- Din adına bir hassasiyet

Adsense kodları


Din adına bir hassasiyet

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
hafiza aise
Sat 23 April 2011, 02:10 pm GMT +0200
Din Adına Bir Hassasiyet

Server-i Kainat Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), sadece Mek­ke'yi fethetmekle kalmıyor ve insanların bundan sonra prensip ola­rak kabullenecekleri yeni hükümler tebliğ edip bunların toplum ta­rafından özümsenmesi için insanlara yol gösteriyordu. Zira dini n ortaya koyduğu kesin hükümler, insanların anlayış ve telakkilerine göre değişkenlik arz edebilecek bir alan değil, zahiren aleyhte gibi olsa bile uygulanması gereken birer vecibeydi. Toplumun istikbal vaadederek ayakta kalması buna bağlı, insanların huzur içinde bir hayat sürebilmesi de bunların sosyal hayattaki hakimiyetiyle doğru orantılıydı. Çünkü bu hükümler, Ahkemü'l-Hfikimin olan Allah ta­rafından insanlar için yazılmış birer reçete mahiyetindeydi; onu ha­yatına esas haline getiren toplumlarda huzur, ondan uzaklaşıp da keyfi hareket edenlerde ise anarşi ve kargaşa hakim olurdu.

Ashabına seslenen Sultan-ı Rusül Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern), bir aralık:

- Şüphe yok ki Allah (celle celaluhü), içki ve domuzun satışıyla ölü hayvan ve putların da ticaretini haram kıldı, buyurmuştu. Bunun üzerine ashabdan biri ayağa kalkarak:

- Ya Resülullah, diye seslendi. Ölü hayvanın yağı konusunda ne buyurursunuz; çünkü onunla gemi ve deri yağlanmakta, bu yağlar aydınlatma için de lambalarda kullanılmaktadır!

Belki de ellerinde, söz konusu maddelerden bir miktar vardı ve bunları Müslüman olmayanlara satarak gelirinden istifade etmeyi

düşünmüşlerdil Ancak böyle bir talep karşısında Allah Resülü (sal­lallahu aleyhi ve sellem) çok celallenmişti; karşılarına çıkan her hüküm­den bazı istisnalar üreterek meselenin tesirini kırma manasına gelen bu anlayışın nerede duracağı belli değildi! Sarhoşluk veren içkile­rin içilmesi domuz eti, ölü hayvan etinin yenmesi zaten haramdı. Mekke'nin fethiyle birlikte putlar da tarih olmuştu! Şimdi yeni bir hüküm daha geliyordu; haram olan bu türlü emtianın ticaretini yap­mak da haramdı ve Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu ilan ediyordu. Onun için ashabın sorusuna karşılık:

- Allah (celle celaluhü), Yahudileri kahretsin, diye başladı. Demek ki onlardan bir grup, benzeri bir durumla karşı karşıya kaldığında hükmün alanını daraltmış ve haram olan hususlan kendilerine helal hale getirme yanlışı içine düşmüşlerdi. Bunu tavzih sadedinde Efen­diler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem):

- Allah (celle celaluhü) onlara ölü etinin yağlarını haram kıldığı zaman onlar, onu eritip dondurarak sattı ve sonra da parasını ye­meye başladılar, diyerek bu noktaya dikkat çekecekti. Cemaatini her alanda dört başı mamur bir şekilde yetiştirmenin bir adıyelı bu ve bu­nunla O (sallallahu aleyhi ve sellern), öncekilerden örnek vererek hükm-ü ilahiyi kendi isteklerine göre eğip bükenlerin başlarına nasıl bir mu­sibetin geleceğini ashabına da göstermiş oluyordu.

Karşılaşılan her hadise, yeni bir tecrübe demekti ve bugünler de başka bir hadise daha zuhür etmişti: İslam' a yeni adım atmış bir kadın hırsızlık yapmıştı! Müslüman olmuştu ama o gün İslam, henüz herkes tarafından özümsenmiş değildi! Kadın, Mekke'nin ileri gelen ailelerinden birisine mensuptu; alışkanlığını terk edememiş ve yine bir başkasının malına el uzatmıştı.

