saniyenur
Tue 3 January 2012, 07:56 pm GMT +0200
2- DİNİ HÜKÜMLER VE İLİMLER
Dinî ve şer'i hükümlerin bazıları, amelin (yapılış biçimi ve) keyfiyeti ile ilgilidir. Bunlara “fer'î ve amelî hükümler” denir. Diğer bazıları akidelerle (ve inanma şekliyle) ilgilidir. Bunlara da “aslî ve itikadı hükümler”adı verilir. Birinci nevi hükümleri ilgili ilme, “İlmu'ş-şeriat ve İlmu'l-ahkâm” ismi verilir. Böyle denmesinin sebebi, bu çeşit hükümlerin sadece şer'î ve dinî kaynaklardan çıkarılmış olmasıdır. “Dinî ahkâm”, denilince ilk akla gelen sadece bu nevi hükümlerdir.
ikinci çeşit hükümlerle ilgili olan ilme, “îlmu't-tevhid ve's-sıfat” denir. Burada incelenen en meşhur bahsin ve en şerefli maksadın Tevhid ve ilahî sıfatlar oluşu, bu isimlendirmeye sebep olmuştur [3].
îlk müslümanlardan ashab ve tabiûn (r.a.), akidelerinin temiz olmaları, peygamber (s.a.) le sohbet etme bereketinden feyz almaları, O'nun çağma yakın bir zamanda yaşamaları, hadis ve ihtilafların az oluşu, güvenilir din âlimlerine başvurma imkânına sahip olmaları sebebiyle, bahis konusu iki ilmi tedvin etmeye, bölümlere ve kısımlara ayırarak tertibe koymaya, esas fer'î maksatlarını anlatmaya ihtiyaç hissetmemişlerdi. Nihayet bu hal böyle giderken müslümanîar arasında fitne çıktı (Cemal ve Sıffin savaşları meydana geldi). Din âlimlerine karşı gelmeler umumî bir hal aldı. Görüşler arasında ihtilaflar belirdi. Bid'at, hevâ ve hevese meyletme durumu ortaya çıktı [4]. Fetva ve vakalar çoğalarak önemli işlerde din alimlerine müracaatta bulunma vaziyeti hasıl oldu. İşte o zaman âlimler nazar, istidlal, ictihad, istinbat, kaide ve esaslar sergileme, kısım ve bölümler tertipleme, delillere dayanarak meseleleri çoğaltma, itirazları cevaplarıyle birlikte ortaya koyma, ıstılah ve tabirleri belirleme, mezhep ve ihtilafları açıklama işiyle meşgul oldular.
Mufassal ve muayyen delillerden çıkarılan amelî hükümlerden bahseden ilme: “Fıkıh”, dinî hükümlerin kaynağı olan delillerden ana hatlarıyle bahseden ilme: “Usulu'l-fıkıh”; itikadî hükümleri, delillerine dayanarak anlatan ilme “Kelâm” adını verdiler.[5]
[3] Dinî ve islâmî hükümler ana hatlanyle üç çeşittir:
1. İtikadî hükümler. (Ahkâm-i itikadiyye). Bunlar inanç konusu olan hususlardır. Allah'a, sıfatlarına, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve âhiret gününe iman etmek gibi. İtikadî hükümlerin bir kısmında kesin ve açık olan aklî deliller aranır. Allah ve sıfatları konusunda olduğu gibi. Diğerinde, akıl nazarında imkânsız olmamak şartıyle Kur'an ve sahih hadislerde haber verilen hususları kabul ve teslim etmek esas alınır. Gayb âlemi, melekler ve ahiret gibi konularda olduğu gibi.
İtikadî hükümler, başka bir bakımdan iki nevidir:
I. Kesin olan itikadî hükümler: Allah'a, Allah'ın birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman, gibi hususlar bu bölüme girer.
Bu nevi itikadı hükümlerin beş temel Özelliği vardır:
Birincisi: Kat'iyet ve yakın aranır. Şek ve şüphe burada inkâr ve küfür sayılır.
İkincisi: Bu hükümler apaçık ayan ve aşikardır. Mübhem, muğlak ve müşkü değildir.
Üçüncüsü: Bu hükümler bir bütündür, bölünme (tecezzi) kabul etmez, bir küldür. Biri olmazsa öbürleri de mevcut olmaz.
Dördüncüsü: Bu hükümler, ezelî, ebedî ve sabit hakikatlardır. Nesh, tebeddül, tağayyur ve tahavvül kabul etmez, Peygamberden peygambere, ümmetten ümmete göre değişmezler, Hz. İbrahim ve ümmeti neye inanmakla mükellef ise Hz. Peygamber ve ümmeti de ona iman etmekle mükelleftir.
Beşincisi: Müslüman olmak için bu hükümlerin kalbte tasdik ve kabul edilmiş şeklinde bulunması şart ve zarurîdir. Amelî bir hükme riayet etmemek küfrü gerektirmez ama bu çeşit bir itikadı hükme sahip olmamak küfrü icab ettirir.
2. Zannî olan itikadı hükümler: Bazı itikadı hükümler kat'i ve açık değildir. Onun için bu gibi itikadı hükümlere belli bir biçimde inanma mecburiyeti yoktur, meselâ Maturidî itikadına göre peygamberlikte erkeklik şart, Eş'arî itikadında şart değildir. Bir müslümanın bu iki şıktan birine inanması itikadına zarar vermez. Eş'arîlikle Maturidîlik arasındaki bu nevi itikadı farkların sayısı elliden fazladır. Zeydiye, Ca'feriye ve Mutezile ile Sünnî kelâmuiları arasındaki itikadî farklar da kesin değildir. Onun için bu mezhep mensuplarına kâfir, zındık ve münkir demek kesinlikle caiz değildir. Zira onların da akidelerini dayandırdıkları birtakım nakli ve aklî deliller mevcuttur. Kat'î olan. itikadî hükümlerin yukarda geçen beş özelliği, zannî olan itikadı hükümlerde aranmaz.
