sumeyye
Thu 10 February 2011, 05:03 pm GMT +0200
4. Dördüncü Derece: Şeriatlara Başkaldırma:
Allah Teâlâ, ümmetlerin ihtiyaçlarım ve zaman değişikliğini dikkate alarak farklı şeriatlar ve yöntemler indirmiştir. Allah Teâlâ, bir kavme, onları karanlıklardan aydınlığa ve doğru yola çıkaracak, en güzel biçimde yönetecek bir peygamber göndermek istediği zaman, onu mutlaka bu amaçları en güzel biçimde gerçekleştirecek hüküm ve vasıtalarla göndermiştir. Her bir maksadı çoğunlukla ya da devamlı biçimde gerçekleştirici mahaller (mazinne) vardır ki, insanların onunla muahaze edilmeleri ve ondan sorumlu tutulmaları gerekli olur. Teşrîde riayet edilen kanunlar vardır. Öyle şeyler olur ki, bir mefsedet ya da maslahata götürür; bu yüzden de insanlar onu terketmek ya da işlemekle memur olurlar. Memur olunan bu şeyler arasında bir kısmı kesin tarzda istenilir ya da yasaklanır; bir kısmı ise bağlayıcı olmaksızın emredilir ya da yasaklanır. Bunların az bir kısmım hazır vahiy getirir; çoğunluğu ise peygamberin (s.a.) içtihadı sonucunda ortaya çıkar. İşte bu gibi konularda muhalefet, dördüncü mertebede olan günahları teşkil eder.
5. Beşinci Mertebe: Şâri’ Teâlâ’nın Hakkında Nass İndirmediği Şeyi İşlemek:
Beşinci mertebe, Şâri’ Teâlâ’nın hükmüne temas etmediği şeyler hakkındadır. Bunların hükmü Mele-i a’lâ’da belirlenmemiştir. Ancak kulun biri, bütün himmetini toplayarak Allah’a teveccüh etmiş ve bunun sonucunda da kendisine kıyas, tahrîc vb. bir yolla o şeyin yasaklığına, ya da emredilmişliğine dair bir sonuç belirmiştir. İşte bu sonuca uygun hareket etmemesi de beşinci mertebede olan günahlardan sayılır. Bu şuna benzer: Halk, eksik tecrübe sonucunda veya uzman hekimin hastalığa karşı koymuş olduğu tedavi şeklinin yaygın hal alması sonucunda bazı ilaçların etkisini görür; fakat nasıl etki ettiklerini bilmez; bunu kendilerine doktor da açıklamaz. İyileşmek isteyen kimse nasıl ki ihtiyatı elden bırakmayarak ilacı -etki şeklini tam anlamasa bile- kullanırsa burada da durum aynıdır. Dolayısıyla böyle bir halde olan insanın sorumluluktan kurtulabilmesi için, ihtiyata riayet etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yasaklandığını ya da emrolunduğu-nu zannettiği şey hakkında kendisi ile Rabbi arasında bir perde olur.
Bu mertebede asıl istenilen tavır, bu gibi noktaların ihmal edilmesi ve kale ahnmamasıdır. Ancak öyle kimseler vardır ki, bunları dikkate alırlar ve inâyet-i ilâhîye mazhar olurlar.
Konuyla ilgili olarak Allah Teâlâ, kudsî bir hadiste şöyle buyurur:
“Ben, kulumun bana olan zannı üzereyim.” [390]
Yine Allah Teâlâ, bu kez Kur’ân’da şöyle buyurur:
“Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafaatlarını verdik.” [391]
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Zorlaştırmayın; sonra Allah da size zorlaştırır.” [392]
“Günah, içini tırmalayıp seni rahatsız eden şeydir.” [393]
Müctehidler arasında ihtilaflı olan bir konuda, bir müctehidin, cevaza kail olan başka bir müctehidi taklid etmesi halinde hâsıl olacak günah da bu kısma dahil edilir.
Allah’u a’lem!
[390] Buhâri, Tevhîd, 15; Müslim, Tevbe, 1.
[391] Hadîd: 57/27.
[392] Kenzu'l-ummâl, 3/5346.
[393] Müslim, Birr, 14, Tirmizî, Zühd, 52.