- Düşündüler bir an Ümmü Zer

Adsense kodları


Düşündüler bir an Ümmü Zer

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Mon 15 August 2011, 05:14 pm GMT +0200
DÜŞÜNDÜLER BİR AN ÜMMÜ ZER (R.A)

Ocak 2011 64.SAYI

GİFARLI AİLE DÜŞÜNMEZ MİSİN?

Ümmü Zer (r.a) Gifar Kabilesi’ndendir. Eşi Ebu Zer (r.a) Peygamberimiz’in (s.a.v) önde gelen arkadaşlarındandır. Bu çift zamanında putlarına büyük bir bağlılıkla bağlıydılar. Kabilelerinde her ailenin bir putu vardı. En büyük put da Ümmü Zer ailesinin putuydu. Putlarına tazim ve takdis konusunda oldukça hassas davranırlardı.
Bir gün Ebu Zer yine putlarına tazimde bulundu, putlarını kutsadı. Sonra putlarının önüne bir tas süt koydu. İzlemeye başladı.
Putları süte dokunmuyordu bile. Bu arada bir köpek gelerek sütü içti ve sonra putun üstüne bevletti.
Ebu Zer olanları izledi izledi.
Düşünmeye başladı.
İşte o an daha inmemiş ayetlere, vahiylere muhataptı.
Düşünmez misin?
Akletmez misin?
İlahım dediğim, hizmetinde kusur etmediğim, hayatımı ellerine bıraktığım şu putun kendine hayrı yok.
Önüne koyduğum bir tas süte sahip çıkamaz.
Bana nasıl sahip çıkacak?
Dünyaya nasıl sahip çıkacak?
Kendine yapılan kötülüğü önleyemez.
Beni nasıl koruyacak?
Evine gelen Ebu Zer düşündüklerini eşi Ümmü Zer’e anlattı. Ümmü Zer eşine hak verdi. Artık kendisine bile fayda sağlayamayan putlara tapmayı bıraktılar. Lakin kime inanacaklar, kime ibadet edeceklerdi? Nasıl ibadet edeceklerdi?
İnanıyorum beni bir yaratan var.
Görmediğim bir yaratan var.
Nasıl yakarayım ona?
Nasıl inanayım?

YOL GÖRÜNÜR MEKKE’YE

Aramak yolda olmaktır.
Yol illa varır, vardırır.
Adım atmasan bile vardırır.
Bir gün bir haber aldı Ebu Zer
Mekke’de bir adam vardı.
Bir adam.
İnsanları Allah’a çağırıyor, putlara karşı çıkıyordu.
Bire çağırıyor, çoğa karşı çıkıyordu.
Hiç durur muydu artık, durabilir miydi?
Koştu vardı Mekke’ye.
Buldu ol Rasul’ü (s.a.v).
Ellerini ellerine koydu.
İnandı, teslim oldu, bağlandı.
O artık Ebu Zer’dir (r.a).
O artık Allah Rasulü’nün (s.a.v) arkadaşıdır.
Kabilesine döndüğünde eşi Ümmü Zer’e Allah’ı ve Peygamber’i (s.a.v) anlattı.
Ümmü Zer (r.a) da inandı, ta kalpten söyledi: “Allah’tan başka ilah yoktur…”
Kalbi sahibine kavuştu.
Su toprağa kavuşur gibi.

ZERREDEN KÜREYE

Ebu Zer ve Ümmü Zer -Allah onlardan razı olsun- kendileri inandıkları gibi kabilelerini de İslam’a davet ettiler. Kabilelerinden pek çok kişi de onların davetine uyarak Müslüman oldular.
Allah Rasulü (s.a.v) ile ayrılığa çok fazla dayanamayarak Hendek Savaşı sonrasında     Medine’ye hicret ettiler.
Ebu Zer (r.a) ve Ümmü Zer (r.a) zer lakabını durduk yere almamışlardır. Zerre gözle görülemeyecek kadar küçük şey demektir. Bu çift dünya malına mülküne önem vermezlerdi. Bu kabilden bir zerreye bile sahip olmamışlar bu vesileyle zer lakabıyla anılır, bilinir olmuşlardır. Takvaları onları dünyaya meyletmekten ve mal biriktirmekten alıkoymuştur.
Allah ve Rasulü’ne (s.a.v) büyük bir aşkla bağlanmışlardı. Gayrisi yalandı.

“EBU ZER’İN ÜMMÜ ZER’E DAVRANDIĞI GİBİ…”

Bir gün on bir kadın bir araya gelir ve eşlerini anlatırlar. İçlerinde Ümmü Zer de (r.a) vardır. Kendisine sıra geldiğinde eşi için şöyle der:
“Benim kocam Ebu Zer’dir. O ne adamdır. Beni daima ferahlandırıp gönlümü hoş kılmıştır. Her ne söylersem sözüm reddedilmez.”
Süslü elbiseleri yoktu Ümmü Zer’in (r.a).
Kolunda altın bilezikler, boynunda kolyeler yoktu.
Evinde güzel eşyalar yoktu.
Lakin bir eşi vardı ki Allah ve Rasulü’nü çok severdi.
Bir eşi vardı ki hanımını çok severdi.
Hanımının gönlünü hoş tutar, bir dediğini iki etmezdi.
İşte bu hallerinden bir gün Peygamberimiz (s.a.v) eşi Aişe’ye (r.a) bahseder de şöyle der:
“Ey Aişe! Ben sana Ebu Zer’in Ümmü Zer’e davrandığı gibi davranıyorum.”

YALNIZ YAŞADI…

Bu iki peygamber aşığı Efendimiz’in (s.a.v) vefatından sonra Medine’de duramadı. Şam’a göç ettiler.
Orada öyle insanlar gördüler ki peygamber çizgisinden uzaklaşmışlar. Onları uyarmaya başladılar.
Hem Kuran öğretiyorlar hem de peygamberi anlatıyorlardı.
Ebu Zer (r.a) erkeklere, Ümmü Zer de (r.a) kadınlara ders verirdi. Lakin peygamber yolundan iyice uzaklaşmış olan bu insanlara anlattıkları ağır geliyordu. Haklı olarak yaptıkları tenkitler insanların hoşlarına gitmiyordu. Baktılar ki bu şehirde yapabilecekleri pek bir şey yok tekrar Medine’ye geldiler. Ama peygamber şehri Medine peygambersiz olmuyordu.
Peygamberle yürünen yollar peygambersiz yürünmüyordu.
Peygamber ardında kılınırdı namazlar, peygambersiz kılınmıyordu.
Ezan her Muhammed dediğinde…
Medine’de yapamadıklarını gören Osman (r.a) onlara Rebze’ye gitmelerini tavsiye etti. Tavsiyeye uyan aile yine göç eyledi.
Ebu Zer (r.a) orada yalnızlık içinde vefat etti. Hoş Medine’de olsa ne değişecekti. Ya da kabilesi içinde? O yalnızdı ve yalnız gitti.
Oralarda tek başına kalamayan Ümmü Zer de (r.a) Medine’ye döndü. Tek başına kalamadı zira bu yolculuklar esnasında üç evlatlarını da kaybetmişlerdi.

OYSA NE GÜZELDİ BİR ZAMANLAR

Peygamber vardı.
Konuşurdu anlatırdı tane tane.
İnciler saçılırdı.
Ebu Zer (r.a) kapabildiklerini getirirdi eşi Ümmü Zer’e (r.a)
Belki inci kolyeler getirmezdi ama Peygamber’in (s.a.v) dilinden inciler getirirdi.
O incilerden bazılarını Ümmü Zer (r.a) şimdi bizlere getirir.
Her yetimin başına inciler takar gibi.
“Ben ve yetimi gözeten cennette     -iki parmağını birleştirerek- şöyleyiz.”
Yok olan olmayan nedir şu hayal aleminde?
Var olan nedir?
Varlık ve yokluk nedir?
Bitecek olan nedir, kalacak olan ne?
Sevgilerdir.
Öyle sevgiler ki Peygamber över o sevgileri.
Öyle sevgilerdir ki tüm yokluğa rağmen, çileye rağmen, oradan oraya göçe rağmen büyür.
Kara rağmen büyüyen      o çiçekler gibi.
Uçurum çiçekleri gibi.
Çöl çiçekleridir onlar.
Öyle büyüdüler ki hala kokularında, renklerinde kendimizi buluruz.
Varla yok arasında
Gitmekle kalmak arasında
Tutmakla kurumak arasında…

Elvida ÜNLÜ