- Dünyadaki güzeller

Adsense kodları


Dünyadaki güzeller

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Fri 22 October 2010, 04:34 pm GMT +0200
588. Şu dünyada gördüğümüz güzeller, gönülde güzeli gizleyen perdedeki resimlerdir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatıin, Fa'ilat 

(c. III, 1244)

• Ey Senayi; gelmiyorsan, git kendi işinle uğraş! Dünyada herkesin bir işi vardır. Sen kendi işinle oyalan!

*Şu kervanda bulunanların her biri kendi malını, kendi eşyasını, parasını pulunu çalmak için yol keser. Sen kervandan geri kal da kendi yükünün başında bulun! Yani onun bunun malını çalan zorbalar kendi ibadetlerinin, iyiliklerinin sevabını itmekte, günaha girmektedirler. Kervandan geri kalan, günaha girmediği için kazançlıdır.

*Bunlar geçici güzellik verirler de geçici aşk alırlar. Sen şu iki kuru ırmağı geç de kendi kendinin ırmağı ol!

*Bu dostlar, insanın elinden tutarlar da çeke çeke yokluğa kadar götürürler. Onlardan elini çek de kendi kendinin elini tut, kendinle yetin!

*Şu dünyada gördüğümüz güzeller, gönüldeki güzeli gizleyen perdedeki esimlerdir. Perdeyi kaldır, içeri gir de, sevgilinle baş başa kal!

*Sen kendi güzelliğin ile kal, güzelleş, güzel şeyler düşün! îki alemden de vazgeç, kendi aleminde ol!

• Yürü, benliği artıran şarapla mest olma, aklını başına al da, o tertemiz yüzü görmeye çalış!

 

589. Dirilik seni görse ölmez, ebedî olarak diri kalır.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1243)

• îçeri gir ey neşenin aslının aslı! Neşelen, sevin ey ab-ı hayatın ab-ı hayatı! îçeriye ak, neşelen, sevin!

• Dirilik seni görse ölmez, ebedî olarak diri kalır. Ölü bile seni görse, senin can olduğunu anlar, neşelen, sevin!

• Böylece sen o ebedî şarabı her an bize sun da, elden çıkalım, kendimizden geçelim. Bundan ötesini artık sen bilirsin, neşelen, sevin!

• Hem arkadaşsın, hem nazik ve nazeninsin, hem bize ışıksın, hem şarapsın, hem cihansın, hem gizlisin, hem meydandasın, neşelen, sevin!

• Zaman zaman bize ötelerden, o cihandan hediyeler getiriyorsun. Getir, getir; pek hoş şeyler getiriyorsun, neşelen, sevin!

• Aşk şarabıyla mest olmuşların canları; varlarını yoklarını senin tarafına çekrnedeler; çek onları, pek hoş çekiyorsun, neşelen, sevin!

• Ey cihanı neşelendiren, sevindiren! Ey yeryüzünü baştan başa defıne haline getiren! Sonunda yeryüzü sana der ki: "Ey gökyüzünün eri, neşelen, sevin!"

 

590. Sen yol almayı bırakırsan, canın yol almaya başlar.
0 zaman onun canından sana rahmetler gelir.

Mef'ulü, Fa'ilatiin, Mefulü, 

(c. III, 1266)

• Nişansız, izi belli olmayan bir ruh var. Biz onun izine düşmüşüz, eserlerine dalmışız. 0 mekanı olmayan bir ruhtur. Fakat başımızdan ayağımıza kadar her birimiz onun mekanı olmuştur.

• Onu bulmak istiyorsan, bir an için olsun onu arama! Bilmek istiyorsan bir an için olsun onu bilme!

• Onu gizli gizli ararsan, apaçık meydanda oluşundan uzaksın. Apaçık görüldüğünden senin haberin yoktur. Onu apaçık olarak ararsan, bu sefer de onun gizliliğini göremezsin, perde altında kalırsın.

• Kesin bir burhan, bir delil elde eder de apaçık aramaktan, gizli aramaktan kurtulursan, o zaman ayaklarını uzat, emanını elde ederek uyu!

