saniyenur
Wed 8 August 2012, 03:17 pm GMT +0200
Dinî Liderlik
İkinci yönü dinî liderlikti. Bunu Sahabe, Tabiî ve Tebe-i tabiîn, fakihler, hadis âlimleri ve ümmetin salih fertleri üstlenmişti. Ümmet, dinî meselelerde tam manasıyla onlara itimad ediyor, gönül huzuru ile imamlıklarını kabul ediyordu. Bu liderlik siyasî liderlik gibi muntazam bir şekilde değildi. Herhangi muayyen bir şahsın elinde de bulunmuyordu. Yani ortada imam (lider) diye tek ve belirli bir ferd yoktu. Aslında ümmet içinde bu vasıflara sahip bir hayli insan vardı. Bunun için ümmetin hem fertleri hem de toplumu irşad edici, doğru yolu gösterici olarak 'kabul ettiği' belli başlı bir şahsiyet de yoktu. Halkın dinî meselelerini muntazam bir şekilde tertibe koyan, lüzumlu hallerde müracaat edilebilen, verdiği kararlar bütün ülkede uygulanan, herkes tarafından kabul edilen, belirli bir meclis de yoktu. Bütün bu insanlar ferdî kapasiteleri Ölçüsünde ayn ayrı çalışıyorlardı. Bunların ahlâkî ve dinî meziyetlerinden başka hiçbir kuvvet ve kudretleri de yoktu. Fakat onların hepsi de aynı kaynaktan -Allah'ın kitabından ve Rasulünün sünnetinden- aldıklanyla amel ettikleri, meseleleri onunla çözüme bağladıkları için, ayrıntıdaki fikrî ihtilâflanna rağmen hepsi de topluca aynı tabiat ve davranış içindeydi. İslâm dünyasının dört köşesine dağılmakla beraber, bir vücud gibi, tek bir şahıs gibi düşünerek dinî, fikrî ve ahlâkî liderlik sahasındaki boşluğu şahsiyetleriyle dolduruyorlardı.