- Dövmek Ve Dövmenin Kuralları

Adsense kodları


Dövmek Ve Dövmenin Kuralları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Sun 3 October 2010, 11:57 pm GMT +0200
C. Dövmek Ve Dövmenin Kuralları:

Birinci ve ikinci aşamadaki uslandırma yolları, yani sopanın gösterilmesi ve kulağın çekilmesi fayda vermez de çocuk inat ve aksi­liğini sürdürecek olursa, artık o zaman üçüncü aşamada bir ıslah yöntemi olarak dövme gündeme gelir. Tabii dövmenin birtakım kural­ları vardır, öyle ana babanın, hoca ve öğretmenin arzu ettiği şekilde çocuğu dövme hakları yoktur. Çocuğu terbiye ve disipline edebilmek için başvurulacak son aşama olan dövmenin şu kuralları bulunmaktadır:[774]

 
1. Dövmek On Yaşından İtibaren Başlar:
 

"Yedi yaşında iken çocuklarınıza namaz kılmalarını emred­iniz, on yaşında iken de kılmadıkları takdirde onları dövünüz"[775] hadisinden hareketle, dövme safhasının on yaşında başladığını bilmekteyiz. Bu hadiste ifade edilen dövme gerekçesi, dinin temeli, direği ve kıyamet günü imandan sonra kişinin ilk hesaba çekileceği na­maz ibadetinin ihmal edilmesidir. Peygamber (s.a.v.) on yaşından önce namaz kılmayan bir çocuğun dövülmesine izin vermemektedir. O halde en büyük eğitimci Peygamber'in (s.a.v.), Allah katındaki değer ve önemi itibariyla namaza denk olamayan diğer işlerde, ihmali yüzünden bir çocuğun dövülmesine asla izin vermeyeceği açıktır.

On yaşından önce ise, sözkonusu ettiğimiz ıslah yöntemleri ve us­landırma yolları çocuk üzerinde büyük bir dikkat, yumuşaklık, sabır ve teenni ile tatbik edilir. Bu durum, dövme yaşının tesbitinde Peygamber­imiz tarafından üstün bir pedagojik ihtimam gösterildiğini ifade eder.

İsmail b. Said diyor ki: Ahmed b. Hanbel'e namazdan dolayı çocuğun dövülebileceği yaşı sordum. O, "On yaşına vardığı zaman" cev­abını verdi ve devam etti: "Ama yetim çocuğa hafif vurulur."

el-Esrem de diyor ki: Ahmed b. Hanbel'e, öğretmenin çocukları dövmesinin hükmü sorulması üzerine de şu cevabı verdi; "Suçlarına göre dövebilir. Fakat fazla vurmaktan sakınır. Eğer çocuk düşünemeyecek kadar küçük ise o zaman dövmez."[776]

Bu yüzden ana baba ve eğitimciler, çocuğun hareket ve davranışlarını tedavi ederken iyi düşünüp; taşınmak durumundadır. Aklî ve fizikî gelişim safhasında çocuğun çok dövülmesi, bazan bir organını sakat edebilir, bazan da fikrî ve ruhî birtakım anormalliklere sebep olabilir. Bu noktada şunu söylemek mümkündür: Islah ve tedip için çocuk dövmek, yemeğe atılan tuza benzer. Nasıl ki ölçülü atılan tuz, yemeğin tadını değiştiriyor ve ona lezzet veriyorsa, faydalı olacak şekilde biraz dövmek de eğitimde istenen bir husustur. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi dövmek, intikam almaya yönelik bir eylem değil, pedagojik amaçlı bir harekettir.

Enes'ten (r.a.) rivayet edilen "Yedi yaşında iken çocuklara namazı emredin, onüç yaşında iken de kılmadıkları takdirde onları dövün!" ha­disinin dikkate alınması halinde bu demektir ki dayak atmama süresi onüç yaşına kadar uzayacaktır. Bu da dövme işinde sükunetin, iyice düşünüp taşınmanın ve bunu mümkün olduğu kadar azaltmanın gereğini desteklemektedir.[777]

 
2. Vurmanın Azami Sayısı Ondur:

 

Şartlar ne olursa olsun, eğitim amaçlı dövme işinde vurmanın sayısı onu geçemez. Çünkü Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"(Nasslarla belirlenmiş) had cezaları hariç, ondan fazla sopa vurulmaz."[778]

Başka bir hadisinde de Peygamber (s.a.v.) "Allah'ın hadleri hariç, on sopanın üstünde bir ceza yoktur" buyurmuştur.[779]

Buhârî'nin hadis için koyduğu "et-Ta'zir ve'1-Edeb" başlığı hakkında İbn Hacer şu açıklamayı yapar: "Bab başlığında kullanılan "edeb" kelimesiyle kasdedilen şey "te'dib"dir. Müellif Buhârî bu keli­meyi "ta'zir" kelimesine atfetmiştir. Çünkü "ta'zir" günah ve isyan sebe­biyle gündeme gelir. "Te'dib" kelimesi daha umumi ve daha şümullüdür; "ta'zir"i de içine alır. Arap dilindeki "çocuğun te'dibi" ve "öğretmenin te'dibi" gibi terkipler, bu kelimenin daha geniş manada kullanıldığını gösterir."[780]