• Sen yol yürümeyi bırakırsan, canın yol almaya başlar. 0 zaman onun canından, onun ruhundan sana ne rahmetler gelir, ne rahmetler!

• Ey canımı hapseden aziz yarlık, ne zamana kadar dizginlerini kısacaksın? Atını onun dünyasına sür, beni ona kavuştur!

• Bedenin körlüğünü bil de, hırsa kapılmadan ayağını iyi bas! Çünkü beden, hırsı yüzünden ona tercüman olamaz.

• Görgüsüz ve basit insanlar gibi ne zamana kadar bir iki lokma ekmek için coşup duracaksın? Ne zamana kadar, onun kılıcını yiyeceksin?

581. Ben kimim? Ben kendime ancak gam yemeyi, ızdırap çekmeyi layık buldum.

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa-ilatün, Fa'ilat

 (c. III, 1246)

• Dün padişahımın sarayına gittim. Canımı, sakînin elindeki sürahinin içinde  gördüm.

• Ona; "Ey sakîlerin canlarına can olan aziz varlık!" dedim. "Allah aşkına kadehi doldur, ahdini, peymanını, verdiğin sözü unutma!"

• Bir hoşça güldü de dedi ki: "Ey kerem sahibi, hizmette kusur etmem, sana  saygı gösteririm."

• Güzel yüzü gibi parıl parıl parlayan şaraptan bir kadehe doldurdu da, kadehi öptü ve bana sundu.

• Birbiri üstüne bir kaç kadeh sundu. Onları içince içime bir ateş doldu. 0 ateş beni benden aldı, kendi ateşi madenine götürdü.

• Baht, kısmet, alın yazısı herkesi bir meyhaneye çeker götürür. Ben kimim? Ben kendime ancak gam yemeyi, ızdırap çekmeyi layık buldum.

• Ben susayım, susayım da, meclisin emîri kendi gizli meclisinin yüzbinlerce destanını size söylesin.

 

582. Seher vaktinde aşkının ezanını canımın kulağı işitir. 0 ezan aşığa der ki:
"Ateş gibi yakıcı belalarla dolu olan şu dünyadan sıçra, kurtul da gel benim sevgi ateşime gir, yan!"

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün 

(c. III, 1249)

*Senin güzelliğinin üzerlik tohumu oldum. Artık benim vatanım ateşin tam ortasıdır. Mademki ok senin okundur; elbette kolun ateşten yayı çeker.

*Aşığın canı yanınca sevgiliden baş çıkarır. Kim ateşinde yanmıştır da ateşin anı olmamıştır.

*Ancak gönlümü yak, gönlümden başkasını yakma! Çünkü bağrım senin ateşinle dağlanmıştır. Gönlüme bak da ateşten olan kılıcının açtığı yarayı gör!

*Ateşin çıkardığı kıvılcımlar, yanmış yakılmış kişiye sıçrarsa, o kişide ateşten nişaneler, izler bulur.

*Senin aşkının gamı ateşlidir. Beni ağaç gibi kurutur. Ağaç kuruyunca da ateşte yanmaktan başka bir işe yaramaz.

*0 kişi ne mutlu kişidir ki, onun yasemini de gülü de bahçede bitmez de, senin ateşinde biter. Ateşin safasını, ateşin dilinin tatlılığını ancak Halil îbrahim hazretleri bilir.

*Onun Halil'i duman gibi ateşe biner. Çünkü Halil sanki cehennemin kapıcısı Malik'dir de ateşin dizgini onun elindedir.

*Seher vaktinde senin aşkının ezanını canımın kulağı işitir. 0 ezan aşığa derki: "Ateş gibi yakıcı ızdırapla, belalarla dolu olan şu dünyadan sıçra, kurtul da gel benim aşk ateşime gir, yan!"

*"Ateşlerle dolu ağzım, ateşin dilinden ne zamana kadar söz söyleyecek, ne amana kadar yanmıştan, yakılmıştan bahsedecek?" diye tandıra henzeyen gönlüm soruyor.
                                                         

                                                                 

 
583. Kaybolan aşığı nerede aramalı?   

 Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1221)

                                                             

• Eğer bir aşık kaybolursa onu sevgilinin yanında arayın! Eğer aşık bir şeyden ürker, saklanırsa, onu sevgilinin mahallesinde arayınız.

