- Ebeveyn Emri Üzerine Evlad Karısını Boşamaya Mecbur mu?

Adsense kodları


Ebeveyn Emri Üzerine Evlad Karısını Boşamaya Mecbur mu?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Wed 22 February 2012, 08:25 pm GMT +0200
Baba Veya Annenin Emri Üzerine Evlad Karısını Boşamaya Mecbur Mu?

 

Bu babdaki hadisler evladın kayıtsız ve şartsız bu emre uymak mecbu­riyetinde olduğuna delalet etmezler. Şöyle ki; İbn Ömer (r.a.) sevdiği ka­rısını babasının emri üzerine Resul-i Ekrem (s.a.)'in emri ile boşamış ise de bu olaydan umumî bir hüküm çıkarılamaz. Çünkü Ömer (r.a.) gibi bir baba kendi gelininden hoşlanmamış ve oğlunun onu boşamasını istemiş ise, muhakkak bu istek Allah yolunda.,bir istekdir. Dünya ile ilgili bir is­tek değildir. Nitekim et-Tac el-Cami H'I-Usul adlı hadis kitabının V. cil­dinin başında bulunan "birrin nevileri" babında rivayet olunan bu hadisin haşiyesinde; "Ömer (r.a.)'in hoşlanmaması üzerine oğlu Abdullah'ın ka­rısını boşaması için, Peygamber (s.a.)'in emir vermesi hükmü, Hz. Ömer ve onun gibi zatlara mahsus bir hükümdür. Çünkü Ömer'in hoşlanmama­sı muhakkak Allah içindir ve din açısından hoşlanmamayı gerektiren bir nedene dayanır. Bunun içindir ki, Peygamber (s.a.) Abdullah'a kadını bo­şamayı emretmiştir. Böyle bir özel durum olmadıktan sonra kadını boşa­ma hususunda erkek kimseye itaat etmekle mükellef değildir. Ancak bo­şamayı gerektiren meşru bir sebeb varsa, bu ayrı bir meseledir. Bilindiği gibi "boşama, Allah katında en çirkin helâldir" mealinde sahih hadis  vardır" denilmiştir.

îbn Hacer Heytemi de ez-Zevâcir kitabının "baba ve anneye itaat" babında, bu babdan önceki babda, baba ve anneye itaatsizliğin ölçüsü hakkında geniş bilgi vermiştir. Orada ezcümle ve özetle şöyle der: "Baba ve anneye ukuk diye ifade edilen asilik ve itaatsizlik, onlara örf ve adet­te basit sayılmayacak derecede eziyet etmek ve incitmektir. Eziyet ve in­citme konusunda muteber olan şey baba ve annenin durumudur. Yani ba­ba ve anne bir şeyden inciniyorsa, evlâd bundan sakınmalıdır. Lâkin ba­ba ve annenin ikisinin veya birisinin aklı noksan olduğu ve iyi ile kötüyü seçemediği için evlâdına bir şey emreder veya menederse, buna muhale­fet etmek de Örf ve adette asilik itaatsizlik sayılmazsa, evlad bu durumda muhalefet edebilir ve bu muhalefetten dolayı fasık sayılmaz. Çünkü ma­zurdur. Mesela adam, karısını seviyor ve ondan ayrılmak istemiyor, baba­sı veya annesi yahut ikisi de onun karısını boşamasını istiyorlar. Bu istek kadının diyanetinin noksanlığından bile ileri gelse adam baba ve annesi­nin isteğine uymaya mecbur değildir. Ebu Derdâ'nm hadisinden bu hü­küm çıkarılır."

Yazar "baba cennet kapılarının en hayırlısından girmeye vesiledir artık dilersen baba ve annenin hukukunu iyice koru veya iyice koru­mayı terk et"[573] mealindeki hadisi kast ediyor,

"Çünkü Ebu'd-Derda (r.a.) soru sahibini serbest bırakıyor. Ama baba­nın emrine uyulup boşamanın daha iyi olduğuna işaret ediyor. İbn Ömer (r.a.) hadisi de böyle yorumlanır."

