- Disiplin Kurulunun İşleyişinde Yeterlilik

Adsense kodları


Disiplin Kurulunun İşleyişinde Yeterlilik

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Thu 21 October 2010, 06:08 pm GMT +0200
6. Disiplin Kurulunun İşleyişinde Yeterlilik
Disiplin Kurullarının özellikle örgün eğitimde önemli fonk­siyona sahip olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak ifade edilmeli­dirki, eğitim sistemimizde disiplin kurulları genellikle öğrenci­nin cezalandırılmak üzere çağırıldığı yerler niteliğindedir.

Araştırmamız bulgularından biri de disiplin kurullarının ör­gün din eğitiminde yeterli fonksiyonu olmadığı şeklindedir. Bu durumun genel eğitim için de geçerli olduğunu tahmin etmek­teyiz. Gerçekte disiplin kurulları, öğrenciye hem mükâfat hem de ceza veren bir özelliğe sahip olması gerekirken [839] nedense sadece verilecek cezaların kararlaştırıldığı kurullar haline dö­nüştürülmüştür. Oysa ki bir eğitimcinin de ifade ettiği gibi di­siplin kurulları "bir ihtilal mahkemesi veya harp divanı değil­dir." [840] Ancak bulgularımız disiplin kurullarının sadece verile­cek cezaları tesbit fonksiyonu icra ettiğini ortaya koymaktadır.

Yaygın ve örgün din eğitimi kurumlarında her yönüyle yeterli bir disiplin kurulunun varlığı, birtakım olumsuz davra­nışları ve suçları engelleyici bir rol oynayabilir. Ancak disiplin kurulu sadece cezalar değil mükâfatlar da vermelidir. Bir başka ifadeyle, olumlu davranış veya başarının teşvikinde disiplin ku­rulunun mükâfatlandırın fonksiyonu belirginleştirilmeli ve bu özellik öğrenci tarafından da hissedilmelidir. Böylece, öğrenci tarafından disiplin kurulunun sadece ceza değil mükâfat da ver­diğinin tesbit edilmesi, olumsuz ve disiplin dışı davranışlar yeri­ne olumlu davranışlara da yönelmeyi sağlayabilir. O halde ya­pılacak önemli işlerden birinin de şu olduğu sonucuna varılabi­lir: Disiplin kurulları öğrencinin gözünde bir tabu olmaktan çıkarılmalıdır.

Bu düşüncenin bir uzantısı olarak, disiplin kurullarının, öğ­retim yılının başında çeşitli suçlar ve cezalar hakkında yeterli açıklamalar yaparak öğrenciyi bilgilendirmesi; aynı zamanda olumlu davranışların da çeşitli mükâfatlarla ödüllendirileceğini açıklaması olumlu sonuçlar verebilir.

Disiplin kurulu üyeleri okulun neşeli günlerine ve bu nevi faaliyetlere iştirak etmelidir. Öğrencilerin onları sadece kötü kararlar alan kişiler olarak görmeleri böylece engellenmiş ol­malıdır. Bu kurulların teşekkülünde azami gayret sarfedilerek birtakım özellikleri haiz olan öğretmenlerin seçilmesi disiplin kurullarının sağlıklı bir şekilde işleyişinde rol oynayacaktır.

 
Sonuç ve Teklifler
 

Bu çalışmada Din Eğitimi ve Öğretiminde Mükâfat ve Ce­za araştırma problemi olarak ele alınmıştır.

Birinci bölümde, mükâfat, ceza ve bunlarla yakın ilişkisi bulunan disiplin kavramı ile ilgili teorik bilgilere yer verilerek, Batı ve İslâm eğitimcilerinin konuya bakış açısı belirlenmeye çalışılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, Batı eğitim sisteminde disiplinin sadece cezalar ile sağlanabileceğine inanan pedagog­lar olmasına karşılık, İslâm eğitim sisteminde bu şekilde düşü­nen bir eğitimci yoktur. Batı eğitim sistemini oluşturan bazı pe­dagogların görüşlerinde insanın "günahkâr bir varlık" olarak kabul edildiği ve cezaya müstehak görüldüğü tesbit edilmiştir. İslâm eğitim sisteminde ise Kur'ânî anlayışın bir uzantısı olarak insan "mükerrem" (üstün kılınan-değerli) ve iyiliklere lâyık bir varlık olarak görülmektedir. Öte yandan geçmişte eğitim kurumlarında başvurulan falaka hadisesinin, dinin özünden kaynaklanan bir durum olmadığı ilgili kaynaklara dayanılarak tesbit edilmiştir.

