- Dördüncü kuvvet emrinize amadedir

Adsense kodları


Dördüncü kuvvet emrinize amadedir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 19 July 2012, 12:02 pm GMT +0200
Dördüncü kuvvet emrinize amadedir
Alper Çeker • 75. Sayı / DİĞER YAZILAR


1953 yılında Amerika Birleşik Devletleri, İran’ın seçilmiş başbakanı olan Musaddık’a karşı “AJAX” olarak bilinen hükümet darbesini gerçekleştirdi. Bu darbenin nedeni, Musaddık’ın yabancılar tarafından işletilen İran petrollerini millileştirmesiydi. Harekâtın en ümitsiz anında Amerikalılar tam kaybettiklerini düşünürken, CIA ajanı İranlı gazeteciler devreye girdi ve halkı hükümete karşı tahrik ettiler. Bu sayede başlatılan sokak çatışmalarının ardından Musaddık hükümeti düştü.

Türkiye’de de basın, talimatı Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen dört askeri darbe ve muhtırada büyük rol oynadı. Hatta Amerika Birleşik Devletleri izin vermediği için hayata geçirilemeyen “Sarıkız” ve “Ayışığı” adlı darbe tasarılarını ortaya çıkaran Nokta dergisi, bunun bedelini kapanma ile ödedi ve çalışanları işsiz kaldı. Oysa başarıyla sonuçlanan darbelere destek veren gazeteciler her zaman gazetelerinde başyazarlığa yükseldiler. Bu isimlere örnek olarak Abdi İpekçi ve Oktay Ekşi’yi verebiliriz.

“Amerikan Büyükelçiliği” dendiğinde benim aklıma Maraş ve Malatya katliamları geliyor. Elçilik kâtiplerinin 1970’li yılların sonlarında, 12 Eylül 1980 darbesine ortam hazırlamak için bu olayları bizzat örgütledikleri artık tüm ayrıntılarıyla biliniyor. Günümüze gelecek olursak; bir süredir Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara büyükelçisi Francis Ricciardone, Türk hükümetine karşı bir darbe tertibi ile ilgili açılan dava kapsamında, bazı gazetecilerin tutuklanmasına tepki içeren demeçler veriyor. Büyükelçinin sözlerine Türkiye’deki yazılı ve görsel basın geniş yer ayırıyor. Bir diplomat bu tarzda bir demeci, merkezden bu doğrultuda bir talimat gelmedikçe vermez.

1969 yılında Amerika Birleşik Devletleri ordusunun Vietnam’da gerçekleştirdiği My Lai katliamını ve 2004 yılında Irak’ta Ebu Gureyb cezaevinde yaptığı işkenceleri ortaya çıkaran Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, ülkesinin savunma bakanlığı bürokratlarından Richard Perle tarafından gazeteciliği terörizme yaklaştırmakla suçlanmıştı. Yani hiç kimse, gerçekleri yazan gazetecilere “terörist” yakıştırması yapan Amerika Birleşik Devletleri’nin, basın özgürlüğü konusunda bir hassasiyetinin olduğunu iddia edemez. Bu çok iyi bilindiği halde muhabirlerin, Türkiye aleyhinde ve yargıya müdahale içeren açıklamalarını aktarabilmek için Francis Ricciardone’nin peşinden ayrılmamaları; Amerika Birleşik Devletleri’nin Türk basınında ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu gösterir. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgali sırasında Türk muhabirlerin Amerikan ordusuna katılıp televizyonlardan canlı yayın ile haber sunmaları ve emekli Türk generallerin Amerikan silahlarının üstünlüğü ve birliklerinin durdurulamazlığı konusunda programlar yapmaları hâlâ hafızalardadır. Bu programlar savaş sırasında Türk halkı üzerinde psikolojik etki oluşturmak amacıyla yayınlanıyordu. Oysa emekli generallerin adres bulduğunu iddia ettikleri füzeler Urfa’nın köylerine düşmüş, durdurulamaz dedikleri birliklerse kullandıkları elektronik cihazların çöl sıcaklarına dayanamaması nedeniyle ancak birkaç saat ilerleyebilmişlerdi.

Irak’taki savaş bittikten hemen sonra, 6 Mayıs 2003 tarihinde Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand, Amerikalı savunma bakanı yardımcısı Paul Wolfowitz ile bir söyleşi gerçekleştirdiler. Bu söyleşide Türk gazeteciler Wolfowitz’e, Amerika’nın Türkiye’nin yeni komşusu olduğunu söylediklerinde; bakan yardımcısı açık bir dille “Ne münasebet, biz işgalciyiz!” demişti.

Anlaşılan, Türkiye’de dördüncü kuvvet yeniden birilerinin emir ve görüşlerine hazır.