- Dünyanın Dengesi Niye Bozulur?

Adsense kodları


Dünyanın Dengesi Niye Bozulur?

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 25 September 2011, 10:36 am GMT +0200
Dünyanın Dengesi Niye Bozulur?




Eylül 2007 - 105.sayı


Ebubekir SİFİL kaleme aldı, KAPAKTAKİLER bölümünde yayınlandı.

Otomobilimiz, bilgisayarımız, cep telefonumuz olmadan hayatımızı sürdüremeyeceğimizi düşünüyoruz. Peki, bu denetimsiz teknolojinin gündemde olan küresel ısınma gibi felaket senaryolarıyla doğrudan ilişkili olduğunun farkında mıyız? Bize emanet edilen dünyaya sahip çıkmak için ne yapmalıyız?

Dünya hayatı da, her birimizin buradaki varlığı da geçici.Kendi bedenimiz gibi üzerinde yaşadığımız yeryüzü de bize emanet olarak verilmiş bulunuyor.Esasen din de bize emanet edilmiş ilâhi hükümler bütünü değil midir?

Ahiretteki durumumuz ve akıbetimiz burada bu emanetlere ne ölçüde riayet ettiğimize bakılarak belirlenecek. Bu en temel hakikat. Ancak emanete riayetin de, hıyanetin de bu dünyadaki hayatımızı etkileyen sonuçları bulunduğunu gözden uzak tutmamalı.

İnsanlık bilim ve teknoloji alanında görülmemiş mesafeler kat ediyor. Gün geçmiyor ki hayatımıza yeni icatlar, yeni araç-gereçler girmesin. Artık teknolojisiz bir hayat düşünemiyor, elektrik, otomobil, bilgisayar, cep telefonu olmadan hayatımızı idame ettiremeyeceğimize inanıyoruz.

Peki bütün bunların, son zamanlarda gündemimizden hiç düşmeyen felaket senaryolarıyla doğrudan ilişkili olduğunun farkında mıyız? Teknolojik gelişmenin yol açtığı küresel ısınmadan, ekolojik dengenin
bozulmasından ve bunların doğurduğu sonuçlardan bahsediyoruz..

İNSANLIĞI BEKLEYEN AKIBET

Bilim adamları, teknolojinin bu şekilde denetimsiz kullanmaya devam edilmesi halinde dünyayı ve insanlığı bekleyen muhtemel gelişmeler hakkında doğrusu çok iç açıcı şeyler söylemiyor. İşte bu gidişatın değişmemesi halinde olması beklenen gelişmelerden birkaç başlık:

Şu anda, 1960'lı yıllarda meydana gelen küresel ısınmanın sonuçlarını yaşadığımızı, bugünkü tahribatın ise 2070 yılında kendisini göstereceğini söyleyen raporlar, tahribat bu düzeyde devam ederse 10 yıl sonra “geri dönülmez nokta”ya gelinmiş olacağı uyarısında bulunuyor.

Küresel felaket için öngörülen takvim ise kısaca şöyle:

2030


Küresel ısınma ilk olarak Avustralya'daki bazı tropik ormanları ve Güney Afrika'daki bitki örtüsünü etkisi altına almaya başlayacak. Bazı “gelişmekte olan” ülkelerde ise yiyecek üretiminde azalmalar görülecek. Su sıkıntısı problemleri baş gösterecek. Dünya ülkeleri oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek.

2050


Küresel ısınmanın verdiği zarar daha ciddi boyutlara ulaşacak. Suların yükselmesi ile verimsiz ve kurak hale gelen topraklardan göç eden insan sayısı 150 milyona ulaşacak. Hindistan'da sular altında kalacak
yerlerden göç eden insanların sayısı en az 30 milyonu bulacak. Buzulların erimesiyle kutup ayılarının nesli yok olacak. Akdeniz bölgesindeki ülkelerde daha çok orman yangını görülecek ve zararlı böcekler ortaya çıkacak. Amazon ormanları da küresel ısınmadan payına düşeni alacak. Açlık yüzünden nüfus azalacak.

2070


Açlık ve susuzluk yüzünden çok ciddi sağlık sorunları ortaya çıkacak. Kuzey Buz Denizi diye bir şey kalmayacak. Hayvan türleri küresel ısınmaya paralel olarak önemli ölçüde azalacak. Yaklaşık 3 milyar insan
küresel ısınmanın sonuçlarından ötürü ortaya çıkacak (göçler, kuraklık, savaşlar, işgaller vb.) sorunlar yüzünden ölecek.

