- Doğudan batıya

Adsense kodları


Doğudan batıya

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Tue 19 October 2010, 12:12 pm GMT +0200
1181. Doğudan batıya kadar nur dalgaları gelip durmadadır.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ülün

 (c. V. 2358 )


• Biz iki gözü de, canı da şaşırmış kalmış kişileriz. Sen dalıp gitmiş, kendilerinden geçmiş aşıkları görmek istiyorsan bize bak!

• Sen bir mana ay'ısın. Bizse senin parlak yüzünün etrafında şaşkın gökyüzü gibi başımız dönmüş bir halde dolaşıp duruyoruz.

• Akıl, senin davranışlarının, yaptığın işlerin etrafında dönüp dolaşan bir çobandır. Ben bu şaşkın çobandan feryad etmedeyim.

• Gözde binlerce mum yanmada, binlerce ışık parlamada, fakat bu göz, şamdan gibi şaşırmış kalmış.

• Doğudan batıya kadar gizli alemden nur dalgaları, şaşkın bir halde baş gösterip durmadadır.

• Bu ölmüş alemden dışarıda bir padişah var. Aşka hayran olmuş kalmış bir başka dünya var.

• Bana o başka dünyadan bir iz ver, haber ver, nerede olduğunu söyle diyorsun. Şaşkın, ancak şaşkının izini gösterebilir.

• Selahaddin'in yüzüne bak da, hayranlığın ifadesini orada bul!

1182. Sen aşkı ateşten bir merdiven yap da gökyüzüne daya!

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ülün

 (c.V. 2359)

• 0 sofrayı getir, ortaya ser! 0 kaseyi de aşıkların önüne koy!

• Ekmeği de çok çok, bol bol getir! Çünkü sofradakilerden birinin "Ekmek yok!" demesi çirkin bir şeydir.

• Sen bedeni ekmekle avla, onun önüne ekmek koy! Canın önüne de can koy!

• Bugün senin kıyametin koptu. Kalk, gökyüzüne ayak bas!

• Sen, aşkı ateşten bir merdiven yap da gökyüzüne daya!

• Eğer gönül aşk yarasından ziyana giriyor da şikayet ediyorsa; o ziyanın üstüne bir başka yara daha aç!

• Mademki göz yolu ile nükteli sözler söylüyorsun, bizim her zaman ağzımızı mühürle, kapat!

• Ey gözyaşı! Mademki, gözümün kapısından çıktın, gidiyorsun, bari sevgilinin kapısına git de, başını onun eşiğine koy!

 

1183. Elini, gül bahçesi olan güzel yüzünden çek de, oradan deste deste güller devşireyim.

Mef'alü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c.V. 2361)

• Ey mübarek kutlu gün! Biz Hakk aşıkları bir yerde toplanmışız. Sen de gelmişsin, bize katılmışsın, aramızda oturuyorsun.

• Ey aynı havayı beraber teneffüs ettiğimiz sevgili! Yanımıza gel de hasta, kırık, dökük olan nefeslerimiz, senin nefesinle canlansın.

• Söylediğim şu iki üç söz, gönlün sana ulaştırmak istediği haberlerdir, Lütfen şu kırık dökük sözlere kulak ver!

• Bana bir kerecik olsun "Ben senin kulunum." de de; bütün zahmetlerden, eziyetlerden kurtulayım.

• Şu elini gül bahçesi olan yüzünden çek de, oradan deste deste güller devşireyim.

• Bir kerecik olsun, dudaklarını aç, şekerler saç da kafesten kurtulmuş, dudu kuşunu seyret!

 

1184. Mana denizinin ehli olanlar incileri bile değersiz görürler.

Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. V. 2370)

• Bu göklerden kopup gelen nasıl bir aşk kasırgasıdır ki, yüz binlerce gemi ondan mest olmuş, başları dönüp duruyor.

• Geminin kurtulması, yelken açıp yol alması rüzgardan olduğu gibi, batması, sulara gömülmesi de rüzgardan. Sanki gemi rüzgarla dirilmiştir, rüzgarla ölmüştür.

• Nefes alma nefes verme nasıl senin emrinde ise, rüzgar da Allah'ın emrindedir. Sen de nefsi methederek, överek, bazen de hakaret ederek, küfrederek harcar durursun.

• Takdir yelpazesi ile esip duran rüzgarların çeşitli olduklarını bil! Seher rüzgarı tatlı tatlı eser, bitkileri geliştirir, meyvelerin oluşmasını sağlar. Dünyayı adeta ma'mur hale getirir. Bazı rüzgarlar şiddetle eser, yıkar, harap eder, etrafa veba salar.

• Ya Rabbi! Rüzgarları gösterdin. Yelpazeyi gizleme! Yelpazeyi görmek temiz kişilerin gönüllerine ışıktır.

• Sebebi gören gerçekten de surette, şekilde kalır. Sebebi yaratanı gören mana nurunu görür.

• Suret ehli bir boncuk arzusu ile can verirler. Mana denizinin ehli ise incileri bile değersiz görürler.

 

1185. Kadın ve erkek vasıtası olmadan doğan güzellik, aşk bahçesinde kadını da erkeği de büyülemiş.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2365)

• Güzelim; güzellik gül bahçendeki yasemin ayak vurarak oynamaya başlamış. Her sözündeki doğruluk, uygunluk, yüzlerce Hoten ülkesini canlandırmış.

• Kadın ve erkek vasıtası olmadan doğan güzellik, aşk bahçesinde kadını da erkeği de büyülemiş. Onları aşk oyununa sokmuş, oynatmaya başlamıştır.

• Can, onun güzel yüzünden bir pervane getirmiş de, yüz binlerce gönül mumu şamdanlarında yanmaya, oynamaya başlamışlar.

• Aşıkların ağızları, damakları Mansur şarabı ile, o şarabın lezzeti ile dopdolu Böylece yüzlerce Mansur'un, senin aşkınla darağacında ayakları sallanıp durmada.

• Can, senin zevkine kapıldı da zayıflıktan kurtuldu. Öyle semizledi ki, dünya derisine sığmaz oldu. Neşe ile oynayıp durmadadır.

• Hüthütler kafeslerinde aşk Süleyman'ından pek memnun kaldılar. Fakat uçmaya yol bulamadıkları için kendi vatanlarında oynamıyorlar.

• Aşığın canı, mekansızlık alemindedir. Şu beden, canın gölgesidir. Can güneşi, bu bedende raksa girmiştir de oynayıp durur.

• Şems-i Tebrizî'nin yüzü ile gül ile nergisin değerini aksettirir de bedenim, o gülün, o nergisin arasında neşe ile oynayıp durur.

 

1186. Git de aşk yüzünden yıkılan varlık evinin harabesini seyret!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. V. 2363)

• Saçlarının Hindistan'ından yol kesiciler çıkıp aşk kervanının önünü kesince, erkeklerden de, kadınlardan da bir feryad yükseldi.

• Güzel yüzünün ateşi, can ormanını tutuşturdu. Yanan canlardan çıkan duman yedi kat göğü de aştı.

• Manalar aleminden sakîler, can gibi görününce gönüllerden görünmez süt ırmakları, şarap ırmakları akmaya başladı.

• Kafirin gözüne bir iman sürmesi çekince, kafir, mü'minler arasındaki din güzelini görür.

• Beden, duvar gibidir. Bu duvarın arkasında bir gönül yıkılmış kılmıştır. Bu yıkıntı altında kalan gönlün halini anlatmak için dil bu sözlere başlamış.

• Sen git de aşk yüzünden yıkılan varlık evinin harabesini seyret! Evin tavanı çökrnüş, eşiğin izi bile kalmamıştır.

• Her ne kadar o "Aşıklara değer vermem." derse de inanma! 0 her aşık başına yüzlerce merhametli kişi göndermiştir.

1187. Onların gözlerinde gizli tesirler, görünmez ateşler vardır.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2362)

• Ey gözleri sihirbazlara nükteler, işveler, nazlar öğreten, canlara canlar katan sevgili!