İkinci bölümde ise, gerçekleştirilen alan araştırması aracılı­ğıyla mükâfat ve cezanın gerek aile, gerekse yaygın ve örgün din eğitiminde uygulanış tarzları, çocuk ve öğrenci üzerindeki etkileri ve disiplini sağlamadaki rolleri konusunda bir durum tesbiti yapılmıştır. Elde edilen bulguların kısa bir değerlendir­mesi yapılacak olursa şunları söylemek mümkündür:

Anket uygulanan 4 İmam-Hatip Lisesinden 3'ü, bir baş­ka ifadeyle, Bursa, Erzurum ve Van, fizikî kapasite olarak ye­tersizdir. Bu durumun Türkiye genelindeki diğer İmam-Hatip Liseleri için de geçerli olduğu başka araştırmalarla da ortaya konulmuştur.

Anketi cevaplayan öğretmenlerin yaklaşık 2/3'ünün 6-20 yıllık meslekî tecrübeye sahip oldukları görülmüş, ancak mes­lekte kıdemli olanların batı illerinde yoğunlaştığı belirlenmiştir.

Ankete katılan öğrenci ailelerinin yaklaşık % 50'si şehir­de, % 34u köyde oturmaktadır. Bu sonuçlar,-önceki yıllarla karşılaştırıldığında- İmam-Hatip Liselerinde şehirli öğrencilerin sayısında büyük bir artış olduğunu ortaya koymaktadır. Ailesi köyde yaşayan öğrencilerin tamamına yakınının ise okullarına bağlı yurt ve pansiyonlarda kalarak öğrenimlerine devam ettik­leri anlaşılmaktadır.

Öğrencilerin tamamına yakını öz anne babaya sahiptir. Anne babası ayrı yaşayan öğrencilerin ancak % 0.2 (2 kişi) dü­zeyinde bulunması, İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin tamamı­na yakınının, öz anne babadan oluşan sağlam bir aile yapısına sahip olduklarını ortaya koymaktadır.

Anne babanın tahsil seviyelerinde önemli farklar olduğu tesbit edilmiştir.Annelerin yaklaşık% 40'ı okur-yazarlıktan mahrumdur.Babalarda ise bu oran % 8 düzeyindedir. Genel olarak anne babaların tahsil seviyelerinin ilkokul mezunu ol­makla sınırlı olduğu anlaşılmış, bu konuda batı illerinin doğuya göre daha avantajlı olduğu da belirlenmiştir. Sosyo-ekonomik açıdan aileler -daha önceki araştırmalarda da belirlendiği üze­re- orta, ortanın altı ya da fakir düzeydedirler.

Öğrenci ailelerinin yaklaşık % 80'inin, ibadetlerini düzenli olarak yerine getirdikleri ve çocuklarını da ibadetlere teşvik et­tikleri belirlenmiştir. İbadetlerini bizzat yerine getiren ebevey­nin, çocuklarını da teşvikinin onlar üzerinde olumlu; ibadetlere karşı gevşek davranan ebeveynin ibadetlere yöneltmelerinin ise, olumsuz etkisi olacağı yönündeki başlangıçtaki tahminimiz doğrulanmıştır.

Ailede gerçekleştirilen din eğitimi ve öğretiminde izlenen metodlar konusunda, batı bölgesindeki ailelerin doğuya naza­ran daha hoşgörülü oldukları, kızların erkeklerden daha çok mükâfatlandırılıp, daha az baskı ve cezaya maruz kaldıkları, köylerdeki ailelerin ise daha ziyade baskı ve cezaya dayalı bir eğitim anlayışına sahip oldukları belirlenmiştir.Tahsil seviyesi­nin yüksek oluşu,din eğitiminde izlenen metod konusunda olumlu yönde rol oynarken, sosyo-ekonomik düzey ise bu ko­nuda etkili olmamaktadır.

Gerçekleştirilen din eğitimi ve öğretiminde 2/3 oranında­ki ebeveyn, zaman zaman çeşitli mükâfat türlerine başvurmak­tadır. Anne babalar daha ziyade manevî mükâfatlara öncelik vermektedirler. Bu tür mükâfatların ise çocuklar üzerindeki olumlu etkisi oldukça yüksektir (% 81). İstatistiki sonuçlar, en olumlu mükâfat türünün "güzel sözlerle övmek, takdir ve tebrik etmek" olduğunu ortaya koymaktadır.