• Eğer bu canımın bülbülü ansızın bu bedenden uçup giderse, onu dikenlerden sormayınız, onu o gül bahçesinde arayınız.

• Eğer onun aşkının hastası bu meclisten kaybolursa, onu fettan güzelin nergis gözlerinde arayınız.

• Sarhoş gönül günün birinde o şişeyi taşa vurur parçalarsa, o zaman meyhaneye gidin, onu meyhaneciden arayın, sorun!

• Aklınızı başınıza alın, kaybolan aşığı şimşekler çaktıran, yıldırımlar yağdıran, aman vermeyen güneşin kucağında arayınız!

• Eğer bir hırsız duvara bir delik deler de aşığın varını yoğunu çalarsa; siz o hırsızı, o kurnaz sevgilinin misk gibi kokan simsiyah saçları arasında arayınız!

• Ben, o sevgilinin nerede olduğunu, gönül diyarında bir pîrden sordum. Pîr parmağı ile beni işaret ederek; "Onu sırlar içinde arayınız!" dedi.

• Ben o pîre dedim ki: "Allah'a yemin ederim ki, işaret ettiğiniz sırlar sizsiniz!" Pîr; "Evet" dedi, "încilerle dolu deniz benim, onu engin denizlerde arayınız!"

• Müslümanlar! 0 ne güzel bir incidir ki, nurları ile denizleri dolduruyor. Siz onu o nurlarda arayınız!

 

584. Yaşayan kişiler kimlerdir? Hakk'ın aşkı ile ölen kişilerdir.

Mef'ulü,Mefa'ilün,Fe'ülün

(cIII,1242)

 

• Dünyada bütün nefsanî isteklerden kurtulma, hiç bir şeye aldırmama, duygusuz, bayağı insanların sapık yolu mudur? Asla asla! Her iki dünya da bu   yola düşenlerin, şehvanî duygulara sırt çevirenlerin kurbanı olsun, kölesi olsun.

"Biz dünyada zevk için yaşıyoruz." diyen Epicure (341-370) milattan asırlarca önce bu fikri ortaya atarak "Zevkiye mezhebi'ni kurmuştur. Bir çoklarının sandığı gibi Epicure veya Epikoros "Hayatın gayesi zevkdir." dediği zaman, ye iç eğlen, canının istediği herşeyi yap demek istememiştir. Bizim Ziya Paşa'mızın dediği gibi:

"İç bade, güzel sev var ise akl u şuurun,
  Dünya varmış ya ki yokmuş ne umurun!"

(Aklın varsa, içki iç, güzelleri dost edin, dünya varmış, yokmuş diye ilgilenme. Sen gönlünün istediği gibi yaşamaya bak.) görüşünü benimsememiştir. Çünkü bizim zevk adını verdiğimiz şey, bedenimize ait nefsani isteklerden asıl yaşayış, zevk ve safayı terk etmek, nefsini ayak altına alarak ruhen temiz kalmaktır. Nitekim Epicure; "Bu hayatın gayesi zevktir." dediği halde, kendisi bir bahçe içinde bir kulübede yaşıyor. Tam bir derviş gibi bütün isteklerden kurtulmuştu. Bu şekilde nefsanî ve şehevanî isteklerden kendini kurtararak manevî zevki buluyordu. Namık Kemal merhum da bir beytinde:

  "Kimi vicdana dokundu, kimi cism ü cana
  Zevk namıyla ne yaptımsa pişman oldum" 

demişti. Fuzulî merhum da

"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad
  Ne verseler ana şakir ne kılsalar ana şad"

(Bütün istekleri gönlünden uzaklaştırmış, ne verseler ona şükrediyor, ne kötülük yapsalar Hakk'tan bilerek ondan memnun oluyor.) demişti. Alman mütefekkiri Fichte (1782-1814):

"Bu dünyada da öteki dünyada da zevk için yaşayan kişiler, en kötü insanlardır." diye yazmıştır. Mevlana bu konuyu bir beyitte ne güzel hülasa etmiş.

