- Dua fidanını

Adsense kodları


Dua fidanını

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Sevdacık
Mon 30 August 2010, 01:33 pm GMT +0200
Dua fidanını, tevbe tarlasına, özeleştiri ikliminde dikme zamanı                                                                                                Tabiatın olduğu gibi, ahlakın da ‘zorunlu’ yasaları vardır Bu yasalar, zamana ya da zemine göre değişmezler Onlar, her zamanda ve mekanda geçerlidirler Ne ki bu yasaların zorunluluğu, doğa yasaları gibi ‘icbar edici’ anlamına gelmez; bu zorunluluk ‘ahlaki davranışın’ kaçınılmaz gereği olarak ‘manevi’ bir zorunluluktur

Söz konusu yasalar, insanlık destanı boyunca insanlığın değişmez değerleri olan İlâhî vahyin satırlarında ve satır aralarında, insanlığın önderleri peygamberlerin sözlerinde ve hayatlarında, bilge insanların dillerinde ve bin yılların imbiğinden süzülerek insanlığın ortak tecrübesi halini almış halk irfanına ait özdeyişlerde görülebilir


Bunların en ünlülerinden biri “Kendi saadetini başkalarının felaketi üzerine bina etme!” tavsiyesidir Bir başkası “Men dakka dukka!” Arap özdeyişidir ki, Anadolu’da bu özdeyiş farklı bir muhtevayla “Eden bulur” biçiminde yerleşmiştir Ebette, bunların en ünlüsü, Hz İsa’dan Hz Muhammed’e kadar bir çok kutlu ağza mal edilen ve doğrusu her güzel sözlüye yakışan “Kendin için istediğini başkaları için de iste!” düsturudur


Tarih şahittir ki, gövdesini kurtarmak için kolunu rüşvet veren hiç kimse, gövdesinin de hayrını görmemiştir Yine sabittir ki; bir bütüne ait parçalardan biri, varlığını diğer parça ya da parçaların yokluğu üzerine bina ediyorsa, bundan başta kendisi, bütünü oluşturan tüm parçalar zarar görür Bu sözleri anlamak için “Mü’minler, sadece ve sadece kardeştirler!” Kur’anî prensibinin ve “Tüm müslümanlar bir vücudun azaları gibidirler” Peygamberî düsturunun “elde var bir” olarak göz önünde bulundurulması şarttır


Hiçbir gerçek başarı, kendi unsurunu görmezden gelerek, feda ederek gerçekleşmez Yine, ilkeleri feda etme pahasına olgulara uyum sağlayan, kendisi olmaktan çıkar Peki, başkası olur mu? Belki evet; fakat ‘öteki’ kendisini kabul etsin diye başkalaşan unsuru, bu kez ‘öteki’ de kendisinden saymaz Çünkü, ‘öteki’nin gerçek niyeti, onu ‘kendisi gibi etmek’ten daha çok, ‘kendisi olmak’tan çıkarıp kimliksiz ve kişiliksiz bırakmaktır


Mü’minlerin sadece kardeş olduklarına iman etmiş, müslümanların topyekun bir bedenin organları, dokuları, hücreleri olduğunu kabullenmiş her sahici mü’min, tüm dikkatini ağrıyan, hastalanan, arızalanan uzvu üzerine teksif eder Çünkü, insanın neresi ağrırsa, canı orda olur Hasta bir beyne, aynı bedenin yüreği kayıtsız kalamaz; hasta bir göze-kulağa, ele-ayağa, aynı bedene ait akli melekeler kayıtsız kalamaz


Ne ki, bunun için olmazsa olmaz bir şart var: Sinir sistemi Sinir sistemi, hücreleri diğer hücrelere, onları dokulara, dokuları organlara ve nihayet organları bedene bağlayan bir koordinasyon sistemidir; hem bedenin iç enformasyonunu sağlar, hem direnişini örgütler, hem direnç kazandırır Ya sinir sistemi yoksa? İşte, felaket budur Ve günümüz müslümanının en vahim tarafı, sinirlerinin alınmışlığı görüntüsüdür


Bundan da daha kötü olanı, bedene ait bir organın, kendi kendine istiklaliyetini ilan edip, müstağni tavırlara girmesi ve bedenin isterse tek bir tırnağı olsun, diğer organlarını görmezden gelmesi, kendi içine kapanarak, kendisini kutsayıp gerisini yok saymasıdır
O zaman, değil ayağa batan dikeni bütüne ait tüm parçaların algılayıp tepki vermesini, o ayağın asitli suda eritilip yakılmasını dahi beden hissetmeyebilir: Çünkü parça bütünlle olan bağını koparmıştır Bu nedenle de, o organ daha önce bütüne ait diğer parçaların derdine bigane kalmış, onların acılarını paylaşmamış, kendi varlığını onların varlığından bağımsız tanımlamaya kalkmıştır


Şimdi, dövünme, ah u vah etme zamanı değil, tevbe ve istiğfar zamanıdır; yani, tevbe gibi bir özeleştiri zamanıdır Varlığımı elinde tutana yemin olsun ki, şu günlerdeki tüm ıstırabım, dualarım ve kaygım ait olduğum bütünün bir parçası olan ‘rahatsız’ organımadır Bunu, ahlaki davranışın ön koşulu olarak görüyorum Değilse, İslam’ın parlak geleceğine ilişkin en ufak endişem yok Çünkü İslam, cazibesini, kişilerden, guruplardan, cemaatlerden, güç ve iktidardan almıyor; bizatihi özünden alıyor Kendisini ‘alemlere rahmet’ zanneden, kendisine ve başkalarına ‘zahmet’ etmiş olur Allah’ın baktığı yerden bakarsanız; Yusuf’un kuyuya atılmasını Mısır’a sultan olma sürecinin startı olarak görürsünüz Ve ‘hainlerden’ çok, öz benliğinizden; iktidar tutkusu, cemaat taassubu, güç sevdası suretinde tecelli eden maddi-manevi Züleyha’lara teslim almaktan korkarsınız


Cemaatli dostlarım; kendi payıma tüm dualarım, endişelerim, tevbe sadedindeki eleştirilerim şimdi sizin için; bu mealde siz de kendinize dua etmeyi düşünüyor musunuz?
Bu mevsim, “dua”, “tevbe/özeleştiri” mevsimi