neslinur
Wed 23 June 2010, 03:10 pm GMT +0200
23- DİLİ KORUMA.. 2
Gıybet Ve Söz Gezdirmenin (Koğuculuğun) Haramlığı 5
Gıybetin Tarifi İle İlgili Önemli Şeyler. 7
İnsanın Gıybeti Kendi Nefsinden Kaldırması 9
Gıybetten Mubah Olanlar. 9
Birincisi: 9
İkincisi: 10
Üçüncüsü: 10
Dördüncüsü: 10
Beşincisi: 11
Altıncısı: 11
Hocasının, Arkadaşının Yahut Bunlardan Başkasının Gıybetini İşitenin Durumu. 12
Kalb İle Gıybet Etmek. 13
Gıybetin Keffareti Ve Ondan Tevbe. 15
Koğuculuk. 16
Bir Bozukluk Ve Benzeri Bir Korku Zarureti Olmaksızın İdarecilere Söz Aktarmanın Yasak Oluşu 17
Meşruriiyeti Sabit Olan Neseblere Dil Uzatmanın Yasak Oluşu. 17
Övünmenin Yasak Oluşu. 17
Müslümanın Musibetine Sevinmenin Yasak Oluşu. 18
Müslümanları Küçümsemek Ve Onunla Alay Etmenin Haramlığı 18
Yalan Yere Şahidliğin Ağır Haram Oluşu. 19
Bağış Ve Benzeri İyilikleri Başa Kakmamak. 19
Lanet Etmemek. 19
Kimliğini Belli Etmeden Günah İşleyenlere Lanetin Caizliği 21
Fakiri, Zayıfı, Yetimi, Dilenciyi Ve Benzerlerini Azarlamamanın, Nehyedildiği Ve Onlara Yumuşak Söylemenin Tevazu Göstermenin Emredildiği 23
Kullanılması Mekruh Olan (Hoş Olmayan) Sözler. 23
Kâfirin, Bir Müslamanı Küfre Zorlaması: 25
Müslümanların Emirine "Halife" Denmesi: 26
Seyyid Sözünü Kullanmak. 28
Rüzgara Sövmemek. 29
Sıtmaya Sövmek Mekruhtur. 29
Horoza Sövmek Yasaktır. 30
Cahilîyet Sözleri İle Duâ Etmemek Ve Onların Sözlerini Kullanmayı Kötülemek. 30
Cevaz Veren Şer'î Bir Sebeb Olmadan Müslümana Sövmenin Haramlığı 30
İki Kişinin Bir Şahıs Yanında Fısıldaşmalarının Yaşarlığı 31
Kadının Kocasına Yahut Başkasına Başka BirKadının Beden Güzelliğini Anlatmasının. 32
Yaşarlığı Ancak Evlenmek Gibi Meşru Bir Sebeb Olursa Anlatabileceği 32
Duâ Etme Adabı ve İsteme Şekli: 32
Alış-Veriş Ve Benzeri İşlerde Doğru Söylese Bile Çok Yemin Etmenin Mekruhluğu: 33
Günahın İfşa Edilmemesi: 33
Namazda İmamın Okuduklarını Tekrarlamamak: 34
Alış-Verişte Yasaklanan Sözler: 34
Allah Tealâ'nın Zatından Cennet'den Başkasını İstemenin Mekruhluğu: 35
Allah Tealâ'nın Adını Kullanarak Ve O'ndan Merhamet İsteyerek Dilenen Kimseye Vermemenin Mekruhluğu: 35
Hakaret Sureti İle Başkasının Sözünü Çürütmenin, Münakaşa Yapmanın Ve Davalaşmanın Da Kötü Sözlerden Olduğu: 35
İnsanı İlgilendirmeyen İşlere Karışmaması: 39
Şiir Söylemek: 39
Ana-babayı Azarlamanın Haramlığı: 40
Yalanın Yasak Oluşu Ve Kısımlarının Açıklanması 41
Münafıklığın Alâmetleri: 41
Yalan Söylemenin Caiz Olduğu Yerler: 41
İmam Ebu Hamid El-Gazali'ye Göre Mubah Olan Yalan Sözler: 41
İnsanın Bir Şeyi İyi Bildikten Sonra Anlatması Ve Sağlam Olduğunu Bilmediği Her Şeyi Başkasına Söylememesi 42
Tariz Ve Tevriye. 43
Çirkin Söz Konuşanın Yapacağı Tevbe Ve Dualar. 45
Aslında Mekruh Olmadıkları Halde Âlimlerden Birçok Kimselerin Mekruh Kabul Ettiği Sözler 45
23- DİLİ KORUMA
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"İnsan bir söz söylerse muhakkak onun yanında hazır bir gözetleyici (melek) vardır."[1]
"Senin Rabbin (kullarının her yaptığını görüp) gözetleyendir."[2]
Allah Sübhânehu ve Tealâ'mn ihsanı ile geçen bölümlerde müstahab olan zikirleri ve bunların benzerlerini anlattım. Şimdi bunlara sözlerden haram yahut mekruh olanları eklemek istedim ki, kitab böylece lâfızlara ait hükümleri toplamış ve onların kısımlarını açıklamış olsun. Her mükellefin bilmek ihtiyacında bulunduğu hükümleri bunlar içinden seçip anlatacağım. Anlatacaklarımın çoğu bilinen şeylerdir. Onun için çoğuna ait delilleri terk edeceğim Başarı Allah'dandır.
Bil ki her mükellefe gerekli olan her konuşmada dilini korumaktır. Ancak bir ihtiyacı açıklayan söz söylenmelidir. Bir iş hakkında konuşmak ve susmak eşit durumda görülürse, sünnet olan konuşmayı terk etmektir. Çünkü mubah olan söz, bazan harama yahut bir mekruha götürmeye se-beb olur. Daha doğrusu adet gereği bu çoktur yahut çoğunluktadır. Selâmette kalmaktan daha üstünü yoktur.
881- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve âhiret gününe îman eden kimse hayırlı söz söylesin yahut sussun."[3]
Derim ki: Bu hadisi şerifin sahih olduğu üzerinde ittifak vardır. Hayırlı söz olmadıkça konuşmamak, gerektiğine dair açık bir delildir. Bu da ihtiyacın doğması halinde konuşmanın icab ettiğini gösterir. İhtiyaç olup olmadığı üzerinde şüphe edilirse konuşulmaz.
İmam Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Bir insan konuşmak istediği zaman, ondan önce düşünmelidir. Eğer ihtiyaç ortaya çıkıyorsa konuşmalı, şübhe ediyorsa konuşmamalıdır. İhtiyaç duyuncaya kadar susmalıdır.
882- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Dedim ki, yâ Resûlellah! Müslümanların hangisi en faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Dilinden ve elinden müslümanların selâmette bulunduğu kimsedir, buyurdu."[4]
883- Selh İbni Sa'd'dan (Radıyailahu Anh) yapılan rivayete göre, Re-sûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim bana iki çene arası ile iki ayak arasını temin ederse (onları haramdan korursa) ben ona cenneti temin ederim, (o cennetlik olur)."[5]
884- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O, Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Kul (hayır ve şer olduğu) üzerinde düşünmediği bir söz söyler de onun sebebi ile (başı ve sonu) doğu ile batıdan daha uzak (mesafe kadar) bir ateş çukuruna düşer."[6]
885- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur.
"Kul, Allah Tealâ'nın rızâsını kazanan bir söz söyler. Kul ona bir kıymet vermez. Allah o söz sebebiyle kulun derecesini yükseltir. Yine kul, Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler. Ona bir değer vermez. O (Allah'ı gazablandıran) söz sebebiyle cehenneme düşer, "[7]
886- Bilâl İbni'-Hâris El-Müzenî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kişi Allah Tealâ'nın rızâsına uygun söz söyler. Ulaşacağı sevabın ne olduğunu bilmez. Allah Tealâ ona, o söz sebebiyle, Allah'a kavuşacağı güne kadar rızâ yazar (ondan razı olur). Yine kişi, Allah'ı gazablandıran söz konuşur. Ulaşacağı günahın ne olduğunu bilmez, Allah Tealâ o söz sebebiyle kul için kendisine kavuşacağı güne kada gazab yazar (ondan razı olmaz)."[8]
887- Süfyan İbni Abdulîah'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
Yâ Resûlellah! Bana (faydası çok) öyle bir şey söyle ki, ona sarılıp yapayım, dedim. Rabbim Allah'dır, de, sonra dosdoğru ol, dedi.
Yâ Resûlellah Benim en çok korkacığım şey nedir? dedim. Peygamber (s.a.v) kendi dilini tuttu sonra budur, dedi."[9]
888- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu: "Allah'ı an-maksızın çok söz söylemeyin. Çünkü Allah Tealâ'yı anmaksızın çok konuşmak kalb için bir katılıktır. Allah Tealâ'dan insanların en uzak kalanı kalbi katı olanıdır."[10]
889- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah SallaHahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Allah Tealâ kimi iki çene arasının (dilinin) kötülüğünden ve iki ayağının arasındaki kötülükten korursa, o cennete girer."[11]
890- Ukbe İbni Âmir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir:
"Yâ Resûlellah! Kurtuluş (çaresi) nedir? dedim.
Dilini kendine tut. Evin sana geniş olsun (ihtiyaçların için çalış, boşuna işler arkasına düşme). Günahlarına (tevbe edip) ağla, buyurdu.”[12]
Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.
891- Ebû Saıd EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsanoğlu sabahlayınca, bütün azalar (organlar) dile boyun eğip: Bizim hakkımızda Allah'dan kork; çünkü biz senden bir parçayız. Sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Sen eğrilirsen biz de eğriliriz, derler.[13]
892- Ümmü Habîbe'den (Radıyalahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allah Tealâ'yı zikretmek müstesnadır."[14]
893- Muaz'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ey Allah'ın Resulü! Beni cennete koyacak ve beni cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana bildir, dedim. Peygamber (s.a.v):
Büyük bir işten sordun. Bu iş Allah Tealâ'nın o işi ihsan ettiği kimse için kolaydır: Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayarak O'na ibâdet edersin, namazı gereği üzere kılarsın, zekâtı verirsin, ramazan da oruç tutarsın, Kabe'yi hac edersin, buyurdu. Şöyle devam etti.
Ben sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç (kötülüklerden ve ateşten koruyan) bir kalkandır. Sadaka, ateşin suyu söndürmesi gibi günahları söndürür. Bir de kişinin gece ortasında namaz kılmasıdır. Sonra şu ayeti okudu:
"(Gece ibâdet etmek için) yataklarından bedenleri uzaklaşır."[15] Sora şöyle devam etti:
İşin başını, esasını ve yüksekliğin üst, noktasını bildireyim mi?
Evet, yâ Resûlellah dedim. İşin başı İslâm'dır. Onun esası (dayanağı) namazdır. Üst kısmı da cihaddır, buyurdu. Sonra:
Bütün bunların kemal ve kıvamı olan şeyi sana bildireyim mi? dedi.
Evet, yâ Resûlellah! dedim. Peygamber kendi dilini tuttu sonra:
Bunu kendi aleyhine olmaktan engelle dedi.
Yâ Resûlellah! Biz konuştuğumuz şeylerle hesaba çekilir miyiz?dedim.
Anan sana ağlasın! İnsanları yüzükoyun ateşe düşüren dillerinin topladıklarından başkasımıdır? buyurdu.[16]
894- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Lüzumsuz şeyleri terk etmek (boşuna konuşmamak), kişinin İslâmının güzelliğinden- Hasen hadistir.
895- Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim susarsa (felâketlerden) kurtulur."[17] Bunun isnadı zayıftır. Ben bunu meşhur olduğu için açıklamak istedim. Anlattıklarımın benzeri sahih hadisler çoktur. Gösterdiklerim (Allah'ın izni ile) başarıya kavuşan kimse için yeterlidir. İnşa Allah "Gıybet" bölümünde bu bölümle ilgili meseleler gelecektir. Başarı Allah'dandır.
Selefden ve onlardan başka kimselerden nakledilen haberlere gelince, bunlar çoktur. Anlattıklarımız yanında olara ihtiyaç yoktur. Fakat bunlardan bazı ayıb sayılan şeylere işaret edeceğim.
Bize ulaştığına göre, Kuss İbni Saide ve Eksem İbni Sayfi bir araya geldiler. Onlardan biri arkadaşına:
İnsanoğlunda ayıb şeylerden kaç tane buldun? dedi. Öteki:
Bunlar sayılamayacak kadar çoktur. Benim sayabildiklerim sekiz bin ayıbdır. Ben bir haslet buldum ki, insanoğlu onu kullanırsa bütün ayıb-ları örter. Arkadaşı:
O nedir dedi.
Dili korumaktır cevabını verdi.
Yine Ebû Ali El-Fudayl îbni İyad'dan (Radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Kim sözünü amelinden sayarsa, gereksiz konuşması az olur. İmam Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) arkadaşı Rebîa şöyle dedi: Ey Rebî'î Seni ilgilendirmeyen konuşmayı yapma. Çünkü sen bir söz söylediğin zaman, o söz sana hâkim olur, sen ona sahib olamazsın.
Abdullah îbni Mes'ud'dan (Radiyaîlahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Habsedilmeye dilden daha lâyık bir şey yoktur. Başkası da: Lisan yırtıcı hayvana benzer. Eğer onu bağlamazsan sana saldırır, demiştir.