(Yazar 5138 numaralı Ebû Davud hadisini kasd ediyor) "Baba ve annenin diğer emir ve yasaklan da böyledir. Yani sırf akılla­rının noksanlığı ve meseleyi kavrayamama medeni ile verecekleri emir veya yasak, akıllı adamlara arz edildiği zaman bu noktada baba ve anne­ye itaat etmemeyi eziyet ve incitmek saymazlarsa, evlât o işte muhalefet  edilebilir."

Şu halde, baba ve annenin evlâdına kanlarını boşamaları için verecek­leri emre uyma zorunluluğu yoktur ve bu emri yerine getirmemekle ev­lâd, haram bir iş yapmış sayılmaz.[574]

 

5139... (Behz b. Hakîm'in) dedesinden demiştir ki: (Hz. Peygambere):

Ey Allah'ın Rasulü kime iyilik edeyim? diye sordum da,

Annene, sonra annene, sonra (yine) annene, sonra babana sonra da sıra ile en yakınına ve en yakımna"dedi ve şöyle buyurdu: "Bir adam (kendisini hürriyete kavuşturan) efendisinden (yahutta yakının­dan) yanında bulunan ihtiyaç fazlası o mal kıyamet gününde sahibi­nin yanına (zehirinin çokluğundan dolayı) başının kılları dökülmüş (zehirli) bir yılan olarak çağn(lıp getiri)Iir."[575]

Ebu Davud der ki; "Akra" tehirinden başının kılları dökülen demek­tir.[576]

 

Açıklama
 

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifle birlikte  Allah'ın en çok sevdiği amelin vaktinde kılman namazdan sonra anne ve babaya iyilik olduğunu ifade eden hadis-i şerif[577] ve Resulü Ekrem eendimzin cihada katılmak isteyen bir sahabiye: "Git yaş­lı anne ve babana hizmet et"[578] buyurması, ayrıca "Rabbin yalnız ken­disine ibadet etmenizi, anne ve babaya ihsanda bulunmanızı emret­ti."[579] ayet-i kerimesi gibi âyet-i kerimeler, anne ve babaya iyilik ve ih­sanın Allah'a itaattan sonra ikinci derecede gelen büyük bir görev oldu­ğunu açıkça ortaya koyan delillerdir. Özellikle mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte dayanarak Kurtubî (r.a) der ki:

"Bu hadis gösteriyor ki, anneye yapılacak ihsan ve şefkatin, babaya ya­pılandan üç misli azla olması gerekmektedir. Çünkü anne babadan fazla olarak, hamilelik, doğum ve emzirme zahmetlerine katlanmıştır. Babanın bu üç konuda hiçbir yardımı olmamıştır."[580]

Nitekim, şu âyet-i kerime de bu gerçeği ifade etmektedir: "Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik (Çünkü) annesi kendisini (gebelik zah­meti, doğum sancısı ve emzirme) zaaf üzerine zaafla taşımış, sütten ay­rılması da iki yıl sürmüştür. Bana, anne ve babana şükret. Dönüşü­nüz banadır."[581]

Hadis-i şerifte fakir düşüp de kendisini azad eden ve elinde ihtiyaç faz­lası mal bulunan efendisine veya yakın akrabasına müracaat ettiği halde onu eli boş geri çeviren efendinin veya yakın akrabanın karşısına o malın, zehrinin çokluğundan başının kılları dökülmüş kel bir yılan suretinde çı­karılacağı haber verilmektedir. Binaenaleyh ihtiyaç fazlası bir malı, özellikle el açmış olan yoksul bir yakından esirgemenin vebali çok büyüktür.

