- Diriliş aynasında doğan güneş 3

Adsense kodları


Diriliş aynasında doğan güneş 3

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 17 September 2010, 12:56 pm GMT +0200
DİRİLİŞ AYNASINDA DOĞAN GÜNEŞ (3)

Şimdilik Bediüzzaman'ın tesbitlerine bir nokta koyarak. Necip Fazıl Bey 'e dönelim. 1946'da, çoğunluğu edebiyatçılardan bir topluluğa verdiği bir konferansta, ".. yeryüzünü baştanbaşa ve her sahada kaplayan bir korkunç hiçlik, nizamsızlık, muvazenesizlik, rahatsızlık, kifayetsizlik, üstelik bu korkunç boğuşma, ihtiyar kürenin tam bir yokluğa değil de, misilsiz bir varlığa doğru gittiğine, kendisine yeni hayatı getirecek kahramanı beklediğine işaret. Şimdilik tünelden geçiyoruz. Bütün dünya iyi atlarına binmiş, iyi insanları, peşinden sökün ettirecek şanlı süvariyi bekliyor. Ne desem ona fikirci mi desem, san'atkâr mı desem, inkılapçı mı desem? ne desem olur."(12)
Necip Fazıl Bey, 11 Aralık 1952'de Malatya hâdisesi münasebetiyle müslümanlara bir uyarıda bulunur. Kendilerine yönelik her türlü olumsuz davranışlar karşısında tutumları ne olacaktır; ona dikkatleri çekerek şunları söyler: "... elimize kanunu alacak ve onu, müslümanlık hizmetinin emri diye bir baştan bir başa okuyacağız. Dâvamız lehinde, kanunun yasak etmediği ne varsa, hepsini ama hepsini, tek noksansız yapacağız. Kanun dışı tek bir hareket yapmayacak ve kanun içi ne yapmak mümkünse hiçbirini ihmal etmeyeceğiz. Gazetemizi çıkaracağız, hatta ve gerekirse ve ancak kanuni olmak şartıyla partimizi kuracağız, her mücadeleyi yerine getireceğiz. Belki bütün bu kötülükleri Allah iyiliğe kalbedecek ve belki bu yüzden büsbütün zafer bulacağız. Fakat kanundan başka iş ve hareket intibakı tanımayacağız. Toplanacağız, fakat polise daha evvel "Gel, dinle, davetlisin!" diyeceğiz. Tokat atacaklar, hakkımızda yapılmadık tahrik bırakmayacaklar, fakat susacağız, "geç yiğidim, geç!" diyeceğiz ve yalnız tekzip edeceğiz. Anlıyorsunuz ya! İsa peygambere gerçek bağlılık devrinin (katakomp) hayatını yaşatmak istiyorlar bize!.. Mazlumlarız, mahzunlarız, öksüzleriz biz. Bundan sonra ancak böyle yapacağız, ve lafıma dikkat edin, bu kanunla, eldeki kanunlarla zafer bulacağız!... " (13).
İman ve aksiyon konferansında da Erzurumlulara şöyle sesleniyor:
"Beklediğimiz (aksiyon) ruhunun menbâlarından biri olarak ben Erzurum'u görüyorum. Ve bu kaynağın, Türkiye'nin her tarafını Tortum şelâlesi gibi kamçılayacak bir mikyasa ermesini istiyorum! Bunun hasretini, ıstırabını çekmek (aksiyon)a malik olmaktır. Çünkü gene İmam-ı Rabbani'nin bir sözü var: "istemek nail olmaktır. Allah kabul etmeyeceği duayı ettirmez". İstemek, yana yana istemek, dilemek nail olmaktır. Istırabını çekersek muvaffak da oluruz.(14)
Biraz da Mevdûdi ile geleceğimize göz atıp tekrar "Diriliş"e dönelim: Mevdûdi, İslâm'da İhya Hareketleri'nde "Allah'ın hâkimiyetini bütün dünyaya tesis eden bir müceddid gelecektir, ister çok yakında ister çok sonraları olsun, farketmez. O, peygamberimizin hadislerinde açıkça tanımlanmış olan İmam Mehdi'dir. O'nunla ilgili olarak bazı işaretler de yine bizzat peygamberimiz tarafından açıklanmıştır. Bu işaretler, Müslim, Tirmizi, İbn Mâce ve diğer bazı hadis kitaplarındaki hadislerde açıklanmıştır. Biz bu rivayetlerden sadece birini burada zikretmek istiyoruz'', diyor ve söyle devam ediyor: "Şatıbî, "Muvafakat" adlı eserinde, Şeyh İsmail-i Şehid de "Mansıb-ı İmame" adlı eserinde şu hadisi naklederler:
"İslâm’ın ilk çağında peygamber vardır ve rahmet çağıdır. Allah'ın dilediği kadar devam eder. Ondan sonra, peygamberin halifelerinin çağı gelir, Bir müddet de o devam eder. Ondan sonra saltanat başlar. Allah'ın izin verdiği kadar devam eder. Ondan sonra zulme dayalı bir kırallık başlar. O da Allah'ın İzin verdiği kadar devam eder. Daha sonra peygamberin halifeleri tekrar gelir, İslâm hâkim olur. Yerde ve gökte bulunan herkes mutlu olur, bütün tabiat bir düzene girer."
"Bu ve buna benzer rivayetlerden hareketle bazı özel hükümler verme konumunda değilim. Fakat görebildiğim kadarıyla şunu söyleyebilirim: ilk üç dönem geçmiş bulunuyor. Bugünkü müslümanlar dördüncü dönemi yaşıyorlar. Şimdiye kadar değişme ve gelişmeler dünyanın beşinci döneme geçme aşamasında olduğunu gösteriyor. İnsanlık bütün beşeri sistemleri hayatında uyguladı fakat hepsinin de sonu hayal kırıklığı oldu. Şimdi umumi bir arayış başlamış bulunuyor. İnşaallah gelecek günler İslâm'a gebedir." (15)
"Bazı şahıslar imam Mehdi'nin ismini duyunca rahatsız oluyorlar. Rahatsızlıklarını ise belirli mazeretlerle açıklıyorlar. Onlara göre, "İmam Mehdi düşüncesinin biraz değişiği, çok az bir farkla cahiliye mensubu insanlarda da vardı. Üstelik bu inanç cahil müslümanların pasifize olmasına, mücadele ruhunu yitirmesine sebep olduğu için zararlıdır." Bu, kabul edilecek bir düşünce değildir. Halkı pasifize eden, Mehdi inancı değil, bu inancın yanlış yorumlanmış olmasıdır. Ben inanıyorum ki, sonuçta zafer İslâm'ındır. Bu dünya hayatı son bulmadan önce müslümanlar bu hakikâti bizzat göreceklerdir. Bunun gerçekleşmesi ise, İslâm dâvasını kabul etmiş insanların, Peygamberin metoduyla bu dâvayı başarı yolunda götürmeleri sonunda, Allah'ın bir lütfü olarak açığa çıkmasıdır. Elbette ki, bu dâva yolunda çalışmalar, müslümanların arasından bir imamın, liderin çıkmasına neden olacaktır ki, Peygamberimizin bize bildirdiği gibi, diğer peygamberlerin de ümmetlerine bildirdiğine inanıyorum. Bu inancıma sebep, cahiliyeye mensup olanların da Mehdi inancına sahip olmalarıdır. Bence onlardaki bu inanç peygamberlerinden kalan bir hakikat kırıntısından başka bir şey olamaz" (16).
Mevdûdi, Mehdi konusunda halkın yanlış kanaatlerini belirttikten sonra Mehdi hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyor: "Şuna inanıyorum ki imam Mehdi, geldiği zamanın en ideal komutanı, lideri olacaktır. Buradaki idealden maksadım şudur: O, çağının bütün gerçeklerini bilecek, tam bir yönetici yeteneğine sahip olacak, hepsinin de önemlisi, kendi zamanının insanlarının sorunlarını bilip çözüm yolları getirecektir. Bu ise, elbette İslâm'ı çok iyi bilmesine bağlıdır. O, parlak bir zekâya, geniş bir zihni yapıya, engin bir görüş yeteneğine sahip bir insan olacaktır. Korkarım ki onu ilk reddedecek olanlar gelenekçi ulema sınıfı ve sûfi takımından başkası olmayacaktır. Çünkü onlar göreceklerdir ki, bu insanın, tasavvurlarındaki Mehdi ile hiç bir ilgisi yok. Onun kendisinin Mehdi olduğunu ilânla ortaya çıkması her şeyden önce kabul edilebilecek bir şey değildir.
