sumeyye
Mon 19 September 2011, 12:42 pm GMT +0200
Dördüncü Delil
Dördüncü delil, Sahabenin, adil raviler tarafından aktarılan haber-i vahidle amel etmenin gerekliliği konusunda icma etmiş olmalandır.
Sahabe pratiğinde bunun sayısız örnekleri vardır. Bu örnekler, tek başına tevatür derecesine varmamış olsa bile bunların delâlet ettiği müşterek mana mütevatirdir. Bunlann hepsini zikretmek çok yorucu olur ve konuyu alabildiğine uzatır. Nitekim bunlardan bazılarını geçen konularda zikrettik. Dolayısıyla bunlar tekrar zikretme gereği duymuyoruz. Zira bütün bu örneklerde müşterek olan ortak payda konusunda kesin bir bilgiye sahibiz. Kesinlik arzeden bu bilgi şudur: sahabe herhangi bir problemle karşılaştığında haber-i vahide başvuruyordu. Çözüme bağlanması gereken bir hadise vuku bulduğunda Peygamber (S.A.V.)'den gelen haberlere bakıyordu. Kendilerine bir hadis aktanldıgında herhangi bir itirazda bulunmadan onu hemen uyguluyordu. Bu gerçeğin inkan mümkün değildir. Bunun sahabe pratiğinde sayısız örnekleri vardır.
Burada zihinlere şöyle bir soru gelebilir: Sahabenin haber-i vahidle amel ettiği sabit olduğu gibi haber-i vahidi reddetiği örnekler de vâki'dir. Mesela Hz. Ebubekr, İbni Mesleme'yle takviye edilinceye kadar Muğîre'nin ninenin mirasıyla ilgili haberini reddetmiştir, Hz. Ömer, Ebu Said el-Hudrîyle destekleninceye kadar Ebu Musa'nın isti'zânla ilgili haberini kabul etmemiştir. Hz. Ali, Ma'kil b. Sinan'ın mufauvıda (mehri belirlenmeden evlenmiş ve kocası zifafa girmeden ölmüş olan) kadınla ilgili hadisini reddetmiştir. Hz. Ali'nin, Hz. Ebubekr haricindekilere yemin ettirdiği nakledilmiştir. Hz. Aişe, îbni Ömer'in "ölü kişi ailesinin kendisine ağlamasından ötürü azap görür." Şeklindeki hadisini kabul etmemiştir.
Bu soruyla ilgili olarak şunlar söylenebilir:
Herşeyden önce sahabenin haber-i vahidle amel etmesi konuyu isbat açısından yeterlidir. Bu hususun sahabe tatbikatında varlığı tevatürle sabittir.
İkinci olarak şunu bilmek gerekir ki az sayıda bazı sahabîlerin bazı özel durumlarda haber-i vahidle amel etmekten çekinmeleri ravinin zabtı ve hafızası bakımından hadisin sıhhatmdan emin olamadıklanndan dolayıdır. Yoksa ravinin doğru sözlü oluşunda herhangi bir şüphe taşıdıklarından değildir. Zira sahabe, birbirini tekzib etmezdi.
Sahabenin sözkonusu tavrı, hadis kabulünde hassas olma isteğine de ağlanabilir. Yoksa onların hadisi kabul etmede tereddüt etmiş olmalarının nedeni hadisin haber-i vahid oluşu değildir. Dikkat edilirse [mezkûr örneklerde] sahabîlerin ikinci bir raviyle veya yeminle yapılan takviyeden sonra haber-i vahidle amel ettikleri görülür. Her iki durumda da nakledilen haberler, haber-İ vahid olmaktan çıkmamaktadır. Şayet muhatabımız haber-i vahidin bağlayıcı olmadığını ve bununla amel edilemiyeceğini ileri sürüyorsa bu durumda iki kişinin verdiği haberi de, yeminle desteklenen tek kişinin haberini de inkar etmesi gerekir. Dolayısıyla Hz. Ebubekir, Ömer ve Ali (radiyallâhu anhum)'ın mezkur tavır've uygulamalan muhatabımızın lehine değil, bilakis aleyhinedir.
Biz haber-i vahidin kabul edilmesi gerektiğini söylerken, şüpheden uzak, delillere aykırılıktan veya zedeleyici kusurlardan beri olan haberi kastediyoruz.[444]
[444] Bkz. Hucciyyetu's-Sünne, 418-419; Şerhu Müsellemi's-Subût, 2/133-134 Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 179-180.