meryem
Sat 19 February 2011, 09:35 pm GMT +0200
Dünyevi Mücâzât
“Kim bir kötü iş yaparsa onunla cezalanır.” [1479] Hernekadar bu ayet kâfirler hakkında nazil olmuşsa da, dünyada, hastalıklar, elemler, hüzünler, endişeler ve kederler şeklinde İnsana isabet eden cezaları da ifade etmesi mümkündür.[1480] Nitekim Resulullah (a.s.):
“Ey Aişe, bu, Allah'ın kuluyla, kula isabet eden humma, felâket, diken batması gibi şeyler hususunda anlaşması (alış-verişidir). Öyle ki, elbisesinin koluna koyduğu metaını yitirip ondan dolayı üzülen, sonra onu cebinde bulan kimse gibi, mümin, kırmızı hurmanın kapçığından çıktığı gibi, günahlarından çıkar”[1481] buyurmuştur. Ebu Hureyre (r.a.) derki: “Bu ayet nazil olduğu zaman müslümanlara çok şiddetli geldi. Resulullah (a.s.): (Amelde) mutedil olunuz ve doğru yapınız. Müslümanın başına gelen herşey günahına kefarettir, başına gelen her belâ, ayağına batan her diken[1482] buyurdu. Her kim ki, bir günahından dolayı bir hastalık veya bir musibetle bu dünyada cezalandırılmazsa, ahirette onun cezasını görecektir.[1483]
Musibetlerden çoğunun, kusurlarımızın cezası olduğunu beyan eden birçok ayetler vardır:
“Uhud savaşında sizden yetmiş kişi şehid olmasına karşılık, daha önce, Bedir'de kâfirlerden bunun iki katı, yetmiş ölü yetmiş yaralı ve esir olmuşken, siz:
“Peygamber bizimle ve biz de müslüman iken bu musibet bize nerden geldi?” dediniz, onlara de ki:
“O, kendi tarafınızdandır, peygambere itaat etmeyip, mevzîlerinizi terkiniz yüzündendir.”[1484] [1485]
“Sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana gelen her fenalık da kendindendir.” [1486], günahların yüzündendir.
“Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah ise günahların çoğunu bağışlıyor.” [1487] da onlardan dolayı musibet vermiyor. Hz, Ali şöyle buyurmuştur; “Size Allah'ın kitabındaki en efdal ayeti haber vereyim mi? Onu bize Allah'ın resulü haber vermişti:
“Başınıza gelen musibet kendi ellerinizin kazandığı yüzündendir...” [1488] Resulullah (a.s.) şöyle demişti: “Onu sana açıklayayım Yâ Ali, dünyada, hastalık, akıbet veya belâ olarak sana ne isabet ederse kendi kazandığın günahların yüzündendir.”[1489] Bir diğer hadiste
“Dünyada çekilen hastalıklar, başa gelen musibetler ve hüzünler hep birer cezadır”[1490] buyurulur. Âlûsî ve Zamahşerî tefsirlerinde bu hadisi şu ilaveleriyle alırlar; kanın akması, daim çizivermesi ve taş değmesi.[1491] Ebu Hureyre (r.a.)'dan benzer manada bir hadis rivayet edilmiştir.[1492] Hz. Aişe annemizden gelen hadiste de:
“Kulun günahı çoğalır da, günahına kefaret olacak bir ameli olmazsa Allah onu kederle mübtelâ ederek günahını siler.” buyurulur.[1493] Kenzu'l-Ummâl'da bulunan hadisinde:
“Allah'ın, kendisine karşı azgınlık etmedikçe bir kavme açlığı musallat etmeyeceği” haber verilir.[1494]
“Muhakkak ki Allah bir kavme verdiğini, onlar kendilerindeki iyi hali fenalığa çevirmedikce değiştirmez.” [1495] Yani o nimete nail oldukları zaman, kendilerinde ona vesile olan güzel ahlâk ve amellerini değiştirmedikleri müddetçe Allah'ın o nimetini onlardan alması âdeti değildir. O'nun sünneti, enfüsi sebeblerle verdiği nimeti almayı yine enfüsî sebeblere bağlamıştır.[1496]
İnsanın baş düşmanı şeytanın, ona arkadaş olması ve onu saptırması da hep kendi hataları yüzünden olmaktadır: “Kötülük yaparak masıyetlerini artıran kimseye Allah ceza olarak kurtuluş kapılarını kapıyor.”[1497]
“Her kim Rahman'ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz.” [1498] Kötülük kötülüğü çeker. Kötülük yapmak nefsin arzusuna uymaya bağlıdır. İnsan kötülük yaptıkça şeytana karşı mukavemeti kırılır.[1499] Bu yüzden:
“İki ordu karşılaştığı gün içinizden geri dönenler (yok mu?), onları, irtikâp ettikleri bazı şeyler yüzünden, ancak şeytan kaydırmak istedi. Andolsun (yine) onları Allah affetti.” [1500] Dünyada insanların başına gelen fitne ve fesat yine kendi kötülükleri sebebiyle olmaktadır. Allah, nizamını ona göre kurmuştur:
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat meydana çıktı ki Allah, işledikleri günahlarının bir kısmının cezasını dünyada onlara tadtırsın.” [1501]
“Bu fitne sadece zâlimleri bulan bir fitne de değildir” [1502], o zâlimlerin işlerine fiilen, iltizâmen veya iltihâken taraftar olarak, manen iştirak ettikleri için bütün cemiyet aynı fitneyle sarsılır.[1503] Bundan anlaşılıyor ki, herkesi içine alan fitneler, yalnız fitnenin sebebi, günahı işleyenlerin cezası olmayıp gafletle onlara imkân veren cemiyetin de cezasıdır.
[1479] Nisa: 4/123.
[1480] Razi, 11/52-53.
[1481] Müsned-i Ahmed, 6/218; Heysemi, 7/12.
[1482] Müslim, Birr ve Sıla, 14 (4/1993); Tirmizî, Tefşîr, Nisa.
[1483] R. Rıza. 5/435.
[1484] Taberî, 4/108; RM., 4/116.
[1485] Al-i İmran: 3/165.
[1486] Nisa: 4/79.
[1487] Şûra: 42/30.
[1488] Şura: 42/30.
[1489] Heysemi, 7/103 -104.
[1490] Muttaki Hindî, 3/170.
[1491] Zamahşerî, 3/471; RM., 25/41.
[1492] Buharı, Marda, 1 (3/2); Müslim, Birr- ve Sıla, 14 (4/ 1990); Muvatta, Ayn babı, (2/229).
[1493] Heysemî, 10/192.
[1494] Muttaki Hindî, 7/584.
[1495] Ra'd: /11.
[1496] Elmalılı, 4/2419.
[1497] RM., 25/81.
[1498] Zuhruf: 43/36.
[1499] Tabatabâî, 4/50.
[1500] Âl-î İmran: 3/155.
[1501] Rûm: 30/41.
[1502] Enfal: 8/25.
[1503] S. Nursî, Sözler, 179.