*Ey dünyayı görüp de canı görmeyen kişi! Şunu bil ki dünya fanîdir ve bir nefesten ibarettir!

*Dünya dediğin bir yığın tozdur. Havaya yükseliyor, bu tozun içinde süpürge de kirlenmiş, süpüren de!

*Zavallı insan öldüğün, haşhaş gibi kırılıp döküldüğün gün, bu hayat meşgalesi, bu didinip durmalar neymiş görürsün, anlarsın.

" Mevlana'nın bu gazeli bendenize, Tanzimat Edebiyatı öncülerinden Pertev Paşa'nın Jean Jack Rousseau'dan tercüme ettiği "Ruhun ölümsüzlüğü" adındaki şu manzumeyi hatırlattı:

 "Hab-ı pür-ıztıraptır bu hayat
 Doğmuşuz ölmek üzere va hayfa
 Var ise zerre zerre zevkiyat
 Onu da kahr-ı dehr eder ifna 

 Gideriz böyle cehl ü gafletle
 Ka'r-ı girdab-ı mevte hasretle
 Türlii mihnetle, bin meşekkatle
 Mahv ü kemnam eder bizi dünya 

 Bizse seyreyleyip bu bünyadı
 Aranz tarhına nedir badi?
 Haliki, halkı sırr-ı icadı

Cümleyi bilmek isteriz hala
Sıyrıhp ruh zulmet-i tenden
Süzülüp eyledikte azm-i vatan
0 zaman hallolur bu şüphe ve zan

Bilinir hasılı nedir mana" (Bu hayat ıztıraplarla dolu bir rüya gibidir. Ne yazık ki biz ölmek için dünyaya gelmişiz. Yani anamızdan doğduğumuz andan itibaren ölüme doğru gideriz. Dünyada az da olsa zevkler vardır, fakat o zevkleri dünyanın kahrı burnumuzdan getirir. Bizler hayat yollarında bilgisizlikle, gafletle, hasretle ölüm girdabının derinliklerinde kaybolur gideriz. Akla gelmez çeşitli mihnetlerle, bin türlü meşekkatle dünya bizi mahveder, geçer gideriz. Adımız bile anılmaz olur. Halbuki bizler ölümü düşünmeden, kainatın nasıl yaratıldığına dair sebepler ararız. Yaratıcıyı, yaratılmışları, yaratılmanın sırlarını arar dururuz. Biz kendi halimize bakmadan her şeyi bilmek isteriz. Fakat ruhumuz beden karanlıklarından sıyrılarak geldiği yere ruh alemine kendi asıl vatanına gidince, o zaman şüphelerden ve zanlardan kurtulur. Hayatın ne olduğu belli olur.)

• Şu hem gizli, hem apaçık olan meydanda bulunan aşk, ne kadar kan dökücüdür, ne kadar zalimdir?

• Onun eliyle öldürüldüğün gün, yaşamaya kavuşacaksın. Yaşayan kişiler kimlerdir; aşk yüzünden ölen kişiler! 

"Hallac-ı Mansur "Muhakkak ki ölümümde hayat vardır." demişti.

• Aşkın gizli kalmasına imkan yok! Aşık olanın bütün sırlan meydandadır.

• Aşk yoksa, zevk veren güzellik de yoktur! Bu ne güzelliktir; bu güzelliği alkışlayınız!

 

585. Bülbüle sesleniş.

Mef'ulü, Mefa'îliln, Mefulii, Mefa'îlün 

(c. III, 1232)


• Ey bülbül! Sabah şarabı içme zamanı geldi. Zühre yıldızı ile beraber şarkılar söyleyerek, gel sarhoşların arasına gir!

• Nerede bir mahrem varsa hemen onu uyandır, sevgiye mahrem olmayanları, sevgiden anlamayanları sakın güzel, tesirli sesinle uyandırma! Bırak o ham kişiler, o duygusuzlar mahşere kadar uyuyakalsınlar!

• Gönlün kulağına sevgiye dair, remizli sözleri yavaş yavaş söyle de küfür bile îmana gelsin, yüzlerce iman incisi ortaya dökülsün.

• Gökyüzünde padişahın aşkından ansızın bir şimşek çakar. 0 şimşek yüzünden aya bir ateş düşer.