Üstad Ebu'l-Kasım El-Kuşeyri'nin meşhur risalesinden naklettik. Şöyle demiştir: Susmak selâmettir; asıl olan da budur. Yerinde konuşmak hasletlerin en şereflisi olduğu gibi, zamanında susmak da erkeklerin sıfatıdır. Demiştir, Ebu Ali EI-Dekkak'in (Radıyallahu Anh) şöyle dediğini işittim: Hakka karşı sükût eden dilsiz şeytandır.
Kuşeyrî şöyle demiştir: Nefisle mücadele edenlerin susmaları, konuşmada bazı âfetler olduğunu bildikleri içindir. Konuşmalarda nefsin payı üğünme vasfını ortaya çıkarmak, güzel konuşma ile emsalleri arasında seçkin duruma çıkmak gibi şeylerle olur. Bunlar âfetlerdendir. Susmak nefsi terbiye edenlerin vasfıdır. Susmak onların ahlâkı düzeltme ve tevazu ile yaşama esaslarından biridir. Bununla ilgili söyledikleri şiirlerden biride:
Dilini tut konuşma ey İnsan! * Seni ısırmasın, o bir yılan. Mezarda nice dilden ölü var. Korkmuş idi ondan kahramanlar...
Riyâşi şöyle demiştir (Allah ona rahmet etsin):
Ömrün hakkı için, Ümeyye Oğullarının günahlarından beni uzak tutan günahım var.
Onların hesabı Rabbimedir; bunun ilmi O'nda son bulur, bende değil...
Rabbim bendeki halleri düzeltince, onların yapmış oldukları bana engel değil...
Gıybet Ve Söz Gezdirmenin (Koğuculuğun) Haramlığı
Bil ki, bu iki huy, insanlar arasında en çok yayılan çirkin şeylerin en çirkinidir. Öyle ki insanlardan az kimse bunlardan kurtulur. Bunlardan genellikle sakındırmaya ihtiyaç bulunduğundan onlardan söz etmeye başladım.
Gıybete gelince: İnsanı, hoşlanmadığı halleri ile anmandir. Hoşlanmadığı şey, ister vücudunda, dininde, dünya işinde, nefsinde, yapısında ahlâkında, malında, çocuğunda, ana-babasında, eşinde, hizmetçisinde, kölesinde, sarığında, elbisesinde, yürüyüşünde, hareketinde, sevinmesinde, şakasında, asık suratında, tatlı yüzünde yahut bunlara benzer hallerinde bulunsun. Bunları sözünle, yazı ile hoşlanmadığı bir hal olarak ifade etmen, işaret kullanman, gözünle, elinle, başınla yahut benzeri bir şeyle işaret etmen hep gıybet olur.
Bedende olanlar (hoşlanılmayan ve gıybet yerine geçen sözler): Kör, topal, şaşı kel, kısa, uzun, siyah ve sarı gibi söylenilen sözler.
Dinde olanlar: Fasık, hırsız, hain, zalim, namaza gevşek, necasetlerde müsamahakâr, babasına itaat etmez, zekâtı yerinde harcamaz, gıybetten kaçınmaz gibi..
Dünya işlerinde olanları: Edebi az, insanlara gevşek davranır, kimseye hak tanımaz, çok konuşur, çok yer yahut çok uyur, zamansız uyur, lâyık olmadığı yere oturur gibi...
Baba ile ilgili (gıybet) sözler: Babası fâsıktır, Hind'lidir, katrancıdır, Zencidir, tamircidir, bez satıcısıdır, köle dellâlıdir, marangozdur, demircidir, dokumacıdır gibi...
Ahlâkla ilgili olanlar: Ahlâkı kötü, kibirli, riyakâr aceleci, zorba, âciz, kalbi zayıf, kızgın, asık suratlı, azledilmiştir, gibi sözler söylemek...
Elbise ile ilgili sözler: Elbisesinin yeni geniştir, eteği uzundur, elbisesi kirlidir ve benzeri sözler söylemek... Geri kalanlar, bu anlattıklarımıza kıyas edilir. Bunun kaidesi, adamı hoşlanmadığı bir hali ile anmaktır.
İmam Ebu Hamid El-Gazali gıybet üzerinde müslümanların ittifakını şöyle anlatmıştır: Başkasını hoşlanmadığı bir şeyle anmak gıybettir. Bunu açık olarak beyan eden hadis gelecektir. Söz gezdirmeğe (koğuculuğa) gelince: bu insanların sözlerini bozgunculuk ve fesad maksadı ile birbirlerine aktarmaktır. İşte gıybet ile koğuculuğun tarifleri budur. Hükümleri ise, müslümanların ittifakı ile her ikisi de haramdır. Kitab, sünnet ve icmaı ümmetten haram olduklarına dair açık deliller birbirlerini takviye etmiştir.
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Bir kısmınız bir kısmınızı gıybet etmesin."[18]
"Her ayıplayana ve gıybet edene azâb olsun."[19]
"Çok ayıplayanı ve koğuculuk edeni (tanıma).[20]
896- Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Koğucu cennete girmez."[21]
897- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: "Resû-Iüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki mezara uğradı da: Bunlara azâb ediliyor; fakat büyük günahdan dolayı azab edilmiyorlar, dedi. Ravi demiştir ki, Buhârî'nin rivayetinde şöyledir: "Doğrusu o azâb büyüktür." Bunlardan biri koğuculuk yaparak dolaşıyordu. Diğeri de idrarından sakınmazdı (insanların gözünden yahut sıçramışından kaçınmazdı.)"[22]
898- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Gıybet nedir, bilirmisiniz? (Ashab):
Allah ve O'nun Resulü bilir, dediler. Resülüllah (s.a.v):
Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır. Denildi ki:
Söylediğim şey kardeşimde varsa gıybet olur mu? Peygamber (s.a.v):
Söylediğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun onu. Eğer söylediğin şey onda yoksa, ona iftira etmiş olursun, buyurdu."[23]
899- Ebû Bekre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sullem Veda haccında kurban kesme gününde Mi-na'daki hutbesinde şöyle buyurdu: Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (namus ve şerefleriniz) bu şehrinizde, bu ayınızda bu gününüzün hürmeti gibi size haramdır (karşılıklı olarak bu haklarınızı korumakla mükellefsiniz). Dikkat edin! Tebliği ettim mi?"[24]
900- Âişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle söyledim: (kusur hallerinden ortağım) Safiyye'den şu ve şu sana yeter." (Ravilerden biri demiştir ki, Aişe bu sözle kısalığını kasdetmiştir). Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) bana: Öyle bir söz söyledin ki, eğer deniz suyu ile karıştırılsa, onu bulandırırdı, dedi. Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor: Bir adamı hoşlanmayacağı hal ile peygambere anlattım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Benden şu ve bu olduğu halde bir insanı hoşlanmayacağı şeyle anmayı istemem."[25]
Ben derim ki, bu hadis gıybetten alıkoyan hükümlerin en büyüklerin-dendir yahut en büyüğüdür. Bu derecede gıybeti kötüleyen bir hadis bilmiyorum.
"Peygamber kendiliğinden konuşmaz, onun söylediği (dinî hüküm) ancak kendine vahyolunan bir vahiydir.”[26]
Kerim olan Allah'dan lütfunu ve her hoş olmayan şeyden afiyet vermesini dileriz.
901- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resülüllah Salfaüahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Miraca çıkarıldığım zaman bir kavme rasgeldim. Onların bakırdan tırnakları vardı; onlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmahyorladı. Bunlar kimdir? Ey Cibril, dedim. Bunlar insanların (gıybet ederek) etlerini yiyenler ve onların ırzları ile uğraşanlardır," dedi.[27]
902- Saîd İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurmuştur:
"Haksız yere müslümanların ırzına (şeref ve namusuna) hakaret etmek haramın en büyüğüdür."[28]
903- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu:
"Müslüman müslümanların kardeşidir. Ona hainlik etmez, ona yalan söylemez, ona yardımı kesmez. Müslümanın her şeyi müslümana haramdır: Irzı, malı ve kanı. Takva işte buradadır. Kişinin kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak ona yeter."[29]
Derim ki, bu hadisin faydası ne kadar büyük ve faydaları ne çok olmuştur!.. Başarı Allah'dandir.
Gıybetin Tarifi İle İlgili Önemli Şeyler
Geçen bölümde anlatmıştık: Gıybet, insanı hoş görmediği şeyle anman-dır. Sözünle, yazınla, rumuzunla, ona işaretinle, gözünle, elinle, ve başınla olsun hüküm birdir. Bunun kaidesi şudur:
Herhangi bir hareket ki onunla bir müslümanın kusurunu senden başkasına bildiriyorsun, o gıybettir, haramdır. Kusurlu gördüğü kimsenin halini anlatmak için topal imiş gibi, kambur imiş gibi yürüyüş ve benzen tavırlarla taklitte bulunmak bu haramdandır. Bütün bunlar ihtilafsız haramdır. Bir insan kendi kitabında, bir yazarın şahsını belirterek falan adam şöyle böyle demiştir diye onun noksanlığım ve düşüklüğünü söylemesi de bu kısım haramdandır. Eğer ona uyulmasın, ona aldanıp sözü kabul edilmesin diye ilminin zafiyetini açıklamak maksadı ile olursa bu gıybet değildir. Bilâkis bunu yapmak vacibdir; ondan sevab kazanılır. Yeterki, bu maksadı taşımış olsun. Yine bir kitab yazarı yahut başkası söylerse ki, bir cemaat yahut bir topluluk şöyle böyle demişlerdir. Bu sözleri yanlıştır, hatadır, cehalettir, gaflettir. Bu gibi sözler de gıybet değildir. Gıybet olan, bir insanı aynı ile şahsını belirterek yahut belli bir cemaatı kasdede-rek anmaktır.
Şu söz de haram olan gıybettendir: Muhatabın kimi kasteddiğini anladığı zaman senin "İnsanlardan biri, fıkıh âlimlerinden biri, ilim iddia edenlerden biri, müftülerden biri, iyi kimselerden sayılan biri, zühdü iddia edenlerden biri,, bugün bana uğrayanardan biri, gördüğümüz bir kimse, yahut şöyle bir kimse, şu iyi yapmıştır, gibi konuşman haram olan gıybettir. İlim ve sofuluk taslayanları gıybet etmek de bu haram olan kısımdandır. Çünkü isim açıklanarak yapılan konuşmalar gibi, bunlar hakkında işaret suretiyle söylenen sözlerden de bunların şahsı anlaşılır. Meselâ, onlardan biri için denilir: Falanın hali nasıldır? Muhatab cevab verir: Allah bizi islâh etsin. Allah bizi bağışlasın, Allah onu ıslah etsin, Allah'dan afiyet dileriz, cehalet karanlığına girmekle bizi imtihan etmeyen Allah'a hamd olsun, kötülükten Allah'a sığınırız, utanma azlığından Allah'a sığınırız, Allah tevbemizi kabul etsin ve bunlara benzer adamın noksanlığını gösteren konuşmalar gibi....
Belli bir adamın kusur ve ayıbını kasdederek bu sözler söylendiği için bunlar haram olan gıybet olurlar.
Yine şu sözler de bu haram sınıftandır: Faîan adam hepimizin içine düştüğü musibet içindedir, yahut onun bunda hilesi yoktur, bu işi hepimiz yapıyoruz. Bu söylenenler bazı örneklerdir; yoksa gıybetin tarifi şudur: Söylediğimiz gibi, dinleyiciye bir insanın noksanlığını bildirmek, gıybettir. Bundan önceki bölümde Müslim'in ve başkasının sahihinde gösterdiğimiz hadisin ifadesinde bulunan gıybet tarifinde bunların hepsi malûm bulunmaktadır. En iyisini Allah bilir.
Bil ki, gıybet yapan için gıybet haram olduğu gibi, dinleyiciye de o sözü dinlemek, söyleneni kabullenmek haram olur.
Haram olan gıybetle konuşmaya başlayan kimseyi, eğer açık bir zarardan korkmuyorsa, dinleyicinin engellemesi icab eder. Eğer zararından kor-kuyorsa, kalbi ile inkâr etmek ve o meclisi terketmek ona vacib olur. Bu da ayrılabilme imkânı olduğu zaman yapılır. Eğer dili ile gıybeti inkâr edebiliyorsa yahut başka bir sözle gıybeti kesebiliyorsa bunu yapması gerekir. Bunu yapmazsa günah işlemiş olur.
Bir insan, gıybet yapmakta olan kimseye dili ile sus der de, kalbi ile gıybetin devamını arzuîarsa, Ebu Hamid El-Gazali demiştir ki, bu nifaktır, onu günahtan kurtarmaz. Muhakkak kalbi ile sevmemesi gerekir.
Bir kimse gıybet yapılan bir mecliste oturmak zorunda kaldığı zaman, inkârdan aciz kalırsa yahut inkâr eder de kabul edilmezse ve meclisten ayrılması da hiç bir şekilde mümkün olmazsa, gıybeti dinlemek ve ona kulak vermek haram olur. Bunun çaresi dili ve kalbi ile Allah'ı zikretmektir. Yahut yalnız kalbi ile zikreder, yahut konuşmayı dinlememek için başka bir iş üzerinde düşünür. Bu anlatılan şekilde kulak vermeden ve dinlemeyi istemeden konuşmayı duymak zarar vermez. Yeni bir durum hasıl olurda meclisten ayrılabilme imkânı doğarsa ve gıybet de devam ediyorsa meclisten ayrılmak vacib olur.