• Dünyada nerede kapalı bir kapı varsa anahtarı sensin. Aşk, senin talebendir. Gönül kapılarını açmayı ona sen öğrettin.

• Gönülleri temiz süfiler için meclisler kurmuşsun. Sonra da süfilere sıla etmeyi, halkı manevî sofraya çağırmayı öğretmişsin.

• 0 süfiler arasından o süfiyi seçmişsin. Ona gizlice gerçek sevgilinin sırrını öğretmişsin.

• Derken bir başkasını aramışsın, onu da imtihan için ayrılığa atmışsın. Aşk sırlarını öğrenmek isteyenleri belalara uğratmışsın.

• Aşka düşenlerin yarısı yalvararak yakararak aşık olur, yarısı da nazlanır, niyaz nedir bilmez. Bunların dilekleri makbul olmuştur. Öbürlerine de aşk, dua etmeyi öğretmiştir.

• Onun lütuf suyu önünde ateşin diz çöküp yalvardığını gör! 0 Eflatun'un hikmetleri gibi yüzlerce deva öğretmededir.

• Cefa ile dolu olanlar, gönüllerinde kafirlik varken, tutarlar vefalı olanların kulaklarını çeker, cefa öğretirler.

• Onların gözlerinde gizli tesirler, görünmez ateşler vardır. Demirlere bile saf, parlak, tertemiz olmayı onlar öğretirler.

1188. İblis, aşk şarabını içince îblisliği bırakır, Adem olur.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

(c.V.2371)


• Ne vakit o güzelin toprağı bizim kanımızla yoğrulacak? Şu bedenlerimizin birbirini seven canlarımızla karışması ne de hoş bir şeydir.

• Bu kadar uzun bir ayrılıktan sonra, gönlümüzün şu sedefleri tertemiz vefal incilerle karışmış.

• Su ile ateş birbirine dost olmuşlar, gece, gündüz bir bedende oturup duruyorlar. Allah'ın lütfuyla kahrı, tortu ile duruluk bir arada bulunuyorlar.

• Vuslat ile hicran birbirleri ile anlaşmışlar, barış halindeler. Küfür de imanla  bir olmuş; bizim padişahımızın vuslat kokusu da seher vaktinde esen rüzgarla karışmış.

• Kurt, Yusuf huylu olmuş, onda kurtluk kalmamış, gitmiş. Gömleğin kokusu gelmiş de körlüğe karışmış, gözleri açmış.

• Toprak topraklığı bırakmış, kara renk ondan ayrılmış. Yeryüzündeki sular da şarap olarak akmaya başlamış. Onlarda bulanıklık kalmamış. Duruluk nuru ile karışmış, saf bir hale gelmiş.

• 0 ne mutlu gündür ki, o gün, ölümsüz canların sevgilisi mest olarak meclise gelir de aramıza karışır.

• Herkesi mahmur gözleri ile mest eder, kendilerinden geçirir de yabancılarla aşinaları, bildikleri birbirlerine karıştırır.

• Aşk şarabını fazla içince, îblis bile İblisliğini bırakır, Adem olur. Böylece İblis'e karşı duyulan lanetle, Adem'e karşı duyulan övgü birbirine karışır.

• İblis'e karşı ebedî olarak kapalı bulunan merhamet kapısı, Allah'ın lütuf anahtarı ile açılır. Böylece vefasızlık anahtarı ile vefalılık anahtarı birleşir.

• Kulun Hakk'ın huyu ile birleştiğini göstermek için Şemseddin'in sırrı meydana çıkmıştır.

• Aşıklar yolunda huzur bulunur mu? Onun verdiği her mihnette yüz binlerce lutuf vardır; fakat o lutuflar belalarla karışmıştır.

• Onun bir katre zehrinde yüz binlerce şifa vardır. Hz. İsa'nın devlet nefesi veba ile karışmıştır.

• Orada horlukla yücelik birbirleriyle anlaşmışlar, bir olmuşlar da orada üstünlük ile aşağılık birbirine karışmıştır.

• Canlar canına karşı can, toprak bahasınadır. Burada canlar, pahalılıklara karışmış, ama orada ucuz mu ucuz.

