- Dilim Kalbe İndirdim

Adsense kodları


Dilim Kalbe İndirdim

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 10 November 2011, 04:57 pm GMT +0200
Dilim Kalbe İndirdim, Buyur Yâr!..

Temmuz 2008 34.SAYI

Dünyaya set çeken örtünün altında evvela “estağfirullah” dilenip, tespihe gitmeliydi el. Silkelemeli tüm tozları ve fark etmeliydi gayeyi, “İlâhi ente maksudi ve rızake matlubi” bilinci ile.

Bilmiş olun ki,  kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur” ayet-i kerimesini her okuyuş, “Hani ya aşkını O’na vermiştin; ispat et gönül, zamanı geldi” diye içimizi peşimize takıyor. Zira bu alemde daimi değildik, bir süre konar sonra göçerdik. O halde, gaflet daha fazla saadete galebe çalmadan “İnsana şah damarından daha yakınız” buyuran Allah Teala’ya yakınlığımızın derecesini ölçmek için, vücudun kıblegâhı sayılan kalbe bir davetimiz olmalı.

Belki aniydi, hesapsızdı seslenişimiz. “Hey gönül nereden su alıp batıyorsun?” diye soramamıştık bile. Kim bilir belki de rahmetin tecellisi olarak dünya, nefs ve şeytanın sultası altındaki aksak yürüyüşümüze rağmen fıtrattan gelen bir ihtiyaçtı bu davet. Bilmiyor olsak da huzur ve sükûnetin o mahalde kalıp kalmadığını  “Yar sana daim nazar eder, seni gafil görürse güzâr eyler” diyene kulak verilmeliydi. Zira sevilenden gelen sitem, sevene kederdi. Onun içindir ki, yakayı tümüyle kaptırmadan, dünya ve nefsin meşguliyetleriyle kararan, katılaşan kalbi huzur iklimine sürmeliydi.

Tespih elimde

Aşık Paşa’nın “gönül masiva kaygısından temizlenmedikçe tecelligâh olamaz”  sözü, sefa ile cefanın bir yerde barınamayacağı gerçeğini yüzümüze vuruyorken ifsattan selamete çevirmeliydi viraneliğimizi. Eğer namaz, oruç, salâvat, ilim talebi ve Kur’an tilaveti ile gönül derdini artıran iştiyakları bitirip, pusu kuran, aldatan nefsin ve şeytanın sırtını yere verecek kıvama gelemiyorsak, bunların yanında halimizi deşecek daha fazlasına ihtiyacımız var demekti.

Nefsimizi özel bir terbiye ve tedaviye tabi tutacak, sadece biz ve O (c.c) arasında, meleklerin dahi bilip kalem oynatamayacağı bir hale varmalıydık. Bu arayış, ölüm döşeğinde elinden tespihi bırakmayıp, “Beni Allah Teala’ya yaklaştıran bu nesneyi terk edemem” buyuran Cüneyd-i Bağdadi’nin (k.s) halini getiriyor gözümüzün önüne. Yordam gösteren bu tabiata ram olup, varlığının ve bu alemin sırrına vakıf olan ehl-i hikmetin yoluna yoldaş olmalı, nefsin çirkin sıfatlarına şifa akıtacak gıdayı vermek için kalbe, lafz-ı celal birbiri ardınca akmalıydı.

“Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar var ya Allah onlar için bir mağrifet ve büyük bir mükafat hazırlamıştır” müjdesine nail olabilmek ümidiyle, dünyaya set çeken örtünün altında evvela “estağfirullah” dilenip, tespihe gitmeliydi el. Silkelemeli tüm tozları ve fark etmeliydi gayeyi “İlâhî ente maksûdî ve rızake matlûbî” bilinci ile.

Her halükârda O’nun (c.c) zikrini yapmaya layık değilizdir tüm hata ve günahlarımıza rağmen. Ama zatına mahsus lütuf kapısına dayayıp ümidimizi, “olmalı-olacak, gayret ve himmet ile” deyip her defasında yedeklemeli niyetlerimizi.

Hem dilimize hem özümüze gerek

Bütün Allah dostlarının tecrübe ve tespitlerine göre; kalbin temizlenmesi ve nefsin terbiyesi için en etkili ilaç Allah Teala’yı zikretmektir. Lakin zikrullahın ardından tespihi kılıfına sokup, özümüzü zikre devam ettiremiyorsak sadakatimiz eksik demektir. Değil mi ki,  kirli nazarlarda dolaşan gözle, zulümle ortak mesaisi olan el ve dil ile yapılan zikrin, gaflet vadisindeki sayıklamalardan öteye geçmesi muhaldir.

El ayasında birleştirmek değil, kalpte toplamaksa zikir, O’nu anmayı taksim etmeli her hale. Sabır, şükür ve tefekkür eşliğinde… Öğrenirken, öğretirken, hizmette, selamda, kelamda, aş ve iş telaşında her daim O’nunla olunabilirse işte bu farzların akabinde fazileti cem edip, kuşanabilmektir. Başka bir ifadeyle Muhammed Parisa Hazretleri’nin “El kârda, gönül yârda” şeklinde özetlediği manaya erişebilmektir. İşte vücuda yayılıp bütün duygu ve düşünceyi tesiri altına alan bu çeşit aşktır ki, kül eder kalpteki siyahı, nefsinde öldürüp ruhta diriltir insanı. Öyleyse, harap kalplerimizi mamur edecek reçeteye sarılıp, evvela dile vurulan zikir, oradan kalbe ve sonra özümüze inip etrafa saçılmalı ki, “Lebbeyk yâr!..” diyebilmeli.

Huriye KARNAP