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Âyetlerimiz üzerinde hakaret şekli ile konuşanları, gördüğün zaman onlardan yüz çevir (yanlarında oturma) tâ ki, Kur'andan başka bir söze geçerler. Eğer onlardan yüz çevirmeyi Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra zalimler topluluğu ile oturma."[30]
İbrahim İbni Edhem'den rivayet ettik (Radiyallahu Anh): O bir ziyafete çağrıldı ve bulundu. Davetlerine gelmeyen bir adamdan söz ettiler.
İnsanın Gıybeti Kendi Nefsinden Kaldırması
Bil ki, bu bölümün kitabda ve sünnette delilleri çoktur. Fakat ben bunların bir kısmına işaret etmekle yetineceğim. Başarıya ulaşan bunlarla kendini gıybet etmekten engeller. Başarıya ulaşmayanda ciltler dolusu kitab-larla gıybetten sakınmaz.
Bunun esası, gıybetin haram olduğuna dair anlattığımız delilleri kendi nefsine arzetmesidir. Sonra Allah Tealâ'nın şu âyetlerini düşünmektir:
"(İnsan) ne söz söylerse, muhakkak onun yanında bir gözcü (melek) vardır.”[31]
"Ettiğiniz dedi-koduyu günahı az sanıyorsunuz. Halbuki o Allah katında büyük günahtır."[32]
Sahih olarak anlattığımız hadislerden biri de:
"İnsan Allah Tealâ'nın razı olmadığı bir söz konuşur da buna bir değer vermez. O söz sebebiyle cehenneme yuvarlanır."[33]
Dili korumak ve gıybet etmek bölümlerinde daha önce bu manada hadisler anlattık. Bu sakınma çarelerine, Allah benimledir, Allah şahidim-dir, Allah beni görendir sözleri eklenebilir.
Hasan Basrî'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edilmiştir; Bir adam ona şöyle dedi; Sen beni gıybet ediyorsun. Cevab verdi: Benim nazarımda seni sevablarıma ortak yapacak kadar senin kıymetin yükselmemiştir.
İbni'l-Mübarek'den (Allah ona rahmet etsin) şöyle dediğini rivayet ettik: Ben bir kimseyi gıybet edecek olsam, ana-babamı gıybet ederdim; çünkü onlar benim sevablarıma ortak olmaya daha lâyıktır. Dediler ki, o ağır adamdır. Bunun üzerine İbrahim: Ben, insanların gıybet edildiği bir yerde bulunmakla bu günahı kendim yapmış oldum, dedi. Sonra meclistan çıktı ve (nefsini terbiye için) üç gün yemek yemedi. Bu manada okudukları şiirden biridir:
Koru kulağını, dinlemekten çirkini;
Koruduğun gibi çirkinden dilini.
Dinleyince sen çirkin söz söyleyeni. Ortak olursun söyleyene, aç gözünü!..
Gıybetten Mubah Olanlar
Bil ki, gıybet haram olmakla beraber, durum gereği mubah olan halleri de vardır. Bunları mubah kılan şeyler, ancak sahih olan şer'i maksad-lardır. Altı sebebden biri ile gıybet mubah olur:
Birincisi:
Zulme (haksızlığa) uğramaktır. Haksızlığı uğrayanın idareciye, hakime ve yetkili başka kimselere başvurup derdini anlatması ve zalimden hakkının alınmasını istemesi caizdir. Bunun için falan kimse bana haksızlık etmiştir, bana şöyle yapmıştır, beni yakalayıp doğmuştur gibi sözler söyler.
İkincisi:
Kötülüğü ve günahı iyiliğe ve doğruluğa çevirmek için başkasından yardım istemek. Bunun için kötülüğü kaldırmak isteyen adam, gücünü ve yardımını umduğu adama der ki, falanca şu kötülüğü işliyor, ona engel ol, onu yola getir. Bunun benzeri sözleri söyler. Maksadı kötülüğü gidermek olur. Eğer bu maksadı taşımazsa, haram olur.
Üçüncüsü:
Bir mesele için fetva istemektir. Müftüye der: Babam, yahut kardeşim, yahut falanca bana haksızlık etti. Bunu bana yapmaya hakkı var mıdır, yok mudur? Bundan kurtulmak için tutacağım yol nedir ve hakkımı nasıl alırım, benden haksızlığı nasıl kaldırırım ve benzer sözler?... Yine zevcem bana şunu yapıyor, yahut kocam şu işi yapıyor ve benzeri sözler söylenir. Bunları yapmak ihtiyaç halinde caizdir. Fakat ihtiyatlı olan yol, şu işi yapan adam hakkında ne dersin, yahut şu şu işleri yapan koca veya zevce için ne dersin şeklinde (isim belirtmeden) sormaktır. Çünkü insanı belirtmeden maksad elde edilmiş olur. Bununla beraber şahıs tayini de caizdir. Çünkü buna dair İnşa Allah anlatacağımız Hind'in hadisi vardır. Onun sözü şu:
"Yâ Resûlellah, Ebû Süfyan kıskanç bir adamdır." böyle söyleyerek hadisi anlattı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onu böyle konuşmaktan yasaklamadı.
Dördüncüsü:
Müslümanları kötülükten sakındırmak ve onlara öğüt vermektir. Bu da bir kaç şekilde olur:
Birisi hadis ravilerinden ve şahidlerden sakat olanları göstermektir ki, müslümanların icmaı ile caizdir. Daha doğrusu ihtiyaç halinde vacibdir.
Birisi de, bir insanın kuracağı hısımlık işinde, yahut yapacağı ortaklıkta, yahut bırakacağı emanette, yahut kendisine bırakılacak emanet üzerinde, yahut bunlardan başka yapacağı işlerde sana danışmasıdır. Senin görevin nasihat üzere bildiğin şeyi ona anlatmaktır. Eğer onunla iş yapman, akrabalık kurman uygun olmaz sözünü söylemen yeterli olursa, adamın kötülüklerini bildirmen gerekmez. Eğer maksad elde edilemez de açıklamak zorunlu olursa, o zaman açık olarak kötülükleri anlatılır.
Bunlardan birisi de şudur: Hırsızlık ile, zina ile, şarab içmekle yahut bunlardan başka kötü hallerle tanınan bir köleyi satın almakta olan bir adamı gördüğün zaman, eğer müşteri bu durumu bilmiyorsa ona bildirmen gerekir. Yalnız iş bu köle durumuna bağlı değildir. Satılacak bütün ticarî eşyada kusur ve ayıp arsa, bunları bilenin müşteriye ayıbları açıklaması lâzım gelir. Tabii ki müşteri bunları bilmiyorsa...
Bunlardan biri de: Fıkıh ilmi öğrenmek isteyen bir adam ilim öğrenmek istediği kimsenin bid'at sahibi yahut fasik olduğunda tereddüt gösteriyorsa, sen de adamın zarar göreceğinden korkuyorsan o ilim öğrencisine öğüt niyeti ile adamın halini ona açıklaman gerekir. Bunda da maksad öğüt vermek olmalıdır. Burada yanılma olur. Konuşan kimseye hased duygusu yahut şeytan dürtüsü tesir eder de, insan öğüt verdiği, merhamet ettiği düşüncesine kapılır. Burada iyi düşünmek ve işi anlamak lâzım gelir.
Bunlardan diğer biri de: Üzerinde idarecilik görevi olup da onu gereği üzere başaramamaktır. Ya idarecilikte ehliyeti yoktur, yahut fasıktir, yahut gaflet içindedir, yahut benzeri uygunsuz halleri vardır. Onun bu ha-lerini, yetki sahibi olan amirine söylemek icab eder. Böylece onu yerinden aldırmış, başka ehil bir kimseyi yerine getirmiş olur. Yahut ona aldanmamak için onunla muamele etme şeklini öğretmiş olur. Yahut onu istikamet üzere bulunmaya teşvik etmiş veya değiştirilmesine sebebiyet verilmiş olur.
Beşincisi:
Gıybet edilenin fışkı yahut bid'atı açıkta olmaktır. Açıkça şarab içen, yahut insanların açıkça mallarım aşıran gibi. Yine insanların mallarını düşük bir ölçü ile alan, zulüm yaparak vergi tahsil eden, batıl işlere sahip çıkan gibi. Bu gibileri açıkta yaptıkları işleri ile anmak caizdir. Fakat diğer ayıplarını anlatmak haramdır. Ancak anlattıklarımızdan başka bir sebeb cevaz teşkil ediyorsa, yine onun gıybetinde bulunmak haram olmaz.
Altıncısı:
Bildirmek ve tanıtmak için gıybettir. Bir insan şaşı, topal, sağır, kör, kel, çapraz gözlü gibi lâkabı olursa, onu tanıtmak niyeti ile böyle bir lâkabla anılabilir. Fakat noksanlık ciheti ile söylemek haram olur. Eğer başka bir ifade ile tanıtmak mümkün olursa, onu yapmak evladır. İşte anlattığımız şekilde alimlerin beyan etmiş oldukları mubah olan gıybetin sebebleri altıdır.
İmam Ebu Hamid El-Gazalî ihya kitabında ve diğer alimler gıybet üzerindeki hükümleri bu şekilde tesbit etmişlerdir. Bunun delilleri sahih ve meşhur olan hadislerde açıkça vardır. Bu sebeblerin çoğu üzerinde gıybetin cevazında icma vardır.
904- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir. "Bir adama (içeri girmek için) Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istedi. Peygamber (s.a.v): Ona izin verin; o ne kötü kabile kardeşidir! dedi." Fesad ehli olanların, imanlarında şübhe bulunanların gıybet edilmesinin caiz olduğuna Buhârî bu hadisi delil göstermiştir. (O kimsenin kötü halini Peygamber bildiği için, ondan sakınılsın diye böyle buyurmuştur.)[34]
905- İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ganimetleri böldü. Ensardan bir adam: Vallahi Muhammed bu işle Allah Tealânm rızasını dilemedi, dedi. Ben Resûlü-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip ona (adamın sözünü) bildirdim. Bunun üzerine Peygamberin yüzü değişti ve şöyle buyurdu: Allah Musa'ya rahmet etsin. Doğrusu ona bundan daha çok eziyet edildi de sabretti. "[35]
Rivayetlerinin birinde de İbni Mes'ud şöyle demiştir: "Bundan sonra Peygambere bir söz iletmeyeceğim, dedim."
Kardeşi hakkında söylenen bir sözün ona bildirilmesinin caiz olduğuna Buhârî bu hadisi delil göstermiştir.
906- Hazreti Aişe'den (Radıyalîahu Anha) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Falanca ve falancanın bizim dinimizden bir şey bildiklerini sanmıyorum." Raviler-den biri olan Leys İbni Sa'd demiştir ki: O iki kimse, münafıklardan iki adamdı.[36]
907- Zeyd İbni Erkam'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir sefere çıktık. İnsanlara o seferde şiddetli açlık isabet etti. (Münafık olan) Abdullah İbni Ubeyy: Resûlüllah'ın yanında bulunanlara yiyecek vermeyin ki, onun çevresinden dağılmış olsunlar, eğer Medine'ye dönersek güçlü olanımız güçsüzü oradan çıkaracaktır, dedi. Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip bunu ona haber verdim. Bunun üzerine Peygamber onu ça ğırmak için adam gönderdi. (Abdullah inkâr etti) Allah şu âyeti indirerek Zeyd'i doğruladı:"
"Münafıklar sana geldiği zaman..."[37]
Buhârî'nin Sahihinde Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in hadisi vardır. Onun Peygambere sözü şu idi: "Ebu Süfyan kıskanç bir adamdır..."
Kays'ın kızı Fatma'nın da hadisi vardır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (evlenmek için kendisine danışan Kaysın kızı Fatma'ya) sözü şu oldu: "Muaviyeye gelince o fakirdir.
Ebu Cehm ise, o parasını boynundan bırakmaz (hanımları döğer).[38]
Hocasının, Arkadaşının Yahut Bunlardan Başkasının Gıybetini İşitenin Durumu
Bir müslümanın gıybet edildiğini işiten kimsenin onu reddetmesi ve söyleyeni engellemesi uygundur. Eğer onu sözle eğelleyemezse, eli ile engeller. El ile ve dil ile engel olmaya gücü yetmiyorsa, o meclisi terk eder. Eğer üzerinde hakkı bulunan hocasının yahut başkasının yahut fazilet ve salâh sahibi kimsenin gıybetini işitirse, anlattığımızdan daha çok bunlar için özen gösterir.
