sidretül münteha
Thu 17 February 2011, 03:58 pm GMT +0200
3. Düşmanı Tenkilin Çeşitleri:
Düşmanları tenkil etmek; -mallarını yağma etmek, kendilerini öldürmek ya da köleleştirmek suretiyle- üç şekilde olur. Tenkil'in üçüncü şeklini -rahipler sınıfı dışında- erkek, kadın, büyük, küçük, genç ihtiyar bütün müşriklerde uygulamanın caiz olduğunda icma edilmiştir. Rahipler sınıfı hakkında ise, kimisi, «Onlara dokunulmaz. Çünkü Peygamber (s.a.s) Efendimiz onlar hakkında,
«Kendilerini hangi dinden sayıyorlarsa onları o dinde serbest bırakın» [14] buyurmuştur ve aynı zamanda Hz. Ebû Bekir de öyle yapmıştır» demiştir.
Ulemanın çoğu, «Sultan, esirler hakkında birkaç hüküm arasında muhayyerdir. İsterse onları bırakır, isterse köleleştirir, isterse öldürür, isterse onları fidye karşılığı salıverir, isterse cizyeye bağlar» demişlerdir.
Kimisi de «Esiri öldürmek caiz değildir» demiştir. Hasan b. Muham-med et-Temimi, «Esiri öldürmenin caiz olmayışı ashabın icmaı'dır» ctemış tir.
Bu ihtilâfın sebebi, bir taraftan Kur'an-ı Kerim'in âyetleri .ıra.Mndu, bir taraftan da Kur'an-ı Kerim'in zahiri ile Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in fiili arasında bulunan farklı ifadelerdir. Zira,
"Savaşta kâfirlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız ya da fidye ile salıverin" [15] âyet-i kerimesinin zahiri, kendilerinden bir şey almaksızın ya da fidye karşılığı olarak bırakıl mal arın dan başka bir şey yapmanın caiz olmadığını göstermektedir.
"Hiçbir Peygambere esir almak, yeryüzünde galibiyeti kazanmadıkça yaraşmaz" [16] âyet-i kerimesi ile bu âyetin nüzul sebebi -ki Bedir esirleri hakkında nazil olmuştur- esirleri öldürmenin onları köleleştirmekten ef-dal olduğunu göstermektedir. Peygamber (s.a.s) Efendimiz de birçok savaşta esirleri öldürmüş, kadınları köleleştirmiş, bazan da onlardan bir şey almaksızın onlan salıvermiştir. Ebû Ubeyd, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in Araplardan hür olan erkekleri kol ele sürmediğin i nakletmektedir. Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den sonra ashab-ı kiram ehl-i kitabın erkek ve kadınlarının köleleştirilmesinde icma' etmişlerdir.
Bunun için, «âyet-i kerime ile Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in fiili nes-holunmuş» diyenler, «Esir Öldürülemez» demişlerdir. «Ayette esirlerin Öldürülüp Öldürülmediği zikredilmemiştir. Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in fiili âyete dercedilmeyen bir hükümdür ve aynı zamanda Bedi ilrii d yeme ile aldığı İhtara uymaktır» diyenler ise, esirin öldürülmesinin cevazını benimsemişlerdir. Tabiidir ki esiri Öldürmek, -eğer ona eman veril-memişse- caizdir. Kendisine eman verilen esiri Öldürmenin cevazı hiçbir müslüman âlim tarafından söylenmemiştir. Ancak, kim eman verebilir, kim veremez diye ihtilâf etmişlerdir. Sultanın eman verebildiğinde müttefiktirler.
Ulemanın cumhuru, her hür ve erkek olan müslüman ferdinin de eman verebildiği görüşündedir. Yalnız îbn Mâcişûn, «Ferdin eman verebilmesi sultanın iznine bağlıdır» demiştir. Kadın ile kölenin ise, eman verebildiklerinde ihtilâf etmişlerdir. Cumhur bunların da eman verebildiklerine kaildir. Îbn Mâcişûn ile Sahnun ise, «Kadının emanı sultanın iznine bağlıdır» demişlerdir.
îmam Ebû Hanife de, «Köle eğer savaşa katılmamışsa eman veremez» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi umumun kıyas ile çelişmesidir. Umum, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Müslümanlar kan bakımından birbirlerine eşittirler. En aşağıları bile sahip odakları eman yetkisine sahiptir ve başkalarına karşı tek bir kuvvettirler» [17] hadisidir. Bu hadisteki umum, kişinin -köle de olsa- müslüman olduktan sonra, eman verme yetkisine sahip olduğunu ihtiva etmektedir. Kıyas ise, buna aykırıdır. Zira eman verebilmenin şartlanndan biri kâmil olmaktır. Köle ise, taşıdığı kölelik vasfı ile nakıs sayılmaktadır. Nitekim bu vasfı taşıdığı için birçok şer! hükümler kendisiden sakıt olmuştur. Bunun için bu yetkiye de sahip olmaması ve hadisin umumundan istisna edilmesi lâzım gelmektedir.