 

586. Meleklerin bile mahrem olamadıkları o cemal, o güzellik,
 insanlara meyletmezse yeridir.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. III, 1251)


*Dudakları şekerin değerini düşürürse şaşmamalı, yüzü taze gülü beğenmezse haklıdır.

*Bütün alem akıl padişahının kuludur, kölesidir. Fakat akıl padişahı da o güzele hizmet etmek için karşısında el pençe divan durursa yerindedir.

*Gece zencisine kılıç çeken güneş padişahı, onun varlığını korumakta siper olursa doğrudur.

*Meleklerin bile mahrem olamadıkları o güzellik, insanlara meyletmezse, insanları özlemezse yeridir.

*însan meleklerin yüksek iş ve güçlerini yapmaz. Yapmış olsa hepsinin uhdesinden gelmek gücündedir.

*Ben bu gibi sözleri sayıp dururken, gökten şöyle bir ses duydum: "Bunlardan, bu sözlerden vazgeç ki yerine daha başka bir şey gelsin!"

 

587. Gönül onun derdinden ne zevklere dalmıştır.

Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilatiin, Fe'ilün 

(c. III, 1253)

• Günlük halimiz; yaptığımız iyilikler, kötülükler, padişaha gizli değildir. Nefis baş kaldırırsa onu kulağından tutar da sürüye sürüye çeker.

• Can da, gönül de, gönlün aslı da bize O'nun bir lütfudur. Eğer 0 cana da, gönüle de can vermese, onlara başka kimin yardımı gelebilir?

• Gönül O'nun derdinden ne zevklere dalmıştır! Ne hoşluklar elde etmiştir! O'nun sayısız keremini, bağışını sayıp dökmeye kalkma!

• Allah'ın aşkının gamı, hangi kervanın önünü vurmuşsa, o kervan iki dünyanın da dile gelmez, söze sığmaz karını elde etmiştir.

• O'nun ebedî hayat, ölümsüz yaşayış gerdanlığı ile şereflendiğun günden beri, ölüm meleği Azrail gönlümden ümit kesti.

• Süsen, O'nun lütfundan dil oldu da, O'nu örmeye başladı. Selvi, hürriyeti O'ndan elde etti. Çünkü boyunu bosunu ona 0 bağışladı.

• Bülbül durmadan O'nu över durur. Çünkü bülbüle dili 0 öğretti. Gül O'nun yüzünden elbisesini yırtar. Çünkü gülün yanağına o güzel rengi 0 verdi.

• Kim bu toprağa ümit tohumu ektiyse, O'nun bahar keremi ona, bire karşı yüz bağışlamıştır.

• Güneş, her akşam O'na secde eder. Bu secde yüzünden 0 padişahtan, ne ziyan gördü, ziyan görmek şöyle dursun, onun bedeni can bulmuştur.

• Güneş, her akşam O'na secde ederek batar gider. Yorgun, hasta, perişan bir halde batıp giden güneşe, seher vaktinde öyle genç ve parlak bir yüz bağışlar, gökyüzü, ay ve yıldızlar haset ederler de hasetlerinden ölürler, kaybolup giderler.

• Kim bugün bu dünyada nefsanî arzularını, şehvetini gönülden söker atarsa, her vazgeçtiği, özlem duyduğu, nefsanî isteklerinin, arzularının her biri, mezarında ona bir huri olur, eş dost kesilir.

• Kim azgınlık yolunda at koşturursa, at ona çifteler atar, o çiftelerden perişan olur, gider.

• Sen şu gazeli yarıda bırak da ezel alemini düşün, o güzelliklere hayran ol, şaşır kal! Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, onları tamamlasın, hissettirsin.

 

588. Şu dünyada gördüğümüz güzeller, gönülde güzeli gizleyen perdedeki resimlerdir.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatıin, Fa'ilat 

(c. III, 1244)

• Ey Senayi; gelmiyorsan, git kendi işinle uğraş! Dünyada herkesin bir işi vardır. Sen kendi işinle oyalan!