908- Ebû Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim kardeşinin şerefinden (gıybeti) reddederse, Allah onun yüzünden kıyamet günü ateşi geri çevirir,"[39]
909- İtban'ın (Radıyallahu Anh) meşhur olan hadisinde şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem namaza kalktı. Dediler ki, Malik İbni Duhşüm nerede? Buna karşı bir adam: O münafıktır; Allah'ı ve O'nun Peygamberini sevmez, dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bunu söyleme. Görmüyormusun, o Lâilâhe illallah demişti ve bununla Allah'ın rızasını diliyordu, dedi."[40]
910- Hasan El-Basrî'den (Allah ona rahmet etsin) yapılan rivayetde: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından o(an Aiz İbni Amr, Ubeydullah İbni Ziyad'ın yanma vardı. Dedi ki:
"Ey Yavrucuğum! Ben, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: İdarecinin en kötüsü sert sözlü olandır. Sen onlardan olmaktan sakın. Ubeydullah ona, otur dedi. Sen Muhammed Aley-hisselâtü vesselamın ashabından bir kırıntısın. Âiz dedi: Onlar içinde kırıntı varmı idi? Kırıntıhk ve döküntülük onlardan sonra gelenlerde ve başkalarında vardır. (Onların hepsi kıymetli şahsiyetler idi.)."[41]
911-Kâb İbni Mâlik'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilen tevbe olayı üzerindeki uzun hadisinde şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük'de insanlar arasında otururken:
"Kâb İbni Malik'e ne oldu? diye sordu. Selime Oğullarından bir adam:
t Yâ Resûlellah! Onu, kendini beğenmesi ve gururu (Tebük seferine katılmaktan) alıkoydu, dedi. Muaz İbni Cebel ona cevab verdi (Radıyallahu Anh):
Ne kötü söyledin! Vallahi, ey Allah'ın Resûiü! Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sükût etti."[42]
912- Câbir İbni Abdullah ve Ebû Taihâ'dan (Radıyallahu Anhüm) yapılan rivayetde demişlerdir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir yerde bir müslümanın şahsiyetine saldırılır ve şerefi nok-sanlaştınlır da ona kardeşi yardımı terk ederse, Allah ona yardımı, kendisine yardım edilmesini istediği bir yerde terk eder. Bir yerde de bir müslümanın şerefi düşürülür ve şahsiyetine saldırılır da insan ona yardımcı
çıkarsa, kendisine yarmm eaiimesini istediği bir yerde Allah ona yardım eder."[43]
913- Muaz İbni Enes'den yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bir münafıktan bir mü'mini koruyan kimsenin etini kıyamet gününde cehennem ateşinden koruyacak bir meleği Allah gönderir. Kim de mü'-minin kötülüğünü dileyerek ona bir kötülük atarsa, Allah onu dediği sorumluluktan çıkıncaya kadar (hak sahibi ile helallaşmcaya kadar) cehennemin köprüsü üzerinde tutuklar.”[44]
Kalb İle Gıybet Etmek
Bil ki, (mü'min hakkında) kötü zan beslemek haramdır. Bu söz ile yapılan gıybet gibidir. Bir insanın kötülüklerini söylemen gibi, bunu kendi nefsine söylemen ve ona kötü zan beslemen de haramdır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Zandan çok sakının. "[45]
914- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resû-lüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözün en yalanıdır."[46] Bu anlattığım manada hadisler çoktur. Yasak olan kötü zandan maksad, kalb ile işi kararlaştırmak ve başkası üzerinde kötülük kararı vermektir. Fakat kalbden geçenler ve nefis kuruntuları kararlaşmaz ve üzerinde devamlı olarak durulmazsa, âlimlerin ittifakı ile bağışlanmış sayılır. Çünkü bunun kalbe gelişinde ihtiyar yoktur. Kalbden ayrılmasında da bir yol yoktur. Peygamber efendimizden sabit olan şu hadis de bu manadadır:
915- Buhârî'de Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Tealâ, ümmetimin nefislerinde yapmış oldukları kuruntu ile konuşmadıkça yahut onu yapmadıkça bunu onlardan bağışlamıştır."[47]
Âlimler: Bundan maksad, hatıra gelip de yerleşmeyen gelip geçici fikirlerdir. Bu gibi haller gıybet olsun; yahut küfür olsun yahut bunlardan başkası olsun hüküm birdir. Küfrü benimsemek kasdı olmaksızın bir kimsenin kalbine sadece gelip geçici olarak küfür hatıratı düşerde sonra hemen onu atarsa kâfir olmaz ve bundan ona bir günah gerekmez, demiştir.
Biz vesvese bölümünde Sahih olan hadis münasebetiyle bildirmiştik ki, ashab: "Yâ Resûlellah! Herhangi birimizin kalbine bir şey düşüyor da onu konuşup söylemeyi büyük günah buluyoruz? diye sordular. Peygamber (s.a.v): Bu hal, açık iman ifadesidir (çünkü insanın irade ve isteği ile meydana gelmiyor ve benimsenmiyor), buyurdu. Burada anlattıklarımızdan başka aynı manada nakiller vardır.
Bunların bağışlanmasının sebebi, onlardan sakınmak mümkün olmadığındandır. Mümkün olan şey, bunlar üzerinde durmamak ve üzerlerinde devamlı olarak durmaktan kaçınmaktır. Bunun içindir ki, bu kötü düşünceler üzerinde durmak ve kalbi bunlara bağlayıp kesinlik elde etmek haram kılınmıştır. İnsana ne zaman böyle bir gıybet düşüncesi yahut bundan başka günahlar arız olursa, bunlardan yüz çevirmek sureti ile onları engellemek ve engelleyici sebebleri hatırlamak vacib olur.
İmam Ebû Hamid El-Gazali İhya'da şöyle demiştir: Kötü bir zan kalbine düşünce, bu Şeytanın senin kalbine bıraktığı vesvesesidir. Bunu yalanlaman gerekir; çünkü Şeytan en büyük bir fasıktır. Allah Tealâ;
"Size bir fâsik bir haber getirdiği zaman (doğruluğunu) araştırın. Yoksa bilmeyerek Bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." buyurmuştur.[48] İblis'i doğrulamak caiz değildir. Eğer gıybet işinde fesada delâlet eden bir işaret varsa ve bunun hilafı da muhtemel ise, kötü zan beslemek caiz olmaz. Bir insanın kalbinde olan halin değişmesi kötü zan alâmetidir. Böylece adamdan nefret edersin, onu küçümsersin, ona olan iyi münasebetten gevşersin, ona ikramdan ve kötülüğünü örtmekten kaçınırsın. Çünkü Şeytan insanların en ufak bir hayal ile insanların kötülüklerini kalbe yaklaştırır ve bunun anlayış kabiliyetinden, zekândan ve uyanıklığından ileri geldiğini kalbine bırakır. Çünkü mü'min Allah'ın nuru ile bakar. Gerçekte ise insan şeytanın aldatması ve sapıtması ile konuşmuş olur. Artık doğruluğuna güvenilir bir adam eğer bir kimse hakkında da sana haber verirse, adamı ne tasdik et, ne de yalanla. Çünkü doğru-larsa, gıybete iştirak etmiş olursun. Eğer doğrulamazsan, haber vereni yalanlamış sayılırsın. Her ne zaman bir müslim hakkında kalbine bir kötülük gelirse, ona ikramı ve onu korumayı daha çok yap. Çünkü bu tutum, Şeytan'ı öfkelendirir ve onu senden uzaklaştırır. Artık kardeşine duâ ile meşgul olursun diye korkarak böyle bir zan kalbine bırakmaz.
Her ne zaman şübhe edilmeyecek şekilde bir delille müslümanın bir kusurunu görürsen, ona gizlice öğüt ver ve asla şeytan seni aldatıp onu gıybet etmeye götürmesin. Ona öğüt verince de, kusurunu gördüğünden dolayı sevinçli bir hal ile öğüt verme. Böyle yaparsan o sana büyüklük gözü ile sen de ona küçümseme gözü ile bakmış olursun. Sadece onu günahtan kurtarmayı kasdet. Sen bir kusur yaptığın zaman nasıl üzgün olursan, ona karşı da hüzünlü ol. Senin öğütün olmaksızın adamın o kusuru terk etmesi, senin öğütünle terk etmesinden sana daha sevimli olması uygun düşer. Gazalî'nin sözü budur.
Ben derim ki: Bir kimsenin gönlüne kötü bir zan düştüğü zaman onu kesip atmanın vacib olduğunu söylemiştik. Bu şekilde davranış, şer'i bir ihtiyaç bulunmadığı içindir. Eğer bir şer'i ihtiyaç duyuluyorsa, adamın noksanlığı üzerinde düşünmek ve ondan kaçındırmak caiz olur. Nitekim gıybetten mubah olanlar bölümünde şahidlerin, raviîerin ve başkalarının kusurlarını açıklamanın caiz olduğunu söylemiştik.
Gıybetin Keffareti Ve Ondan Tevbe
Bil ki, her günah işleyen kimsenin hemen o günahtan tevbe etmesi gerekir. Tevbe etmek Allah Tealâ'nm haklarındandır. Tevbe etmenin üç şartı vardı rr
1- Günahı hemen söküp atmak, 2- Onu yaptığından pişman olmak. 3- Bir daha onu yapmamaya kararlı olmak. Kul haklarından tevbe için bu şartlarla beraber şu dördüncüsü de şarttır: O da hak sahibine hakkini vermek yahut bağışlanmasını ve temize çıkarılmasını istemektir. Gıybet edenin bu dört şart üzerine tevbe etmesi icab eder. Çünkü gıybet insan hakkıdır. Gıybetten dolayı helâllik istemek gereklidir.
Bir insana, ben seni gıybet ettim, helâl et demek yeterlimidir; yoksa gıybetin ne olduğunu açıklaması mı lâzımdır? Burada (Allah kendilerine rahmet etsin) Şafi'i âlimleri için iki görüş vardır:
Birincisi: Gıybeti açıklamak şarttır. Eğer gıybetin ne olduğunu açıklamadan adamı temize çıkarırsa sahih olmaz. Bildirilmeyen ve miktarı bilinmeyen bir maldan temize çıkarma sahih olmadığı gibi...
İkincisi: Gıybeti açıklamak şart değildir. Çünkü gıybet mal gibi değildir. Bunda insanlar birbirlerine müsamaha ederler. Birinci görüş daha'uy-gundur. Çünkü insan bazan bir gıybette müsamaha gösterirse diğerinde göstermez. Gıybet edilen ölü ise yahut ortalıkta yoksa ondan helâllik almak mümkün olmaz. Fakat âlimler: Hak sahibi için dua ve istiğfarı çok yapmak ve iyilikleri çoğaltmak uygun olur, demiştir.
Bil ki: Gıybet edilen kimsenin, gıybetini yapanı bağışlaması müstahab-dır, vacib değildir. Çünkü bu karşılıksız bir bağıştır ve bir hakkın düşürülmesidir. Onun için insanın isteğine bağlıdır. Fakat bu günahın vebalinden müslüman kardeşini kurtarmak ve kendisi de afv hakkındaki Allah Tealâ'nm büyük sevabına ve rızasına kavuşmak için, gıybet edeni bu günahından kurtarmak kuvvetli olarak müstahab olur. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"(Allah'ın rızâsını kazanan kullar) öfkelerini yutanlar ve insanlardan
(haklarını) bağışlayanlardır. Allah iyilik edenleri sever (onlardan razı olur).[49]
Bağışlamakla nefsini memnun etmenin yolu şu: Bu iş olmuştur ve bunu kaldırmanın çaresi de yoktur diye nefsini uyarmak ve müslüman kardeşini kurtarıp sevaba ulaşma fırsatını kaçırmamak fikrini benimsemektir.
Allah Tealâ:
"Sabreden ve bağışlayan (var ya), işte bu işlerin sağlamlarındandır." buyurmuştur. "[50]
Yine Allah Tealâ bağışlama yolunu tut, buyurmuştur.[51]
Gösterdiğimiz ayetlerin benzeri çoktur.
916- Sahih olan hadiste Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kul kardeşinin yardımında oldukça, Allah da o kula yardımda bulunur."[52]
Şafi'i şöyle demiştir: Kimden rıza alınmak istenir de o razı olmazsa, o kimse şeytandır. Öncekiler şu şiiri okumuştur:
Bana dendi: Falanca sana kötülük etti:
Zillet içinde durmak ayıptır! Dedim ki: O, bize gelip özür diledi;
Bizce günahın diyeti, özrü kabul etmektir...
Gıybet günahından kurtarmaya teşvik için bu anlattıklarımız, doğru olandır. Fakat Saîd İbni'l-Müseyyib'den şöyle dediği nakledilmiştir: Bana zulmedeni bağışlamam (hakkımı ona helâl etmem).
İbni Sirin'den nakledilmiştir: Onun yaptığını ben haram kılmadım ki, ona ben helâl edeyim. Çünkü gıybeti Allah ona haram kılmıştır. Ben asla Allah'ın haram kıldığı şeyi helâl yapmam. Bu söz zayıftır ve yanlıştır. Çünkü bağışlayan kimse, haramı helâl kılmaz; ancak kendisi için sabit olan bir hakkı düşürür. Kitab ve Sünnetten olan deliller, bağışlamanın ve hak sahibinin kendine ait hakkı düşürmesinin mubah olduğu üzerinde birbirlerini kuvvetlendirmektedir. Yahut denilebilir ki, İbni Şirin şunu kasdet-miştir: Ben, hiç bir zaman bana gıybet edilmesini mubah saymam. Bu söz doğrudur: çünkü insan: Ben şerefimi beni gıybet edene mubah kıldım, derse o iş mubah olmaz. Aksine Başkasını gıybet haram olduğu gibi, kendisini de gıybet etmek haram olur.
Hadis-i şerife gelince- "Sizden biriniz, Ebu Damdan gibi olmaktan aciz midir? Evinden çıktığı zaman şöyle derdi: Ben şerefimi insanlara tasad-duk ettim (bağışladım). "Bunun manası şu: Ben bana zulmedenden ne dünyada, ne de âhirette zulüm hakkımı istemem. Bu söz, gıybet hakkını düşürmeden önce yapılan mevcut gıybet günahını düşürür. Fakat bu sözden sonra yapılan gıybet için yeni bir temize çıkarma ifadesi gereklidir. Başarı Allah'dandır.