Kadının eman verip verememesin deki ihtilâfın sebebide, hem Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Ey Ümmü Hâni, eman verdiğin adama biz de eman verdik» [18] hadisinin te'vilinde, hem de kadını erkeğe kıyas etmekte ihtilâf etmiş olmalarıdır. Zira bu hadisten, «Biz bu adama verdiğin emanı kabul ettik»,mânâsını anlayanlar, «Kadının eman verebilmesi, sultanın izin ve kabulüne bağlıdır» demişlerdir.
Hadisten «Adama eman verdiğin için biz ona dokunmayacağız» mânâsını anlayanlar ise, «Kadının eman vermesi için sultanın izni şart değildir» demişlerdir. Çünkü birinci mânâ, «Senin eman vermenin hukukî bir değeri yoktur. Fakat biz seni kırmıyoruz» demektir. İkinci mânâ ise «Adama eman vermiş olmanla onu ölümden kurtarmış bulunuyorsun. Biz artık ona dokunmayız» demektir. Bunun gibi, kadını erkeğe kıyas edenler de: «Erkek nasıl eman verebiliyorsa kadın da verebilir» demişlerdir. Kadını erkekten noksan görüp bu kıyası yapmayanlar ise, kadının eman vermesini caiz görmemişlerdir. Bununla beraber, esire eman vermek onu yalnız ölümden kurtarmaya yarar, esirin köleleştirilmesinde esire eman vermenin bir tesiri yoktur. Bu ihtilâf, cem-i müzekkerlerin (erkeklere mahsus çoğulların) şümulu-na kadınların da -şer'î örfe göre- girip girmediğinde ihtilâf etmelerinden de ileri gelmiş olabilir. îslâm müctehidleri, müslümanlarla bilfiil savaşan erkekleri savaş esnasında öldürmenin caiz olduğunda müttefiktirler. Fakat onları esir aldıktan sonra öldürmekte -yukarıda da söylediğimiz gibi- ihtilâf etmislerdir.
Savaşa kaalmayan kadın ve çocuklan öldürmenin caiz olmadığında da müttefiktirler. Zira Peygamber (s.a.s) Efendimiz kadın ve çocuklan öldürmeyi yasak etmiş [19] ve öldürülmüş bir kadın hakkında,
«Bu, öldürülmemeli idi» [20]demiştir. Halk arasından çekilen kilise adamları ile, kör, sakat, deli, çiftçi, işçi ve savaş yapamayan ihtiyarlar hakkında ise ihtilâf etmişlerdir.
imam Mâlik, «Kör, deli ve kilise adamlan öldürülemez ve mallarından yaşayabilecekleri kadar ellerinde bırakılır» demiştir. îmam Mâlik'e göre yıpranıp çöken ihtiyarlarda aynı hükme tabidirler. îmam Ebû Hanife ile tabileri de buna katılır. Süfyan Sevrî ise, «Bunlardan, yalnız ihtiyarlar öldürülemez» demiştir. Evzâî, «Çiftçilerde öldürülemez» demiştir. îmam Şâfıi ise -kendisinden gelen en sıhhatli rivayete göre- «Bunların hepsi öldürül e bilir» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi, bü mevzudaki bazı hadislerin hususları ile, gerek Kur'an-ı Kerim'in ve gerek Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«İnsanlar Lâ ilahe illallah diyene kadar onlarla savaşmakla emredilmişimdir» [21] hadisinin umumları arasında bulunan çelişmedir. Çünkü, "Hürmetli aylar çıkınca müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" [22]âyet-i kerimesi ile bu hadis-i şerifte ne rahipler, ne de başkaları istisna edilmemişken bazı hadislerde bunlar istisna edilmiştir, Bu hadislerden biri, Dâvûd b. Husayn'ın îkrime'den, tkrime'nin de îbn Abbas'tan rivayet ettiği «Rasûl-i Ekrem (s.a.s), askerlerini herhangi bir yere gönderdiği zaman, onlara
