâsı bereketiyle birçok çocuğu oldu.
Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, bir kimseye evinin yanacağını işâret etmişti. Gerçekten evi yandı.
Ebû Saîd Fârûkî hazretleri bir defâsında Râmpûr'dan Sünbül'e gidiyordu. Yolu gece vakti sâhile ulaştı. Karşıya geçmek için gemi kalmamıştı. Kendisini oraya kadar bir arabacı götürmüştü. Kirâladığı arabanın sâhibi gayr-i müslim idi. Sâhile gelip durduklarında arabacıya; "Arabayı suya sür!" buyurdu. O da heybeti karşısında korkup arabayı suya sürdü. Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinin kerâmetiyle araba suya batmadı. Normal bir yolda gibi sürüp karşıya geçtiler. Gayr-i müslim arabacı onun bu kerâmeti karşısında hayret edip, müslüman oldu.
Meyân Ahmed Asgar anlatır: "Bâzan uyuyup kalır, teheccüd namazı kılamazdım. Bu hâlimi Ebû Saîd Fârûkî hazretlerine arz ettim. Buyurdu ki: "Bizim hizmetçiye söyleyin, teheccüd zamânında bize hatırlatsın, sizi kaldıralım. Bu kadarı bize, diğeri size âid olsun." Bundan sonra teheccüd saati gelince, sanki birisi gelip beni kaldırırdı. Böylece bir daha teheccüd namazımı kaçırmadım."