• Canlar, o cana can olanın arkasında öyle bir inci olmuş ki, bakıra benzeyen can kimya gibi canlar canı ile karışmış.

• Baht sarayına, yani Tebriz'e git de, orada bu dünyanın öteki dünyaya karıştığını, birleştiğini gör.

1189. Gözünü aç da bedenlerden kaçmış canları seyret!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. V. 2369)

• Gözünü aç da bedenlerden kaçmış canları seyret! Can kafesini kırmış, gönül de bedeni bırakmış, kaçmış gitmiş.

• Canları terbiye eden, yola getiren yüzlerce aklı gör! Kendinden kendine sığınmış binlerce varlığı seyret!

• Yüz binlerce can, yüz binlerce gönül kaçıp gitse aldırış bile etmem, çünki benden kaçanların mest bir halde geri geleceklerini biliyorum.

• Yüz binlerce susuz, susuzluktan can vermiştir. Yüz binlerce bülbül, yeşillikleri, gül bahçelerini bırakmışlar, ötelere, mana gül bahçelerine kaçmışlardır.

1190. Seni övmek benim aklımı, fikrimi aldı, konuşamaz oldum.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2380)

• Ey padişah! Senin hudutsuz olan, sonsuz olan affının coşkunluğuna karşı tövbe etmek günah sayılır.63

  63  Bu beyitler yanlış anlaşılmasın. Hz. Mevlana, bizi günah işlemeye teşvik etmiyor. Cenab-ı  Hakk'ın hudutsuz olan merhametinden, onun   "Errahmanirrahim" (Merhamet edenlerin en  çok merhamet edeni) olduğunu anlatmak istiyor. Mesela; Şirazlı merhum Hafız, gönül kırmanın büyük günah olduğunu anlatmak için;

"Kimsenin kalbini kırma da, ne yaparsan yap, bizim şeriatımızda bundan başka günah yoktur." dediği zaman, "Kalp kırma da ne günah işlersen işle!" manası çıkarılmamalıdır. Nitekim Cenab-ı Hakk'ın merhametini anlatmak için şairler bazı beyitler söylemişlerdir:  "Ne kadar mücrim isem kesmem ümit kereminden ki, O'dur bahr-ı muhit." (Ne kadar suçlu olursam olayım. Kereminden ümidi kesmem. Çünkü keremin okyanus gibidir.) 

                                              "Ger günahım güh-ı Kaf olsa ne gamdır ya Halîl?

                                               Rahmetin bahrına nisbet, 'innehu şey'ün kalîl.'" 

(Benim günahım Kaf dağı gibi çok olsa, senin merhamet denizine göre o çok az bir şeydir.)

• Yolunu kaybetmiş kişiye öyle acır, onunla öyle meşgul olursun ki, yol kaybeden kişi, yolunu kaybetmeyen kişiden daha talihli sayılır.

• Senin hayranın olarak, seni övmek, benim aklımı, fikrimi aldı. Konuşamaz oldum. Bir ah etme gücüm kaldı.

 • Niçin ah ettiğimi, ah derdimi anlatacak bir mahrem, samîmi, çok yakın bir dost bulamıyorum? Ben de Hz. Ali gibi kuyuya ah ediyorum. 64

  64 Bir rivayete göre Peygamberimiz Hz. Ali'ye bazı sırlar söylemiş. Hz. Ali dayanamamış bu sırları bir kuyuya söylemiş. 0 kuyunun ağzında bulunan bir kamış bu sırları duymuş. Onu kesip ney yaptıkları zaman o gizli sırları feryad ederek etrafa yaymış. Bu beyitlerde Hz. Mevlana bu halk hikayesine işaret buyurmaktadır.

• Kuyu, benim ahımdan coşar da, ağzında kamış biter. 0 kamış da ney olur feryada başlar. Benim gönül sırlarımı etrafa yayar.

• Ey ney! Feryad etme, sus! Çünkü biz sana mahrem değiliz. Bu yüzdendir ki, kamıştaki şeker, bizden özür dilemede, kamıştan da özür dilemede.