Gıybet Ve Söz Gezdirmenin (Koğuculuğun) Haramlığı 5
Gıybetin Tarifi İle İlgili Önemli Şeyler. 7
İnsanın Gıybeti Kendi Nefsinden Kaldırması 9
Gıybetten Mubah Olanlar. 9
Birincisi: 9
İkincisi: 10
Üçüncüsü: 10
Dördüncüsü: 10
Beşincisi: 11
Altıncısı: 11
Hocasının, Arkadaşının Yahut Bunlardan Başkasının Gıybetini İşitenin Durumu. 12
Kalb İle Gıybet Etmek. 13
Gıybetin Keffareti Ve Ondan Tevbe. 15
Koğuculuk. 16
Bir Bozukluk Ve Benzeri Bir Korku Zarureti Olmaksızın İdarecilere Söz Aktarmanın Yasak Oluşu 17
Meşruriiyeti Sabit Olan Neseblere Dil Uzatmanın Yasak Oluşu. 17
Övünmenin Yasak Oluşu. 17
Müslümanın Musibetine Sevinmenin Yasak Oluşu. 18
Müslümanları Küçümsemek Ve Onunla Alay Etmenin Haramlığı 18
Yalan Yere Şahidliğin Ağır Haram Oluşu. 19
Bağış Ve Benzeri İyilikleri Başa Kakmamak. 19
Lanet Etmemek. 19
Kimliğini Belli Etmeden Günah İşleyenlere Lanetin Caizliği 21
Fakiri, Zayıfı, Yetimi, Dilenciyi Ve Benzerlerini Azarlamamanın, Nehyedildiği Ve Onlara Yumuşak Söylemenin Tevazu Göstermenin Emredildiği 23
Kullanılması Mekruh Olan (Hoş Olmayan) Sözler. 23
Kâfirin, Bir Müslamanı Küfre Zorlaması: 25
Müslümanların Emirine "Halife" Denmesi: 26
Seyyid Sözünü Kullanmak. 28
Rüzgara Sövmemek. 29
Sıtmaya Sövmek Mekruhtur. 29
Horoza Sövmek Yasaktır. 30
Cahilîyet Sözleri İle Duâ Etmemek Ve Onların Sözlerini Kullanmayı Kötülemek. 30
Cevaz Veren Şer'î Bir Sebeb Olmadan Müslümana Sövmenin Haramlığı 30
İki Kişinin Bir Şahıs Yanında Fısıldaşmalarının Yaşarlığı 31
Kadının Kocasına Yahut Başkasına Başka BirKadının Beden Güzelliğini Anlatmasının. 32
Yaşarlığı Ancak Evlenmek Gibi Meşru Bir Sebeb Olursa Anlatabileceği 32
Duâ Etme Adabı ve İsteme Şekli: 32
Alış-Veriş Ve Benzeri İşlerde Doğru Söylese Bile Çok Yemin Etmenin Mekruhluğu: 33
Günahın İfşa Edilmemesi: 33
Namazda İmamın Okuduklarını Tekrarlamamak: 34
Alış-Verişte Yasaklanan Sözler: 34
Allah Tealâ'nın Zatından Cennet'den Başkasını İstemenin Mekruhluğu: 35
Allah Tealâ'nın Adını Kullanarak Ve O'ndan Merhamet İsteyerek Dilenen Kimseye Vermemenin Mekruhluğu: 35
Hakaret Sureti İle Başkasının Sözünü Çürütmenin, Münakaşa Yapmanın Ve Davalaşmanın Da Kötü Sözlerden Olduğu: 35
İnsanı İlgilendirmeyen İşlere Karışmaması: 39
Şiir Söylemek: 39
Ana-babayı Azarlamanın Haramlığı: 40
Yalanın Yasak Oluşu Ve Kısımlarının Açıklanması 41
Münafıklığın Alâmetleri: 41
Yalan Söylemenin Caiz Olduğu Yerler: 41
İmam Ebu Hamid El-Gazali'ye Göre Mubah Olan Yalan Sözler: 41
İnsanın Bir Şeyi İyi Bildikten Sonra Anlatması Ve Sağlam Olduğunu Bilmediği Her Şeyi Başkasına Söylememesi 42
Tariz Ve Tevriye. 43
Çirkin Söz Konuşanın Yapacağı Tevbe Ve Dualar. 45
Aslında Mekruh Olmadıkları Halde Âlimlerden Birçok Kimselerin Mekruh Kabul Ettiği Sözler 45
23- DİLİ KORUMA
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"İnsan bir söz söylerse muhakkak onun yanında hazır bir gözetleyici (melek) vardır."[1]
"Senin Rabbin (kullarının her yaptığını görüp) gözetleyendir."[2]
Allah Sübhânehu ve Tealâ'mn ihsanı ile geçen bölümlerde müstahab olan zikirleri ve bunların benzerlerini anlattım. Şimdi bunlara sözlerden haram yahut mekruh olanları eklemek istedim ki, kitab böylece lâfızlara ait hükümleri toplamış ve onların kısımlarını açıklamış olsun. Her mükellefin bilmek ihtiyacında bulunduğu hükümleri bunlar içinden seçip anlatacağım. Anlatacaklarımın çoğu bilinen şeylerdir. Onun için çoğuna ait delilleri terk edeceğim Başarı Allah'dandır.
Bil ki her mükellefe gerekli olan her konuşmada dilini korumaktır. Ancak bir ihtiyacı açıklayan söz söylenmelidir. Bir iş hakkında konuşmak ve susmak eşit durumda görülürse, sünnet olan konuşmayı terk etmektir. Çünkü mubah olan söz, bazan harama yahut bir mekruha götürmeye se-beb olur. Daha doğrusu adet gereği bu çoktur yahut çoğunluktadır. Selâmette kalmaktan daha üstünü yoktur.
881- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve âhiret gününe îman eden kimse hayırlı söz söylesin yahut sussun."[3]
Derim ki: Bu hadisi şerifin sahih olduğu üzerinde ittifak vardır. Hayırlı söz olmadıkça konuşmamak, gerektiğine dair açık bir delildir. Bu da ihtiyacın doğması halinde konuşmanın icab ettiğini gösterir. İhtiyaç olup olmadığı üzerinde şüphe edilirse konuşulmaz.
İmam Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Bir insan konuşmak istediği zaman, ondan önce düşünmelidir. Eğer ihtiyaç ortaya çıkıyorsa konuşmalı, şübhe ediyorsa konuşmamalıdır. İhtiyaç duyuncaya kadar susmalıdır.
882- Ebû Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Dedim ki, yâ Resûlellah! Müslümanların hangisi en faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Dilinden ve elinden müslümanların selâmette bulunduğu kimsedir, buyurdu."[4]
883- Selh İbni Sa'd'dan (Radıyailahu Anh) yapılan rivayete göre, Re-sûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim bana iki çene arası ile iki ayak arasını temin ederse (onları haramdan korursa) ben ona cenneti temin ederim, (o cennetlik olur)."[5]
884- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O, Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Kul (hayır ve şer olduğu) üzerinde düşünmediği bir söz söyler de onun sebebi ile (başı ve sonu) doğu ile batıdan daha uzak (mesafe kadar) bir ateş çukuruna düşer."[6]
885- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur.
"Kul, Allah Tealâ'nın rızâsını kazanan bir söz söyler. Kul ona bir kıymet vermez. Allah o söz sebebiyle kulun derecesini yükseltir. Yine kul, Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler. Ona bir değer vermez. O (Allah'ı gazablandıran) söz sebebiyle cehenneme düşer, "[7]
886- Bilâl İbni'-Hâris El-Müzenî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kişi Allah Tealâ'nın rızâsına uygun söz söyler. Ulaşacağı sevabın ne olduğunu bilmez. Allah Tealâ ona, o söz sebebiyle, Allah'a kavuşacağı güne kadar rızâ yazar (ondan razı olur). Yine kişi, Allah'ı gazablandıran söz konuşur. Ulaşacağı günahın ne olduğunu bilmez, Allah Tealâ o söz sebebiyle kul için kendisine kavuşacağı güne kada gazab yazar (ondan razı olmaz)."[8]
887- Süfyan İbni Abdulîah'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
Yâ Resûlellah! Bana (faydası çok) öyle bir şey söyle ki, ona sarılıp yapayım, dedim. Rabbim Allah'dır, de, sonra dosdoğru ol, dedi.
Yâ Resûlellah Benim en çok korkacığım şey nedir? dedim. Peygamber (s.a.v) kendi dilini tuttu sonra budur, dedi."[9]
888- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu: "Allah'ı an-maksızın çok söz söylemeyin. Çünkü Allah Tealâ'yı anmaksızın çok konuşmak kalb için bir katılıktır. Allah Tealâ'dan insanların en uzak kalanı kalbi katı olanıdır."[10]
889- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah SallaHahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Allah Tealâ kimi iki çene arasının (dilinin) kötülüğünden ve iki ayağının arasındaki kötülükten korursa, o cennete girer."[11]
890- Ukbe İbni Âmir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle demiştir:
"Yâ Resûlellah! Kurtuluş (çaresi) nedir? dedim.
Dilini kendine tut. Evin sana geniş olsun (ihtiyaçların için çalış, boşuna işler arkasına düşme). Günahlarına (tevbe edip) ağla, buyurdu.”[12]
Tirmizî, bu hasen hadistir, demiştir.
891- Ebû Saıd EI-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsanoğlu sabahlayınca, bütün azalar (organlar) dile boyun eğip: Bizim hakkımızda Allah'dan kork; çünkü biz senden bir parçayız. Sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Sen eğrilirsen biz de eğriliriz, derler.[13]
892- Ümmü Habîbe'den (Radıyalahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allah Tealâ'yı zikretmek müstesnadır."[14]
893- Muaz'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ey Allah'ın Resulü! Beni cennete koyacak ve beni cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana bildir, dedim. Peygamber (s.a.v):
Büyük bir işten sordun. Bu iş Allah Tealâ'nın o işi ihsan ettiği kimse için kolaydır: Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayarak O'na ibâdet edersin, namazı gereği üzere kılarsın, zekâtı verirsin, ramazan da oruç tutarsın, Kabe'yi hac edersin, buyurdu. Şöyle devam etti.
Ben sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç (kötülüklerden ve ateşten koruyan) bir kalkandır. Sadaka, ateşin suyu söndürmesi gibi günahları söndürür. Bir de kişinin gece ortasında namaz kılmasıdır. Sonra şu ayeti okudu:
"(Gece ibâdet etmek için) yataklarından bedenleri uzaklaşır."[15] Sora şöyle devam etti:
İşin başını, esasını ve yüksekliğin üst, noktasını bildireyim mi?
Evet, yâ Resûlellah dedim. İşin başı İslâm'dır. Onun esası (dayanağı) namazdır. Üst kısmı da cihaddır, buyurdu. Sonra:
Bütün bunların kemal ve kıvamı olan şeyi sana bildireyim mi? dedi.
Evet, yâ Resûlellah! dedim. Peygamber kendi dilini tuttu sonra:
Bunu kendi aleyhine olmaktan engelle dedi.
Yâ Resûlellah! Biz konuştuğumuz şeylerle hesaba çekilir miyiz?dedim.
Anan sana ağlasın! İnsanları yüzükoyun ateşe düşüren dillerinin topladıklarından başkasımıdır? buyurdu.[16]
894- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Lüzumsuz şeyleri terk etmek (boşuna konuşmamak), kişinin İslâmının güzelliğinden- Hasen hadistir.
895- Abdullah İbni Amr İbni'l-Âs'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim susarsa (felâketlerden) kurtulur."[17] Bunun isnadı zayıftır. Ben bunu meşhur olduğu için açıklamak istedim. Anlattıklarımın benzeri sahih hadisler çoktur. Gösterdiklerim (Allah'ın izni ile) başarıya kavuşan kimse için yeterlidir. İnşa Allah "Gıybet" bölümünde bu bölümle ilgili meseleler gelecektir. Başarı Allah'dandır.
Selefden ve onlardan başka kimselerden nakledilen haberlere gelince, bunlar çoktur. Anlattıklarımız yanında olara ihtiyaç yoktur. Fakat bunlardan bazı ayıb sayılan şeylere işaret edeceğim.
Bize ulaştığına göre, Kuss İbni Saide ve Eksem İbni Sayfi bir araya geldiler. Onlardan biri arkadaşına:
İnsanoğlunda ayıb şeylerden kaç tane buldun? dedi. Öteki:
Bunlar sayılamayacak kadar çoktur. Benim sayabildiklerim sekiz bin ayıbdır. Ben bir haslet buldum ki, insanoğlu onu kullanırsa bütün ayıb-ları örter. Arkadaşı:
O nedir dedi.
Dili korumaktır cevabını verdi.
Yine Ebû Ali El-Fudayl îbni İyad'dan (Radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Kim sözünü amelinden sayarsa, gereksiz konuşması az olur. İmam Şafi'i (Allah ona rahmet etsin) arkadaşı Rebîa şöyle dedi: Ey Rebî'î Seni ilgilendirmeyen konuşmayı yapma. Çünkü sen bir söz söylediğin zaman, o söz sana hâkim olur, sen ona sahib olamazsın.
Abdullah îbni Mes'ud'dan (Radiyaîlahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Habsedilmeye dilden daha lâyık bir şey yoktur. Başkası da: Lisan yırtıcı hayvana benzer. Eğer onu bağlamazsan sana saldırır, demiştir.
