sumeyye
Wed 21 July 2010, 03:35 pm GMT +0200
Düş Yorgunu
Düşünki, sevdiklerinden, doğup büyüdüğün topraklardan çok uzaklarda bir yerdesin
Akşam olur kapanırsın dört duvarına
Konuşursun Ağlarsın Anlatırsın Bağırırsın Sesin yankısını yitirir duvarlarda
Halini bir soran, sesini bir duyan olmaz
Sonra ey der, hey der susarsın Kıvrılıp yüreğinin içine büzülürsün bir köşede Kıvranırsın
Kanarsın Geldiğin yerler gelip çakılır usuna Düşünürsün Düşünür üzülürsün Üzülür Düşünürsün
Acılar ki, zemheri kadar karlı, uzak bir yol gibi uzun Kimseler görmesin diye gözlerinde sel sel taşan yalnızlığı
Kimseler duymasın diye, ışık sızmayan bir bodrumun karanlığına gömersin sesini
Ey der susarsın, hey der susarsın, ah der susarsın, vay der susarsın,
oy der susarsınUnutur yollar seni, unutur güvercinin
Bir dost ararsın, elini uzatırsın elin havada kalır Gözlerin tavanda, sözlerin ağzında çaresiz kalır
Uzun ince bir ah gibi, bir sızı gelip saplanır kalbinin tam orta yerine burgulu bıçak gibi
Ne kadar sevgi varsa kanar içinde işte o zaman, ne kadar özlem varsa yanar
Oturup ağlamak istersin şöyle doya doya ama akmaz bir damla yaş gözlerinde
Yüreğinin ağladığını hissedersin o an, yüreğinle beraber geçmişin de ağlar içinde
Ömrünce hep kırılırsın, kanarsın, durduramazsın kanamayı Kırgın, kızgın, yorgun, bir o kadar da yaralısın
Hayat ki, hakkını hep başkalarına vermiştir ama yinede haklı çıkan hep başkaları olmuştur
Anlatamazsın derdini kimselere hep içine atarsın Acıların dehşetli dalgalarında yolunu yitirmiş bir gemi
gibi kalakalırsın tanımadığın denizlerin ortasında, şaşkın bitkin, bir o kadar da yorgun ve çaresiz
Unutursun içindeki ışıkların beyazlığını, bütün renkler siyaha çalmıştır artık
Dalgın dalgın bakarsın sulara, Umut yaralı bir kuş olmuş, uçmuş elinden
Ayrılık sözleri su olup sızı sızı akar dilinde, içindeki bütün pınarlar kanamaya başlamıştır
Kar yangını bir gecedir zaman artık, kahrolası ıssıs sokaklarda
Akşam şehire her gelişinde, hüzünle gelir Acılarını alıp gitmez
Kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi sığınacak bir dal ararsın
Ve sessizce solursun bir hazan yaprağı gibi Önünde çocukluğun geçer, ilk gençliğin geçer yıl yıl
Gömülürsün karanlığın en derin dehlizlerine Hüzün kokar rıhtımlar, yalnızlık kokar Yalnızlık ölüm kokar
Bazen karanlıkta kalır tükenir nefesin
Bazen gözpınarlarından akan damlalar, bir nehir gibi süzülerek Renin kirli sularına karışır
Daralırsın, çıkıp bir dağbaşına haykırmak geçer içindeki ateşi, yankılı kayalara
Koşarsın doruklara, ayakların kırık, dikenler acımasız, yüreğin kanrevan
Hasretle sarılmak gelir son bir defa sevdiklerine
Hüznün yırtık gömlek gibi durur sırtında, kırılgan bakışlarında hüzün sızar aynalara her gece
Ne kimselere anlatacak bir öykün var, mutlulukla başlayan Ne de bir sevinç, gözlerinde bahar yeşili umutlar taşıyan
Suların ötesinde bir çiçek büker boynunu her akşam Adı gül, kokusu gül, rengi gül, gözyaşı gül, iki gözü iki çeşme
Mutsuz avuntusuz ve suskun
Ey der susarsın, susar yürürsün yüreğinin yollarına sererek hıçkırıklarını, yağmur yağmur tomurcuklara yağar gözyaşların
İçindeki kör karanlık patikalarda yolunu bulmaya çalışırsın ama nafile, kaderindeki hoyrat rüzgarlar bir yandan
bir yana savurur incinen ince ruhundaki incinmişlikleri
Ey gecelerinde kahrolduğum hayat, sokaklarında sırılsıklam ıslandığım şehir, artık bu yerlere sığamıyorum dersin
Gökyüzünde katar katar turnalar göçüp gider sılana, turnalar gider sen kalırsın
Uyku tutmaz geceleri, yitik düşlerinin gölgesine sığınınırsın, gölgeler gider sen kalırsın
Bilirsin ki, göçmen hiç bir kuş uçamaz kanatları kırıksa
Hasretin ince bir yol olur uzanır yangınlara, kırılır kendine saklaya saklaya içindeki gül
Ardına saklanacak ne bir gölgen ne de duldan kalır
Sevinçler dağıtırken acılar toplayan bir çardak kuşusun şimdi, şimdi ömrün, saçların kadar karlı ve puslu
Hüzünlü bir ırmaktır şimdi yanaklarında yüreğine akan, bilirsin ki, artık hiç bir şey avutmaz seni,
şefkatine sığındığın sıcak bir kucak bile Vefasız dünyanın ihaneti yiyip bitirir seni,
Ezilmiş gelinciklerin çığlığında gizlersin sesini ve gözyaşını, kırların ürperişi gibi dökülür dudağında sözcükler
Hıçkırıklar boğazına tıkanıp kalır her defasında, her defasında dudağında binlerce şiir kanar;
binlerce şiir yanar içinde her defasında
İhanetin, kalleşliğin, göğsünden vurulmuşluğun acısını taa iliklerinde duyarak yürürsün ıslak caddelerde
Ne şarkıların, ne de şiirlerin bir tadı kalır dilinde
Yanıp kavrulursun hasretin ateşiyle, bir çöle döner yüreğin
Bir yanın Leyladır artık kıyılarının bir yanın Mecnun
Bir yanı Ferhatdır dağlarının bir yanı Şirin
Başını önüne eğer yürürsünBir hüzün yağmuru tepende, adım adım ölüme götürür seni adımların
Nuri CAN