*Şu kervanda bulunanların her biri kendi malını, kendi eşyasını, parasını pulunu çalmak için yol keser. Sen kervandan geri kal da kendi yükünün başında bulun! Yani onun bunun malını çalan zorbalar kendi ibadetlerinin, iyiliklerinin sevabını itmekte, günaha girmektedirler. Kervandan geri kalan, günaha girmediği için kazançlıdır.

*Bunlar geçici güzellik verirler de geçici aşk alırlar. Sen şu iki kuru ırmağı geç de kendi kendinin ırmağı ol!

*Bu dostlar, insanın elinden tutarlar da çeke çeke yokluğa kadar götürürler. Onlardan elini çek de kendi kendinin elini tut, kendinle yetin!

*Şu dünyada gördüğümüz güzeller, gönüldeki güzeli gizleyen perdedeki esimlerdir. Perdeyi kaldır, içeri gir de, sevgilinle baş başa kal!

*Sen kendi güzelliğin ile kal, güzelleş, güzel şeyler düşün! îki alemden de vazgeç, kendi aleminde ol!

• Yürü, benliği artıran şarapla mest olma, aklını başına al da, o tertemiz yüzü görmeye çalış!

 

589. Dirilik seni görse ölmez, ebedî olarak diri kalır.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1243)

• îçeri gir ey neşenin aslının aslı! Neşelen, sevin ey ab-ı hayatın ab-ı hayatı! îçeriye ak, neşelen, sevin!

• Dirilik seni görse ölmez, ebedî olarak diri kalır. Ölü bile seni görse, senin can olduğunu anlar, neşelen, sevin!

• Böylece sen o ebedî şarabı her an bize sun da, elden çıkalım, kendimizden geçelim. Bundan ötesini artık sen bilirsin, neşelen, sevin!

• Hem arkadaşsın, hem nazik ve nazeninsin, hem bize ışıksın, hem şarapsın, hem cihansın, hem gizlisin, hem meydandasın, neşelen, sevin!

• Zaman zaman bize ötelerden, o cihandan hediyeler getiriyorsun. Getir, getir; pek hoş şeyler getiriyorsun, neşelen, sevin!

• Aşk şarabıyla mest olmuşların canları; varlarını yoklarını senin tarafına çekrnedeler; çek onları, pek hoş çekiyorsun, neşelen, sevin!

• Ey cihanı neşelendiren, sevindiren! Ey yeryüzünü baştan başa defıne haline getiren! Sonunda yeryüzü sana der ki: "Ey gökyüzünün eri, neşelen, sevin!"

 

590. Sen yol almayı bırakırsan, canın yol almaya başlar.
0 zaman onun canından sana rahmetler gelir.

Mef'ulü, Fa'ilatiin, Mefulü, 

(c. III, 1266)

• Nişansız, izi belli olmayan bir ruh var. Biz onun izine düşmüşüz, eserlerine dalmışız. 0 mekanı olmayan bir ruhtur. Fakat başımızdan ayağımıza kadar her birimiz onun mekanı olmuştur.

• Onu bulmak istiyorsan, bir an için olsun onu arama! Bilmek istiyorsan bir an için olsun onu bilme!

• Onu gizli gizli ararsan, apaçık meydanda oluşundan uzaksın. Apaçık görüldüğünden senin haberin yoktur. Onu apaçık olarak ararsan, bu sefer de onun gizliliğini göremezsin, perde altında kalırsın.

• Kesin bir burhan, bir delil elde eder de apaçık aramaktan, gizli aramaktan kurtulursan, o zaman ayaklarını uzat, emanını elde ederek uyu!

• Sen yol yürümeyi bırakırsan, canın yol almaya başlar. 0 zaman onun canından, onun ruhundan sana ne rahmetler gelir, ne rahmetler!

• Ey canımı hapseden aziz yarlık, ne zamana kadar dizginlerini kısacaksın? Atını onun dünyasına sür, beni ona kavuştur!

• Bedenin körlüğünü bil de, hırsa kapılmadan ayağını iyi bas! Çünkü beden, hırsı yüzünden ona tercüman olamaz.

• Görgüsüz ve basit insanlar gibi ne zamana kadar bir iki lokma ekmek için coşup duracaksın? Ne zamana kadar, onun kılıcını yiyeceksin?