Hadis-i şerifin sonundaki bu tehdidin, kendisini azat ettikten sonra fa­kir düşerek kendisine el açan eski efendisine, yanında bulunan ihtiyaç fazlası malı vermekten imtina eden kimse hakkında olması da mümkün­dür.[582]

 

5140... (Kuleyb b. Menfaa'nın) dedesinden (rivayet edildiğine göre) kendisi (birgün) Peygamber (s.a.)'e gelip:

Ey Allah'ın resulü kime iyilik edeyim? demiş de, (Peygamber efendimiz):

Annene, (sonra) babana, (sonra) kizkardeşine, (sonra) erkek kar­deşine ve (sözü geçen bu kimselerden) sonra gelen yakınma (iyilik et). Bu (yapılması) gereken bir vazifedir. (Bunlar) ilişkileri devam ettiril­mesi gereken yakınlardır."[583]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerif baştan anııe-baba ve kardeşler olmak  üzere bütün akrabaya karşı iyilikte bulunmayı tavsiye etmekte, babadan önce annenin, erkek kardeşten önce de kizkardeşin zikredilmesiyle de annenin iyiliğe babadan, kızkardeşin de erkek kardeş­ten daha çok muhtaç olduklarına işaret edilmektedir.

Metinde geçen "mevlâkellezî yelî" kelimesiyle de derece itibariyle sö­zü geçen yakınlardan sonra gelen akrabalardır. Kızkardeşin oğlu, erkek kardeşin oğlu, hala, amca, hala oğlu ve hala kızı gibi. Nitekim bir önceki hadis-i şerif de buna delalet eder. Avnü'I-Mabud yazarının açıklamasına göre "bir adam Rasûlullah (s.a.)'a gelerek:

Benim hüsnü sohbetime en layık olan kimdir? diye sordu.

Annendir, buyurdular.

Sonra kimdir? dedi,

Sonra annendir, buyurdu.

Sonra kimdir? dedi,

Sonra annendir, buyurdu.

Sonra kimdir? dedi,

Sonra babandır, buyurdu"[584] mealindeki hadis mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifte geçen "ve" harfinin "sümme (sonra)" anlamında kul­lanıldığına, bu da "mevlâkellezî yelî" kelimesiyle sözü geçen kimselerin kast edildiğine delalet eder.

Nitekim, Kur'an-i Kerim'in muhtelif âyetlerinde sılâ-yi rahim (yakın­larla ilişkiyi sürdürmek) teşvik edilmiştir.[585] Hz. Peygamber de çeşitli ha­dislerinde bunu ısrarla emretmiştir.[586]

Bu mevzuda gelen hadis-i şeriflerden biri şu mealdedir: "Şüphesiz Allah mahlukatı yaratmıştır. Onlardan fariğ olduğu va­kit, rahm ayağa kalkmış, bu katledilmekten sığınan bir makamdır, demiş. Yüce Allah'da: Evet! Sana sıla yapana, benim de sıla yapma­ma, senden ilgiyi kesene benim de ilgi kesmeme razı değil misin? bu­yurmuş, rahm:

Evet razıyım, demiş Yüce Allah da:

Bu sana verilmiştir, buyurmuştur."[587]

Sılanın hakikati; atiyye, şefkat ve merhamet manalarına gelir ki, Al-lahın kullarına bir lütfü, ihsanı ve bir rahmetidir. Daha açık tabirle sıla-i rahim akrabayı ziyaret ederek hallerini sormak, gerekirse yardımlarına koşmak uzakta iseler mektuplaşmak, selam göndermek suretiyle aradaki mânevi bağın kopmamasına dikkat etmektir. Bağın kopmasına "kat-ı ra­him" denir ki; büyük günahtır. Mamafih süa-i rahimin dereceleri vardır.

En yüksek derecesi farzdır, bunu terk eden günahkâr olur. En aşağı de­recesi de selamı kelamı kesmektir. Sılanın kimlere farz olduğuna gelince; taraflardan biri erkek, diğeri kadın olsa birbirlerine nikâh düşmeyecek de­recede yakın akrabaya farz olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde amca-oğulları ile dayı oğullarına farz değildir. Bir takımlarına göre miras babın­da zevil ehram denilen bütün akrabaya arzdır. Nevevî bu ikinci kavlin da­ha doğru olduğunu söylüyor.[588]

 

