- Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den gündeme ilişkin önemli açıklamalar

Adsense kodları


Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den gündeme ilişkin önemli açıklamalar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
halim
Tue 5 May 2015, 04:38 pm GMT +0200
Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den gündeme ilişkin önemli açıklamalar

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk TV’de canlı olarak yayınlanan “Özel Röportaj” programında gündeme ilişkin konuları değerlendirdi.

Habertürk TV Ankara temsilcisi Veyis Ateş’in sorularını cevaplayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in açıklamalarından öne çıkanlar:

“Diyanet İşleri Başkanlığına yönelik, dini hassasiyetlerle yapılan eleştirileri rahmet olarak görüyoruz”

Kilise değiliz, Ruhban sınıfı değiliz, layüsel değiliz, tartışılmaz değiliz, biz de beşeriz ve bizim bütün yaptıklarımız insanlar tarafından eleştirilir, değerlendirilir. Şöyle bir baktığımızda, bazı eleştiriler daha çok birtakım demokratik düşüncelere dair gerek demokrasi anlayışı, gerek laiklik anlayışıyla ilgili. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığıyla ilgili birtakım farklı değerlendirmeler var, bazıları dini hassasiyetler tartışıyorlar. Biz, bilhassa dini hassasiyetlerle yapılan bütün eleştirileri rahmet sayıyoruz. Yapıcı, onarıcı eleştirileri son derece hepimiz için çok faydalı bir husus olarak görürüz. Hem Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetlerini, hem bizim yapıp ettiklerimizi doğru bulmayan bir tek vatandaşımız olursa, camide bizim verdiğimiz hizmetten memnun olmayan bir vatandaşımızın bu düşüncesini açıkça ifade etmesi son derece tabiidir, normaldir.

“Diyanet, asla doğru olmayan haberler üzerinden polemik konusu haline getiriliyorsa, bu ma'şeri vicdanı yaralayacaktır”

Tartışmaların siyasi boyutuna elbette biz karışmayız, ama kurumumuzla ilgili bir itibarımızı düşüren, itibarımıza gölge düşüren ve hepimizi üzen, bazen insanların kendi ideolojilerini, öfkelerini, hatta bazen sahih olmayan, asla doğru olmayan haberler üzerinden eğer Diyanet bir polemik konusu haline getiriliyorsa, bu ma'şeri vicdanı yaralar.

“Diyanet’in toplumsal meşruiyeti, yasal meşruiyetinin daima önünde olmuştur”

Diyanet İşleri Başkanlığı sadece sıradan bir kamu kurumu değildir. Aynı zamanda da bir millet kurumudur. Kadim Diyanet İşleri Başkanlarımızın imzalarını okuduğumuz zaman, millet adına devletin verdiği bu görevi yapıyorum demişlerdir. Bu kurumun çok güçlü bir tarihi boyutu var, bir dini boyutu var, millet boyutu var, bu kurumun toplumsal meşruiyeti daima yasal meşruiyetinin önünde olmuştur. Neden toplumsal meşruiyeti daima yasal meşruiyetinin önünde olmuştur toplumun kahir ekseriyeti nezdinde? Çünkü bu milletin çocuğu dünyaya geldiğinde Diyanet oradadır, kulağına ezan okuyan hoca efendi oradadır, sünnet düğünde de oradadır, düğünde evlendirirken oradadır, askere gönderirken oradadır, cenazesinde taziyesinde oradadır. Bu toplumun birliğinin çimentosudur, daima millet bu kuruma farklı bakmıştır, hiçbir zaman sıradan bir kamu kurumu muamelesi görmemiştir. Dolayısıyla, her türlü eleştirilerimizi yaparız, ama bu eleştirileri yaparken sıradan bir kamu kurumu gibi, gelirim kapatırım, yok ederim vesaire gibi düşünceler doğru değildir.