Şu halde hadis, had cezaları müstesna olmak üzere vurma sayısını 10'u geçmemekle sınırlamaktadır. Henüz buluğ ve mükellefiyet çağına girmemiş bir çocuk, işlediği suç ve günahlardan dolayı ta'zir ve te'dip edilir. Kadi Şurayh, Kur'an öğretiminde çocuğa ancak üç defa vurulabi­leceği görüşündedir. Nitekim vahiy getirdiği esnada Cebrail (a.s.) de Muhammed'i (s.a.v.) üç defa şiddetle sıkmıştı."[781]

Yeri gelmişken, dövme hususunda sınırı aşan, şefkat ve merhamet duygusundan uzak bazı ahmakların uygulamalan üzerinde biraz dur­mak uygun olacaktır. Bu konuda muhterem üstad Muhammed Hıdır Hüseyin'i birlikte dinleyelim. Bu zat, ikindi namazını kılmak üzere git­tiği Ezher Camii'nde, Kur'an tâlimi yapan ders halkasında müşahede ettiği dramatik bir manzarayı şöyle anlatıyor: Ders halkalarının bi­rinde, bir hocanın yaptığına fevkalade üzüldüm ve adeta, yüreğim parçalandı. Çünkü, o adam sopayı elinden düşürmüyor ve tüm gücüyle çocukların sırtlarına yanlarına vurmaktan usanmıyordu. Zavallı çocuklardan birisi acıya dayanamayıp kaçınca, adam koşar adımlarla arkasından gidiyor ve yine sert bir şekilde sopasını indiriyordu. Nihayet yanımdaki bir Ezherliye: "Bu fevkalade rahatsız edici manzara karşısında oturan kimse, kendisine zulmetmiş olur" dedim ve ona başımdan geçen şu olayı anlattım: Benzert'te[782] Hâkimlik yaptığım sırada, çocuk eğitim ve öğretimin âdabı hakkında bir konuşma yapmıştım. O konuşmada, "el-Medhal" adlı eserin yazarının isabetle be­lirttiği; çaresiz kalması durumunda hocanın üç defadan fazla çocuğa vurmaması, kuru badem ağacından yapılmış sopa ve falaka gibi dayak aracı edinmekten sakınması ve çocuğa yumuşak davranması gibi konu­lara temas etmiştim. Bu konuşmadan sonra bir öğretmen, posta yoluyla bana bir mektup gönderdi. O mektupda, benim sözkonusu ettiğim âdap ve usûlün neşredilmesine itiraz ediyor ve: "Bu tür konuşmalar, bize karşı öğrencilere cesaret verir; onlan kışkırtır ve bize isyan etmelerine zemin hazırlar!" diyordu.[783]

İşte eğitimcinin ve ana babanın, dövmenin mahiyetini, kullanılan sopanın niteliklerini dövme mekanını ve usulünü bilmemeleri eğitim için değil de onların hırs ve intikam duygularını tatmin etmeye vesile olmaktadır. Bu yüzden biz, bu konuyu işlemeye ihtiyaç duymaktayız.[784]


3. Vurma Usûlünü Mekanını Ve Kullanılan Sopanın Niteliklerini Dikkate Almak:

 

Bu prensibin dikkate alınması, bazı ana baba ve eğitimcilerin day­ak konusundaki anormal uygulamaları için bir kontrol mekanizması ol­acak ve onların bunu dikkate almamaları halinde kandilerini realite ile karşı karşıya getirecektir. Biraz önce de belirttiğimiz gibi, onların bu yaptıkları eğitim değil intikamdır, merhamet ve teenni değil öfkedir, adalet değil zulümdür. İslâm ceza hukukunda tatbik edilen hadlerin niteliklerini ele almak suretiyle çocuğu dövme işinde kullanılabilecek sopanın nitelik ve boyutunu tanıyacağız. Kaldı ki eğitim amaçlı ıslah ve te'dip faaliyeti şer'i hadleri tatbik keyfiyetinden çok daha hafiftir. Az sonra görüleceği üzere, şunu rahatlıkla söylemek mümkündür. Birçok ana baba, öğretmen ve eğitimci, şer'i hadlerin tatbikinden daha sert ve daha katı bir şekilde çocukları dövmektedir. Bu bakımdan, İslâm eğitimi karşısında hangi noktada bulunduğumuzu görmemiz ve tanımamız gerekmektedir.[785]


a) Kullanılan Sopa Veya Kamçının Nitelikleri:

 

Zina cezasında kullanılacak kamçının türü hakkında Ebû'1-A'la el-Mevdûdi şunları söyler: "Kamçı ve kamçılamanın mahiyetiyle alakalı ilk işaret, Kur'an'ın "Feclidû" emrinde bulunmaktadır. Çünkü kelime­nin aslı olan "celd" deri manasına gelen "cild" den türemedir. Bu yüzden, tüm filologlar ve müfessirler kamçı ile vurmanın etkisinin de­riyle sınırlı kalıp, ete geçmeyecek şekilde olması gerektiği konusunda it­tifak halindedir. Ette derin yaralar açan veya onu yırtıp parçalayan her vuruş Kur'an'ın hükmüne aykırıdır. Kullanılan kamçı veya deynek her bakımdan orta yollu; ne kalın ne sert, ne de ince ve yumuşak olmalıdır.[786]

İmam Mâlik'in Muvatta'da Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre Rasûlüllah'ın (s.a.v.) zamanında bir adam gelerek zina yaptığını it­iraf eder. Bunun üzerine Rasülüllah (s.a.v.) bir kamçı ister, fakat getiri­len kamçının eskimiş ve kırılmış olduğunu görünce "Daha iyisini geti­rin" buyurur. Bu defa hiç düzeltilmemiş ve kullanılmamış yeni bir kamçı getirilir. O zaman da "Bu ikisi arasında bir kamçı getirin" buyu­rur. Derken o nitelikte ve binek için kullanılan bir kamçı getirilir ve ceza onunla tatbik edilir.[787]

Ebû Osman en-Nehdi, Hz. Ömer'in her zaman orta yollu bir kamçı kullandığını, aksi bir kamçıyı kabul etmediğini ifade eder.[788] Düğümlü veya iki-üç uçlu kamçıların kullanılması da caiz değildir."[789]

İslâm hukukçularından Şemsüddın el-İnbânî, çocukların ceza­landırılmasında kullanılacak sopanın nitelikleri konusunda şunları söyler:

"Ceza için kullanılacak deynekte şu özelliklerin bulunması gere­kir:

aa) Orta büyüklükte olmalıdır,

bb) Ne çok yaş ve ne de çok kuru olmalıdır,

cc) Vurma aleti için muayyen bir tür yoktur. Kamçı, deynek, papuç veya bükülüp sertleştirilen bez parçası dövme aracı olarak kullanılabilir.[790]

 
b) Vurma Usûlü:
 

Vurma işinin orta şiddette; ne ağır ne de hafif olması gerekir. Hz. Ömer, bu işle görevli olan birine "Vururken kolunu iyice kaldırma!" demiştir. Bu cümlenin mânâsı, "tüm kuvvetinle vurma" demektir. Fakihler, dövme şeklinin yaralayacak kadar şiddetli olmaması gerektiği konusunda görüş birliğine varmışlardır.[791]

el-İnbani "Risaletü Riyazeti's-Sıbyan" adlı eserinde, çocuğu döverken dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralar:

aa) Tek bir noktaya vurulmamalı, tüm bedene dağıtılmalıdır.

bb) İki vuruş arasında, öncekinin acısı hafifleyecek kadar bir za­man olmalıdır.

cc) Fazla acıtsın diye tam bir kuvvetle vurmak için kol alabildiğine kaldırılmamalıdır.[792]

Bu ölçü ve kriterler, uygulanan dayak cezasının verimini arttırmak ve eğitimin kalitesini yükseltmek suretiyle çocuğun her bakımdan zirveye ulaşabilmesi için ortaya konulmuştur.[793]

 
c) Vurma Mekanı:
 

Vücudun belli bir yerine vurulmaması, aksine her azanın payını alacak şekilde tüm bedene dağıtılması gerekir. Yüz, mahrem yerler ve -Hanefi mezhebine göre baş- bu hükümden istisna edilmiştir; bu uzuvla­ra vurulması yasaktır. Had cezası tatbik edilmek üzere Hz. Ali'ye bir adam getirildiğinde, cezayı tatbik edecek kimseye şöyle demişti: "Vur ve bedenin her azasının payını ver. Ancak yüz ve mahrem yerlerden sakın!"[794]

Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz (dövülmesi gereken birini) dövdüğü zaman, yüze vurmaktan sakınsın!"[795]

El-Kâbisî, "Ahvalu'l-Müteallimin ve Ahkamu'l-Muallimin ve'l-Müteallimin" adlı eserinde, İbn Sahnun'un ayaklara vurulmasını tercih ettiğini belirtmekte ve şöyle demektedir: "Çocuğun başına veya yüzüne vurmaktan kaçınılmalıdır. Bu yerlere vurmak çok zararlıdır. Bazen beyini tahrip edebilir, bazan da gözü çıkarabilir veya çirkin bir iz bırakabilir. Bundan dolayı sakınmak gerekir. Ayaklara vurmak en em­niyetli ve isabetli yoldur."[796] Netice itibariyle, vurulacak en uygun yerin eller ve ayaklar olduğunu söyleyebiliriz.[797]