5141... Abdullah b. Amr)dan (rivayet edildiğine göre); Rasûlullah (s.a.); "Kişinin anne ve babasına lanet etmesi en büyük günahlardan­dır" buyurmuş da (kendisine); "Ey Allah'ın Resulü, insan anne ve baba­sına nasıl lanet eder? demiş. (Rasûlullah (s.a.)'de): "Kişi bir adamın ba­basına lanet eder, o da onun babasına lanet eder. O (bir başkasının) annesine lanet eder, o da (onun) annesine lanet eder" buyurmuştur.[589]

 

Açıklama
 

Hz. Peygamber'in insanın kendi babasına lanet etmesinden bahsedince sahabe-i kiramın bunu hayretle karşılayarak: "Ey Allah'ın Rasulü, insan kendi babasına nasıl lanet edebilir?" diye sormaktan kendilerini alamamaları, o devirde babaya isyan ve lanet etme olaylarının İslâm cemaati arasında hiç kalmadığından tam tersine cemiyette anne ve babaya saygının hakim olmasındandır.

Fakat günümüzde maalesef anne ve babalar dövüp sövmeler, her gün­kü görülen olağan hadiselerden olmuştur. Hadis-i şerif bir kimsenin anne veya babasına lanet etmek suretiyle onun da aynı şekilde karşılık verme­sine sebep olmanın, o kişinin yapmış olduğu bu lanet günâhının altına gir­meyi icabettireceğini ifâde etmektedir.

Nitekim bir âyet-i kerimede de: "Allah'dan başka yalvardıklarına sövmeyin ki onlar da bilmeyerek, aşırı gidip Allah'a sövmesinler..."[590]

 

Bazı  Hükümler
 

1. Sebebe hüküm izafa edilebiler.

2. Zflnn_ı galibe göre amd edüir  Çünkü babasına sövülen adam da şovenin babasına sövebilir. Fakat sövmemesi de mümkündür. Ancak böyle hallerde çoğunlukla nasıl muamele görülür­se öyle muamele edilir. Öyleyse sövmenin karşı taraında sövmekle muka­bele etmesine sebep olması ihtimâli kuvvetli olduğundan bundan kaçın­mak icabeder.

3. Anne baba hakkı pek büyük ve onlara itaat farzdır.[591]

4. Anne ve babaya sövmek en büyük günâhlardandır.

5. Sedd-i Zeray'i (kötülüğe vasıta olan yolları kapatmak) ve feth-i zerayi (iyiliğe vasıta olan yolları açmak) farzdır. Yerine göre vâcib, mendup mubah ve mekruh da olabilir. Çünkü zeria vesile demektir. O halde hara­ma vesile olan haramdır. Cuma namazına gitmek gibi vacibe vesile olan vacibtir.[592]

 

5142... Ebû Üseyd Malik b. Rabia'dan demiştir ki: Biz (birgün) Rasû-lullah (s.a.)'ın yanında iken huzuruna Seleme oğullarından bir adam gelip:

Ey Allah'ın Rasulü, anne ve babama ölümlerinden sonra da yapabi­leceğim iyilik kaldı mı? dedi.

Evet, onlara dua etmek, onlar için Allah'dan mağfiret dilemek, ölümlerinden sonra (varsa) ahidlerini (vasiyyetlerini) yerine getirmek, yakınlığı ancak onlar vasıtasıyla olan akrabalarla ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmak ve (onların) arkadaşlarına ikram ve hür­met etmek" buyurdu.[593]

 

Açıklama
 

Hadis-i şerif anne ve babanın vefatlarından sonra  da kendilerine iyilik yapmanın mümkün olduğunu ifade etmekte ve bu iyilikleri beş maddede özetlemektedir:

1. Onlara dua etmek; Aliyyül-Kari'nin açıklamasına göre cenaze na­mazı da bu duaya girer.

2. Onlar için istiğfar etmek, yani günahlarının ve kusurlarının bağış­lanması için Allah'a el açıp yalvarmak.

Bilindiği gibi "Ey Allah'ım! Ben küçükken onlar beni nasıl büyü­tüp beslemiş, rıfkü mülâyemetle muamele etmişlerse sen de onlara acı, nfk ve yumuşaklıkla muamele et."[594] âyetini dua maksadıyla okur­sa, mezkur âyette kasd edildiği şekilde anne ve babası için dua etmiş olur.[595]