Öyle zannediyorum ki o kendisinin Mehdi olduğunu bile fark etmeyecektir. Ancak, vefatından sonra bir araya gelen mü'minler onun yaptıklarına bakıp, onun Mehdi olduğunu anlayacaklardır!' (16)
"Mehdi'nin mücadelesinde, halkın inandığı şekilde bir olağanüstülük olacağını da kabul etmiyorum. Tabii ki, onların gayretlerinin karşılığı olarak Allah'ın lütufları hariç. O ve onun yanındakiler birer insandır, insanüstü varlık değildirler. Öyle ise, onların gayretleri ve mücadeleleri de insani bir şekilde olacaktır. Onlar da cihadın zorluklarıyla karşılaşıp dâva yolunda birçok sıkıntıları yaşayacaklardır. Mehdi geldiği zaman, müslümanların düşünce ve inançlarında bulunan cahiliye pisliklerini temizlemeye çalışacak, en saf şekliyle İslâm'ı ortaya koyacaktır. İslâm'ı her alanda hâkim kılmaya çalışacaktır. Kendisine ait veya kendisinin oluşturduğu bir iddia veya dâvası yoktur. Bunun karşısında cahiliye de boş durmayacak, bütün gücüyle "bâtılı" hâkim kılmak için çalışacaktır. Ama Hak için yapılan bu büyük cihadda Allah'ın yardımıyla müslümanlar galib çıkacak, cahiliye hezimete uğrayacaktır. Mehdi'nin hak dâvası için olan bütün çalışmaları İslâm'ın dünyaya hâkim olmasına vesile olacak, bütün dünyada bir İslâm nizamı tesis edilecektir. İslâm'ın bu hâkimiyetini, sadece yönetim biçimi içinde ele almak yanlıştır. Çünkü, İslâm'ın hâkimiyeti her alanda gerçekleşecektir. Bütün bunların sonunda hadiste de belirtildiği gibi "Yerde ve gökte bulunan herkes mutlu olacaktır."
"Bir müslüman olarak, İslâm'ın hâkimiyetini görmenin özlemi içindeyiz. Bunu görebiliriz veya göremeyiz, önemli olan bu değildir. Önemli olan bu gaye için gayret göstermek, çalışmaktır. Nihai fethin komutanını zihnimizde tasavvur edersek, göreceğiz ki, böyle bir zaferin imamı ile halkın tasarladığı imam arasında hiç bir benzerlik yoktur. Böyle bir liderin geleceğine olan inancı hayretle karşılayanlara şaşmamak, doğrusu elden gelmiyor. Lenin, Hitler gibi zalim liderlerin çıktığı bir dünyada, Hakkı savunan, müdafaa eden bir liderin çıkmasına inanmanın şaşılacak ne tarafı var bilemiyorum. "(17)
Mehdi konusunda Bediüzzaman ile Mevdûdi'nin görüşleri arasında pek bir farklılık yoktur adetâ. Hatta aynı şeyleri söylüyorlar gibi. Diriliş bu konuda açık ve kesin bir hükme varmaz. Yer yer, şiir ve nesirlerinde ışık tutar. Kur'an ve hadisler doğrultusunda yorumlarda bulunur. Bu yorumlar genellikle "Kıyamet Şuuruyla" dopdoludur. Dirilisin, düşünce eserleri serisinin ilk kitabı "Ruhun Dirilişi" ve ikinci kitabı ise "Kıyamet Aşısı" dır. Dirilişe göre müslüman, "vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntısını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli bir kıyametle sarsan bir KIYAMET ADAMIDIR" (18). Bugün onun hayata hâkimiyeti dolayısıyla hayatım kaybetmiş İslâm’ın yeniden hayat bulup hayata hâkim olması ancak kıyamet aşısıyla, kıyamet şuuruyla olabilir. "Bu şuurla donanmış müslüman her saat Yaratıcı'nın karşısına çıkacakmışçasına bir hazırlık içindedir. Yani, kıyamet, öylesine hayatla içiçedir ki, hayatı kabartmalaştırır ve müslümanı, her anını şuurla izleyen, bir kendi kendinin bekçisi, gözcüsü yapar. Yani, kıyamet, müslümanın içinde, onun her davranışını kaydeden ikinci bir tür melek gibi, onunla birliktedir, ondan kopmaz ve ayrılmaz (19). İşte bu şuuru kaybettiği için müslüman ölüdür. O, yeniden bu ast ve şuurla dirilecektir. Yüzyıllardır bu şuuru yetirerek tarihten çıkmağa çalışan müslümanı Diriliş yeniden çağırıyor: "Müslüman, tekrar ayağını Arz'a bas, tekrar Arz'a bas. Çünkü Arz, her zamandan çok bugün sana muhtaçtır. Sen, Arz'ın kalbisin. Sen gidersen Arz, durmuş bir saate ve kalbe dönecektir" (20).