Babanın tahsil seviyesi yükseldikçe maddî ve manevî mü­kâfat türlerine başvurma oranı da artmaktadır. Aynı şekilde, ibadetlerini düzenli olarak yerine getiren ailelerin de, çocukları­nı eğitirken maddî manevî türleriyle mükâfata en çok başvu­ranlar olduğu belirlenmiştir. Anne babanın din eğitimini birlik­te yürüttükleri durumlarda da çocuğu mükâfatlandırma oranı en ideal düzeydedir.

Ailelerin % 45'i din eğitimi ve öğretimi esnasında çeşitli türleriyle cezalara da başvurmaktadırlar. İstatistiki sonuçlar olumlu etkisi en yüksek ceza türünün "ilgi ve sevgi gösterme­mek" olduğunu belirlerken, dayağı ise en çok olumsuz etkiye sahip ceza türü olarak nitelemiştir.

Doğu bölgelerinde, batıya nazaran cezalara daha çok baş­vurulmaktadır. Babanın tahsil seviyesi, cezaya başvurma ora­nında rol oynamakta ve okur-yazar olmayanların bu konuda ilk sırayı aldıkları görülmektedir. İbadetlere karşı ilgisiz olan ai­leler de cezalara en çok başvuranlardır.

Öğrencilerin yaklaşık % 56'sı, ailelerinde verilen dinî eği­timden olumlu yönde, % 42'si ise olumsuz yönde etkilenmişler­dir. Olumlu yönde etkilenenlerin, daha çok metodlu ve örnek olarak yaşanan bir din eğitimiyle eğitildiklerini ifade etmeleri, bu yöndeki tahminimizi doğrulamaktadır. Olumsuz yönde etki­lenme konusunda anne baba birlikteliğinin yetersizliği rol oyna­maktadır. Zira anket verilerimizde bu eğitimi anne babanın bir­likte yürütme oranı ancak % 24'tür:

Yaygın din eğitimi kurumlan olan Kur'ân Kursları,cami vb. yerlerde öğrencilere çeşitli mükâfatlar verilmektedir. Ancak öğrencilerin yarısı, hiçbir surette mükâfatlandırılmadıklarını ifa­de etmektedir. Mükâfatlar öğrenci üzerinde büyük oranda olumlu etki bırakırken, istatistik sonuçlar en ideal mükâfat türü­nün, yeri ve zamanına göre mükâfatların (maddî-manevî) hepsine birden başvurmak olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Doğu bölgesindeki öğrenciler, yaygın din eğitimi kurumla­rında daha çok mükâfatlandırıldıklarını ifade etmişlerdir. Mü­kâfat türlerine en çok özel hocalardan alınan din eğitiminde başvurulmasında, bu tarz eğitimde hoca-talebe arasındaki diya­logun rolü olduğu düşünülmüştür.

Yaygın din eğitimi kurumlarında öğrencilerin yarıdan faz­lası çeşitli şekillerde cezalara maruz kaldıklarını ifade etmişler­dir. Bu cezaların bir kısmı olumlu; bir kısmı ise olumsuz yönde etkili olmaktadır. İstatistikî sonuçlar olumlu etkisi en yüksek olan ceza türünün "tenkid ve uyarı" olduğunu;"azarlama ve ha­karet" ile "dayak" cezasının ise olumsuz etki yönüyle ilk sırada geldiğini ortaya koymaktadır.

Cezalara en fazla başvurma oranı Kur'ân Kurslarında göz­lenmekte, ardından camiler gelmektedir. Hafızlığını tamamla­yamayan öğrenciler üzerinde derinleştirdiğimiz bilgisayar anali­zinde bu öğrencilerin % 76 gibi yüksek düzeyle, Kur'ân Kursla­rında çeşitli cezalara maruz kaldıkları yönündeki tesbitimiz ise dikkat çekicidir.

Öğrencilerden yaklaşık % 73’ü, teklif edilse Kur'ân Kursu vb. yaygın din eğitimi kurumlarına tekrar gitmek istediğini; % 27'si ise gitmek istemediğini ifade etmiştir. Bu bul­gu, "adı geçen kurumlardan mezun olanların bir daha bu ku­rumlara gitmek istemedikleri" yönündeki düşünce tarzının doğru olmadığını istatistiki metodlar vasıtasıyla ortaya koymuş­tur.