3. Vasiyyetlerini yerine getirmek.

4. Dostlarına ikramda bulunmak.

5. Akrabaları ile ilgilenmek, onlara sıla-i rahimde bulunmak. Bilindiği gibi sıla-i rahim, anne ve baba, vesair akrabayı ziyaret edip

onlara gerekli yardımı yapmak, demektir. Bunun aksine kat-ı rahm denir. Ibn Ebi Cemre demiştir ki: Sıla-i rahim, akrabaya mali yardımda bulunmak, ihtiyaçlarını gidermek, başlarına gelmesi muhtemel zararı defetmek, güler yüz göstermek ve dua etmekle olur. Hulasa, mümkün olan her iyiliği yapmak ve şerri defetmek gayretini göstermektir. Akraba kısmı dürst ve dindar olduğu sürece anılan iyi ilişkileri devam ettirmelidir. Şayet kâfir veya fasık, yani kötülüklere dalan tiplerden olursa, önce gerekli nasihat yapılır. Yollarının yanlış olduğu anlatılarak doğru yola yönelmelerine gayret edilir. Buna göre akraba durumundaki kişi veya kişiler kendilerine çeki düzen verme­dikleri takdirde olumsuz tutum ve davranışları gerekçe gösterilerek ve uyarıda bulunarak, onlarla münasebet veya ilişki kesilir. Bu kesinti, Allah yolunda olduğu için sala-i rahim sayılır. İlişki kesmekle beraber doğru yola yönelmeleri için Allah'a dua etmeye devam edilir."[596]

(5140) numaralı hadisin şerhinde de bu mevzuda malumat vermiştik.[597]

 

5143... İbn Ömer'den (rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Kişinin babası öldükten sonra baba dostlarına sılada bulunması iyiliklerin en iyisindendir."[598]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerif, baba dostalarına sılada bulunmanın  faziletine delildir.  Sılada  bulunmaktan murad onların ziyaretlerine gitmek, kendilerine ihsan ve ikramda bulun­mak, gerekirse yardımlarına koşmaktır. Buna sebep baba olduğu için, dostuna yapılan her nevi ihsan ve ikram babaya da yapılmış gibi olur. An­nelerle dedelerin, hocaların, karı ve kocaların dostlarına yapılan ikram da bu hükümdedir.

Hadis-i şerif baba hakkının pek büyük olduğuna da işaret etmektedir. Çünkü babanın dostlarına yapılan ikram ve ihsan iyiliğin en faziletlisi olunca bizzat babaya yapılan ikramın faziletini dille tarife imkân kal­maz.[599]

 

5144... Ebu't Tufeyl)den demiştir ki: Ben Peygamber (s.a.)'i Ci'râne'de (ganimetler arasında bulunan) etleri bölüştürürken gördüm. O gün ben (yeni yetişmiş) bir gençtim ve (kesilmiş) deve kemikleri taşıyordum. O sırada karşıdan bir kadın çıkıverdi, Peygamber (s.a.)'in yanma geldi. Hz. Peygamber de abasını ona serdi. O da (abanın) üzerine oturdu. Ben (orada bulunanlara):

Bu da kim? diye sordum.