Üstad Ebu'l-Kasım El-Kuşeyri'nin meşhur risalesinden naklettik. Şöyle demiştir: Susmak selâmettir; asıl olan da budur. Yerinde konuşmak hasletlerin en şereflisi olduğu gibi, zamanında susmak da erkeklerin sıfatıdır. Demiştir, Ebu Ali EI-Dekkak'in (Radıyallahu Anh) şöyle dediğini işittim: Hakka karşı sükût eden dilsiz şeytandır.
Kuşeyrî şöyle demiştir: Nefisle mücadele edenlerin susmaları, konuşmada bazı âfetler olduğunu bildikleri içindir. Konuşmalarda nefsin payı üğünme vasfını ortaya çıkarmak, güzel konuşma ile emsalleri arasında seçkin duruma çıkmak gibi şeylerle olur. Bunlar âfetlerdendir. Susmak nefsi terbiye edenlerin vasfıdır. Susmak onların ahlâkı düzeltme ve tevazu ile yaşama esaslarından biridir. Bununla ilgili söyledikleri şiirlerden biride:
Dilini tut konuşma ey İnsan! * Seni ısırmasın, o bir yılan. Mezarda nice dilden ölü var. Korkmuş idi ondan kahramanlar...
Riyâşi şöyle demiştir (Allah ona rahmet etsin):
Ömrün hakkı için, Ümeyye Oğullarının günahlarından beni uzak tutan günahım var.
Onların hesabı Rabbimedir; bunun ilmi O'nda son bulur, bende değil...
Rabbim bendeki halleri düzeltince, onların yapmış oldukları bana engel değil...
Gıybet Ve Söz Gezdirmenin (Koğuculuğun) Haramlığı
Bil ki, bu iki huy, insanlar arasında en çok yayılan çirkin şeylerin en çirkinidir. Öyle ki insanlardan az kimse bunlardan kurtulur. Bunlardan genellikle sakındırmaya ihtiyaç bulunduğundan onlardan söz etmeye başladım.
Gıybete gelince: İnsanı, hoşlanmadığı halleri ile anmandir. Hoşlanmadığı şey, ister vücudunda, dininde, dünya işinde, nefsinde, yapısında ahlâkında, malında, çocuğunda, ana-babasında, eşinde, hizmetçisinde, kölesinde, sarığında, elbisesinde, yürüyüşünde, hareketinde, sevinmesinde, şakasında, asık suratında, tatlı yüzünde yahut bunlara benzer hallerinde bulunsun. Bunları sözünle, yazı ile hoşlanmadığı bir hal olarak ifade etmen, işaret kullanman, gözünle, elinle, başınla yahut benzeri bir şeyle işaret etmen hep gıybet olur.
Bedende olanlar (hoşlanılmayan ve gıybet yerine geçen sözler): Kör, topal, şaşı kel, kısa, uzun, siyah ve sarı gibi söylenilen sözler.
Dinde olanlar: Fasık, hırsız, hain, zalim, namaza gevşek, necasetlerde müsamahakâr, babasına itaat etmez, zekâtı yerinde harcamaz, gıybetten kaçınmaz gibi..
Dünya işlerinde olanları: Edebi az, insanlara gevşek davranır, kimseye hak tanımaz, çok konuşur, çok yer yahut çok uyur, zamansız uyur, lâyık olmadığı yere oturur gibi...
Baba ile ilgili (gıybet) sözler: Babası fâsıktır, Hind'lidir, katrancıdır, Zencidir, tamircidir, bez satıcısıdır, köle dellâlıdir, marangozdur, demircidir, dokumacıdır gibi...
Ahlâkla ilgili olanlar: Ahlâkı kötü, kibirli, riyakâr aceleci, zorba, âciz, kalbi zayıf, kızgın, asık suratlı, azledilmiştir, gibi sözler söylemek...
Elbise ile ilgili sözler: Elbisesinin yeni geniştir, eteği uzundur, elbisesi kirlidir ve benzeri sözler söylemek... Geri kalanlar, bu anlattıklarımıza kıyas edilir. Bunun kaidesi, adamı hoşlanmadığı bir hali ile anmaktır.
İmam Ebu Hamid El-Gazali gıybet üzerinde müslümanların ittifakını şöyle anlatmıştır: Başkasını hoşlanmadığı bir şeyle anmak gıybettir. Bunu açık olarak beyan eden hadis gelecektir. Söz gezdirmeğe (koğuculuğa) gelince: bu insanların sözlerini bozgunculuk ve fesad maksadı ile birbirlerine aktarmaktır. İşte gıybet ile koğuculuğun tarifleri budur. Hükümleri ise, müslümanların ittifakı ile her ikisi de haramdır. Kitab, sünnet ve icmaı ümmetten haram olduklarına dair açık deliller birbirlerini takviye etmiştir.
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Bir kısmınız bir kısmınızı gıybet etmesin."[18]
"Her ayıplayana ve gıybet edene azâb olsun."[19]
"Çok ayıplayanı ve koğuculuk edeni (tanıma).[20]
896- Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Koğucu cennete girmez."[21]
897- İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: "Resû-Iüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki mezara uğradı da: Bunlara azâb ediliyor; fakat büyük günahdan dolayı azab edilmiyorlar, dedi. Ravi demiştir ki, Buhârî'nin rivayetinde şöyledir: "Doğrusu o azâb büyüktür." Bunlardan biri koğuculuk yaparak dolaşıyordu. Diğeri de idrarından sakınmazdı (insanların gözünden yahut sıçramışından kaçınmazdı.)"[22]
898- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resû-lüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Gıybet nedir, bilirmisiniz? (Ashab):
Allah ve O'nun Resulü bilir, dediler. Resülüllah (s.a.v):
Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır. Denildi ki:
Söylediğim şey kardeşimde varsa gıybet olur mu? Peygamber (s.a.v):
Söylediğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun onu. Eğer söylediğin şey onda yoksa, ona iftira etmiş olursun, buyurdu."[23]
899- Ebû Bekre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sullem Veda haccında kurban kesme gününde Mi-na'daki hutbesinde şöyle buyurdu: Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (namus ve şerefleriniz) bu şehrinizde, bu ayınızda bu gününüzün hürmeti gibi size haramdır (karşılıklı olarak bu haklarınızı korumakla mükellefsiniz). Dikkat edin! Tebliği ettim mi?"[24]
900- Âişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle söyledim: (kusur hallerinden ortağım) Safiyye'den şu ve şu sana yeter." (Ravilerden biri demiştir ki, Aişe bu sözle kısalığını kasdetmiştir). Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) bana: Öyle bir söz söyledin ki, eğer deniz suyu ile karıştırılsa, onu bulandırırdı, dedi. Hz. Aişe anlatmaya devam ediyor: Bir adamı hoşlanmayacağı hal ile peygambere anlattım. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Benden şu ve bu olduğu halde bir insanı hoşlanmayacağı şeyle anmayı istemem."[25]
Ben derim ki, bu hadis gıybetten alıkoyan hükümlerin en büyüklerin-dendir yahut en büyüğüdür. Bu derecede gıybeti kötüleyen bir hadis bilmiyorum.
"Peygamber kendiliğinden konuşmaz, onun söylediği (dinî hüküm) ancak kendine vahyolunan bir vahiydir.”[26]
Kerim olan Allah'dan lütfunu ve her hoş olmayan şeyden afiyet vermesini dileriz.
901- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resülüllah Salfaüahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Miraca çıkarıldığım zaman bir kavme rasgeldim. Onların bakırdan tırnakları vardı; onlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmahyorladı. Bunlar kimdir? Ey Cibril, dedim. Bunlar insanların (gıybet ederek) etlerini yiyenler ve onların ırzları ile uğraşanlardır," dedi.[27]
902- Saîd İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurmuştur:
"Haksız yere müslümanların ırzına (şeref ve namusuna) hakaret etmek haramın en büyüğüdür."[28]
903- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seliem şöyle buyurdu:
"Müslüman müslümanların kardeşidir. Ona hainlik etmez, ona yalan söylemez, ona yardımı kesmez. Müslümanın her şeyi müslümana haramdır: Irzı, malı ve kanı. Takva işte buradadır. Kişinin kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak ona yeter."[29]
Derim ki, bu hadisin faydası ne kadar büyük ve faydaları ne çok olmuştur!.. Başarı Allah'dandir.
Gıybetin Tarifi İle İlgili Önemli Şeyler
Geçen bölümde anlatmıştık: Gıybet, insanı hoş görmediği şeyle anman-dır. Sözünle, yazınla, rumuzunla, ona işaretinle, gözünle, elinle, ve başınla olsun hüküm birdir. Bunun kaidesi şudur:
Herhangi bir hareket ki onunla bir müslümanın kusurunu senden başkasına bildiriyorsun, o gıybettir, haramdır. Kusurlu gördüğü kimsenin halini anlatmak için topal imiş gibi, kambur imiş gibi yürüyüş ve benzen tavırlarla taklitte bulunmak bu haramdandır. Bütün bunlar ihtilafsız haramdır. Bir insan kendi kitabında, bir yazarın şahsını belirterek falan adam şöyle böyle demiştir diye onun noksanlığım ve düşüklüğünü söylemesi de bu kısım haramdandır. Eğer ona uyulmasın, ona aldanıp sözü kabul edilmesin diye ilminin zafiyetini açıklamak maksadı ile olursa bu gıybet değildir. Bilâkis bunu yapmak vacibdir; ondan sevab kazanılır. Yeterki, bu maksadı taşımış olsun. Yine bir kitab yazarı yahut başkası söylerse ki, bir cemaat yahut bir topluluk şöyle böyle demişlerdir. Bu sözleri yanlıştır, hatadır, cehalettir, gaflettir. Bu gibi sözler de gıybet değildir. Gıybet olan, bir insanı aynı ile şahsını belirterek yahut belli bir cemaatı kasdede-rek anmaktır.
Şu söz de haram olan gıybettendir: Muhatabın kimi kasteddiğini anladığı zaman senin "İnsanlardan biri, fıkıh âlimlerinden biri, ilim iddia edenlerden biri, müftülerden biri, iyi kimselerden sayılan biri, zühdü iddia edenlerden biri,, bugün bana uğrayanardan biri, gördüğümüz bir kimse, yahut şöyle bir kimse, şu iyi yapmıştır, gibi konuşman haram olan gıybettir. İlim ve sofuluk taslayanları gıybet etmek de bu haram olan kısımdandır. Çünkü isim açıklanarak yapılan konuşmalar gibi, bunlar hakkında işaret suretiyle söylenen sözlerden de bunların şahsı anlaşılır. Meselâ, onlardan biri için denilir: Falanın hali nasıldır? Muhatab cevab verir: Allah bizi islâh etsin. Allah bizi bağışlasın, Allah onu ıslah etsin, Allah'dan afiyet dileriz, cehalet karanlığına girmekle bizi imtihan etmeyen Allah'a hamd olsun, kötülükten Allah'a sığınırız, utanma azlığından Allah'a sığınırız, Allah tevbemizi kabul etsin ve bunlara benzer adamın noksanlığını gösteren konuşmalar gibi....
Belli bir adamın kusur ve ayıbını kasdederek bu sözler söylendiği için bunlar haram olan gıybet olurlar.
Yine şu sözler de bu haram sınıftandır: Faîan adam hepimizin içine düştüğü musibet içindedir, yahut onun bunda hilesi yoktur, bu işi hepimiz yapıyoruz. Bu söylenenler bazı örneklerdir; yoksa gıybetin tarifi şudur: Söylediğimiz gibi, dinleyiciye bir insanın noksanlığını bildirmek, gıybettir. Bundan önceki bölümde Müslim'in ve başkasının sahihinde gösterdiğimiz hadisin ifadesinde bulunan gıybet tarifinde bunların hepsi malûm bulunmaktadır. En iyisini Allah bilir.
Bil ki, gıybet yapan için gıybet haram olduğu gibi, dinleyiciye de o sözü dinlemek, söyleneni kabullenmek haram olur.
Haram olan gıybetle konuşmaya başlayan kimseyi, eğer açık bir zarardan korkmuyorsa, dinleyicinin engellemesi icab eder. Eğer zararından kor-kuyorsa, kalbi ile inkâr etmek ve o meclisi terketmek ona vacib olur. Bu da ayrılabilme imkânı olduğu zaman yapılır. Eğer dili ile gıybeti inkâr edebiliyorsa yahut başka bir sözle gıybeti kesebiliyorsa bunu yapması gerekir. Bunu yapmazsa günah işlemiş olur.
Bir insan, gıybet yapmakta olan kimseye dili ile sus der de, kalbi ile gıybetin devamını arzuîarsa, Ebu Hamid El-Gazali demiştir ki, bu nifaktır, onu günahtan kurtarmaz. Muhakkak kalbi ile sevmemesi gerekir.
Bir kimse gıybet yapılan bir mecliste oturmak zorunda kaldığı zaman, inkârdan aciz kalırsa yahut inkâr eder de kabul edilmezse ve meclisten ayrılması da hiç bir şekilde mümkün olmazsa, gıybeti dinlemek ve ona kulak vermek haram olur. Bunun çaresi dili ve kalbi ile Allah'ı zikretmektir. Yahut yalnız kalbi ile zikreder, yahut konuşmayı dinlememek için başka bir iş üzerinde düşünür. Bu anlatılan şekilde kulak vermeden ve dinlemeyi istemeden konuşmayı duymak zarar vermez. Yeni bir durum hasıl olurda meclisten ayrılabilme imkânı doğarsa ve gıybet de devam ediyorsa meclisten ayrılmak vacib olur.
Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Âyetlerimiz üzerinde hakaret şekli ile konuşanları, gördüğün zaman onlardan yüz çevir (yanlarında oturma) tâ ki, Kur'andan başka bir söze geçerler. Eğer onlardan yüz çevirmeyi Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra zalimler topluluğu ile oturma."[30]
İbrahim İbni Edhem'den rivayet ettik (Radiyallahu Anh): O bir ziyafete çağrıldı ve bulundu. Davetlerine gelmeyen bir adamdan söz ettiler.
İnsanın Gıybeti Kendi Nefsinden Kaldırması
Bil ki, bu bölümün kitabda ve sünnette delilleri çoktur. Fakat ben bunların bir kısmına işaret etmekle yetineceğim. Başarıya ulaşan bunlarla kendini gıybet etmekten engeller. Başarıya ulaşmayanda ciltler dolusu kitab-larla gıybetten sakınmaz.
Bunun esası, gıybetin haram olduğuna dair anlattığımız delilleri kendi nefsine arzetmesidir. Sonra Allah Tealâ'nın şu âyetlerini düşünmektir:
"(İnsan) ne söz söylerse, muhakkak onun yanında bir gözcü (melek) vardır.”[31]
"Ettiğiniz dedi-koduyu günahı az sanıyorsunuz. Halbuki o Allah katında büyük günahtır."[32]
Sahih olarak anlattığımız hadislerden biri de:
"İnsan Allah Tealâ'nın razı olmadığı bir söz konuşur da buna bir değer vermez. O söz sebebiyle cehenneme yuvarlanır."[33]
Dili korumak ve gıybet etmek bölümlerinde daha önce bu manada hadisler anlattık. Bu sakınma çarelerine, Allah benimledir, Allah şahidim-dir, Allah beni görendir sözleri eklenebilir.
Hasan Basrî'den (Allah ona rahmet etsin) rivayet edilmiştir; Bir adam ona şöyle dedi; Sen beni gıybet ediyorsun. Cevab verdi: Benim nazarımda seni sevablarıma ortak yapacak kadar senin kıymetin yükselmemiştir.
İbni'l-Mübarek'den (Allah ona rahmet etsin) şöyle dediğini rivayet ettik: Ben bir kimseyi gıybet edecek olsam, ana-babamı gıybet ederdim; çünkü onlar benim sevablarıma ortak olmaya daha lâyıktır. Dediler ki, o ağır adamdır. Bunun üzerine İbrahim: Ben, insanların gıybet edildiği bir yerde bulunmakla bu günahı kendim yapmış oldum, dedi. Sonra meclistan çıktı ve (nefsini terbiye için) üç gün yemek yemedi. Bu manada okudukları şiirden biridir:
Koru kulağını, dinlemekten çirkini;
Koruduğun gibi çirkinden dilini.
Dinleyince sen çirkin söz söyleyeni. Ortak olursun söyleyene, aç gözünü!..
Gıybetten Mubah Olanlar
Bil ki, gıybet haram olmakla beraber, durum gereği mubah olan halleri de vardır. Bunları mubah kılan şeyler, ancak sahih olan şer'i maksad-lardır. Altı sebebden biri ile gıybet mubah olur:
Birincisi:
Zulme (haksızlığa) uğramaktır. Haksızlığı uğrayanın idareciye, hakime ve yetkili başka kimselere başvurup derdini anlatması ve zalimden hakkının alınmasını istemesi caizdir. Bunun için falan kimse bana haksızlık etmiştir, bana şöyle yapmıştır, beni yakalayıp doğmuştur gibi sözler söyler.
İkincisi:
Kötülüğü ve günahı iyiliğe ve doğruluğa çevirmek için başkasından yardım istemek. Bunun için kötülüğü kaldırmak isteyen adam, gücünü ve yardımını umduğu adama der ki, falanca şu kötülüğü işliyor, ona engel ol, onu yola getir. Bunun benzeri sözleri söyler. Maksadı kötülüğü gidermek olur. Eğer bu maksadı taşımazsa, haram olur.
Üçüncüsü:
Bir mesele için fetva istemektir. Müftüye der: Babam, yahut kardeşim, yahut falanca bana haksızlık etti. Bunu bana yapmaya hakkı var mıdır, yok mudur? Bundan kurtulmak için tutacağım yol nedir ve hakkımı nasıl alırım, benden haksızlığı nasıl kaldırırım ve benzer sözler?... Yine zevcem bana şunu yapıyor, yahut kocam şu işi yapıyor ve benzeri sözler söylenir. Bunları yapmak ihtiyaç halinde caizdir. Fakat ihtiyatlı olan yol, şu işi yapan adam hakkında ne dersin, yahut şu şu işleri yapan koca veya zevce için ne dersin şeklinde (isim belirtmeden) sormaktır. Çünkü insanı belirtmeden maksad elde edilmiş olur. Bununla beraber şahıs tayini de caizdir. Çünkü buna dair İnşa Allah anlatacağımız Hind'in hadisi vardır. Onun sözü şu:
"Yâ Resûlellah, Ebû Süfyan kıskanç bir adamdır." böyle söyleyerek hadisi anlattı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onu böyle konuşmaktan yasaklamadı.
Dördüncüsü:
Müslümanları kötülükten sakındırmak ve onlara öğüt vermektir. Bu da bir kaç şekilde olur:
Birisi hadis ravilerinden ve şahidlerden sakat olanları göstermektir ki, müslümanların icmaı ile caizdir. Daha doğrusu ihtiyaç halinde vacibdir.
Birisi de, bir insanın kuracağı hısımlık işinde, yahut yapacağı ortaklıkta, yahut bırakacağı emanette, yahut kendisine bırakılacak emanet üzerinde, yahut bunlardan başka yapacağı işlerde sana danışmasıdır. Senin görevin nasihat üzere bildiğin şeyi ona anlatmaktır. Eğer onunla iş yapman, akrabalık kurman uygun olmaz sözünü söylemen yeterli olursa, adamın kötülüklerini bildirmen gerekmez. Eğer maksad elde edilemez de açıklamak zorunlu olursa, o zaman açık olarak kötülükleri anlatılır.
Bunlardan birisi de şudur: Hırsızlık ile, zina ile, şarab içmekle yahut bunlardan başka kötü hallerle tanınan bir köleyi satın almakta olan bir adamı gördüğün zaman, eğer müşteri bu durumu bilmiyorsa ona bildirmen gerekir. Yalnız iş bu köle durumuna bağlı değildir. Satılacak bütün ticarî eşyada kusur ve ayıp arsa, bunları bilenin müşteriye ayıbları açıklaması lâzım gelir. Tabii ki müşteri bunları bilmiyorsa...
Bunlardan biri de: Fıkıh ilmi öğrenmek isteyen bir adam ilim öğrenmek istediği kimsenin bid'at sahibi yahut fasik olduğunda tereddüt gösteriyorsa, sen de adamın zarar göreceğinden korkuyorsan o ilim öğrencisine öğüt niyeti ile adamın halini ona açıklaman gerekir. Bunda da maksad öğüt vermek olmalıdır. Burada yanılma olur. Konuşan kimseye hased duygusu yahut şeytan dürtüsü tesir eder de, insan öğüt verdiği, merhamet ettiği düşüncesine kapılır. Burada iyi düşünmek ve işi anlamak lâzım gelir.
Bunlardan diğer biri de: Üzerinde idarecilik görevi olup da onu gereği üzere başaramamaktır. Ya idarecilikte ehliyeti yoktur, yahut fasıktir, yahut gaflet içindedir, yahut benzeri uygunsuz halleri vardır. Onun bu ha-lerini, yetki sahibi olan amirine söylemek icab eder. Böylece onu yerinden aldırmış, başka ehil bir kimseyi yerine getirmiş olur. Yahut ona aldanmamak için onunla muamele etme şeklini öğretmiş olur. Yahut onu istikamet üzere bulunmaya teşvik etmiş veya değiştirilmesine sebebiyet verilmiş olur.
Beşincisi:
Gıybet edilenin fışkı yahut bid'atı açıkta olmaktır. Açıkça şarab içen, yahut insanların açıkça mallarım aşıran gibi. Yine insanların mallarını düşük bir ölçü ile alan, zulüm yaparak vergi tahsil eden, batıl işlere sahip çıkan gibi. Bu gibileri açıkta yaptıkları işleri ile anmak caizdir. Fakat diğer ayıplarını anlatmak haramdır. Ancak anlattıklarımızdan başka bir sebeb cevaz teşkil ediyorsa, yine onun gıybetinde bulunmak haram olmaz.
Altıncısı:
Bildirmek ve tanıtmak için gıybettir. Bir insan şaşı, topal, sağır, kör, kel, çapraz gözlü gibi lâkabı olursa, onu tanıtmak niyeti ile böyle bir lâkabla anılabilir. Fakat noksanlık ciheti ile söylemek haram olur. Eğer başka bir ifade ile tanıtmak mümkün olursa, onu yapmak evladır. İşte anlattığımız şekilde alimlerin beyan etmiş oldukları mubah olan gıybetin sebebleri altıdır.
İmam Ebu Hamid El-Gazalî ihya kitabında ve diğer alimler gıybet üzerindeki hükümleri bu şekilde tesbit etmişlerdir. Bunun delilleri sahih ve meşhur olan hadislerde açıkça vardır. Bu sebeblerin çoğu üzerinde gıybetin cevazında icma vardır.
904- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) rivayet edilmiştir. "Bir adama (içeri girmek için) Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istedi. Peygamber (s.a.v): Ona izin verin; o ne kötü kabile kardeşidir! dedi." Fesad ehli olanların, imanlarında şübhe bulunanların gıybet edilmesinin caiz olduğuna Buhârî bu hadisi delil göstermiştir. (O kimsenin kötü halini Peygamber bildiği için, ondan sakınılsın diye böyle buyurmuştur.)[34]
905- İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ganimetleri böldü. Ensardan bir adam: Vallahi Muhammed bu işle Allah Tealânm rızasını dilemedi, dedi. Ben Resûlü-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip ona (adamın sözünü) bildirdim. Bunun üzerine Peygamberin yüzü değişti ve şöyle buyurdu: Allah Musa'ya rahmet etsin. Doğrusu ona bundan daha çok eziyet edildi de sabretti. "[35]
Rivayetlerinin birinde de İbni Mes'ud şöyle demiştir: "Bundan sonra Peygambere bir söz iletmeyeceğim, dedim."
Kardeşi hakkında söylenen bir sözün ona bildirilmesinin caiz olduğuna Buhârî bu hadisi delil göstermiştir.
906- Hazreti Aişe'den (Radıyalîahu Anha) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Falanca ve falancanın bizim dinimizden bir şey bildiklerini sanmıyorum." Raviler-den biri olan Leys İbni Sa'd demiştir ki: O iki kimse, münafıklardan iki adamdı.[36]
907- Zeyd İbni Erkam'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüîlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir sefere çıktık. İnsanlara o seferde şiddetli açlık isabet etti. (Münafık olan) Abdullah İbni Ubeyy: Resûlüllah'ın yanında bulunanlara yiyecek vermeyin ki, onun çevresinden dağılmış olsunlar, eğer Medine'ye dönersek güçlü olanımız güçsüzü oradan çıkaracaktır, dedi. Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip bunu ona haber verdim. Bunun üzerine Peygamber onu ça ğırmak için adam gönderdi. (Abdullah inkâr etti) Allah şu âyeti indirerek Zeyd'i doğruladı:"
"Münafıklar sana geldiği zaman..."[37]
Buhârî'nin Sahihinde Ebû Süfyan'ın karısı Hind'in hadisi vardır. Onun Peygambere sözü şu idi: "Ebu Süfyan kıskanç bir adamdır..."
Kays'ın kızı Fatma'nın da hadisi vardır. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (evlenmek için kendisine danışan Kaysın kızı Fatma'ya) sözü şu oldu: "Muaviyeye gelince o fakirdir.
Ebu Cehm ise, o parasını boynundan bırakmaz (hanımları döğer).[38]
Hocasının, Arkadaşının Yahut Bunlardan Başkasının Gıybetini İşitenin Durumu
Bir müslümanın gıybet edildiğini işiten kimsenin onu reddetmesi ve söyleyeni engellemesi uygundur. Eğer onu sözle eğelleyemezse, eli ile engeller. El ile ve dil ile engel olmaya gücü yetmiyorsa, o meclisi terk eder. Eğer üzerinde hakkı bulunan hocasının yahut başkasının yahut fazilet ve salâh sahibi kimsenin gıybetini işitirse, anlattığımızdan daha çok bunlar için özen gösterir.