“Kardeşliğin, barışın, ahlakın, maneviyatın tesisinde Diyanet İşleri Başkanlığının büyük rolü var”

Diyanet İşleri Başkanlığı yol, su, elektrik hizmetleri gibi bir hizmet veren bir kurum değildir. İslam dünyasına bakalım, çevremizde olup bitenlere bakalım, yani bu kurumun tarihini, bu kurumun tarihinde Rifat Börekçi’ler var, bu kurumun tarihinde iki defa idama mahkum edilen Ahmet Hamdi Akseki’ler var, bu kurumun tarihinde Ömer Nasuhi Bilmen’ler var, İbrahim Bedrettin Elmalı’lar var, bu milletin manevi hayatının inşasında bu kurumun emeği var. En ücra bir köşede, bir mezrada, bir köyde, 3-5 insanın yaşadığı bir yerde bile oradaki kardeşliğin, oradaki barışın, oradaki ahlakın, oradaki maneviyatın tesisinde rolü olan bir kurumdur. Siz bu kurumun hizmetini yol, su, elektrik hizmeti gibi bir hizmet olarak görür, varlığını veya yokluğunu vergi politikaları üzerinden tarif ederseniz, işte tam da benim söylemek istediğim hususa gelirsiniz, yani sıradan bir kamu kurumu olarak görürsünüz.

“Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşundan bugüne kadar İslam’ın içerisindeki hiçbir mezhebi yok saymaz.  Çünkü Diyanet, İslam ortak paydasında hizmet eder”

Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşundan bugüne kadar İslam’ın içerisindeki mezhepleri, birini diğerine tercih ederek, sadece birine hizmeti yapıp diğerlerini yok saymış değil, çünkü İslam ortak paydasında hizmet eder. İslam ortak paydasında yaptığı hizmet, aslında yapılan hizmetin yüzde 90’ıdır. Eğer siz Diyanet’in verdiği hizmeti sadece namaz kıldırmak, sadece hacca götürmek, sadece Ramazan’da oruç vesaire gibi konulara indirgerseniz orada yanılırsınız. Ama İslam bunlardan ibaret değil, en ücra o mezrada yaptığı hizmeti, çocuklara, gençlere, ailelere verdiği hizmeti, bu hizmeti siz sadece İslam’ın belli mezhebine hapsedemezler. O değerler, yani bizim ahlaki değerlerimiz, erdemimiz, faziletlerimiz, yardımlaşmamız, adaletimiz, bütün bunlar Şafi için de aynıdır, Hanefi için de aynıdır, Alevi kardeşimiz için de aynıdır, Caferi için de aynıdır.

“Aleviliği, Diyanet üzerinden tartışmak doğru değildir.”

Alevi kardeşlerimize hizmet noktasında adaletsizlik olarak görüyorsa, ki görüyor, bunu nasıl ortadan kaldırabiliriz diye gayret gösterdik. Bilhassa toplumun bütün katmanları arasında bir mezhep ayrışması olmasın diye gösterdiği çaba Diyanet’in görünmeyen çok önemli bir çabasıdır. Alevi klasiklerini mesela dedik ki, bir sözlü literatür olarak gidiyor, yazılı literatürü var, referans kaybına uğramasın, kütüphanelerimizdeki yazma eserlerini alarak onları neşretmeye başladık. Muharrem ayında biz Muharrem’i biraz böyle Alevi vatandaşlarımızı da kuşatacak şekilde kutlamıyor ve değerlendirmiyorduk, ama hutbelerimizle ilk defa bütün camilerimizde Kerbela şehitlerini anan mevlidi şerifler okutarak Muharrem ayını da idrak ederek paylaşmaya çalıştık. Ama bunun birtakım hukuki engellerden kaynaklanan ve Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan kaynaklamayan, çünkü bin yıllık Alevilik meselesini hep Diyanet üzerinden tartışmak doğru değildir. Bu mesele doğrusu hukuki çerçevede ele alınmalı, teolojik bir tartışmaya dönüştürülmeden çözülmeli.

Diyanet, sadece ülke sınırlarında hizmet veren bir kurum değildir

Siyasi tartışmalarda Diyanet ağırlıklı gidilirken ihmal edilen iki husus var:  Birincisi; Diyanet’in sadece Türkiye’ye hizmet eden bir kurum olduğu zannediliyor. Halbuki, 1970’lerde başlayan, 1980’lerden itibaren yurt dışındaki millet varlığımızın çok önemli bir kurumudur. Açık bir şey ifade etmek isterim, eğer Diyanet İşleri Başkanlığı olmasaydı Avrupa’daki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı asimilasyona mahkum olurdu. Yurt dışındaki millet varlığımızın Diyaneti’dir. Diyanet sadece Türkiye’nin Diyanet’i değil, Diyanet aynı zamanda Orta Asya’daki Müslüman kardeşlerimizin Diyaneti’dir, Balkanlar’daki Müslümanların Diyanet’idir.

“Diyanet’i tartışırken dini, tarihi, kültürel ve evrensel boyutunu göz ardı ederek vergi politikaları üzerinden değerlendirmek, kabul edilemez”

İki gün önce ben bir imzayı atarken gözüm nemlendi, Tanzanya’ya müşavir atıyorum, Zanzibar’a görevli arkadaşlarım ilk defa gönderiyorum. Onlar da ağladılar, neden? Çünkü dediler ki, Sultan Abdülhamid’den sonra ilk defa bu hizmetleri görmek üzere siz bize bir insan gönderiyorsunuz. Elbette büyükelçilerimiz bizden önce gittiler, ama büyükelçilerimizin yaptığı hizmet ile Diyanet Teşkilatının gönderdiği bir müşavirin, gönderdiği bir ataşenin veya koordinatörün yaptığı hizmet çok daha farklıdır. Dolayısıyla, Haiti’de Diyanet’in merkezi var, Kübalı Müslümanların Diyanet’le artık gönül bağı var, Latin Amerika’daki, Afrika’nın 40 noktasında Diyanet var. Bütün bu dünyada olup bitenleri, İslam dünyasında olup bitenleri, coğrafyamızda yaşanan acıları da dikkate aldığımız zaman, bunun da dikkate alınmadığını görüyoruz. Sıradan bir kamu kurumu görerek vergi politikaları üzerinden bir Diyaneti değerlendirirseniz, işin dini boyutunu, tarihi boyutunu, kültürel boyutunu, işin evrensel boyutunu eğer göz ardı ederseniz, o takdirde büyük yanlışlıklar yapılır ve bunu da kabul etmek mümkün olmaz.

“Kalbe ağır gelen, bu topraklarda izzetine ve itibarına düşkün hiçbir müminin kabul etmeyeceği yalan haberler var”

Kalbe giran gelen, ağır gelen ve sadece Diyanet İşleri Başkanının değil bu topraklarda izzetine ve itibarına düşkün, haysiyetli hiçbir müminin kabul etmeyeceği şeyler var. Onları bir kısmı tamamen yalan haber, tamamen iftira onları ben size cevap vereceğim. Bu sorulara muhatap olmaktan dolayı çok üzgün olduğumu önce ifade etmek isterim. Her türlü eleştiriye açık olduğumuzu söyledikten sonra iki şeyin daha çok üzücü olduğunu ifade etmek durumundayım. Birisi, yine bütün bunları söylerken bu toplumun vicdanına dönüşen, bu toplumun o manevi hayatını ayakta tutan 120 bin din gönüllüsü, mihrap görevlisi, minber görevlisi bütün hoca efendilerini, bu toplumun bütün hoca efendilerini hepimizi birlikte kişiliksiz, hiçbir ilkesi olmayan, yukarıdan aldığı emirleri tatbik eden, hiçbir düşüncesi olmayan bir konumda göstermek ve bu şekilde itibarsızlaştırmak kabul edilebilecek bir şey değildir.

“Diyanet İşleri Başkanlığını itibarsızlaştırmaya çalışmak kabul edilebilir bir durum değildir.”

Bu kurumda çalışan her insanın ayrıca bir cemaati var, ben sadece Diyanet İşleri Başkanı değilim, ben aynı zamanda mihraba geçip insanlara namaz kıldırıyorum. Sadece burada Cuma namazı kıldırmıyorum, ben Kamerun’da 30 bin insana Cuma namazı kıldırdım gözyaşlarıyla. Ben Sudan’da 20 bin insana Cuma kıldırdım ve orada olduğum zaman oranın Diyanet İşleri Başkanı Ezher Şeyhi geldi ve “Senin önüne geçip Türkiye Cumhuriyet Diyanet İşleri Başkanının önüne geçip Cuma namazı kıldırmam. Hutbeyi de siz okuyacaksınız, namazı da siz kıldıracaksınız” dedi. Bu kurumu ve bu kurumun bütün çalışanlarını, bu ülkenin bütün hoca efendilerini topyekun bir yere koyarak böyle itibarsızlaştırmak kabul edilebilir bir şey değildir onu açıkça ifade etmek istiyorum doğrusu.

“Diyanet İşleri Başkanlığının bir korkudan, endişeden dolayı  İslam’ın haram saydığı herhangi bir konuyu anlatmadığını iddia etmek, Diyanet teşkilatının tamamını kişiliksiz, kimliksiz bir konuma sokar.”

Diyanet İşleri Başkanlığının herhangi bir mülahaza ile İslamiyet’in ve bütün ilahi dinlerin haram saydığı hırsızlık gibi, yalan gibi, dolandırıcılık gibi, rüşvet gibi herhangi bir konuyu anlatmaya bir korkudan dolayı, bir endişeden dolayı bir rezerv koyduğunu iddia etmek az önce söylediğim kategoriye girer. Bu kurumun bütün çalışanlarını, bütün hoca efendilerini kişiliksiz, kimliksiz, hiçbir görüşü olmayan, tepeden gelen talimatları uygulayan bir konuma sokar bunu kabul etmemiz mümkün değil. O programdan iki Cuma önce eğer Cuma namazına gelip dinleyebilselerdi kamu mallarıyla ilgili nasıl dikkatli olmamız gerektiğine dair hutbe okutulmuştur Türkiye’nin bütün camilerinde.

“Diyanet personeli bugüne kadar bağrına taş basarak da olsa, hiçbir insanın cenaze namazını kılmamazlık yapmamıştır”

Fıkıh kitaplarında kendi milletine, kendi devletine başkaldıran ve insanları katleden, terör örgütlerinin bir parçası haline gelmiş çocuk çoluk demeden insanları katleden katillerin cenazesinin kılınıp, kılınmayacağı gerçekten tartışma konusudur, ama herkes biliyor ki bu ülkede camiye gelen hiçbir insanın camiye meğer o değil mi ki mümin kabul edilerek cenazesi camiye gelmiş hiçbir Diyanet personeli bugüne kadar hiçbir insanın cenaze namazını kılmamazlık yapmamıştır belki de bağrına taş basarak. Yani o çocuk katillerinin cenazesini kıldırırken belki de ağlayarak, belki de bağrına taş basarak kıldırmıştır, bunun üzerinden bir polemik yapmakta ahlaki değildir.

“O makam arabasını ibret-i alem için iade edeceğim.”

Edep elvermediği için, bu makamın mehabeti, bu kurumun saygınlığı pek çok şeyi konuşmayı engellediği için doğrusu ilk defa konuşuyorum. Onun için bana izin verirseniz bunu ben nasıl bir süreç yaşadık, ne oldu bunu anlatmam gerekiyor.  Ankara’da devlet gerekliliği içinde herhangi bir genel müdürlüğe, herhangi bir müsteşarlığa, bakanlığa yahut herhangi bir ilin valisine bir araç, makam aracı nasıl alınıyor, nasıl tahsis ediliyorsa, o şekilde bundan birkaç ay önce Diyanet İşleri Başkanlığına böyle bir aracın tahsis edildiği doğrudur. Bu haber, yani ilk önüme geldiğinde ben Moskova’da Müslüman kardeşlerimizle bir toplantı halindeydim.

Moskova’da Müslüman kardeşlerimizle toplantı halindeydim haber önüme geldiğinde. Haber şöyleydi, Türkiye’de gazetelerden manşeti şöyleydi: Diyanet İşleri Başkanına Diyanet Vakfı’nın parasıyla (cami önlerinde toplanan parayla) 1 milyon dolarlık zırhlı bir araç alındı. Ertesi gün tabii tekzip edildi. Tekzip sadece şöyle değiştirildi: Vakıf parasıyla değil milletin vergileriyle, ama düzeltme yapılmadı. Sonra mahkemeye gidildi, mahkemeyi kazandı Diyanet. Gazete üst mahkemeye gitti, üst mahkemeyi de kaybetti. Sonra bu sefer mahkeme aynı kelimeler, aynı harfler, aynı puntolarla birinci sayfadan tekzibi yayınlamaya mahkum etti.