saniyenur
Mon 23 January 2012, 09:34 am GMT +0200
3- Dinlere Göre Ölüm
a- Uzakdoğu Dinlerine Göre Ölüm
Hayatın hastalık veya ızdıraplarla kuşatıldığını düşünen ve bu ızdıraplarm üstesinden, ancak onların egoya teslimiyetten kaynaklandığını anlamakla gelinebileceğini savunan [126] Budizm'e göre ölüm, yeniden dünyaya gelişin başlangıcıdır. Böylece canlıların ruhları sürekli olarak ölür ve yeniden dünyaya gelirler. Her dünyaya gelişte ruh, kimi kez hayvan, kimi kez de insan bedeninde hayatını sürdürür. Sonunda gelişip olgunlaşarak nirvanaya, yani doğru, güzel, iyi ve eksiksiz duruma ulaşır. Böylece acı çekerek bedenden bedene geçen ruh göçü son bulur. Ruh aydınlanarak sonsuz mutluluğa erişir [127].
Budistlere göre insan nirvanaya ulaşınca, Buda haline gelir. Böylece önceki hayatlarının yüzlerce, binlercesini yaşar ve bu süreç içinde ruhsal olgunlaşma sürecini hatırlar. Budistlere göre bir kere yaşamak yeterli değildir, İnsanın yaşamış olduğu hayatların adeti, onun esas kişiliğinin temelini teşkil eder. Yani ezcümle olarak onlara göre ruhî olgunluğa erişmek için bir hayal yeterli değildir. Bunun için reenkarnasyon olmalı ve insan ruhî olgunluğa erişinceye kadar gidip gelmelidir. [128]
Hinduizm'de de Budizm'de olduğu gibi olgunluğa ulaşmak için tek bir hayat yeterli değildir, insan “moksha”ya ulaştığı zaman aydınlanır ve “jivanmukti” haline gelir. Böylece birçok, belki de sonsuz şekilde gidip gelmede yaşanan hayatlar, insan şahsiyetinin özünü oluştururlar [129]. Hinduların büyük çoğunluğu, ruhun ölümsüzlüğüne inanmışlar ve ölümden sonra neler olacağı konusunu da sorgulamışlardır. Hindu inançlarına göre ölülerin bazıları insan, kuş veya hayvan olarak tekrar doğdukları gibi bazıları da ağaç gibi, hareket etmeyen objeler şeklinde dünyaya tekrar gelir. Yeniden dünyaya gelmede sahip olunacak biçimler, dünyadayken yapılan fiillere göre değişir. Günâhları iyi işlerinden daha fazla olanlar, yaratılış dizisinin en aşağısına inerler. Eğer sevaplar daha fazla olursa, yaratılış dizisinde yukarılara doğru tırmanırlar. Hindulara göre mutlak saadet, insanın bu fâni dünyada devamlı süregiden doğum-ölüm dairelerinden kurtulmasıyla mümkün olur. Doğumun ölüm, ölümün de doğum için olduğunu düşünen Hindular, ölümün kaçınılmaz olduğu gibi, doğumun da kaçınılmaz olduğuna inanırlar. Hindu için ölüm, bir son olmadığı için bir bir korku veya dehşet yaratmaması gerekir. Zira o sadece bir hayat yaşamayacağına, seri doğumlar sayesinde tekrar geri geleceğine, bu doğum ve ölümlerin, ruhunun evrenin ruhuna karışıncaya kadar devam edeceğine inanır [130]. Burada şunu da ilâve etmek gerekir ki, bazı rivayetlere göre ilk Hintlilerin reenkarnasyona inanmadıkları, insanın sadece bir kez yaşadığına inandıkları da ifade edilmektedir. [131]
Yukarıdaki bilgiler ışığında ölüm konusunda Budistler ile Hindular arasında aşağı yukarı aynı görüşlerin paylaşıldığını söylemek mümkündür. Şöyleki; ölümün, hayatın bir parçası olarak tam bir kabulle yaşanmadığı bir hayatın yararlı ve manalı bir şekilde yaşanamayacağı konusunda, Hindu ve Budistler arasında genel bir ittifak bulunmaktadır. Nitekim Hindu ve Budistler, ölümü bitmeyen bir süreç içinde,, eski bir giysiyi, yeni ve daha güzeliyle değiştirmek gibi bu dünyaya gelip gitmek şeklinde yorumlayarak aynı görüşleri paylaşmaktadırlar. Böylece hayat kelimesi, bir kimsenin doğumuyla ölümü arasında geçen süreyle sınırlandırılamaz. Hayat bir süreçtir ve değişim olmadan herhangi bir süreç olmadığı gibi, oluşum (gelişme) olmadan da değişiklik olmaz. Gelişim (oluş) da, hayat sürecinin zorunlu olmayan unsurlarının bir tarafa atılmasıyla ilgili bir müdahale anı olmadan olmaz. Ölüm de bu anlardan birisidir. Bu görüşler, Budist, Hindu ve Jainistler (Hinduizmin bir alt kolu) tarafından hemen hemen aynı şekilde paylaşılmaktadır [132].
Tibet bilginlerinin öğrettikleri şeyleri bir araya getirerek M.S. 8. yüzyılda Tibetlilerin ölüm kitabını (Bardo Thohol) yazan bilginler, ölümü adeta bir yetenek saymışlardır. Bu kitabın iki önemli fonksiyon icra ettiği düşünülür. Bunlardan birincisi; ölmekte olan insanın karşılaşacağı her yeni ve şahane olayın niteliklerinin hatırlatılmasına yardım etmek, ikincisi ise; hâlâ hayatta olanların olumlu şeyler düşünmelerine yardımcı olmaktır. Bu sonuçları sağlamak için kitapta, ruhun fiziki ölümden sonra geçirdiği merhaleler uzun uzun anlatılmaktadır. [133] Tibetlilerin ölüm kitabında ruhun fiziki ölümden sonra geçirdiği merhalelerle ilgili olarak anlatılanlar, daha sonra genişçe üzerinde duracağımız ölümden dönme deneyiminde yaşananlar ile çok yakın benzerlikler içermektedir. [134]
[126] Bk. Webster-Havice, A Religious Naluralist Looks at Death, s. 78.
[127] Krş. Köknel, Korkular, Takıntılar, s. 130.
[128] Hick, Death and Eternal Life, s. 155
[129] Bk. Hick, Deach and Immortaİity, s. 155.
[130] Bk. Diwan Chand Sharma, “An Eastern View of Life after Death”, in Death and Dying, Ed: Davıd L. Bender- Richard Hagen, Greenhaven Press, Minnesota 1980, s 127-128.
[131] Bk. Randles-Hough, Otekı Dünya, s 19-21.
[132] Krş. A.T. Raju, “Death and Eastern Thought”, jn Death and Dying, Ed. David L. Bender-Richard Hagen, Greenhaven Press, Minnesota 1980, s 131
[133] Krs. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 123-126.
[134] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 50-52.