Kendisini emzirmiş olan süt annesidir, dediler.[600]

 

5145... Ömer b. es-Sâib'in haber verdiğine göre (birgün) Rasûlullah (s.a.) otururken süt babası çıkagelmiş, bunun üzerine (Hz. Peygamber) onun için elbisesinin bir ucunu yere sermiş, o da üzerine oturmuş, sonra süt annesi çıkagelmiş, (bu sefer de) elbisesinin öbür tarafını yırtıp onun altına sermiş, o da bunun üzerine oturmuş, sonra süt biraderi çıkagelmiş, Rasûlullah (s.a.) onun için ayağa kalkmış ve onu önüne oturtmuş.[601]

 

Açıklama
 

Ci'râne: Haram sınırları içerisinde bulunan bir hill dâiresidir. Mekke'de, yani Harem dahilinde bulunan kimseler Umre için buradan ya da yine harem dahilinde bulunan bir hıll dairesi olan "Ten'im" den ihrama girerler. Ten'im'den ihrama gir­mek daha efdaldir.[602]

Ci'râne Mekke'ye bir merhale uzaklıkta meşhur bir yerdir. Hz. Pey­gamber, Huneyn savaşından sonra ganimetleri gazilere bölüştürmek için on günden daha fazla bir zaman süresince burada kalmıştır.

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifler insanın süt annesi ve süt ba­bası, süt hemşiresi ve süt biraderinin öz annesi, babası, kizkardeşi ve er­kek kardeşi gibi iyilik ve sılaya lâyık olduklarına delâlet etmektedir. Hz. Peygamberin süt annesi "Halime bint Abdullah b. el-Hâris b. Sa'd b. Bekr b. Hevâzin'dir. İbn Abdil Berr'in açıklamasına göre Hz. Peygamberin kü­çükken emzirmiş ve kendisinde Peygamberliğine delalet eden harikulade (olağanüstü) olaylar müşahede etmiştir. Kendisi Hz. Peygamber'in pey­gamberliğini tasdik ederek müslüman olmuş ve Hz. Peygamberden hadis rivayet etmiş, kendisinden de bu hadisleri kızı Şeyma ve Abdullah b. Ca­fer nakletmiştir.

Hz. Peygamber'in süt babası el-Hâris b. Abdi'1-Uzzâ b. Rifa es-Sa'dîdir.

Süt hemşiresi: eş-Şeymâ bint el-Hâristir.

Süt biraderi ise Abdullah b. Haris'tir. Hepsi de İslam ile müşerref ol­muşlardır."

Münzirî'nin açıklamasına göre Ömer b. es-Saib'in bu hadisi mu'daldir.[603]

 

[573] İbn Mâce, talak 36.

[574] H. Hadiboğlu, Sünen-i İbn Mâce Terecine ve Şerhi, VI, 24-26.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/420-421.

[575] Tirmizî, birr 1, İbn Mâce, edeb 1; Ahmed b. Hanbel, V, 3, 5.

[576] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/421-422.

[577] Buharî, edeb 3.

[578] a.g.e.

[579] İsrâ (16), 23.

[580] Kurtubî, el-Câmi, X, 209.

[581] Lukman (31), 14.

[582] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/422-423.

[583] Müslim, birr 1; İbn Mâce, edeb 1; Ahmed b. Hanbel, V, 3, 5.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/423.

[584] Müslim, birr I.

[585] Ra'd (13),21.

[586] Buharı, edeb 10, bed'ül-Vahy 6; Müslim, cihad 73; Ahmed b. Hanbel, 1,81, 202.

[587] Müslim, birr 16.

[588] A. Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, X, 496.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/424-425.

[589] Buharî, edeb 4; Müslim, iman 146; Tirmizî, birr 4; Ahmed b. Hanbel II, 216.   

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/425.

[590] En'âm (6), 108.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/425-426.

[591] A. Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, I, 380.

[592] M. Ebu Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi, (Çeviren: A. Şener), 278.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/426.

[593] İbn Mâce, edeb 2.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/426-427.

[594] İbrahim (14), 41.

[595] Cemel, Şerhü'I Cemel, III, 405.

[596] el Mübarekfûrî, Tuhfetü'l-Ahvezî, IV, 315.

[597] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/427-428.

[598] Müslim, birr 11-13; Tirmizî, birr 5; Ahmed b. Hanbel, II, 88, 91, 97.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/428.

[599] A, Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, X, 493.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/428.

[600] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/429.

[601] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/429.

[602] A. Davudoğlu, İbn Âbidin Tercemesi, IV, 464.

[603] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 16/429-430.