II. Amelî hükümler: Bunlar amel, fiil, ibadet ve taat konusu olan hükümlerdir. Namaz, oruç, hac, zekat, cihad, tebliğ... gibi. Bunların da kat'î ve zannî çeşitleri vardır. Meselâ kurban kesmek ve vitir namazı kılmak zannî olan amelî bir hükümdür.
Amelî hükümler: a) ibadetler, b) Dünyevî muameleler, c) Evlenme ve boşanmalar, d) Miras hukuku ve farâiz, e) Ukûbât ve cezalar gibi nevi-lere ayrılır, fıkıh ve fıkıh usûlü bu gibi konuları tetkik eder.
III. Ahlakî, vicdanî ve kalbi hükümler: İnsanda doğuştan mevcut olan riya, ucb, cimrilik, korkaklık, yalancılık, aldatıcılık gibi kötü huyların yok edilerek yerlerine ihlas, tevazu, cömertlik, cesaret, doğruluk ve istikâmet gibi güzel huyların nasıl konulacağından bahseden bu ilme tasavvuf adı da verilmektedir.
Kelâm ilmi, akıl, nazar, kıyas, muhakeme, istidlal, delil ve ispattan bahseder. İslâm, düşüncesini verimli ve faydalı hale getirir. Tasavvuf! ahlaktan, faziletten, insanlıktan, sevgiden kalbten ve vicdandan bahseder. Verimli, zengin ve faydalı bir gönül müslüm anlığını meydana getirir. Bk. İsmail Hakkı İzmirli, Yeni ilm-i kelâm, I, 22 (İst. 1341/1922).
[4] İslâm mezhepleri Ehl-i bid'at ve Ehl-i sünnet diye ikiye ayrılmaktadır. Haricîler, Kaderiye, Cebriye Mutezile, Şia ve Mücessime birinci gruba, Selefiye, Eş'arîye ve Maturidiye ikinci kı.sma girmektedir, Ehl-i sünnetle Ehl-İ bid'at arasındaki farklar kısaca şu şekilde özet-. lenebilir:
1. Ehl-i sünnet, Hz. Peygamber'in ve sahabenin geleneklerine bağlıdırlar. Onların izinde olmayı kendilerine yol olarak seçmişlerdir. Bundan dolayı sünnetçiler ve gelenekçiler adını almışlardır.
Ehl-i bid'at ise sünnetten çok kendi uydurmaları olan fikir ve inançlara bağlanırlar. Bid'at da kelime olarak sonradan uydurulan şey demektir.
2. Ehl-i sünnet âyet ve hadisleri kendi şahsî görüşlerine göre te'vil etmez, Allah ve Resûlü'nün âyet ve hadisten kasdettikleri manâya uymaya çalışırlar. İhtida' değil ittiba esastır.
Ehl-i bid'at ise âyet ve hadisleri kendilerine göre te'vil ve tefsir ederler. Batmiler ve Mutezile, âyetin zahirini terkederek başka manâlar ararlar. Bu yüzden Ehl-i heva diye isimlendirirler.
3. Ehl-i sünnet, Haricîler gibi tamamen zahire de bağlı değillerdir. Nasları te'vil etmemekle beraber, nasîarm ruhuna ve özüne de ehemmiyet verirler. Yani zâhirbâtın dengesini muhafaza etmeye çalışırlar. Haricîlerde olduğu gibi bazı Ehl-i bid'at mezhepleri âyetlerin tümünü zahirine göre değerlendirirler, bunun, için de birçok noktada dalâlete düşerler. Bunlara zâhirperest denir.
4. Ehl-i sünnet, ümmetin bütünlüğüne ve ayrılmazlığına büyük değer verirler, tefrikaya karşı çıkarlar. “Müslümanım” diyen herkesi müslüman kabul etme taraftarıdırlar. Ehl-i bid'at mezheplerinin büyük bir kısmı kendi mezhebinde olmayanları müslüman kabul etmez, küfürle itham eder. Bu yüzden, Ehl-i firkat diye de isimlendirilirler.
5. Ehî-i sünnet mezhepleri umumiyetle müsamahalıdırlar. îtikadlarım kimseye zorla kabul ettirmeye çalışmaz, kendinden olmayanları tekfir etmemeye çalışır, onların öldürülmelerini veya esir edilmelerini asla caiz görmez. Bununla beraber tarih içinde Ehl-i sünnet mezheplerinden taassuba kaçanları da olmuştur. Bu durum Ehl-i sünnetin faydasına olmamıştır.
Ehl-i bid'at mezhepleri umumiyetle mutaasıptırlar, kendi dışındakileri tekfir ederler.
6. Yabancı din ve felsefelerin tesiri Ehl-i sünnet mezheplerinin görüşlerini temelden değiştirmemiştir. Onlar bu yabancı düşüncelerden istifade etme yolunu seçmişlerdir.
Ehl-i bid'at mezheplerinden Haricîler eski Arap telakkilerinin, Şiîler Iran kültürünün, Mutezile ise Yunan felsefesinin tesirinde kalmış ve bu tesirler altında birçok îslâmî inanca ters düşmüşlerdir.
7. Ehl-i sünnet mezhepleri ashaba sövmez, saygısızlık göstermez, kafir demez, aksine büyük bir saygı besler.
Ehl-i bid'at mezheplerinden Haricîler, güler ve Mutezile ashabdan bazılarını tekfir eder, onlara söver ve lanet okurlar.
[5] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 93-96.