Ortada bir suç varsa, mutlaka onun cezası da olmalıydı; ceza­sız kalan ciiriim veya geciken adalet, toplum için her an patlamaya hazır bir bomba demekti ve bu kadının işlediği suçun da cezalandı­nlması gerekiyordu. Ancak kadının yakmlan, eski alışkanlıklannın bir sonucu olacak ki, kendi ailelerine mensup birisine ceza verilme­si taraftan değillerdi; bunun için Efendimiz'e ulaşıp özel muamele talebinde bulunmayı düşünmüşlerdil Bizzat huzura çıkıp Efendiler Efendisi'ne bu taleplerini söyleme cesareti de bulamıyor ve bu işi ya­pabilecek başka birini anyorlardı. Nihayet:

- Resülullah'ın sevgilisi Üsame İbn Zeyd'den başkası bunu Allah Resülü'ne söyleme cesareti bulamaz, demiş ve bu işi Hz. Üsa­me' nin yapmasına karar vermişlerdi. O gün Hz. Ü same, işin nereye varacağını hesap edebilecek yaşta değildi ve yanına gelip de kendi­sini yönlendiren insanların beyanlarına dayanarak konuyu Server-i Kainat Efendimiz'e nakletti. Nakletti ama buna bin pişman olmuştu; zira Resülullah, Allah'ın verdiği hükmün uygulanmasında özel mua­mele isteyen bu anlayış karşısında çok celallenmişti! Şahsına ait bir uygulama olduğunda olabildiğince affı tercih eden Efendiler Efendi­si, toplumun hukukunu ilgilendiren bir hakkın ihlal isteği karşısında renkten renge giriyor ve delikanlı Ü same'ye:

- Allah'ın koymuş olduğu hükümlerden bir hükmü değiştirmek için mi Bana aracı oluyorsun, diyordu. Üsame, yerin dibine geçecek gibi olmuştu. Boynunu bükmüştü:

- Ya Resülullah! Benim için Allah'tan istiğfar diler misin, deyip, farkına varmadan attığı yanlış bir adımdan dolayı bağışlanmasını talep ediyordu.

Ancak mesele, sadece Üsame'nin bağışlanmasıyla çözülebilecek bir mesel e değildi; bir vaka vardı ve benzeri vakaları da kökünden söküp toplumdan atabilmek için meselenin umuma mal edilmesi gerekiyordu. Onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının toplanmasını bekledi ve namaz kılındıktan sonra da onlara hitap etti. Allah'a hamd edip O'nu bütün noksanlıklardan tenzih ettikten sonra şöyle diyordu:

- Şüphesiz ki sizden öncekilerin helak olmalarının temel sebe­bi, aralarından kimsesiz ve güçsüz olanlar hırsızlık yapıp başkası­nın malını çaldığında onlara ceza uygularken, aynı işi asil olanlar yaptığında onları affetmeleriydi! Nefsim yed-i kudretinde olana and olsun ki, Muhammed'in kızı Fatıma da çalacak olsa, hiç tereddüt etmez ona da gerekli olan cezayı veririm!

Bunları söyler söylemez de, yanına Hz. Bilari çağırarak söz ko­nusu kadının cezasını infaz etmelerini emredecekti.Fö

323 Söz konusu hanım sahabi, bundan sonra gönülden bir tevbe ile Rabbine yö­nelecek ve geri kalan hayatını iffet çizgisinde tarnamlayacaktı, Hatta Hz. Aişe Validemiz, bu şahsın zaman zaman kendi yanına gelip konuştuğunu, gönülden gelen bir teslimiyetle İslam'ı yaşadığım ve kendisinin de, onun ihtiyaçlanndan

Hiç beklemedikleri bir tepkiydi bu ve bundan sonraki ayncalık beklentilerini de kökünden kazıyıp atacak bir çıkışı ifade ediyordu. Mekkeliler yeni bir şey daha öğreniyorlardı; Allah'ın emri karşısında boyunlar kıldan ince idi ve bu emirler karşısında, güçlü ile güçsüz, asil ile kimsesiz ve zengin ile fakir hep eşit konumdaydı.

Resülullah'ı zaman zaman haberdar ettiğini anlatacaktır. Bkz. Miislirn, Sahih, 3/1315 (1688); Beyhaki, Siinen, 8/267

ceren
Tue 17 October 2017, 06:38 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm. Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden onun istediği şekilde helal dairede yaşayan haramdan uzak kalan kullardan olalım inşallah. Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim....

Bilal2009
Tue 17 October 2017, 07:30 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimiz in izinden giden kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun