- D.Karşılıklı Sakin Konuşmak

Adsense kodları


D.Karşılıklı Sakin Konuşmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Mon 4 October 2010, 12:46 am GMT +0200
D. Karşılıklı Sakin Konuşmak


Sakin bir şekilde karşılıklı konuşma yapmak, çocuğun akıl ve düşünce dünyasını zenginleştirir ve gelişen hâdiselerin içyüzünü keşfetme konusunda büyük ölçüde katkı sağlar. Çocuğun, münâkaşa ve karşılıklı konuşmaya alıştırılması, ana babayı eğitimin zirve noktasına sıçratır. Çünkü o zaman çocuk, kendi haklarını gündeme getirebilir ve kavrayamadığı birtakım meçhulleri sorabilir. Tabii ardından da düşünce yönüyle çocukta bir hareket ve canlılık meydana gelir. Artık çocuk yetişkinlerin sohbet ve meclislerine gider. Orada varlığını hisset­tirir ve görüşleri büyüklerde yankı uyandırır. Çünkü çocuk, evinde ana babasıyla beraber tatlı münazara âdabı, karşılıklı konuşma üslûbu ve tecrübesi kazanmıştır.

Bugün birçokları, yüksek ahlâk ve faziletin bir tezahürü olsun diye çocuğun sürekli/bütünüyle susmasını istemekte; "söz gümüş ise sükût altındır" atasözünü kullanarak bir yerde daimî sükûta mahkum etmektedir.

Şüphesiz gereksiz yere konuşmaktansa sükût etmek güzel bir huy ve iyi bir sıfattır. Ancak çocuk, kendi fikrini serbestçe ifade edebilmeli ve karşılıklı konuşmalarda âdab ölçüleri içerisinde varlığını hissettirebilmelidir.

Rasûlüllah (s.a.v.), zina etmek isteyen bir delikanlı ile sakin bir şekilde karşılıklı konuşma yapmış ve sonunda delikanlı, en fazla zina­dan nefret ederek oradan ayrılmıştır.

Bir evvelki maddede geçtiği üzere, Rasûlüllah (s.a.v.) çocuğa müşriklerin asker sayısını sorarken, onunla ihtiyat ve sükûnetle karşılıklı olarak konuşmuştur. Halbuki daha önce sahabe aynı çocuğu konuşturmak için dövmüş ama çocuk onlara cevap vermemişti.

Rasûlüllah'ın (s.a.v.), teyzesi Meymûne'nin yanında gecelediği sırada henüz bir çocuk olan Ibn Abbâs ile karşılıklı konuşurken de aynı tatlı ve güzel üslûbunu görmekteyiz. Muhtelif vesilelerle birkaç defa tekrarlamak zorunda kaldığımız bu konuşmanın farklı bir varyantını özet olarak dikkatlere arzetmek istiyoruz. Sözkonusu rivayette, Rasûlüllah (s.a.v.) namaz kılarken, sol tarafına duran Ibn Abbâs'ı sağ tarağına alır. Fakat çocuk tekrar sol tarafına geçer. Bu birkaç defa tek­rarlanınca, Rasûlüllah (s.a.v.):

"Seni durdurduğun yerde sebat etmekten alıkoyan sebep nedir, ey çocuk? " diye sordu. İbn Abbâs:

"Sen Rasûlüllah'sın (s.a.v.). Hiçbir kimsenin sana müsâvî olması uygun değildir, " cevabım verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):

"Allah'ım, bunu dinde fakîh (derin anlayış sahibi) kıl ve ona Kur'an'm mânâsını öğret! " buyurdu.[72]

Rasûlüllah (s.a.v.) savaşa katılmak isteyen bir çocuğu muhatap kabul ederek onunla sükûnetle konuşmuş, fikrini almış ve ona adaletle muamele etmiştir. Semura b. Cündeb (r.a) anlatıyor: Anam dul kalmış ve Medine'ye gelmişti. Evlenmek üzere onu isteyenler vardı. Onlara anam:

"Şu yetimin bakımını üstlenebilecek bir adamla ancak evlenmeyi kabul edebilirim, derdi. Sonra Ensar'dan bir adamla evlendi. Rasûlüllah (s.a.v.) her yıl Ensar'm çocuklarını denetler, onlardan yetişmiş olanları cihada asker olarak alırdı. Derken bir yıl ben gösterildim. Beni kabul etmedi ama hemen yanımdaki çocuğu kabul etti. Ben:

"Ya Rasûlallah! Onu kabul ettin ama beni reddettin. Eğer ben onunla güreş  tutacak olsaydım,  mutlaka onu  yıkardım, "  dedim, Rasûlüllah (s.a.v.):

"Peki öyleyse onunla güreş tut! " buyurdu. Ben de hemen onunla güreştim ve onu yıktım. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) beni de or­duya aldı.[73]

Bu noktada sahabe de aynı metodu takip etmiştir. Emîru'l-mü'minîn Ömer b. Hattab'a bir adam gelerek oğlunun isyanım şikâyet etmişti. Ömer'in ilk yaptığı iş, meselenin içyüzünü anlamak için çocuğu çağırtmak oldu. Hz. Ömer oğlana:

"Babana isyan etmenin sebebi nedir? " diye sordu. Çocuk:

"Ey mü'minlerin emîri! Çocuğun babası üzerindeki hakkı nedir? " diye sordu. Hz. Ömer:

"İyi bir ana seçmesi, güzel bir isim koyması ve ona Allah'ın kit­abını öğretmesidir, cevabını verdi. Çocuk:

"Ey mü'minlerin emiri! Babam bunlardan hiçbirini yapmadı, " dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer babaya dönerek:

"Vallahi çocuk sana asi gelmeden önce, sen ona isyan etmişsin, vazifeni yapmamışsın, " dedi. Bu örnekte olduğu gibi, Hz. Ömer, umûmî mânâda çocuklarla karşılıklı konuşur hattâ birçok önemli işlerde on­ların görüşlerine başvururdu.

Görüldüğü üzere, o tarihte dünyanın en büyük devlet başkanı, müslümanların halifesi ve Allah'ın, hakkı kalbinde ve dilinde kıldığı bu yüce insan önemli işlerde, toplumda değer verilmeyen ve tepeden bakılan çocuklar ve gençlerle istişare ediyor, bazı problemleri onlarla tartışıyordu. Bu konuda bir örnek de beşinci râşid halifeden vermek is­tiyoruz.

Ömer b. Abdilaziz (r.a) halife seçilince, tebrik etmek ve bu arada ihtiyaçlarını arzetmek üzere çevre beldelerden heyetler geliyordu. Birgün hicaz bölgesinden bir heyet geldi ve gelenler adına konuşma yapmak üzere Hâşim oğullarından bir çocuk öne geçti. Çocuğun yaşı küçüktü. Halife Ömer çocuğa:

"Yaşça senden daha büyük olan kimse gelsin! " dedi. Çocuk:

"Allah mü'minlerin emirine iyilik versin! İnsan, ancak iki küçük uzvu ile; kalbiyle ve diliyle insandır. Binaenaleyh Allah bir kuluna laf yapan bir dil ile belleyen bir kalp ihsan buyurmuş ise, o kimse konuşma hakkını elde etmiş ve kendisini dinleyenlerin takdirine arzetmiş demek­tir. Ey mü'minlerin emîri! Eğer iş yaşla olsaydı, şu makamında ümmet içinde mutlaka senden daha layık kimseler olurdu, dedi. Halife Ömer:

"Doğru söylüyorsun, konuş! " dedi. Çocuk:

"Allah mü'minlerin emirine iyilik versin! Biz bela ve musibet hey­eti değil, tebrik ve şükran heyetiyiz. Biz, senin vasıtanla Allah'ın bize verdiği ikram ve ihsandan dolayı beldemizden kalkıp isteyerek seni ziy­arete geldik. Devlet başkanımız olarak adaletin sayesinde zulüm ve haksız uygulamalarından emin olduk," dedi. Halife Ömer:

"Bana nasihatte bulun, yavrum! " dedi. Çocuk:

"Allah mü'minlerin emîrine iyilik versin! Allah'ın halim muamelesi, tûl-i emelleri, halkın fazla övgü ve takdiri bazı insanları tehlikeye atmış, ayaklarının kaymasına ve cehenneme girmelerine sebep olmuştur. Bundan dolayı Allah'ın sana olan hilmi, tûl-i emelin ve insanların çok övmesi seni kesinlikle aldatmasın. Aksi halde ayağın kayar sen de o bahtsızlar kervanına katılırsın. Allah Teâlâ seni onlar­dan değil, bu ümmetin sâlih insanlarından eylesin, " dedi ve sonra sükût etti. Bunun üzerine halife:

"Çocuğun yaşı kaç? " diye sordu. Orada bulunanlar:

"Onbir yaşındadır," cevabını verdiler. Sonra çocuğun kimlerden olduğunu sordu ve onun Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin efendimizin ev­ladından olduğunu öğrendi. Bunun üzerine halife Ömer b. Abdilaziz onu takdir etti, hayır ve bereket niyazında bulundu."[74]

Mus'ab b. Sa'd diyor ki: Babam mescidde namaz kıldığında hafif tutar, rükû ve secdesini tamamlardı. Evde namaz kıldığında ise, namazı ve rükunlanra uzun tutardı. Birgün babama:

"Babacığım! Sen mescidde namaz kıldığında biraz hafif tutuyor, evde kıldığında ise uzatıyorsun." (Bunun sebebi nedir?) dedi. Babası:

"Yavrucuğum! Biz, insanların bize uyduğu imam insanlarız. (Cemaatin içinde hasta, yaşlı, çocuk ve ihtiyaç sahibi bulunabilir), " cev­abını verdi.[75]

Ebû Mûsâ 'nın (r.a) oğlu Ebû Bürde anlatıyor: Ümnü'l-Fadl'm evinde iken ben babam Ebû Mûsâ 'ya dikkat ettim. Kadın aksırdı, bab­am ona "yerhamükellah" dedi. Ben aksırdım fakat bana öyle demedi. Eve geldiğimde durumu anama anlattım. Derken babam geldi. Anam ona:

"Oğlum senin yanında aksırmış ama sen ona "yerhamükellah" de­memişsin. Fakat bir kadın aksırmış ona demişsin. Bunun sebebi ve hik­meti nedir? " diye sordu. Babam:

"Senin oğlun aksırdığında, "el-Hamdü lillâh" demeyince ben ona "yerhamükellah" demedim. O kadın ise aksırdıktan sonra "el-Hamdü lillah" dedi. Ben de ona "yerhamükellah"  dedim.  Çünkü  ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) "Sizden biriniz aksırdığı zaman "el-Hamdü lillah" derse, ona "yerhamükellah" deyin. Fakat "el-Hamdü lillah" demediyse, siz de ona "yerhamükellah" demeyin!" buyurduğunu işittim, cevabım verdi. Bunun üzerine anam:

"Pekâlâ, iyi yapmışsın! " dedi.

Karşılıklı sakin konuşma mevzuunda, büyük bir imamın fevka­lade etkilendiğini gösteren canlı bir örnek vermek istiyoruz: İmam Ebû Hanîfe, çamurla oynamakta olan bir çocuğu görünce:

"Yavrum, dikkat et çamura düşersin! " demişti. Bunun üzerine çocuk büyük imama:

"Asıl sen dikkat et ve düşmekten sakın! Çünkü âlimin düşmesi (yanlış fetva vererek ayağı kayması) âlemin düşmesi (ve dünyanın karışması) demektir, " cevabını yetiştirmişti, İmam bu sözden çok etki­lenmiş ve çok sarsılmıştı. Artık o günden sonra, öğrencileriyle birlikte tam bir ay müzakere ettikten sonra ancak bir fetva verirdi.[76]

Mücâşi b. Yûsuf anlatıyor: Medine'de İmam Mâlikin yanında bu­lunuyordum. O, insanlara fetva veriyordu. Derken imam Ebû Hanîfe'nin öğrencilerinden henüz genç yaşta olan Muhammed b. Hasan İmam Mâlikin yanına geldi. Bu hâdise, onun, imam Mâlik'ten Muvatta' adlı eserini rivayet etmesinden önce oluyordu. Muhammed, Mâlik'e:

"Mescidin dışında su bulamayan cünüp kimse hakkında ne dersin? " diye sordu. Mâlik:

"Cünüp mescide giremez, " cevabını verdi. Muhammed:

"Nasıl öyle olur? Namaz vakti gelmiş, o da suyu görüyor! " dedi. Bunun üzerine Mâlik:

"Cünüp mescide giremez," sözünü yine tekrarlamaya başladı. Mu­hammed soru üzerinde çok durunca, Mâlik ona:

"Peki bu konuda sen ne dersin? " dedi. O:

"Teyemmüm eder ve mescide girer. Sonra suyu mescidden alır, dışarı çıkar ve boy abdesti alır, " cevabını verdi. Mâlik:

"Nerelisin sen? " diye sordu. Muhammed:

"Yere işaret ederek "buralıyım" dedi ve sonra kalktı. Orada bulu­nanlar, bu, Ebû Hanîfe'nin arkadaşı ve öğrencisi Muhammed b. Hasan'dır, " deyince Mâlik:

"Muhammed b. Hasan nasıl yalan söyler, o kendisinin Medineli olduğunu söyledi? " dedi. Orada bulunanlar, Muhammed'in yere işaret ederek "buralıyım" dediğini hatırlatınca Mâlik:

"Bu cevap bana ötekinden daha hârika ve daha müthiş geldi, " dedi.[77]


E. Pratik Tecrübe Ve Uygulamalarla Çocuğun Duyu Ve Yeteneklerini Geliştirmek

 

Duyu organlarının geliştirilmesi, çocuğa yeni bilgi ve beceri ka­zandırır. İlkin ellerini kullanmak suretiyle herhangi bir işte maharet göstermesi, onun düşünme melekesini de harekete geçirir. Çocuk, önündeki canlı örneği dikkatle izler ve izlediği işi güzel yapabilmek için kendisi de dener. Böylece o, ustalığa doğru adım adım ilerler.

Rasûlüllah (s.a.v.), koyun yüzmekte olan bir çocuk gördü. Çocuk yüzme işini iyi beceremiyordu. Rasûlüllah (s.a.v.) hemen kollarını çemredi ve çocuğun önünde koyunu yüzmeye başladı. Bu pratik tecrübeden faydalanmak isteyen çocuk, aklını kullanarak işin nasıl yapıldığını dikkatle izledi.                   

Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor: Peygamber (s.a.v.) birgün koyun deri­si yüzmekte olan bir çocuğa rastladı. Çocuk işi güzel yapamıyordu. Bu­nun üzerine Peygamber (s.a.v.):

"Biraz kenara çekil de sana (nasıl yüzüldüğünü) göstereyim," buy­urdu. Sonra elini koltuk altına kadar görünmeyecek şekilde deri ile et arasına soktu. Sonra da gitti ve (yeniden) abdest almadan cemâate na­maz kıldırdı.[78]

Şüphesiz bu tür tecrübe ve uygulamalarla çocuğun ufku genişler, akıl ve zihin bakımından gelişme gösterir.[79