- Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Yüz Yüze Vaaz Semineri” ne katıldı

Adsense kodları


Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Yüz Yüze Vaaz Semineri” ne katıldı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
halim
Tue 3 March 2015, 10:45 pm GMT +0200
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Yüz Yüze Vaaz Semineri” ne katıldı

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Antalya’da din görevlileri için düzenlenen “42. Dönem Yüz Yüze Vaaz Becerilerini Geliştirme Hizmetiçi Eğitim Semineri”ne katıldı. Ülkemizin farklı illerinden yüzlerce din görevlisini buluşturan seminerde Diyanet İşleri Başkanı Görmez, mihrap görevinin önemine vurgu yaptı.

Seminerde yaptığı konuşmada Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaşadığımız dönemin İslam’ın ve Müslümanların içinden geçtiği en zor dönemlerden biri olduğunu belirtti. Mihrap görevinin dünyadaki en yüksek makam olduğunu ve İslam’ın içinden geçtiği bu süreçte mihrap görevlilerine büyük vazifeler düştüğünü vurgulayan Başkan Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“İslam dünyasının içinden geçtiği bu süreçte, dünyada bütün Müslümanların umut bağladığı bir ülkede siz mihrapta görev yapıyorsunuz. Müslümanların umut bağladıkları konular sizin hizmet alanınızı oluşturuyor. Bize, demir veya çimento istemek için umut bağlamıyorlar. Bize, imanını ve İslam’ı yeniden inşa etme, çocuklarına dinini, imanını, ahlakını yeniden öğretme, Müslüman kimliğini yeniden inşa etme konusunda, umut bağladıklarını görüyoruz. O halde biz bu realiteyi bilerek çalışmak durumundayız.”

Diyanet İşleri Görmez konuşmasında şu konulara temas etti:

“Hz. İbrahim’in duası, hizmetlerimizde bize rehberlik etmelidir…”

Hz. İbrahim’in bir duası var malumunuz. O duanın sonunda, “Allah’ım bizi muttakilere imam eyle” diye dua eder. O dua aslında çift yönlü bir duadır. Hem muttakilerden bir ümmet olsun anlamı vardır hem de muttakilere rehberlik yapmayı bizlere nasip eyle anlamı vardır. Biz camide cemaatimize rehberlik yaparken, bu duayı dikkate almak zorundayız. Acaba, biz rehberliğimizi, Allah’a karşı sorumluluk bilincimizi yükseltecek, takvamızı yüceltecek derecede yapabiliyor muyuz? Bunun için iki şey lazım.  Birincisi, önce mihraba geçen insanın kişiliği önemlidir. Sonra da liderlik anlayışı önemlidir. Öyleyse bu iki kavram üzerinde durmalıyız. İmamın kişiliği ne olmalı, biz mümin kişiliği yanında, Allah’ın müminlerden istediği kişiliği yanında imamlık dediğimiz, Peygamberimize mirasçı olmak, mihrapta, muvazzaf olmanın kişiliği nasıl olmalı? İmam, önder ve rehberlik demek olduğu için, bu kavramları yeniden düşünmek zorundayız.

“Diyanet’in hizmetleri ülkemizle sınırlı kalmadı, dünyaya taşındı ve taşınmaya da devam ediyor…”

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu topraklarda İslam’a süreklilik kazandıran bir müessese olmuştur. Bütün eksiklerimize, kusurlarımıza rağmen, bu topraklara İslam’a süreklilik kazandırmada, bu toprakların semalarında günde beş defa ezan nimetini insanlığa duyurmada, Kur’an eğitimini vermede, insanlarımızın mümin kimliğini inşa etmede son derece büyük vazifeleri oldu. Cenab-ı Hak nasip etti, bu hizmetler ülkemizle de sınırlı kalmadı, Rusya’dan Asya’ya, Kafkasya’ya sizin Diyanet’in şahsı manevisi içinde inşa ettiğiniz hizmetler,  Avrupa’da yaşayan 5 milyon kadar vatandaşımızın asimilasyonunu engelledi. İnşa edilen o şahsı manevi, bugünlerde yüz yıl boyunca sömürgeleştirilmiş Afrikalı kardeşlerinize, Mali’ye, Kongo’ya, Cibuti’ye, Çad’a, Zanzibar’a, Sudan’a ya da Haiti’ye, Latin Amerika’ya, pek çok ülke ve bölgeye gitti. Sizin görev yaptığınız bu müessese hizmetlerini dünyaya taşıdı ve taşımaya da devam ediyor.

“İslam ümmetinin kendi dinine yapabileceği en büyük haksızlık, hayat vermek üzere inşa edilen camileri, sadece namaz kılınan, namazdan sonra kapatılan mekanlar olarak tarif etmektir…”

Yeryüzünde İslam ümmetinin kendi dinine ve peygamberine yapabileceği en büyük haksızlık, onlara hayat vermek üzere Kabetullah’ın şubeleri olarak inşa edilen mescitleri ve camileri sadece namaz vaktinden önce açılan, namazdan sonra da kapısına kilit vurulan mekan olarak tarif etmektir. Bunu yaparsak kendimize, İslam’a ve Resul-i Ekrem’e en büyük haksızlığı yapmış oluruz. Öyleyse Mescid-i Nebevî’yi, mescitlerin coğrafyalarda nasıl medeniyet inşa eden merkezler olarak vazifeler gördüğünü yeniden okumamız gerekiyor.

“Kalpleri arasında rabıtayı kaybetmiş bir topluluk, ümmetin fertleri arasında rabıta kuramaz…”

Kalpleri arasında rabıtayı kaybetmiş bir topluluk, ümmetin fertleri arasında rabıta kuramaz. Önce biz birbirimizi sevip sayacağız. Biz, anne ve babalarımızın dualarıyız. Bizim annelerimiz, babalarımız, topraktan kazandılar ve “Bizim oğlumuz okusun, hafız olsun, imam olsun, müezzin olsun.” diye dua ettiler. Biz birbirimizin kıymetini bilmeliyiz. Kardeşliğimizi çok iyi bir şekilde tescil edersek bu, birlik ruhu olarak milletimize yansımaya da devam eder.