"Tarihten tam çıkmak mı, geri dönüp yeniden tarihin üzerine abanmak mı, bunun çırpınışındasın. Beton ve çelikten fışkıran, 20.yüzyıla mahsus teknik hayaletlerin arasında sıkışıp ezilmektesin. Kafandan ve ruhundan bobinler ve rotatifler silindir gibi geçiyor. Her doğruluşunda, her ayağa kalkışında, şiddetli bir fırtına azabına tutulmuş kadim kavimler gibi, cin çarpmış saralılar gibi, yere çarpılmaktasın. Ayağını tekrar Arz'a baş, şiddetle bas, kuvvetle bas ki, başını yükseltebilesin ve seni hiç bir şeytan veya cin pençesi yerinden söküp atamasın.
Gel gel ki, beklenmektesin. 21. yüzyılın beklediği kimse değil, sensin. Geri gelmen çetin olacaktır belki. Ama gelmek zorundasın. Gelecek zaman sana gebedir. Sen de ona gebesin. Doğum sancısına katlanmayı göze alamayan ana, hic bir zaman doğuramayacaktır. Sen her türlü doğum sancısına katlanacak güçtesin.
Sen gelirsen, Din tekrar Arz'a inecektir. Çünkü Din, Süreyya 'ya çıkmış olsa bile onu tutup yere indirecek gençler, Asyalı, Afrikalı gençler, seninle gelecektir.
Geri gelmen, bir tövbe, tarihin tövbesi demektir. Allah'a güvenerek, tevekkül ederek geliyorsun demektir. Arz durdukça bir daha gitmeyeceksin, giderken de Arz'ı, bir sorumluluk, Allah'ın halifesinin sorumluluğu gibi yüklenip gideceksin demektir" (21). Bu yazı kanaatimize göre "Tâhâ" suresinden ilham alınarak yazılmıştır. Çünkü yazının girişi, "Tâhâ" ilahi hitabının açıklaması, bir nevi tekrarı gibi (22). Yazıda, ''Tâhâ'' sûresinde Hz. Musa'nın kavmi ile olan macerası hikaye ediliyor. Hz. Musa'nın Fir'avn ve büyücüleriyle olan mücadelesinden söz edilir. Mısır'dan kurtulan kavmin Samirî tarafından saptırılışı anlatılır. Bir de Hz. Âdem'in cennetten kovuluşu ve sonra da tövbesinin kabul edilişiyle doğru yola iletilişi anlatılır. Diriliş'ten alıntı yaptığımız yazıda da, "Geri gelmen, bir tövbe, tarihin tövbesi demektir" denmiyor muydu?
Tâhâ sûresinden önce iki sûre var: Meryem ve Kehf. Diriliş Erleri için bu iki sûrede önemli, üzerinde derin derîn düşünülecek mesajlar yüklüdür. Sûre-i Kehf'de Hz. Musa, Ashâb-ı Kehf ve Zülkarneyn kıssaları yer alır. Bu üç kıssa da, her zaman ve mekâna olduğu gibi, asrımıza daha çok ışık tutmaktadır. Nasılını ilerde göreceğiz.


Mehmed Tahiroğlu