Elbette bu sonuçlar sadece “dile getirilen”ler. Dile getirilmeyenler meyanında başta salgın hastalıklar, toprak ve su savaşları olmak üzere pek çok felaketin bulunduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Söz gelimi Peru, enerji üretiminin yüzde 70'ini hidroelektrik santrallerinden elde ediyormuş. And Dağları'ndaki ırmakların kurumasının bu ülkenin su rezervlerini ciddi tehlike altına alacağı, öte yandan Çin'de pirinç tarlalarının kurumasının, bu ülkenin önemli bir besin kaynağının azalmasına neden olacağı belirtiliyor.

YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKMASINI ENGELLEMEK


Mümin olarak sorumluluk alanımız bütün dünyadır. Burada insanlığı ilgilendiren –olumlu ya da olumsuz– hiçbir gelişmeye ilgisiz kalmamız söz konusu olamaz. Yüce Kitabımız bizi bu konuda bakın nasıl uyarıyor:
"Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve mücrim/suçlu kimseler oldular." (Hûd, 116)

Demek ki sadece bireysel ibadetlerimizi eda etmekle sorumluluğumuzun tamamını yerine getirmiş olmuyoruz. Bu ayete göre bizim yeryüzünü fesada verenlere karşı durmak, fesadı/bozgunculuğu engellemek gibi temel bir sorumluluğumuz daha var.

Kur'an yeryüzünde fesat ehlini bize şöyle anlatır: "İş başına geçtiği zaman yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için didinir." (Bakara, 205)

Burada bir insan tipinden bahsediliyor. Bu insanın en temel vasfı "inkârcı" olmasıdır. Bunun yanı sıra ayet, onun ikinci bir özelliğini dikkatimize sunuyor: O, hükmünü yürütecek konuma geldiği zaman yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için didinen birisidir.

Elbette burada “bir kişi”den bahsetmiyoruz. Yüce Kitabımız burada bize bir insan tipinin karakter özelliklerini takdim ediyor ve adeta “bunu iyi tanıyın” ikazında bulunuyor.

İNKÂRCILARIN ÜÇ ÖZELLİĞİ


Yukarıda mealini sunduğumuz Hûd ve Bakara ayetlerini bir arada değerlendirdiğimizde, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak isteyenlerin karakter özelliği olarak şu hususların zikredildiğini görüyoruz:

• İş başına geldikleri zaman yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Ekini ve nesli helâk ederler. Sadece insanların ve toplumların değil, tabiatın hayatına ve gidişatına da müdahale eder, böylece zerreden küreye
her şeyin dengesinin bozulmasına yol açarlar.

• Zalimdirler. Adalet nedir bilmez, hak-hukuk tanımazlar. Ne pahasına ve hangi yolla olursa olsun kendi hükümlerini yürütmenin, kendi doğrularını dayatmanın peşinde olurlar.

• Refah içinde yaşarlar ve bundan şımarmışlardır. Dünyayı kendi mülkleri olarak görür, buradaki geçici hayatın ve geçici başarıların imtihan vesilesi olduğunu akledemezler. Meşruiyetin ve hakkın kaynağı
olarak sadece kuvveti görür, “kuvvet kimdeyse haklı odur” düşüncesiyle zayışarı ezer, sömürür ve böylece güçlerine güç katarlar. Bütün bunların tabii bir yansıması olarak günaha ve suça bulanmışlardır.

Bu söylediklerimize şu noktanın da eklenmesi gerekiyor:

Zalim bu şekilde hükmünü yürütürken ona dur dememek, bir anlamda onun suç ortaklığını kabullenmek demektir. Zira zalimin işlediği bu cürüm ve suç, bütün insanlığı ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır. Dolayısıyla yeryüzünde bozgunculuk çıkmasına sessiz kalmak, ekinin ve neslin helakına onay vermekten başka bir anlama gelmez.

Yüce Kitabımız, kendi elimizde hazırladığımız bu akıbeti bize şöyle ifade ediyor:

"İnsanların bizzat işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki (yaptıklarından) dönerler diye Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor." (Rûm, 41)

KARADA VE DENİZDE FESAT


Zalim, zulüm işlemek, diğerleri de zulme sessiz kalmak suretiyle aynı suçun altına imza atmış oluyor. Bu ortaklaşa suçun sonucu olarak da fesat karayı ve denizi sarıyor, ekin ve nesil helak oluyor.

Bakara 205 ve Rûm 41. ayetleri, fesadın karada ve denizde meydana geleceğini, bu fesat sonucunda ekinlerin ve neslin helâk olacağını ifadeye koyuyor. Kur'an'ın bu icazlı anlatımını biraz açacak olursak şunları söyleyebiliriz:

Karada fesat çıkması: Fert ve toplumların dejenerasyona uğraması, insanî ilişkilerin yozlaşması, dayanışmaya, saygıya, sevgiye ve merhamete dayalı insan ve toplum anlayışının, yerini birbirine kayıtsız yaşayan, birbirini rakip, hayatı da acımasız bir yarış olarak gören anlayışa bırakması. Buna bağlı olarak güçlülerin güçsüz gördüklerini ezmesi, zalimi durduracak, mazluma arka çıkacak kimsenin olmaması.

Denizde fesat çıkması: Ekolojik dengenin bozulması sonucunda denizde yaşayan birçok canlı türünün yok olması, bunun da tabiatı olumsuz yönde etkilemesi. Ayrıca küresel ısınma sebebiyle kutuplardaki buzulların erimesi, bunun sonucunda bazı ülkelerin sular altında kalacak olması. Yine buna bağlı olarak yeryüzünün bazı bölgelerinde aşırı yağışlar görülürken, diğer bazı bölgelerinde hayatı tehdit eden aşırı sıcak ve kurak bir iklimin hakim olması.

Ekinin helâkı: İklim değişikliklerine ve ekolojik dengenin bozulmasına bağlı olarak birçok bitki türünün yok olması. Ayrıca hormonal yapılarına müdahale edilmesi sonucunda bitkilerin tabii gıda özelliğinin yok olması.

Neslin helâkı: Yüce Kitabımız inkârcıların bir kısmının özelliklerini anlatırken şöyle diyor: “Onlara, ‘yeryüzünde bozgunculuk yapmayın’ dendiği zaman, ‘biz sadece ıslah edicileriz’ derler.” (Bakara, 11). Propaganda güçleri ile beyazı siyah, siyahı beyaz gösteren bozguncular, insanlığa ahlâk diye ahlâksızlığı empoze etmek suretiyle nesillerin helâkına yol açmaktadır.

Ayrıca “gelişmiş” ülkelerin, “az gelişmiş” denen ülkeleri nasıl sömürdüğünü, yüzyıllar boyunca köle olarak nasıl kullandığını, sömürü mekanizmasının günümüzde dahi farklı biçimlerde devam ettiğini hatırlamakta fayda var.

GÜNAHIN KÜRESELLEŞMESİ


Küreselleşme dendiğinde genellikle sadece ekonomik ve siyasal ilişkilerin söz konusu olduğu bir durum aklımıza gelir. Oysa bu sadece sonuçtur, daha doğrusu sonucun kısmî bir yansımasıdır. Küreselleşmenin
temelinde günahın bütün dünyaya yayılması mantığı vardır.

Demek istediğimiz o ki, saygı, sevgi, merhamet… gibi faziletleri tanımayan, kendisi gibi düşünmeyeni önce güçsüzleştirip, sonra ezmekten, sömürmekten ve bu yolla ele geçirmekten başka bir hedefi olmayan,
yani küresel günahların altına imza atan bir anlayışla karşı karşıya bulunuyoruz.

Efendimiz s.a.v.'in anlatımıyla mümin, bir kötülük gördüğü zaman eliyle düzeltmeli, buna gücü yetmiyorsa diliyle müdahale etmelidir. Buna da gücü yetmiyorsa o kötülüğe ve onu yapana kalben buğz etmelidir ki, bu imanın en zayıf seviyesidir. (Müslim, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel…)

Bu nebevî talimat, şüphesiz ki sadece içki içen, kumar oynayan ve sair münker fiilleri işleyen kimseleri hedeflememektedir. Bireysel seviyede işlenen münkerat yanında ve belki de asıl olarak bu nebevî talimatın hedefi, günümüzde küresel münkerat ve onları işleyenlerdir.

İnsanlık olarak hepimiz aynı gemide bulunuyoruz ve bu geminin zemininde açılan bir delik, hepimizin sonu olacaktır. Günahkârların ve zalimlerin, içinde bulunduğumuz geminin tabanını aymaz bir şekilde delmeye
çabaladığını görmeli ve hiçbir şey yapamıyorsak, onlara ve fiillerine kalben buğz etmeliyiz.