Örgün din eğitimi kurumları olan İmam-Hatip Liselerinde ise öğrencilerin % 45’i çeşitli türleriyle mükâfatlandırılmaktadırlar. Olumlu etkisi oldukça yüksek olan bu mükâfatlar içinde en ideal olanının öğrencinin arzu ve isteklerine olumlu cevap vermek ve onlara gösterilen sevgi ve ilgiyi artırmak olduğu istatistiki sonuçlarda ortaya çıkmıştır.

Öğretmenlerden % 79'u öğrencilerini mükâfatlandırdıkla­rını, % 21'i ise böyle bir uygulamaya başvurmadıklarını ifade etmişlerdir. Mükâfata başvuranların ilk gerekçesi, diğer öğren­cilere örnek olması ve başarıyı teşvik etmesidir. Mükâfata baş­vurmayanlar ise, okul idaresinin yetersizliğini gerekçe göster­mektedirler. Öğretmenlerin büyük bir kısmı (% 91), mükâfatla­rın toplum huzurunda verilmesini tercih etmektedirler.

Öğrencilerin % 35'i meslek dersleri öğretmenleri tarafın­dan çeşitli cezalara maruz kaldıklarını ifade etmektedirler. Bu oran gerek ailedeki gerekse yaygın din eğitimi kurumlarındaki cezalandırma oranından daha düşük olmasına rağmen olum­suz yöndeki etkileri daha yüksektir. İstatistikî sonuçlar olumlu etkisi en yüksek olan ceza türünün öğrenciye karşı sevgi ve il­giyi azaltmak; olumsuzluk oranı en yüksek ceza türlerinin ise dayak ve notu düşürmek olduğunu ortaya koymaktadır.

Cezalandırma oranında çevre faktörü rol oynamaktadır. Doğu illeri ve özellikle Van en yüksek düzeydedir. Van ili İmam-Hatip Lisesinin en genç ve meslekî kıdemi en az olan öğretmenlere sahip olmasının bu konuda etkin bir rol oynaya­bileceği düşünülmüştür.

Disiplini sağlamak için cezanın mutlaka gerekli olup olma­dığı yönündeki soruya öğretmenlerin yaklaşık 2/3ü’, yerine ve zamanına göre cezaya başvurulabileceği şeklinde cevap vermiş­lerdir. Cezaların gizli olarak verilmesini tercih eden öğretmen­ler (% 46), öğrencinin gururunun' incitilmemesi gerektiğini ge­rekçe gösterirken; toplum huzurunda verilmesi gerektiğine ina­nan öğretmenler ise (% 44),diğer öğrencilere ibret olması ve suça yönelenleri caydırmak amacını gütmektedirler. Ancak araştırmadaki veriler, arkadaşları yanında küçük düşürülmeleri­nin, öğrenci üzerinde büyük oranda olumsuz etki yaptığını or­taya koymuştur.

Öğretmen ve öğrencilerin görüşleri bütünleştirildiğinde, okullardaki disiplinsizlik sebepleri şunlardır: Öğretmenlerden kaynaklanan metod hataları, iyi örnek olamayışları,öğrenciyle diyalog eksikliği, kişilik ve karakterde za'fiyet, ebeveyn ilgisi ve denetiminin olmayışı, okullarda fizikî kapasite yetersizliği vb..Yine öğretmen ve öğrencilere göre disiplini sağlama konusun­da en etkili husus, öğretmenin kişilik ve karakteridir. Bu şart her iki kesim tarafından ilk sırada zikredilmektedir.

