- Duyguların pınarıdır ağlamak

Adsense kodları


Duyguların pınarıdır ağlamak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ehlidunya
Sat 14 July 2012, 02:20 pm GMT +0200
Duyguların pınarıdır ağlamak    
   
Kitab-ı Mübîndeki her şey bu kâinattaki yaşananların birer örneğidir. Yeryüzü, dünyanın maddî ve manevî kirleriyle kirlenir.
 
Arkasından yeryüzünün süpürgesi olan rüzgâr gelir, zemini süpürür, tozları bastırmak için de Cenâb-ı Allah’ın rahmetiyle yağmur damlaları iner tek tek. Bununla da yetinmez; sünger bulutundan, şiddetlenir daha fazla daha derine ulaşabilmek için akar yeryüzüne. Yağar yağar, için için ağlayan bir yürek gibi. Yorulana kadar içi boşalana kadar sıkıntıları silercesine yağar. Sonra temizlenen kâinatta, kara bulutların yerini masmavi bir gökyüzü, beyaz bulutların arkasından pırıl pırıl bir aydınlığa doğan güneş; sıcacık ısıtır üşüyen gönülleri. Gözyaşlarıyla ıslanan yürekleri...
İşte kâinatın örneği yağmur gibi gözyaşları boşalır göz pınarlarından. Bazen en sevdiğini kaybetmekten, bazen kavuşmanın sevincinden, derin bir evlât özleminden, bazen sıla özleminden, bazen ana baba hasretliği kokusundan, burnunun direği sızlar da; sicim gibi akar yaşlar ardı arkasına. Allah (cc) iyi ki bu hasleti vermiş gönüllere. Ya ağlamak olmasaydı!
Şair Necip Fazıl’ın dediği gibi; “Yaratan, rahmetini kahrından üstün saydı / Ne olurdu halimiz, gözyaşı olmasaydı”.
İmam Sadık (k.s) şöyle buyurmuştur: “Gözyaşı dışında her şeyin bir ölçüsü ve tartısı vardır. Bir damla gözyaşı denizler dolusu ateşi söndürür. Göz, gözyaşlarıyla ıslanınca asla fakirlik ve zillet tozuna bulaşmaz. Göz, ağlayıp yaş dökünce Allah, ateşi ona haram kılar...”
Nasıl söndürürdük içimizdeki yanan ateşleri... Nasıl dindirirdik yanan gönülleri... “Ağlamak; müteessir ruhların ferahlama gayreti ve vicdanda yanan ateşi söndürme hamlesidir.” “Kalp yalnız gözyaşı ile yıkanır temizlenir.” Ağlayınca yanımızdaki insanlarla aradaki soğuk duvarlar kalkıyor. Bazen utansak da akan yaştan, sonunda insanı rahatlatıyor ve yanında ağladığı kişiyle bir bağ oluşuyor. Bir merhamet doğuyor. Hem ruhumuza ferahlık verdiği gibi, bedenimize de sağlık açısından faydası var. Bize zarar veren stres, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve daha birçok hastalığa deva oluyor. Vücudumuzda biriken kimyasal toksinlerin atılmasını sağlıyor. Ağlamak duygu durumunu iyileştiriyor ve acı verici durumlarda rahatlama sağlıyor. Bunlar bizim bildiklerimiz. Bilmediklerimiz daha ne kadar çoktur. Ağlamak güzel şey. Ne kadar güzel bir kaynak ki, hiç bitmiyor. Bazen sevinçle çağlıyor, bazen derin bir acıyla derinden kanıyor. Iğıl ığıl akıyor beden denilen libastan. Akarken içindeki zehri boşaltırcasına çağlıyor. Aslında merhametimiz, gözyaşımız, insanlığımız ve arınmışlığımızla hakikati özümsemenin, kadere rıza göstermenin bir şeklidir.
Barla’da derin bir hüzün... Bediüzzaman’ı ilk gören ve onunla uzun yıllar yan yana nefes alan, her evinden çıkışında onu karşısında dimdik muhteşem, haşmetli görünüşüyle karşılayan gönül bağı kurmuş, bazen üstünde, bazen yanan yürekleri serinleten eşsiz gölgesinde, bazen yaprakların haşmetli hışırtısında ona yarenlik etmiş koca çınar ağacı. Yıldız Sarayı’na değişilmeyen dostluğun adıdır çınar ağacı. Karşılıksız sevgi hamurunda Üstadımızı basar ulu gövdesine. Hasret giderir ikisi de, yılların özlemini silercesine. Üstadımız hiç ayrılmak istemese de çınar ağacından; ayrılık, hasret ayırır uzun yıllar. Döner bir gün derin acılar, hastalıklar, dert çeker, yılların yükünü yükler yaşlanan omuzlarına; gelir uzun yıllar sonra. Hep beklemiştir Üstadını yolun başında. Bilir ki bir gün o yol ona Üstadını getirecek. İşte beklediği an gelmiş, Üstadı bir nefeste varmıştır, iki talebesi de yanına. Talebeler iki ebedî dostu yalnız bırakır. Sakladığı yaşları tekrar kavuşmanın sevinciyle bırakır çınarın gövdesine, sarılırlar anasına sarılan evlât gibi, basar bağrına ayrılık bitsin der gibi. Sımsıkı çınar ağacına sarılan Üstadımızın sevgi pınarında ıslanan yanaklarında, manen bakan gözle bakıldığında çınarın yaşaran gözlerini hissetmemek mümkün değildi. Üstadımız sarılmış, hıçkırıklarla ağlamaktaydı. Beklenen yılların özlemini atarcasına uzun uzun sarılırlar. İçinde yanan hasretlik ateşini gözyaşlarıyla söndürür Üstadımız.
İşte duyguların pınarıdır ağlamak. Giden ömür içinse ağlamak, kaybettiklerinin değil kazandıklarının yaşları olmalı. Bizi Yaratanla bağımız olmalı, gecenin en zifiri karanlığında sadece duânın özü olmalı gözden akan yaş. Söz çıkmasa da dudaklardan, akan yaşlar bin kelâmdan daha makbuldür, Allah (cc) katında. “Her mü’min dağlar kadar günah ile mescidimizde bulunsa, ağlayan şu kişinin hürmetine oradakilerin hepsinin günahları affolur. Çünkü melekler ‘Ey Rabbimiz, ağlayanları, ağlamayanlara şefaatçi kıl!’ derler.” (Hadis-i Şerif [Beyhaki]) Sadece biz kullarına verilmiş, bu kadar özel nimeti, rahmeti, merhameti kendimize lütuf bilelim.
“Bir gözyaşı, gül mevsiminde güle karşı akarsa aşk olur adı; sevgiyi damıtır en derin yerinden. Suçlardan sonra tenha gecelerde akarsa tövbedir tadı; gönülleri arıtır en kara kirinden. Mademki gözyaşı bir kutlu demdir, elbette bir erdemdir.”
“Gözyaşının bile görevi varmış. Ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.” (Hz. Mevlânâ)
Gelecek olan gülümsemeye merhaba demek için sabırla bekliyoruz.
İmam-ı Ali (ra) şöyle buyurmuştur: “Gözler ancak kalplerin katılaşması sebebiyle kurur. Kalpler ise günahların çokluğu sebebiyle katılaşır.”
Allah’ım kalp katılığından, yaşarmayan gözden Sana sığınırım. Sen bizi merhamet denizinden mahrum bırakma! Âmin. Âmin. Âmin.
 
NURBAN KAYA