«Kilise adamlarını öldürmeyin» diyordu» [23]hadisidir. Biri de, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Çok yaşlı olan ihtiyarlan, küçük çocukları, kadınları öldürmeyiniz ve aşın gitmeyiniz» [24]buyurduğuna dair Enes b. Mâlik'ten rivayet olunan hadiştir. Bu hadisi Ebû Dâvûd kaydetmiştir. îmam Mâlik de Hz. Ebû Bekir'den «Kendilerini Allah'a ibadete bağladıklarını iddia eden kimseleri göreceksiniz. Onlan kendi hallerinde bırakınız ve kadın, çocuk ve yaşlanıp yıpranan ihtiyarlan öldürmeyin» dediğini rivayet etmektedir. Bununla beraber öyle görülüyor ki bu mes'eledeki ihtilâfın esas sebebi, "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin. Allah aşırı gidenleri sevmez"[25] âyet-i kerimesi ile, "Hürmetli aylar çıkınca müşrikleri nerede bulursanız onları öldürün; onları yakalayıp hapsedin, her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse peşlerini bırakın" âyeti kerimesi arasında bulunan çelişmedir. Önce müslümanlarla savaş açanlara karşı savaşma emri verildiği için ikinci âyetin birinci âyeti neshettiğini söyleyenler, ikinci âyeti umumî mânâsında bırakmışlardır. Bilinci âyetin nesho-lunmayıp muhkem olduğunu söyleyenler ise, yukanda geçen kimseleri ikinci âyetin umumundan istisna etmişlerdir. îmam Şafii, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Müşriklerin ihtiyarlarını öldürün gençlerini sağ bırakın» [26] buyurduğuna dair Semura'nın hadisi ile de ihticac etmiştir. Herhalde İmam Şafii'ye göre öldürmenin sebebi küfürdür ki bütün kâfirlerin öldürülmesinin cevazını benimsemiştir. «Çiftçiler de öldürülmez» diyenler ise, Zeyd b. Vehb'ten «Hz. Ömer'den bize mektup geldi. Mektupta 'Aşırı gitmeyin, kimseye zulmetmeyin, çocuklan öldürmeyin, ekip biçmekle uğraşanlar hakkında da Allah'tan korkun' deniliyordu» diye gelen rivayet ile ihticac etmişlerdir. Rabah b. Rebia'nin hadisinde de işçileri öldürmenin yasak edildiği rivayet olunmuştur. Bu hadise göre Rabah, Peygamber (s.a.s) Efendimizle birlikte bir savaşta bulunmuş da, Efendimiz (s.a.s) bir kadının ölüsüne rastlamış ve bir miktar üzerinde durduktan sonra
«Su, öldürülmcmeli idi» demiş ve birisine:
«Çabuk Halici b. Velid'e yetiş, çocuk, işçi ve kadınları öldürmesin» diye emretmiştir [27]. Kısacası anlaşılıyor ki bu ihtilâfta, öldürmeyi gerektiren sebepte ihtilâf etmelerinin de payı vardır. «Küfür öldürmeyi gerektirir» diyenler, müşriklerden hiç kimseyi istisna etmemişlerdir. «Küfür öldürmeyi gerektirmez. Zira eğer küfür Öldürmeyi gerektirse idi -kadınlar da kâfir oldukları halde- onları öldürmek yasak edilmezdi. Kâfirleri öldürmekten maksat onların savaş gücünü kırmaktır. Yoksa, her kâfiri, kâfir olduğu için öldürmek gerekmez. Nitekim kadınlar da kâfir oldukları halde onları öldürmek yasak edilmiştir» diyenler ise, -kadın, çocuk ve ihtiyarlar gibi- savaşama-yanlan-ve -çiftçilerle işçiler gibi- savaşa girmeyenleri istisna etmişlerdir.
Göz oymak, kulak ve burun kesmek gibi işkence yapmanın da yasak edildiği sabittir.
Ulema silahla Öldürmenin cevazında müttefiktirler. Fakat ateşle yakmakta ihtilâf etmişlerdir. Kimisi ateşle yakmayı ve ateşe atmayı mekruh saymıştır ki, bu Hz. Ömer'in görüşüdür ve İmam Mâlik'ten de rivayet olunmuştur. Süfyan Sevrî ise: Caizdir demiştir. Kimisi de «Eğer bunu.ilkin düşman yaparsa caizdir, yoksa değildir» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi de"Müşrikleri nerede görürseniz onları öldürün" [28] âyet-i kelimesindeki umumun, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in bir adam hakkında söylediği sabit olan,
«Onu yakalarsanız öldürünüz, ateşle yakmayınız. Çünkü ateşi yaratan Allah'tan başka, hiçbir kimse bir başkasına ateş azabını veremez» [29] hadisindeki husus ile çelişmesidir. Çünkü âyet-i kerimede «Sununla Öldürün, bununla öldürmeyin» diye herhangi bir öldürme çeşidi istisna edilmemiştir.