908- Ebû Derdâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim kardeşinin şerefinden (gıybeti) reddederse, Allah onun yüzünden kıyamet günü ateşi geri çevirir,"[39]
909- İtban'ın (Radıyallahu Anh) meşhur olan hadisinde şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem namaza kalktı. Dediler ki, Malik İbni Duhşüm nerede? Buna karşı bir adam: O münafıktır; Allah'ı ve O'nun Peygamberini sevmez, dedi. Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bunu söyleme. Görmüyormusun, o Lâilâhe illallah demişti ve bununla Allah'ın rızasını diliyordu, dedi."[40]
910- Hasan El-Basrî'den (Allah ona rahmet etsin) yapılan rivayetde: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından o(an Aiz İbni Amr, Ubeydullah İbni Ziyad'ın yanma vardı. Dedi ki:
"Ey Yavrucuğum! Ben, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: İdarecinin en kötüsü sert sözlü olandır. Sen onlardan olmaktan sakın. Ubeydullah ona, otur dedi. Sen Muhammed Aley-hisselâtü vesselamın ashabından bir kırıntısın. Âiz dedi: Onlar içinde kırıntı varmı idi? Kırıntıhk ve döküntülük onlardan sonra gelenlerde ve başkalarında vardır. (Onların hepsi kıymetli şahsiyetler idi.)."[41]
911-Kâb İbni Mâlik'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilen tevbe olayı üzerindeki uzun hadisinde şöyle demiştir: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük'de insanlar arasında otururken:
"Kâb İbni Malik'e ne oldu? diye sordu. Selime Oğullarından bir adam:
t Yâ Resûlellah! Onu, kendini beğenmesi ve gururu (Tebük seferine katılmaktan) alıkoydu, dedi. Muaz İbni Cebel ona cevab verdi (Radıyallahu Anh):
Ne kötü söyledin! Vallahi, ey Allah'ın Resûiü! Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sükût etti."[42]
912- Câbir İbni Abdullah ve Ebû Taihâ'dan (Radıyallahu Anhüm) yapılan rivayetde demişlerdir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir yerde bir müslümanın şahsiyetine saldırılır ve şerefi nok-sanlaştınlır da ona kardeşi yardımı terk ederse, Allah ona yardımı, kendisine yardım edilmesini istediği bir yerde terk eder. Bir yerde de bir müslümanın şerefi düşürülür ve şahsiyetine saldırılır da insan ona yardımcı
çıkarsa, kendisine yarmm eaiimesini istediği bir yerde Allah ona yardım eder."[43]
913- Muaz İbni Enes'den yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bir münafıktan bir mü'mini koruyan kimsenin etini kıyamet gününde cehennem ateşinden koruyacak bir meleği Allah gönderir. Kim de mü'-minin kötülüğünü dileyerek ona bir kötülük atarsa, Allah onu dediği sorumluluktan çıkıncaya kadar (hak sahibi ile helallaşmcaya kadar) cehennemin köprüsü üzerinde tutuklar.”[44]
Kalb İle Gıybet Etmek
Bil ki, (mü'min hakkında) kötü zan beslemek haramdır. Bu söz ile yapılan gıybet gibidir. Bir insanın kötülüklerini söylemen gibi, bunu kendi nefsine söylemen ve ona kötü zan beslemen de haramdır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Zandan çok sakının. "[45]
914- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resû-lüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözün en yalanıdır."[46] Bu anlattığım manada hadisler çoktur. Yasak olan kötü zandan maksad, kalb ile işi kararlaştırmak ve başkası üzerinde kötülük kararı vermektir. Fakat kalbden geçenler ve nefis kuruntuları kararlaşmaz ve üzerinde devamlı olarak durulmazsa, âlimlerin ittifakı ile bağışlanmış sayılır. Çünkü bunun kalbe gelişinde ihtiyar yoktur. Kalbden ayrılmasında da bir yol yoktur. Peygamber efendimizden sabit olan şu hadis de bu manadadır:
915- Buhârî'de Resûlüllah Salîallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah Tealâ, ümmetimin nefislerinde yapmış oldukları kuruntu ile konuşmadıkça yahut onu yapmadıkça bunu onlardan bağışlamıştır."[47]
Âlimler: Bundan maksad, hatıra gelip de yerleşmeyen gelip geçici fikirlerdir. Bu gibi haller gıybet olsun; yahut küfür olsun yahut bunlardan başkası olsun hüküm birdir. Küfrü benimsemek kasdı olmaksızın bir kimsenin kalbine sadece gelip geçici olarak küfür hatıratı düşerde sonra hemen onu atarsa kâfir olmaz ve bundan ona bir günah gerekmez, demiştir.
Biz vesvese bölümünde Sahih olan hadis münasebetiyle bildirmiştik ki, ashab: "Yâ Resûlellah! Herhangi birimizin kalbine bir şey düşüyor da onu konuşup söylemeyi büyük günah buluyoruz? diye sordular. Peygamber (s.a.v): Bu hal, açık iman ifadesidir (çünkü insanın irade ve isteği ile meydana gelmiyor ve benimsenmiyor), buyurdu. Burada anlattıklarımızdan başka aynı manada nakiller vardır.
Bunların bağışlanmasının sebebi, onlardan sakınmak mümkün olmadığındandır. Mümkün olan şey, bunlar üzerinde durmamak ve üzerlerinde devamlı olarak durmaktan kaçınmaktır. Bunun içindir ki, bu kötü düşünceler üzerinde durmak ve kalbi bunlara bağlayıp kesinlik elde etmek haram kılınmıştır. İnsana ne zaman böyle bir gıybet düşüncesi yahut bundan başka günahlar arız olursa, bunlardan yüz çevirmek sureti ile onları engellemek ve engelleyici sebebleri hatırlamak vacib olur.
İmam Ebû Hamid El-Gazali İhya'da şöyle demiştir: Kötü bir zan kalbine düşünce, bu Şeytanın senin kalbine bıraktığı vesvesesidir. Bunu yalanlaman gerekir; çünkü Şeytan en büyük bir fasıktır. Allah Tealâ;
"Size bir fâsik bir haber getirdiği zaman (doğruluğunu) araştırın. Yoksa bilmeyerek Bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." buyurmuştur.[48] İblis'i doğrulamak caiz değildir. Eğer gıybet işinde fesada delâlet eden bir işaret varsa ve bunun hilafı da muhtemel ise, kötü zan beslemek caiz olmaz. Bir insanın kalbinde olan halin değişmesi kötü zan alâmetidir. Böylece adamdan nefret edersin, onu küçümsersin, ona olan iyi münasebetten gevşersin, ona ikramdan ve kötülüğünü örtmekten kaçınırsın. Çünkü Şeytan insanların en ufak bir hayal ile insanların kötülüklerini kalbe yaklaştırır ve bunun anlayış kabiliyetinden, zekândan ve uyanıklığından ileri geldiğini kalbine bırakır. Çünkü mü'min Allah'ın nuru ile bakar. Gerçekte ise insan şeytanın aldatması ve sapıtması ile konuşmuş olur. Artık doğruluğuna güvenilir bir adam eğer bir kimse hakkında da sana haber verirse, adamı ne tasdik et, ne de yalanla. Çünkü doğru-larsa, gıybete iştirak etmiş olursun. Eğer doğrulamazsan, haber vereni yalanlamış sayılırsın. Her ne zaman bir müslim hakkında kalbine bir kötülük gelirse, ona ikramı ve onu korumayı daha çok yap. Çünkü bu tutum, Şeytan'ı öfkelendirir ve onu senden uzaklaştırır. Artık kardeşine duâ ile meşgul olursun diye korkarak böyle bir zan kalbine bırakmaz.
Her ne zaman şübhe edilmeyecek şekilde bir delille müslümanın bir kusurunu görürsen, ona gizlice öğüt ver ve asla şeytan seni aldatıp onu gıybet etmeye götürmesin. Ona öğüt verince de, kusurunu gördüğünden dolayı sevinçli bir hal ile öğüt verme. Böyle yaparsan o sana büyüklük gözü ile sen de ona küçümseme gözü ile bakmış olursun. Sadece onu günahtan kurtarmayı kasdet. Sen bir kusur yaptığın zaman nasıl üzgün olursan, ona karşı da hüzünlü ol. Senin öğütün olmaksızın adamın o kusuru terk etmesi, senin öğütünle terk etmesinden sana daha sevimli olması uygun düşer. Gazalî'nin sözü budur.
Ben derim ki: Bir kimsenin gönlüne kötü bir zan düştüğü zaman onu kesip atmanın vacib olduğunu söylemiştik. Bu şekilde davranış, şer'i bir ihtiyaç bulunmadığı içindir. Eğer bir şer'i ihtiyaç duyuluyorsa, adamın noksanlığı üzerinde düşünmek ve ondan kaçındırmak caiz olur. Nitekim gıybetten mubah olanlar bölümünde şahidlerin, raviîerin ve başkalarının kusurlarını açıklamanın caiz olduğunu söylemiştik.
Gıybetin Keffareti Ve Ondan Tevbe
Bil ki, her günah işleyen kimsenin hemen o günahtan tevbe etmesi gerekir. Tevbe etmek Allah Tealâ'nm haklarındandır. Tevbe etmenin üç şartı vardı rr
1- Günahı hemen söküp atmak, 2- Onu yaptığından pişman olmak. 3- Bir daha onu yapmamaya kararlı olmak. Kul haklarından tevbe için bu şartlarla beraber şu dördüncüsü de şarttır: O da hak sahibine hakkini vermek yahut bağışlanmasını ve temize çıkarılmasını istemektir. Gıybet edenin bu dört şart üzerine tevbe etmesi icab eder. Çünkü gıybet insan hakkıdır. Gıybetten dolayı helâllik istemek gereklidir.
Bir insana, ben seni gıybet ettim, helâl et demek yeterlimidir; yoksa gıybetin ne olduğunu açıklaması mı lâzımdır? Burada (Allah kendilerine rahmet etsin) Şafi'i âlimleri için iki görüş vardır:
Birincisi: Gıybeti açıklamak şarttır. Eğer gıybetin ne olduğunu açıklamadan adamı temize çıkarırsa sahih olmaz. Bildirilmeyen ve miktarı bilinmeyen bir maldan temize çıkarma sahih olmadığı gibi...
İkincisi: Gıybeti açıklamak şart değildir. Çünkü gıybet mal gibi değildir. Bunda insanlar birbirlerine müsamaha ederler. Birinci görüş daha'uy-gundur. Çünkü insan bazan bir gıybette müsamaha gösterirse diğerinde göstermez. Gıybet edilen ölü ise yahut ortalıkta yoksa ondan helâllik almak mümkün olmaz. Fakat âlimler: Hak sahibi için dua ve istiğfarı çok yapmak ve iyilikleri çoğaltmak uygun olur, demiştir.
Bil ki: Gıybet edilen kimsenin, gıybetini yapanı bağışlaması müstahab-dır, vacib değildir. Çünkü bu karşılıksız bir bağıştır ve bir hakkın düşürülmesidir. Onun için insanın isteğine bağlıdır. Fakat bu günahın vebalinden müslüman kardeşini kurtarmak ve kendisi de afv hakkındaki Allah Tealâ'nm büyük sevabına ve rızasına kavuşmak için, gıybet edeni bu günahından kurtarmak kuvvetli olarak müstahab olur. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"(Allah'ın rızâsını kazanan kullar) öfkelerini yutanlar ve insanlardan
(haklarını) bağışlayanlardır. Allah iyilik edenleri sever (onlardan razı olur).[49]
Bağışlamakla nefsini memnun etmenin yolu şu: Bu iş olmuştur ve bunu kaldırmanın çaresi de yoktur diye nefsini uyarmak ve müslüman kardeşini kurtarıp sevaba ulaşma fırsatını kaçırmamak fikrini benimsemektir.
Allah Tealâ:
"Sabreden ve bağışlayan (var ya), işte bu işlerin sağlamlarındandır." buyurmuştur. "[50]
Yine Allah Tealâ bağışlama yolunu tut, buyurmuştur.[51]
Gösterdiğimiz ayetlerin benzeri çoktur.
916- Sahih olan hadiste Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kul kardeşinin yardımında oldukça, Allah da o kula yardımda bulunur."[52]
Şafi'i şöyle demiştir: Kimden rıza alınmak istenir de o razı olmazsa, o kimse şeytandır. Öncekiler şu şiiri okumuştur:
Bana dendi: Falanca sana kötülük etti:
Zillet içinde durmak ayıptır! Dedim ki: O, bize gelip özür diledi;
Bizce günahın diyeti, özrü kabul etmektir...
Gıybet günahından kurtarmaya teşvik için bu anlattıklarımız, doğru olandır. Fakat Saîd İbni'l-Müseyyib'den şöyle dediği nakledilmiştir: Bana zulmedeni bağışlamam (hakkımı ona helâl etmem).
İbni Sirin'den nakledilmiştir: Onun yaptığını ben haram kılmadım ki, ona ben helâl edeyim. Çünkü gıybeti Allah ona haram kılmıştır. Ben asla Allah'ın haram kıldığı şeyi helâl yapmam. Bu söz zayıftır ve yanlıştır. Çünkü bağışlayan kimse, haramı helâl kılmaz; ancak kendisi için sabit olan bir hakkı düşürür. Kitab ve Sünnetten olan deliller, bağışlamanın ve hak sahibinin kendine ait hakkı düşürmesinin mubah olduğu üzerinde birbirlerini kuvvetlendirmektedir. Yahut denilebilir ki, İbni Şirin şunu kasdet-miştir: Ben, hiç bir zaman bana gıybet edilmesini mubah saymam. Bu söz doğrudur: çünkü insan: Ben şerefimi beni gıybet edene mubah kıldım, derse o iş mubah olmaz. Aksine Başkasını gıybet haram olduğu gibi, kendisini de gıybet etmek haram olur.
Hadis-i şerife gelince- "Sizden biriniz, Ebu Damdan gibi olmaktan aciz midir? Evinden çıktığı zaman şöyle derdi: Ben şerefimi insanlara tasad-duk ettim (bağışladım). "Bunun manası şu: Ben bana zulmedenden ne dünyada, ne de âhirette zulüm hakkımı istemem. Bu söz, gıybet hakkını düşürmeden önce yapılan mevcut gıybet günahını düşürür. Fakat bu sözden sonra yapılan gıybet için yeni bir temize çıkarma ifadesi gereklidir. Başarı Allah'dandır.