Buraya kadar aktarılan ve bulgularımızın bir özeti sayılan bu bilgilerden sonra araştırmada ulaşılan nihaî sonuçları ve do­layısıyla kanaatlerimizi şu şekilde ifade edebiliriz: Genel varsayı­mımızda da belirttiğimiz üzere, din eğitimi ve öğretiminde mü­kâfat ve cezanın, çocuk ve öğrenci üzerindeki olumlu-olumsuz etkileri ve disiplini sağlamadaki rolleri, birbiriyle ilişkili komp­leks bir yapıya sahiptir. Bu kompleks yapı içinde en önemli faktör insan unsurudur. Diyebiliriz ki, ailede anne baba, eğitim kurumlarında ise öğretmen veya öğretici din eğitimi ve öğretiminde, mükâfat ve ceza konusunda da belirleyici bir rol oynamaktadır. Anne babanın, öğret­men veya öğreticinin sahip olduğu olumlu ya da olumsuz özel­likler, başvurulan mükâfat ve cezanın da  olumlu ya da  olum­suz yönde etkili olmasında önemli derecede rol oynamaktadır. Bu nedenle din eğitiminde mükâfat ve ceza probleminin çözü­münün, bu eğitimi gerçekleştiren ebeveyn ve eğitimcilerin yetiştirilmesiyle alâkalı olduğunu söyleyebiliriz. Gerçekleştirilen din eğitimi ve öğretiminde başarı ya da başarısızlıkta da yine insan unsuru, bir başka ifadeyle ebeveyn ve eğitici birinci dere­cede rol oynamaktadır. Bu bağlamda, gerek ailede, gerekse eğitim kurumlarında, ebeveyn ve eğiticinin rolü başta olmak üzere başka birtakım şartların da gerektiğini ifade etmeliyiz. Bu şartlar, ailedeki din eğitimi için: İlk dinî bilgilerin ailede veril­meye başlanması, anne babanın dinî prensipleri bizzat yaşayarak çocuğuna örnek olması, bu eğitimde Allah sevgisi­nin esas olması, hoşgörülü ve müsamahakar olunması, za­man zaman mükâfatlar da verilmesi ve fizikî cezalara baş­vurulmaması., şeklinde maddeleştirilebilir. Yaygın ve örgün din eğitimi için gereken şartlar ise; öğretmen ve öğreticide sağlam bir kişilik ve karakter, meslekî ve pedagojik formas­yon yönüyle yeterlilik ve okulların fizikî kapasite, sosyal ve kültürel faaliyetler yönüyle daha iyi şartlara kavuşturulma­sı... gibi hususlardır. Bu şartların gerçekleştirilmesine yönelik birtakım teklifleri konuyla ilgilenenlerin dikkatine sunuyoruz.

1. Öncelikle halledilmesi gereken problem insan unsuru olduğuna göre,

a- Anne babaların dinî yönden bilgilendirilmesi amacıyla, konunun uzmanı kişilerce, herkes tarafından rahatlıkla anlaşı­labilecek bir dille yazılmış ve çocukların din eğitimiyle ilgili ko­nularda da bilgi veren eserler hazırlanmalı ve birer "başucu ki­tabı" niteliğindeki bu eserlerin ucuz fiyatla halka ulaştırılması­nın yolları bulunmalıdır.

b- Yine anne babaların dinî yönden eğitilebilmeleri için, daha önce denenerek başarılı sonuçlar alınan "Ana Baba Oku­lu" modelinde, "Ana Babalara Din Eğitimi Kursları" ihdas edilmeli, bu organizasyon ilahiyat Fakülteleri,  Diyanet İşleri Başkanlığı ve Aile'den Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın koordineli çalışmalarıyla gerçekleştirilmelidir.

c- Yaygın ve örgün din eğitimi kurumlarında görev yapan eğitimcileri yetiştiren kurumlar olan İlahiyat Fakültelerinde öne­mi her geçen gün daha da artan Din Eğitimi branşının imkân­ları artırılmalı, pedagojik formasyon yönüyle öğrenciye büyük oranda katkılar sağlayan bu dersin, program içindeki dağılımı bir kez daha gözden geçirilmeli ve ders saatleri artırılmalıdır.

d- Diyanet Teşkilatına bağlı din görevlileri, özellikle Kur'ân Kursu öğreticisi ve cami görevlileri mutlaka pedagojik formas­yona sahip ve meslekî yönden yeterli olan fakülte/ yüksek okul mezunlarından seçilmelidir. Ayrıca din görevlilerinin İlahiyat Meslek Yüksek Okullarından daha fazla istifade etmelerine im­kan tanınmalı, kontenjanlar arttırılmalıdır.

e- Diyanet İşleri Başkanlığı, personeline "Hizmetiçi Eğitim Kursları'nda meslekî formasyon yanında pedagojik formasyon yönüyle de bilgiler kazandırmak amacıyla İlahiyat Fakülteleriyle daha sıkı bir işbirliğine girmelidir.

2. Yaygın ve örgün din eğitimi kurumlarında görülen fizikî kapasite yetersizliğinin çözümü yolunda adımlar atılmalı, özel­likle halk tarafından yaptırılarak açılmayı bekleyen İmam-Hatip Liseleri bir an önce faaliyete geçirilmelidir.

3. Yaygın ve örgün din eğitimi kurumlarının problem ve beklentilerine yönelik nokta ve alan araştırmaları yapılması ko­nusunda, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığınca maddî destek sağlanmalıdır.