Fukahanın büyük ekseriyeti kalelere mancınıklarla taş atmanın -içinde kadın ve çocuklar bulunsun bulunmasın- cevazında müttefiktirler. Zira rivayet olunmaktadır ki Peygamber (s.a.s) Efendimiz Taif halkına karşı mancınık kullanmıştır. Fakat içinde müslüman esirlerle müslüman çocuklarının bulunduğu kaleleri mancınığa tutmanın cevazında ihtilâf etmişlerdir. Bir cemaat de: «Böyle kalelere karşı mancınık kullanılamaz» demiştir ki Evzaî bu görüştedir. Leys b. Sa'd ise, 'Caizdir' demiştir. Caiz görmeyenlerin mesnedi,
"Eğer mü'minlerle kâfirler birbirinden ayrı bulunsalardı, kâfirleri can yakıcı bir azaba uğratırdık" [30] âyet-i kelimesidir. Caiz görenler ise, herhalde maslahata bakmışlardır.
Düşmanları öldürme ve köleleştirme yolu ile yapılan tenkil işte budur. Mallarını talan etmek sureti ile tenkile gelince: Mal da,.-bina, hayvan ve ekinler olmak üzere- üç çeşit olduğu için bunda ihtilâf etmişlerdir. îmam Mâlik, «Binalarını yıkmak ve ağaçlarını kesmek caizdir. Fakat hayvanlarım öldürmek ve hurmalıklarını yakmak caiz değildir» demiştir. Evzaî de meyva ağaçlarını kesmeyi ve -mabed olsun olmasın- binaları yıkmayı mekruh görmüştür.
imam Şafii ise, «Eğer bina ve bahçeler kendileri için birer sığınak durumunda ise yakılır, sığınak değilse binaları yıkmak ve ağaçlan kesmek mekruhtur» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi, Hz. Ebû Bekir'in bu husustaki fiili ile Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in fiili arasındaki çelişmedir. Çünkü Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in Beni Nadir kabilesinin hurmalıklarını yaktığının [31] ve Hz. Ebû Bekir'in de «Ağaçlan kesmeyin ve binalan yıkmayın» diye söylediğinin ikisi de sabittir. Bunun için «Hz. Ebû Bekir Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in fiilinin nesholunduğunu biliyordu da, onun için böyle söylemiştir. Zira Peygamber (s.a.s) Efendimiz'e muhalefet etmesi mümkün değildir» diyenlerle, «Bu hüküm Beni Nadir kabüesine mahsustur» diyenler, Hz. Ebû Bekir'in görüşünü benimsemiştir. Peygamber (s.as) Efendimiz'in fiiline dayanan ve «Hiç kimsenin ne sözü, ne de fiili Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in fiili karşısında hüccet olamaz» diyenler ise, ağaçlan yakmanın cevazını benimsemiştir, îmam Mâlik'in hayvanlarla ağaçlar arasında ayırım yapmasının sebebi de hayvanlan öldürmenin onlara işkence etmek olduğu, işkencenin yasak edildiği ve Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in hayvanlan öldürdüğünün rivayet olunmadığıdır. Kâfirleri can ve mal bakımından tenkil etmenin en son sının işte budur. [32]
[14] Mâlik, Cihad, 21/3, no: 10,
[15] Muhammed,47/4.
[16] Enfâl, 8/67,
[17] Ebû Dâvûd, Cihad, 9/159, no: 2751.
[18] Buhârî, Salât, 8/4, no: 357.
[19] Buhârî, Cihad, 56/147, no: 3014-3015.
[20] Ebû Dâvûd, Cihad, 9/121, no: 2669.
[21] Müslim, t/nan. I, no: 21.
[22] Tevbe, 9/5.
[23] Ahmed, 1/300; Îbn Ebî Şeybc, 12/386, no; 14078; Beyhâkî, 9/90.
[24] Ebû Dâvûd, Cihad, 9/90, no: 2614.
[25] Bakara, 2/190.
[26] Ebû Dâvûd, Cihad, 9/121, no: 2670. .
[27] Ebû Dâvûd, Cihad, 9/121, no: 2670.
[28] Tcvbe, 9/5.
[29] Ebû Dâvûd, Cihad, 9/122, no: 2673.
[30] Feth, 48/25.
[31] Buhârî, Megâzî, 64/14, no: 4031-4032.
[32] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/247-253.